Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Quid Rides

Sayfa: 1 [2]
16
Düşler Limanı / İkide Birde Kuple
« : 15 Eylül 2013, 13:02:47 »
Bilmek

Beklemek bile ağır gelmiyordu artık, zaten bilmemenin yanında neydi ki? Sigara bile tat vermiyordu, gitmiyordu sıkıntıları sigaranın ince dumanıyla birlikte. Dünyanın merkezi onu kendisine çekmeye odaklanmıştı, başka bir işi yoktu sanki. Rüzgar sigarasına yancı olmuştu, başka esecek yer yoktu sanki. Biten sigaranın filtresinin etrafındaki kağıdı soyup iç tarafına "Biliyor musun?" yazdı ve rüzgarın onu iletilmesi gereken kişiye götürmesi için havaya bıraktı, rüzgar onun uşağıydı sanki. Bir adım atı sağ ayağıyla, sol ayağında bir ağrı vardı sanki. Kafasını yukarıya kaldırdı göğe baktı kapkara bulutlar başının üstünde toplanmıştı, toplanacak başka yer yoktu sanki. Yağmur damlaları ilk onun üzerine düşmüştü. Midesinde bir acı hissetmeye başlamıştı yavaş yavaş yukarıya doğru gelen bir acı. Başı dönmeye, kafası dumanlanmaya, damarları çatlamaya başladı. Kurşun yuvasında konmuştu. Tetik çekildi ve beynini ıskalayıp geçti. Başı kaldırıma düştü. Ölmeye çalışmış ölememişti, Ölüm'ün bile daha önemli bir işi vardı sanki.

Spoiler: Göster
Not; Konunun ismini "İkide Bir" yapacaktım TDK'da eş anlamlısının "İkide Birde" olduğunu gördüm. Hem hoşuma gitti hemde anlam karışıklığını önlemesi bakımından onu seçtim. Abu da linki: www.tdksozluk.com/s/ikide_bir_veya_ikide_birde/

17
FRP Genel / DemonWars: Reformation
« : 15 Temmuz 2013, 23:31:40 »
Konuyu nereye açacağımı bilemediğimden FRP GENEL başlığının altına açtım. Bilmem siz Salvatore'yi facebooktan takip ediyormusunuz. Ediyorsanız haberiniz vardır bu haberden. Haberi buraya kopyalıdım ama ingilizce. İngilizcesi olanlar okuyup anlayabilir ve arkadaşlarımızın daha iyi anlaması için çevirebilir. Ben şu aralar müsait değilim o yüzden sadece haberi verip, özetini yapıp aradan çekileceğim.

Salvatore'nin daha 4 saat önce yapıtığı duyuru özetle şöyle: Bundan 20 yıl kadar önce masa oyunu tarzında bir RPG hazırlamış. Bir süre oynamışlar ama daha sonra kendi oyunlarının dışarıdakilerden farkının çok da fazla olmadığını görmüş ler ve kuralları not edip rafa kaldırmışlar. Geçen sene Salvatore oğlunun yaptığı bir bilgisayar oyununu (oyunun bilgisayar oyunu olduğu konusunu umarım yanlış anlamamışımdır ) görmüş ve kafa kafaya verip oğlunun oyunuyla kendi oyununu birleştirip ortaya yeni bir oyun çıkaracaklarmış. (İblis Savaşı serisini okumadığım için bilmiyorum ama sanırım Cerona serinin geçtiği evrenin adı.) Oyun Cerona evreninde geçecekmiş. Şimdi geliyoruz önemli kısıma bunu yapabilmek içinde Salvatore bir KickStarter başlatmış. Bu hayalinin gerçekleşmesi için hayranlarından yardım talep ediyor. Ayrıca bu proje hayata geçerse Salvatore bununla alakalı bir iki kitapta yazacakmış. Bu arada da Unutulmuş Diyarlar serisini boşlamadan devam edecekmiş. Benden bu kadar. Zamanım olursa çevirir burada paylaşırım. Yok biri benden önce davranırsa çeviren arkadaşa şimdiden teşekkürler.

Spoiler: Göster
ANNOUNCING: (I’m going to need your help with this, particularly in spreading the word, so please SHARE this and tell your friends.)

I’ve decided to take the plunge and do my first Kickstarter!

DemonWars: Reformation

20 years ago, I created a Pen & Paper RPG. It was fun and agile – the way I like to play and DM. We played for a while, but it really wasn’t so radically different from the other games out there, which were offering tons of support material on a regular basis, that we just kept a few of the rules and went back to our other games.

At the end of last year, I saw that my son Bryan, who is a professional game designer, was creating a new system for a game. I loved the concept and the mechanics of what Bryan was doing and on a hunch showed him my old work. We decided to marry the two games and set it in the world of Corona, thus beginning DemonWars: Reformation, a game and campaign setting that picks up the story of DemonWars after the defeat of Aydrian and De’Unnero, where the Abellican Church is in shambles and the Kingdom of Honce the Bear teeters on the edge of disaster.

