Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - ada sahilleri

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Katunya Otobüsü
« : 10 Haziran 2013, 00:23:17 »
 Ali, gençliğini futbol oynayarak geçirmiş, son zamanlarda şoförlük yapmak isteyen orta yaşta bir vatandaştı. Yaşadığı ülke olan Katunya'da şoförleri patronlar seçmezdi, otobüse binen yolcular oylama yaparlar ve birinci çıkan kişi şoför olurdu. Katunya çok demokratik bir ülkeydi.

 Ali, gerekli eğitimden geçmiş, gerekli belgeleri almış ve gururla şoförlük için başvurusunu yapmıştı. Otobüsün önceki şoförü zamanında çok çalışmış ama artık yaşlandığı için verimli olamayan bir eski topraktı. Katunyalı yolcular Ali'yi görünce çok sevmiş, karizmasından, söylemlerinden etkilenmiş ve şoför olarak seçmişlerdi. Ali de son derece büyük bir gururla direksiyonun başına geçmiş, emektar otobüsü sürmeye başlamıştı. Rotaları Space-xy103 gezegeniydi, otobüs havalandı ve yolculukları başladı.

 Birkaç gün yolculuk devam ettikten sonra yolcular neler olduğunu merak etmeye başlamıştı, çünkü haritada gösterilen yol ile gittikleri yol aynı değildi. Ali yanlış yerden sapmıştı, yolcuların bir kısmı fısır fısır tartıştıktan sonra etrafı izlemeye devam ettiler. Aradan birkaç gün daha geçti, artık dayanamayacak seviyeye geldiler ve yolculardan biri "doğru yolda olduğumuza emin misin?" dedi, akabinde bir diğeri "haritayı kontrol et kaptan" diye bağırdı. Ali'ye oy verenler yolun doğruluğundan emindi, "adamın bir bildiği vardır, okumuş şoför olmuş, susun da uyuyalım canım" diyerek yolculuğa devam ediyorlardı. Ali kendisine verilen destekten memnun, gazı kökledi.

 İlk başta kendisine bağıranların tostu artık tek kaşarlıydı, bu yolculuğun keyfini çıkaranlara ise her sabah çift kaşarlı gelmeye devam ediyordu. Osman, "benimki neden tek kaş.." derken muavin sopasını kafasına indiriverdi. Sesini yükselterek diğer yolcuların huzurunu bozmasına gerek yoktu! Arka dörtlüde oturan delikanlılar "yazık değil mi adama?" dedikten sonra ayağa kalktılar, muavin onlarla baş edemeyeceğini anlayınca gazzum bombalarını çıkardı, sıktı arka tarafa, sıktı arka tarafa. Gençler iki adım atamadan oturdular. Bir yolcu da gençlere kızıyordu, "ne keyfimizi kaçırıyorsunuz yahu, oturun gidin efendi efendi, şoförün dikkati dağılmasın".

 Aradan birkaç gün daha geçti, yolcular baktılar ki olacak gibi değil, Ali otobüsü diğer araçların üzerine üzerine sürüyor, ya son anda sürtüyorlar ya da karşıdaki şoförün manevrasıyla kazadan kurtuluyorlardı. Otobüsün yarısı ayaklandı, "birader biz bu otobüsü bu hale getirene kadar neler çektik biliyor musun?" dediler. Ali kendinden emin, "beni siz seçmediniz mi lan, istediğim gibi kullanırım otur oturduğun yere çapulcu seni" diyerek muavini dürtükledi. Gazzum bombaları otobüsün her tarafını sarmış, nefes alacak yer kalmamıştı. Arkada oturan delikanlılardan biri o hengamede öldü. İnsanlar homurdanarak yerlerine oturdu. Çok değil, birkaç dakika sonra yapılan ani bir frenle yolcular yeniden "sarhoş musun be adam!" diyerek ayağa kalktı. Ali bu ani frenleri her gün yapardı ama bu defa nedense herkesi ayaklandırmıştı. Muavin gazzumu salladı, gazzumu salladı ama bu defa yolcuların oturmaya niyeti yoktu. Ali koltuk arkası televizyonlara penguen belgeseli koymuş, bir kısım yolcuya bunu izleterek sürmeye devam ediyordu. Yolcular muavinin üzerine yürüdükçe yürüdüler. Yedek şoför Ali'ye "insanları sakinleştir, bu işin önünü alamayız" dedi, Ali de "sus lan, ben seçildim ben bilirim" diyerek karşılık verdi. Penguen belgeseli izleyenlere "ne duruyorsunuz huzurunuzu bozanlara karşılık versenize" anlamına gelen cümleler kurmaya devam ediyor, bir yandan da sigarasını yakıyordu. O sırada bir cam kırıldı, daha sonra ikinci, üçüncü cam.. Otobüs sallanmaya devam ediyordu, yolcular gazzum bombalarını alıp muavine atıyor, onu iyice köşeye sıkıştırıyordu. Derken kırılan camlardan bir yolcu düştü ve insanlar iyice hırslandı. Ali bu arada "beni seçtiniz oğlum, haddinizi bilin" demeye devam ediyordu. Yolculardan biri artık bayılacak duruma gelmiş muavine kafa attı ve Ali'nin yanına geldi, kolundan tuttuğu gibi kırılan camların birinden aşağı fırlattı. Camlar kırılmış, koltuklar parçalanmıştı. Ali uzay boşluğuna bırakıldı ama ardında harap olmuş bir otobüs bıraktı. Bunun eski haline gelmesi yıllarını alacaktı. Yeni şoför seçildi ve yavaşça sürmeye başladı.