My group has been playing Reformation since the beginning of the year – last night was insanely fun – and we’ve been tweaking the system as we go. Sometimes things just fall into place, and so it has been with this game, as the adjustments are always minor.

I desperately want to return to the world of Corona, for games (I designed the world, particularly the gemstone magic system, with my love of games in mind) and for more novels. Independent publishing, starting with this Kickstarter, is the way that makes sense for me to return to DemonWars.

So please help me to make this work. The Kickstarter will be up in a couple of weeks – I’ll announce it here, of course. We shot the introduction video over the last couple of days. We’ve met with the printers, the layout folks, several fantastic artists are on board…all the chips are falling into place.

If this works, this is the beginning of my return to Corona in a big way. The game itself moves the story of the world forward, and I’ll also be doing a novella as a stretch goal. If this Kickstarter works as I’m hoping, it will lead to Corona becoming a living, breathing world - indeed, I’ve several books in mind.

For any of you concerned that this will mean less from me in the Forgotten Realms, fear not. I’m doing two FR books a year, consulting with their D&D team and all is well there (here comes The Sundering!). That won’t change!

18
Düşler Limanı / Saçma Düşünceler
« : 09 Temmuz 2013, 11:06:41 »
(Dış ses) +Off, canım sıkıldı.
-Ne canmış seninki de arkadaş. Ota boka skılıyor.
+Kes lan, yapacak bir şey yok ondan sıkılıyorum.
-Nasıl yapacak birşey yok önündeki testi çözsene
+Hadi lan sende, test çözmekten sıkılmamış gibi davranma, bu günlük güneşlik havada sende benim gibi dışarıya çıkmak istiyorsun bunu adım gibi biliyorum. Ama almışsın eline telefonu oh... Kaç yazar sana saatler?

(İçses) Şimdi düşünüyorumda... Aslında ne düşündüğümü yahut ne düşüneceğimi bilmiyorum sadece birşeyler düşünebilmeyi ve bu düşüncenin sapıtık aleminde dolaşırken gerçek hayatta akıp giden zamanı biraz daha hızlandırabilmeyi istiyorum. Tam ben bunları düşünürken oradan başka bir düşüncem fırlıyor ve "Düşünüyorsun, öyleyse varsın." diyor. Lan bi git demeye kalmadan Herakleitos amca gelip "Var olan herşey hareke eder." diyor. -Bundan sonra olacakları az biraz kestirebiliyorum ama sonu nereye varır orasını bilemem.- Tam hepsini kafamdan atmışken Zenon geliyor ve diyor ki "Madem var olan herşey hareke eder. Eğer ben hareketin aslında olmadığını ispatlarsam varlığında mevcudiyetinin olmadığını ispatlarım." (Zannedersem felsefe sınavına çalışırken devrelerden birkaçını yakmışım. Baksana onca zaman sonra bile aniden ortaya çıkıveriyorlar) ve buna mütakip bir ok alıyor ve salıveriyor oku. Ok gidiyor gidiyorda Mete Han'ın yanına düşüyor. Bir düşman okunun bu kadar yakınına düşmesine sinirlenen Mete Han gelen oka karşılık bu sefer kendisi bir ok atıyor. Ama bu öyle sıradan bir ok falan değil. Bu Mete Han'ın meşhur "ıslıklı" oku... Islık demişken bizim bir arkadaş var ıslıkla müthiş ankara havası çalıyor. Beim adım Elvan Dalton... Red Kit bir kez daha Daltonları yakaladı ve gidip ödülünü almak için şerif yardımcısının yanına gitti;

$ Hey sen, bana bu adamlar için kelle başı 10 dolar ödeyeceksin. Hani nerde benim 10 dolarlarım?
# Kasada ama kasa da kilitli.
$ Kasanın anahtarı nerede?
# Şerifin g**ündeee...
$ Adın neydi yavrum senin?
# Çak
$ Memnuniyetle.

Bang sesi duyulur duyulmaz beynimin içinde tuhaf bir müziğin ilk ezgilerni duymaya başlıyorum Bang bang i hit the ground... Uma Thurman başlıyor Hattori Hanzo işi katanayla... Şimdi burdan sonra seçebileceğim iki yol var; ya Kemal abimizin can verdiği "Hanzo" isimli karakterden yada şu sıralarda okduğum "Vagabond" isimli mangadan... Sanırım ben ikincisini seçeceğim. Shimen Takezo (namı diğer Myamoto Musashi) artık herşeyi görmeye başlamıştır. "Eğer yaprağı göremezsen ağacı göremezsin. Eğer ağacı göremezsen ormanı göremezsin..." ağaçlar ormana dönmeli yurdumda. Yurdumu milletimi... Ok çeken bütün milletleri tek bayrak altında topladım.

20
Kraliyet Meydanı / Alınık Unutulmuş Diyarlar
« : 13 Haziran 2013, 21:50:32 »
Değişimler Serisi:

Ork Kral
Korsan Kral
Hayalet Kral

Kışgörmez Destanı:

Gauntlgrym
Kışgörmez
Charon'un Pençesi
Kiralık Kılıçlar:

Kristalin Hizmetkarı
Cadı Kral'ın Vaadi
Artemis'in Yolu

Yıldızışığı ve Gölgeler Serisi:

Karmaşık Ağlar
Rüzgaryolcusu

Örümcek Kraliçe’nin Savaşı:

Dağılma
Ayaklanma
Hüküm
Tükeniş
İmha
Diriliş

Elminster Serisi:

Elminster: Bir Büyücü Yaratmak
Elminster Myth Drannor’da
Elminster’ın Cezbedilişi

Şarkılar ve Kılıçlar Serisi:

Gümüş Gölgeler
Dikenhisar

Danışmanlar ve Krallar Serisi:

Büyücüavcısı
Selgeçidi
Büyücüsavaşı

Ruhban Serisi:

Ormanın Gölgelerinde
Gece Maskeleri
Düşen Kale

Bu kitaplara alıcıyım. Satıcıların yaz tatilim bitmeden bana ulaşması önemle rica olunur.  :)

21
Kitaplar satılmıştır.

Ejderha Mızrağı Destanı:

-Güz Alacakaranlığın Ejderhaları 7 TL
-Kış Gecesi Ejderhaları 7 TL
-İlkbahar Şafağı Ejderhaları 7 TL

  Üçü Toplam= 15 TL

Efsaneler Üçlemesi:

-İkizlerin Zamanı 7 TL
-İkizlerin Savaşı 7 TL
-İkizlerin Sınavı 7 TL

  Üçü Toplam= 15 TL

-İkinci Nesil 7 TL

Resimleri en kısa zamanda yükleyeceğim. Kitaplar yeni basım değildir. Yanlış hatırlamıyorsam ilk baskı vardı. Kitapların durumu iyi. İstanbul içi elden teslim tercihimdir. Kargo meselesini alıcıyla görüşürüz.

22
Kurgu İskelesi / Renkli Kasvet Diyarı
« : 07 Şubat 2013, 11:40:44 »
KASVET; sıkıntı, iç sıkıntısı (TDK'nın sitesinden alınmıştır ve benim burada kullandığm anlam da budur.)

Lotrist isimli arkadaşın tavsiyesine uyarak hikayeyi değiştirmeye ve uzatmaya karar verdim. Buda ilk bölümü olsun...


Sokakların üstü ,herhalde insanların güneşi görmelerine engel olması için olsa gerek, üzerinde insanın içini daraltan çiftler halinde sıralnmış lambalar bulnan metalimsi bir tabakayla kaplanmıştı ve insanlar omuzlarında ki ağrı ve yüzlerinde ki boş ifadelerle en canlı gözlerin bile baktıktan sonra ferini yitireceği bu sokaklardan her duraklamaları omuzlarındaki ağrıyı arttırdığı halde kayıtsızca ilerliyorlardı. Kocaların ve evlatların insanın içini sızlatan inlemeleri bu puslu sokakları dolduran yegane sesler olmasada ,sanki tek bir ağızdan çıkıyormuş izlenimi verdiği için, sokaktan gelen sesler arasında ayırt edilebilen tek sesti ve ben artık evim olarak addettiğim yerden çıktığımda gördüğüm manzara karşısında ne yapacağımı bilemez bir halde önümden geçen insanları izliyordum. Canımın sıkılmaya başladığını hissediyor ama ne yapacağımı bilemiyor daha da kötüsü canımın neden sıkıldığını bir türlükestiremiyordum oysa ki etrafımda beni mutlu etmesi ,eğlendirmesi, gereken yığınla şey vardı. En sonunda bir "Of" çekerek ,her gün yaptığım gibi, yola koyulmaya karar verdim ve vücudumun inleyen insanlardan oluşan, sokakları dolduran bu duygu yoksunu nehrin akışıyla ilerlemesine izin verdim.

23
Çizgi & Anime / Manga ve Anime
« : 09 Ocak 2013, 01:01:27 »
Animeyi ve mangayı seven biri olarak bu konular üzerine bir iki araştırma yaptım ve bazı kitaplar buldum. Bu kitaplardan birini aldım ve okuyorum. Okurken manganın (dolayısıyla animenin) sadece kağıt üzerine çiziktirilen çizgilerden ibaret olamdığını bir kez daha anladım. Aslında ne çok şey varmış manga hakkında bilmediğimiz (bilmediğim). Örneğin çizgi romanın japonyaya ilk defa ikinci dünya savaşı sırasında japonyaya gelen amerikalı askerler tarafından getirildiğini biliyormuydunuz? Yada dünya çapında tanınan bir çok manga çizerinin "atom bombası" faciasını yaşadığını ve onları mangaya iten sebeplerden birininde bu olduğunu biliyor muydunuz?