O kırılan ilk cama haylaz çocuk Mine pastel boyasıyla "Gezi Parkı-Taksim" yazmıştı.

2
Başka Kurgular / Ruhi Mücerret - Murat Menteş
« : 17 Nisan 2013, 20:47:22 »

Son birkaç yılın en çok dikkat çeken Türk romancılarından Murat Menteş'in yeni kitabı. 100 yaşındaki İstiklal Savaşı gazisinin başından geçen olayları anlatıyor. Sayfalarına aforizmalar serpilmiş, kahkaha attırdıktan birkaç saniye sonra uzun uzun düşündürebiliyor. Ruhi amcamızın psikolojisini çok güzel çözümlemiş, güldürüyor, düşündürüyor. Güldürürken düşündürmüyor ama; önce güldürüyor, sonra düşündürüyor.

Yeni Hayat, "bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti" diyerek ilk cümlede okuru kendine getirir. Yeraltından Notlar, "ben hastalıklı bir adamım" cümlesiyle başlar. Yabancı, "annem bugün öldü, dün de olabilir, emin değilim." diyerek ilk cümlesiyle çeker. Ağır Roman "Kolera Sokağı'nın en kral kevaşesi Eda, yatıştan sonra apış arasını yıkadığı suyu, hurdaya çıkmış metal artıklarından yapılma kerhanenin pencere iskeletinden şık bir figürle boşluğa saldı" diyerek ilk cümlesinden ağırlığını koyar. Bence, Ruhi Mücerret de en az bunlar kadar şık ve çekici bir diyalogla başlıyor:

- Hayat nasıl gidiyor?
- Yaşayan birine sor.

Balçiçek İlter'in konuyu edebiyattan uzaklaştırma çabalarına rağmen izlenebilir. Karşında Murat Menteş var ve sen konuyu ısrarla akil adamlara getiriyorsun.. İlginç vesselam.

http://www.youtube.com/watch?v=WcjquYoD68A

3
Unutulmuş Diyarlar / Buçukluğun Mücevheri'ndeki Harita
« : 27 Mart 2013, 20:41:26 »
Sorum kitap hakkında bilgi içeriyor. Sonra "vay efendim uyarmadan spoiler vermişsin" diye gelmeyin :)

Kitabın başındaki haritada sadece Uzunsemer haritası var. Önceki kitaba göre Drizzt ve Wulfgar'ın güneye doğru gitmesi gerekiyor. Bütün kitabın bir köy içinde geçmesi de son derece mantıksız geldi. Sık sık haritaya bakmayı seven biri olarak soruyorum, kitaptaki olaylar nerede geçiyor? "Oku görürsün" demeyin, önümüzdeki birkaç hafta elime kitap almaya fırsatım olmayacak ve içimde bu merakla duramam, patlarım efendim :)