Ben kitabı elime aldıktan sonra yazan film belgesel ve mangaları bir bir indirip izlemeye okumaya başladım. Bu yazıyı yazmaya başlamamın asıl nedeni bugün izlediğim "White Light Black Rain" adlı belgesel. İzlemenizi tavsiye ederim japonyaya atılan atokm bombaları hakkında bombanın tahribatını bizzat yaşamış kişiler anlatıyor olayı.

Neyse bunları geçersek ve asıl yazıyı yazma amacıma gelirsek söylemek istediğim şu: Madem bu kadar manga okuyor ve anime izliyoruz , izlediğimiz ve okuduğumuz şeylerden artık yaşananlara dair çizerin anlatmak istediği şeyleri anlamaya çalışmanın vakti gelmiş demektir. Ben şu anda kafayı buna yoruyorum açıkçası çıkarabilecekmiyim onu da pek bilmiyorum. Ve sizden yardım istiyorum. Bu konuda aklınıza bir şey gelerse buraya yazmanızı istiyorum.

Herşey olabilir; aklınıza gelen olasılıkları saçma diye nitelendirip bir köşeye atmayın buraya yazın belki size saçma geleni başkası tamamlar ve ortaya hiç beklenmeyen sonuçlar çıkabilir...

24
Kurgu İskelesi / FULÛ
« : 01 Ocak 2013, 01:33:22 »
FULÛ

Noreth'ın gözleri kapalıydı, hareketsiz bir şekilde etrafı dinliyordu. Davul sesleri kalbinin atış ritmiyle bir olmuştu. Bir anda davulun ritmine göre dans eden insanların sesleri duyuldu. Sırtında hissettiği bir soğukla irkildi. Bu soğuk yavaşça bütün bedenine şeritler halinde yayılmaya başlayınca bunun onu boyamakla görevlendirilen kız kardeşi olduğunu. Çadırın dışından gelen davul seslerinin ritmi kalp atışlarıyla beraber hızlandı.

Onu önceden odun parçalarından hazırlanmış bir çemberin ortasına oturttular ve davul sesleri bir anda kesildi. Kalabalığın içinden biri ona doğru yaklaşmaya başladı, geçeceği yerdeki insanlar ona yol açmak için geriye çekiliyor o geçtikten sonra geçtiği yerler hiç ayrılmamışçasına eski hâlini alıyordu. Önünde durdu ve gözlerinin içine bakarak elindeki aslan yelesini gösterdi ve "Bu hayvanı sen mi öldü öldürdün?" Diye sordu "Evet" cevabı gelince "Şahitlerin kimler?" Diye sordu "Küçük kardeşim Utkha ve büyük kardeşim Zçaiqü." Diyince isimlerinin geçmesiyle irkilen iki kardeş birer adım öne çıkıp aslanı öldürenin kardeşleri olduğuna şahitlik ettiler ve eski yerlerine döndüler. Elinde tuttuğu aslan yelesini tekrar havaya kaldırarak "O zaman senin için son bir sınavım daha var." Dedi ve iki kişiye işaret vermesiyle işareti alan kişiler odundan çemberi ellerindeki meşalelerle ateşe verdiler; ateşin bütün çemberi sarmasıyla davulların sesleri tekrar duyulmaya başlandı.

Ateş yanmaya devam ediyor, ateş yandıkça suratından aşağıya boncuk boncuk tekrar dökülüyordu. Sabretmesi gerektiğini biliyor ve kendisine biraz daha dayanmasını söylüyordu. Ateş en sonunda söndüğünde artık kabilenin güvenilir bir erkeği olmuştu.


Elinde aslan yelesi olduğu halde ona yaklaşanı görünce irkildi ve gözlerini gözlerine kenetledi. “Artık bu sana ait.” Diyerek verilen aslan yelesini aldığında duyduğu sevinci tarif etmek... Bundan sonra sözlerini görmezden gelemeyeceklerdi. Çünkü artık kabilenin bir erkeği olmuştu artık kimse ona çocuk gözüyle bakmayacaktı.

Ertesi hafta ilk defa kabilenin erkekleriyle ava çıktı. Yirmi tane adam ellerinde mızraklarla ormana daldılar başlarındaki Cthka bu sefer ki avlarının ormanın ötesindeki bölgeye yeni gelmiş olan geyik sürüsü olduğunu söylediğinde yolcuğun çok uzun süreceğini anladı çünkü ormanı geçmek üç günlerini alıyordu. Böylece hep beraber Cthka’nın liderliğinde yola çıktılar üç gün boyunca geceleri dinlenerek yol aldılar. Üçüncü günün sonunda geyik sürülerinin bulunduğu alana geldiler. Cthka avcı güruhunun çok yorgun olduğunu görünce bir gece daha dinlenme kararı aldı ve o gece ki nöbeti daha ilk defa onlarla beraber ava çıkan ve diğerlerine göre daha dinç duran iki genci Noreth’ı ve Ertha’yı nöbetçi seçti. Ertha ilk nöbeti devraldı ve gecenin ortasında gözleri kararmaya başladığında Noreth’ı uyandırdı ve nöbeti ona teslim etti.
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Noreth’ın göz kapakları iyice kapanmaya başlamıştı. Uykuya daldığı anda sağ tarafından bir takım sesler gelmeye başladı. Vahşi hayvan olabilir endişesiyle elindeki mızrağı o yöne doğru çevirdi aldığı ilk görevde başarısız olmak istemiyordu.  Ama beklediği gibi olmadı mızrağını uzattığı taraftan vahşi bir hayvan yerine elinde parıldayan bir sopayla bir adam çıktı. Ne yapacağını bilemez bir haldeyken aklına arkasında uyuyan güruhu uyandırmak  geldi ve tek bir seslenmeyle hepsi uyanmış gördükleri manzaraya karşısında ellerini hemen mızraklarına atmış ve savaş pozisyonunu almışlardı. Hemen adamın etrafını çevirdiler ve mızraklarını boğazına yakın tutarak bir çember oluşturdular. Adam hemen elindeki parlayan sopayı yere attı. Adamın ellerini bağladılar ve adamında bir ağaca bağlayıp ava çıktılar. Noreth’ı da adamı beklemesi için başına nöbetçi bıraktılar.

Diğerleri gittikten sonra Noreth adama daha dikkatle bakmaya başladı adamın yüzündeki korkuyu görebiliyordu. Adamın korkusunu fark ettikten sonra onu rahatlatmak için önceki gün yedikleri yemeklerden arta kalanları ikram etti adam elleri bağlı olduğu için yiyemedi hatta yemek için bir tepki bile vermedi. Noreth adamın elleri bağlı olduğunu için yiyemediğini düşündüyse de ellerini çözemeyeceği için ona su ikram etti. Suyu ağzına götürdüyse de adam ağzını kapatıp su içmeye direndiği için sular yanaklarından aşağıya döküldü.Noreth adamın zehirleneceği endişesiyle içmediğini düşünerek su dolu tası ağzına götürdü ve bir hamlede içti daha sonra tası tekrar doldurdu ve adamın ağzına yaklaştırdı. Bu sefer adam suyu tasta bir damla bırakmaksızın içti. Noreth tası ikinci kere doldurdu , adam ikinci tası da içtikten sonra rahatlamış gibi görüldü. Ve bir şeyler sayıklamaya başladı Noreth adamın hep aynı şeyi söylediğini fark etti. “FilipHovsk” herhalde adıdır diye düşünerek adama “FilipHovsk” diye seslendi adamda bir memnuniyet ifadesi görünce adamın isminin gerçekten FilipHovsk olduğunu anladı.

Diğerleri avdan geri döndüklerinde Noreth ve Filip’i konuşurken –daha doğrusu anlaşmak için ellerini kollarını sallarken- buldular üstelik Filip’in elleri çözülmüştü. Cthka, Noreth’a ne olduğunu sorunca Noreth olayı anlatmaya başladı anlatması bittikten sonra belinden sarkan ve Filip’in “sıvord” diye adlandırdığı kesici bir nesneyi kendisine hediye ettiğini söyleyip daha yakından bakması içinCthka’everdi.Cthka elindeki şeye bakarken Filip birden hapşırdı. Ömürleri boyunca grip olmamış bu insanlar için bu hapşırık korkutucu bir etki bıraktı ve hepsi birden mızraklarını savunma pozisyonuna getirdiler. Filip “Ay...Aym... custfulû… fu…fulû...” Ve tekrar hapşırdı avcılar birbirlerine bakıp “fulû” dediler ve bunun onlar için kötü sonuçlar yaratacağını düşünerek onu öldürmek istediler ama Noreth onlara karşı çıktı çünkü adamın böyle bir şey yapacağını tahmin etmiyordu. Onlarda daha yeni sözüne güvenilir biri olduğunu kanıtlayan Noreth’a karşı çıkmadılar ama Cthka’in içi hala huzursuzdu. Filip uzun süre ormanın serin havasında terli beklediği için grip olmuştu. Adamın ellerini çözdüler ve onu üç gün boyunca , geceleri dinlenerek,  yürüyerek kabilenin yaşadığı alana götürdüler. Bu üç günlük yolculukta Noreth, Filip’i sevmişti. Filip çok hoş bir adamdı, ona yolda beraberce geçirdikleri üç gün boyunca bir çok şey öğretmişti, sıvordu geyik etlerini kesmek için kullanmak gibi. Gerçekten de sıvord bu işler için kullandıkları diğer aletlerden daha kullanışlıydı.