4
Kurgu İskelesi / Hayri Beni Öldürdü
« : 25 Mart 2013, 17:56:49 »
Bodrum katında oturuyorum.

       Yazıma “ben hasta bir adamım” ya da “bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” gibi bir cümleyle başlamak isterdim ama o kadar alengirli yazabileceğimi sanmıyorum. Öğrenciyken biraz parasızlıktan biraz da umursamazlıktan burada oturmaya başlamıştım. Devletin verdiği krediyle geçinip gidiyordum, en azından kiramı ödemeye yetiyordu. Fazla harcamam olmazdı zaten, arkadaş çevrem dardı. Daha doğrusu her gün “günaydın” dediğim Ali’yi saymazsak hiç arkadaşım yoktu. İçkim, sigaram da yoktu, arkadaşlarımın az olmasının en büyük yararı buydu sanırım, çevremde kötü alışkanlıklar edinmek için özenebileceğim kimse yoktu. Okuldan eve gelir, yine okula gidene kadar çıkmazdım. Deniz manzaram yoktu, ayakkabıları izlerdim; pöfür pöfür esen balkonum yoktu, ciğerlerime şehir kokan tozları çekerdim. Bir gün çalışmaya başlayınca çok daha iyi yerlerde oturacağımı düşünüp avuturdum kendimi. Mezun oldum, çalışmaya başladım, aldığım kredilerin geri ödeneceğini fark ettim. “Daha iyi yerlerde oturma” planımı dört beş sene erteleyebilirdim, ertelemek zorunda kaldım.  Sağlık olsun.

   Sabah sekizde evden çıkıyorum, altıda işim bitiyor. Akşamları The Godfather izleyerek çay içerim. Serinin ikinci ve üçüncü filmlerini sevmem, sadece ilk filmi izlerim.  “Küf” denilen şey olmasaydı çok daha mutlu olabilirdim ama şimdi de halimden şikayetçi değilim. Eskiden çok kitap okurdum. Kitaplığım olsaydı bütün duvarları doldururdu, olmadığı için yerde üst üste duruyordu kitaplarım. Birbirimizi anlıyorduk, ben onları seviyordum, onlar beni odamdan alıp zamanın ötesine götürüyorlardı. Üstad diyor ya: “Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasaydı”. Öldüler. Baal’ın gazabına uğramış olmalıyım ki bir gün penceremden sular girmeye başladı. Daha öncekilerden hızlıydı, ne olduğunu anlamadan bütün kitaplarımı öldürdüler. Bari okuduğum yarım kalmasaydı, sonunu da merak ediyordum ya.. Sağlık olsun.

   Böceklerim vardı bir de. Onlara karışmazdım, onlar da bana bulaşmazdı. Ortak çalışıyorduk diyebilirim aslında, ben çeşitli kimyasallar kullanmayıp onların huzur içimde yaşamaklarını sağlıyordum; onlar sivrisinekleri öldürüp benim huzur içinde yaşamamı sağlıyordu. Çayımın içine girmeseler çok daha iyi olabilirdik ama onlar da seviyor sanırım. Takdir edersiniz ki demlemek üzereyken siyah çayın içinden cins cins böceklerin çıkması pek hoş olmuyor. Neyse ki diplomatik bir sorun çıkmadan –hoşgörüm sayesinde- bu tatsız olayı da atlattık. O kara günden, katliamdan sonra böceklerde bir değişiklik sezmiştim. Kitaplarımın gittiği yerlerde toplanıp birbirlerini yiyorlardı. İlk günlerde iç savaş olduğunu düşündüm ve iç işlerine karışmaya hakkım olmadığı için uzaktan izlemekle yetindim. Aradan günler geçti, Godfather’ı izlerken birden görüntü kayboldu. Televizyonun arkasındaki böcek kabloları kemiriyordu, sinirlendim ve televizyonu kaldırdığım gibi üzerine fırlattım. Elli santimetreye yakın boyu olmasaydı terliğimle ezebilirdim ama o kadar uğraşmak istemedim. O günden itibaren televizyonum da yok. Sağlık olsun.