Kabile halkı Filip’i ilk gördüklerinde ondan ürktüler. Bunun sebebi daha önce hiç kendi kabilelerinden olmayan biriyle karşılaşmamış olmalarıydı. Onunla birlikte gelen avcı güruhunun rahat tavırları onları da rahatlattı. Filip bir hafta içinde tüm kabile halkının benimsediği biri oldu. İstediği yere girip çıkmasına izin verilmişti. Ayrılık zamanı geldiğinde aslan yelesini Noreth’a vermiş olan kabilenin şamanı Umbasr, Noreth’a ormanın içinde Filip’e kılavuzluk etmesi gerektiğini söyledi. Noreth için bu erineceği bir iş değildi çünkü o kabile içinde Filip’e en yakın olan kişiydi.

Geri dönüş yolunda Filip hala gripti ve hala hapşırıyordu. Filip ve Noreth üç gün boyunca yan yana, konuşa konuşa –el, kol hareketleri ve mimikleriyle anlaşarak- yol aldılar. Aynı kaptan yemek yiyor, suyu aynı tastan içiyorlardı. Üçüncü günün sonunda Noreth, Filip’e veda etti ve ona  kendisine hediye edilen sıvordun bir tür karşılığı olarak, üstünde bulunan aslan yelesini hediye etti.

Geri dönmek içi yola çıktığında kendisinin de hapşırmaya başladığını ,fulû olduğunu, fark etti. Fulûnun ilk belirtisi Noreth'da hapşırık şeklinde ortaya çıkmıştı. İkinci gün burnu tıkandı.Burnundan nefes alamadığını fark edince korktu. Ölüme yaklaştığını, bu hastalığının onu ölüme götüreceğini  düşünüyordu. Zira Noreth ve kabilesi daha önce hiç fulû olmamışlardı. Ondaki ölüm korkusu direnme gücünü zayıflattı. Artık iyileşmek için hiçbir umudu kalmamştı. Gittikçe güçten düşmeye başladı. Yolculuğunun son gününde ise artık adım atamayacak duruma gelmişti. Kabileye geri döndüğünde hastalığı daha da artmıştı. Döndüğünde onun bu halini gören Umbasr hemen onu tedavi etmek için kendi hasır evine götürdü. Bir hafta geçtiği halde Noreth da hiç iyileşme belirtisi yoktu. Bu bir hafta içerisinde Bethgar yerinden kalkamıyordu ama yanında bulunan insanlara hep öleceğini söylüyor, umutsuzluğunu olduğu gibi dışa vuruyordu. Ertesi hafta kabile en küçük çocuğundan en yaşlı insanına kadar fulû olmuştu. Herkes öleceğini düşünüyordu çünkü Bethgar'ın ölümün ilk belirtisi olarak söylediği burnun tıkanması hepsinin başına gelmişti ayrıca Noreth ümitsizliğini bütün kabileye aşılıyordu. Kimsenin çalışacak durumu kalmamıştı. Umbasr dışında herkes hasta olmuştu. Bir hafta içinde bütün kabile bir bir ölmeye başladı. Önce son günlerinde umutsuzluktan yemek yemeyi ve tedavi olmayı reddeden  Noreth öldü. Noreth'ın, daha yeni "erkek" olarak görülen bu gencin, ölümü bütün kabileyi derin bir yasa boğdu. Bu yas onları daha büyük bir umutsuzluğa sürüklemişti çünkü Noreth'ın ölümü kendi kehanetinin , fullûnunöldürü etkisinin,  bir kanıtıydı. Bir hafta sonra kabilede kimse ,Umbasr dışında kimse, hayatta kalmamıştı. Fulû en sonunda Umbasr’ı da yakaladı. O’da törenin yapıldığı mekana gitti. Ortaya odunlardan bir çember oluşturdu ve ortasına oturdu hastalıktan dik durmaya mecali kalmamıştı. Bir meşale hazırladı ve odu yanı başına dikti. Oturduğu yerde öne doğru yıkılmaya başlayınca Filip’in, Noreth’a hediye ettiği kılıcı yere sapladı ve vücut ağırlığını sıvorda yükledi.

Umbasr kafası sıvordun kabzasına dayalı haldeyken kabilesinin başına gelen felaketi düşünüyordu. “Fulû” bütün bu felaketin kaynağıydı, onun kaynağı ise Filip’ti. O bunları düşüne dursun kabileye bunlar olurken geçen zaman diliminde Filip ülkesinde geri dönmüş ve gördüklerini anlatmıştı. O ve birkaç arkadaşı daha tekrar gidip Noreth ve kabilesini görmek istediler. Hazırlıklarını yaptılar ve yola çıktılar. Ormanın içinden geçerken Filip arkadaşlarına Noreth ile yemek yediği, dinlendiği, uyuduğu yerleri gösteriyordu. Üçüncü günün sonunda kabileye ulaştıklarında kabilenin şamanı Umbasr’ı odunlardan oluşan bir çemberin ortasında, hemen yanı başında bir meşale yanarken ve bütün ağırlığını önündeki sıvorda yüklemiş bir şekilde oturduğunu gördüler.
Umbasr birilerinin geldiğini fark edince kafasını kaldırınca Filip’i gördü. Onu görür görmez hemen ayağa kalktı ve bir eline meşaleyi alarak, diğer elinin işaret parmağıyla kabile halkının yaşadığı evleri gösterip elini yumruk yapıp baş parmağını dışarı çıkardı ve elini boğazına dik bir şekilde geçirdi ve yine işaret parmağıyla Filip’i göstererek “Fulû” dedi. Sonra meşaleyle odunları ateşe verdi. Tekrar eski oturma pozisyonuna geçti.
Filip ilk başta ne olduğunu anlayamasa da evlerin içine girince gördüğü ölüleri ve Umbasr’ındediğini ,Fulû, hatırlayınca onların ölüm sebebinin kendi olduğunu anladı. Umbasr’ın yanına döndüklerinde ateş hala yanmaktaydı. Ona ne olduğunu sormak istiyordu ama Umbasrsıvorda abanmış bir şekilde ,üzerinde bütün ümitsizliğiyle, ölmüştü. Filip’in üzüntüsü çok büyüktü.

Her şey Cthka’in tahmin ettiği gibi mi olmuştu acaba? Acaba kabilenin felekati gerçekten "fulû" muydu? Yoksa kabilenin felaketi umutlarını son zerresine kadar kaybetmeleri miydi? İyileşmeye hiç inançları kalmamış olması mıydı? Bu sorunun cevabı hiçbir zaman öğrenilemedi çünkü bu felaketten sonra kabileden hiç kimse hayatta kalmamıştı.

NOT:İsmini kullanmama izin verdiği için Zçaiqü'ya teşekkür ederim.

25
Tartışma Platformu / Benzerlik
« : 15 Kasım 2012, 22:27:30 »
Ben şu sıralar R.A. Salvatore'nin unutulmuş diyarlar adlı seriye yazmış olduğu kitapları okuyorum. Salvatore'nin yüzüklerin efendisinden etkilendiğini biliyordum ama 15. kitaptan sonra şöyle bir bakınca ne kadar benzer şeylerin olduğunu fark ettim. Ben buraya bu seri ile yüzüklerin efendisi arasındaki bulabildiğim (yada aklıma gelen) benzerlikleri yazacağım. Sizde devam ettirirseniz sevinirim.

-Creshinborn > Yüzük
 İkisi de canlıları kendine çağırıyor ve yok edilmeleri için bin bir uğraş getiriyor. Ayrıca kendi kaderlerini belirleme gibi bir dürtüleride var

-Parıltı(Drizzt'in büyülü kılıcı) > Sting (Bilbo'nun Frodoya verdiği kılıç)

-Drizzt'in Ad'non adlı drowdan aldığı gömlek(isim verilmedi henüz bebnim okuduğum yerde) > Mithrildi galiba (Bilbo'nun Frodoya verdiği gömlek)

Şimdilik hatırladıklarım bunlar aslında bir iki tane daha vardı ama şu anda aklıma gelmedi Gelince düzenlerim tekrardan.

26
Kurgu İskelesi / Olmayan
« : 26 Ekim 2012, 00:00:44 »
OLMAYAN

Önce Karanlık vardı. Saf, katıksız Karanlık. Hiç birşey yokken Karanlık vardı ve Karanlık, Olanlar tarafından sevilen tek şeydi çünkü sadece o vardı.