   O günden sonra her şey ters gitmeye başladı. Bazen odamın kapısının ağlarla kaplandığını görüyordum, bazen halımın bir kısmının yok olduğunu.. Sıcak bir yaz günü uyandığımda odamda karşılaştığım manzarayı hala unutamam. İki akrep, bir örümceği midelerine indirmek suretiyle kahvaltı yapıyordu. Son zamanlarda boyutlarının git gide artmasından şüphelenmiştim ama bu kadar büyüyeceklerini de tahmin etmemiştim açıkçası. Daha sonra sağdaki akrep bana doğru gelip ağzını hareket ettirmeye başladı. Ne olduğunu anlamamıştım ama içimde kötü bir his vardı, kıskacını ısırıp kaçmaya başladım. İntihar saldırısıydı bu, normal şartlarda ben kıskacını ısırmadan onun beni yemesi gerekirdi, nedense beceremedi. Ama bunları düşünmeye vaktimin olmadığını biliyordum, binanın dışına çıkar çıkmaz düşünmeden koşmaya devam ettim. Akrepler arkamdaydı, önüme baktığımda az önce top oynayan çocukların üzerime doğru koştuğunu gördüm. Elleri, ayakları, kafaları birden değişti ve salyalar saçan böceklere dönüştüler.Sağa döndüm, her gün ekmek aldığım Hayri’nin yerinde koca bir hamam böceği duruyordu, beni görür görmez koşmaya başladı. Odamı savaşmadan kaçıp gittiğim için kendimi bir korkak gibi hissediyor, onurlu bir savaşçı gibi savaşarak ölmek yerine korkak bir çocuk edasıyla kaçtığım için utanıyordum. Düşman bu kadar kalabalık olmasaydı belki savaşabilirdim ama gerçekten korkmuştum. Hayri sanırım beni yakaladı, evet evet koluma yapışan iğrenç böcek ekmekçiden başka biri olamaz. Akrep, akrep de çullandı üzerime kanayan kıskacı ağzıma geliyor, keşke ısırmasaydım. Sağlık olsun.



5
Düşler Limanı / Yanan Boğazın Çekiciliği
« : 09 Mart 2013, 22:59:10 »
Pepsi içmeyi severim. Kola içmeyi sevmem, Pepsi içmeyi severim. Pepsi içmeyi severim çünkü Pepsi boğazımı yakar. Koladaki gibi gevşek asit yoktur Pepsi'de, Pepsi içmeyi severim. Pepsi içmeyi severim çünkü Pepsi daha bi' acıdır, daha bi' yakıcıdır, Pepsi içmeyi severim. Pepsilemek vardır bir de, tütsülemek gibi, ne anlama geldiğini bilmem yeni uydurdum, Pepsi içmeyi severim. Pepsi ikinci plandadır, Coca Cola'nın arkasında kalmış, ezilmiş, ezik. Ezikleri sevmem, ezileni sevmem, acıtasyonu görüp de duygulanmam, umrumda değil ezikler, çünkü Pepsi içmeyi severim. Başlarım kolasına, kola içmem ben, Pepsi içerim, çünkü Pepsi içmeyi severim. Pepsi içmeyi severim çünkü; Pepsi.

Kareli gömlek ne ola ki? Kareli gömleği giydikten sonra elime Pepsi almayı severim, çünkü üzerimde kareli gömlek varken boğazımı yakan Pepsi asidini tatmak isterim, Pepsi içmeyi severim. Kutuda Pepsi içmeyi severim, dudaklarım o arsız metale değdiği zaman aramızda oluşan kıvılcımlanmayı severim, en güzel hatunun en dolgun dudaklarına saldırırcasına, tutkuyla, azimle, şehvetle yapışırım ve asit boğazımı yakarken o metalin tadını içimde hissederim, çünkü Pepsi içmeyi severim.Hissederim, Pepsi de beni arzular, yaramaz metal kuru yapışır dudaklarıma şehvetle öper, severim, sevişiriz kutuyla, Pepsi içmeyi ve Pepsi'yle sevişmeyi severim, çünkü Pepsi tam bir çılgın. Üzerimde kareli gömlek varken daha bir arsızca yapışır dudaklarıma, bazen, bazen yenik düşerim muzip beynime ve içine tükürürüm Pepsi'nin, midesi bulanır Pepsi'nin ama vazgeçmez, soğuk soğuk akmaya devam eder mideme doğru, asidi yakar boğazımı. Sevişirken böyle oyunlar oynarım, çünkü Pepsi içmeyi severim.

 Adi Coca Cola, ağla arkamızdan, yaşlı gözlerle bak. Ben sıcacık havada buz gibi Pepsi'yle sevişirken, buharlaştırıcı sıcağı vücudumdan def ederken, yakıcı asidin orgazmik zevkini tadarken ağla arkamızdan, yaşlı gözlerle bak.

 Pepsi içmeyi severim, çünkü edebiyat yapmayı severim. Çünkü karmaşık gibi görünmeye çalışıp aslında hiçbir şey anlatamayan 3. sınıf edebiyatçılardan biriyim, belki hayatım boyunca uğraşırım bu işle, belki güneş doğunca bırakırım, 3. sınıf dandik edebiyatçı olmak zor.