Bir zaman sonra Olanlardan biri olmayan birşey istedi. Daha önce görmediği bilmediği bir şeyi istedi. Farklı bir şey istedi. Aslında bu istek diğerlerinin onu ,karanlığı, çok sevmesinden kaynaklanıyordu.O karanlığı kıskanıyordu. Aslında bu isteği kıskançlıktan geliyordu. Olmayanı oldurmak için diğerlerinin yanına gitti. İsteğini dile getirdi, kabul etmediler. Çok üzüldü ve karanlığı daha çok kıskanmaya başladı. Bir kez de karanlığı oluşturana onu var edene gitmeye karar verdi. Kapısından içeri irmek istediğinde muhafızları onu durdurdu. İçeri almadılar. Gözü döndü düşünceleri birbir silinmeye başladı ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sadece, sadece olmayanı istiyordu. Aklını deliliğin dipsiz çukuruna düşmesini engelleyen tek şey ,tutunduğu tek dal, buydu. Bu düşünceyle muhafızları elleriyle öldürdü. Ellerindekini gördüğünde onu ayakta tutan tek düşüncesine daha çok sarıldı. Neydi bu, ilk defa görüğü bir şeydi -aslında Olanların bile sadece ismen bildiği birşeydi- istediği şeye ,olamayna, yaklaştığını hissediyor ama aynı zamanda daha çok yolu olduğunu biliyordu. Nasıl bilidiğini bilmiyor sadece biliyordu. Sessizce eve girdi, gödüğü herkesi bir bir elleriyle öldürmeye başladı. Bu onun için çok kolay oluyordu çünkü ellerindekini görmenin şokunu atlatmıştı ama karşısına çıkanlar -hemde herbiri- ellerini görünce donup kalıyordu. Ve herseferinde biraz daha ıslandı. Karanlığı var edenin huzuruna geldiğinde olmayanla arasında sadece onun olduğunu hissetti hemen üzerine atladı ama karanlığı var eden zayıf değildi. Ona güçsüz demek karanlığa yapılan bir hakaret olurdu. Ama kazanan o oldu artık olmayanla arasında hiç birşey yoktu garip bir his bütün vucudu kapladı. Elleri titremeye, vücüdu onu dinlememeye başladı. Üryan kalana dek üzerindeki herşeyi çıkarttı. Sonra önünde cansız yatana iyice yaklaştı. Vücudu ,kendi vücüudu, kendini iyice yıkadı. Olanlar içeriye girmek için kapıyı açtığı anda kafasının içinde de bir kapının açıldığını hissetti. Olanlar içeri girdiğinde artık o, o değildi. Kimdi, neredeydi burada ne işi vardı. İçeriye girenlerden bir feryat yükseldi. Sanki ona sesleniyorlardı. ismi ona yabancı gelmişti ama hoşuna gitti ve ismini benimsedi. Ama arkalardan gelen karanlığın çılgına dönmüş bir halde önündeki cansız bedene sarıldığını ve aynı feryadı karanlıktan duyunca duyduğu ismin kendisinde ait olmadığını farketti ama umursamadı ismini daha çok benimsedi. Karanlık doğruldu ve birden onun üzerine atladı, boğzına sarıldı. Gözü dönmüştü neredeyse onu öldürecekti neredeyse... Olanlar hemen araya girip onları ayırdılar.

Olanlar Karanlığa kızdılar. Onların yargısını beklemeden harekete geçtiği için onu azarladılar. Karanlığı var edeni öldürdüğü için onuda soruguladılar ve suçsuz buldular. Karanlık deliye döndü. Onlara göre suçsuzdu çinkü artık o eski o değildi. O kimdei o bile belli değildi. Karanlığa onu affetmesini söyeldiler ve onu ,katili, kardeşi gibi
görmesi gerektiğini söylediler. Nede olsa o ,katil, karanlığın yüzünden olmuştu. Karanlığa daha birçok şey söyledirler ve onu acısıyla başbaşa bıraktılar.

Karanlık o günden sonra sadece en kesif, en ücra köşelerde görüldü ve Olanların ona ,katile, nasıl davrandıklarını gördü. Karanlığa sanki hiç birşey olmamış gibi var edenini unutmsını söyedirler. Sanki hiç birşey olmamış gibi... Karanlık hiddetiyle başbaşaydı ne yapacağını bilmiyordu sadece onu izliyordu, onu düşünüyordu. Karanlığı var edeni ve onu ,var edeni, öldüreni. Var edeni delicesine seviyor, öldürenden nefret ediyordu. Karanlık onun ismini duyunca hem üzülüyor hem hiddetleniyordu. En sonunda onu ,Işığı, öldürmeye karar verdi. Ama yapamadı nede olsa o karanlığı var edene öyle çok benziyordu ki...  

27
Tartışma Platformu / Yeni Bir Hikayede Unsurlar
« : 23 Ekim 2012, 22:51:29 »
Geçenlerde kendi kendime birşeyler yazmaya karar verdim bunun için gerekli olan bilgileri kendim oluşturmak yerine daha çok mitolojilerden alıyorum bilgi toplama safhası iyi hoş gidiyordu ama karşıma bir sorun çıktı. Hikayeyi aklımda kurgulaya biliyorum ve kurguyu genel olarak diğer fantastik eserlere benzetmemeye çalışıyorum hikayenin ileriki konuları hakkında düşündüğüm şeyler için bile bilgi topladım ama bir türlü ana karakteri nasıl oluşturacağıma karar veremedim. İki seçenek var zaten

1) Doğumunu direk kitabın başında vereceğim (Oğuz kağan, Alper Tunga,(Türk Örnekleri) yada Leonidas(300        Spartalı) Yunan örneğinde olduğu gibi

2)Hikaye direk ana karakterin olgunluk çağından başlayacak daha sonraları zaman içinde istediğim parçalarını ortaya çıkaracağım

İki seçenekte de aklımda çelişkiler var ilk seçenekte acaba çok mu klişe olur sorusu aklıma geliyor. İkinci seçenekte ise şöyle bir şey var mesela karakterin bir özelliğini doğumuna yada geçmişine bağlayacağım ama bunu bir iki kere yaparsam okuyucuya gına gelir endişesindeyim.

Sizden bu konuda bana yardım etmenizi istiyorum.

Sayfa: 1 [2]