Ya da ben anlatırım ama siz hiçbir şey anlamazsınız, çünkü kıskanırsınız Pepsi'yi
Pepsi'yi kıskanır bütün ihtişamıyla Coca Cola
Pepsi'yi kıskanır ucuz bir fahişe gibi kenara atılmış olan Cola Turka
Pepsi'yi kıskanır dışlanmış, alay edilmiş Le Cola
Pepsi...
Çünkü Pepsi içmeyi severim.

6
Kurgu İskelesi / Beyaz Diş
« : 07 Şubat 2013, 01:04:31 »
Merhaba, ben 12. diş. Konsey'de ülkemdeki 32 vilayetin,32 valisinin seçtiği temsilci olarak konuşuyorum. Yüce kralımıza ve konseye saygılarımı iletirim...Verdiğiniz "insanları çıldırtma" görevini büyük bir zevkle yapıyoruz, ben ve silah arkadaşlarım her an savaştayız. Ağzının içinde bulunduğumuz insan, dişlerine her gün düzenli bakım yapıyor. Fırçası, diş macunu, gargara suları, diş ipleri... Her an savaşa hazır bir komutan edasıyla bizim için uğraşıyor. Lakin o kadar kolay pes etmiyoruz, o ne kadar uğraşırsa uğraşsın, hangi silahlarla saldırırsa saldırsın, hangi taktikleri kullanırsa kullansın YÜCE KONSEYE VE HALKIMIZA ETTİĞİMİZ YEMİN VAR, ASLA BEYAZLAMAYACAĞIZ!  Alkışlamanıza gerek yok sayın konsey üyeleri, biz yapmamız gerekeni yapıyoruz. O bizimle uğraştıkça sarı sarı parlamaya devam ediyoruz, beyazlamıyoruz. İster aylar, ister yıllar geçsin, asla ama asla pes etmeyeceğiz! Fark ediyorum sayın konsey, fark ediyorum.. Çıldırmak üzere, kafayı yemeye başladı, yakında iyice delirecek ve kazanan biz olacağız. Üzerimize düşeni en iyi biçimde yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. YAŞASIN YÜCE KRAL!

Şimdi konuşmasını yapmak üzere Diş Ülkesi'nin komutanı Çokiya Ağrıyoya'yı çağırıyorum.

Selam olsun benden Yüce Kral'ımıza, selam olsun benden konseye! Çürükyar alayını tamamen dişlere yerleştirdik. Büyücünün yaptığı özel koruma kalkanı sayesinde ne diş macunu ne de fırçası bulunduğumuz noktaya erişemiyor. Dişlerin karanlık dehlizlerinde ordunun eğitimi veriliyor. Temel kılıç kullanma eğitimi önceden verilmişti, bir haftadır da ağrıtma büyüleri eğitimi veriliyor. Ordumuz kılıçta güçlü olduğu kadar büyüde de güçlü. Hiç beklenmeyen zamanlarda, bazen bir sınavın ortasında, bazen kitap okurken saldırıyoruz. Beyindeki casuslardan aldığımız bilgilere göre cinnet geçiriyormuş, çekici alıp dişlere saldırması yakınmış.. Eğer ki böyle bir saldırı olursa, görevimizi yapmış olmanın verdiği huzurla, kralımız için ölmeye hazırız.. Eski bir atasözü der ki: "Savaş, savaş, savaş, işin bitince öl". Teşekkür ederim.

___________________________________________________________________

Buradaki iki parağraflık kısa hikaye bir cinnet anında yazılmıştır. Yazım hatası, anlatım bozukluğu, noktalama hatası vb. varsa affola.

7
Sinema / Hititya: Madalyonun Sırrı
« : 06 Şubat 2013, 22:40:03 »


İlk Türk yapımı çocuk fantastik filmi olacakmış. Sanırım fotoğraftaki çocuğu hepimiz tanıdık :) 1 Mart'ta vizyona girecekmiş. Fragmanına bakarak, klasik orta halli fantastik film diyebilirim ama hem türünde ilk olması hem de çocuklara hitap ettiğini düşünerek "başlangıç için iyi" diyebilirim. İsme bakınca serinin devamı gelebilirmiş gibi geldi, bu durum filmin başarısına göre de şekillenebilir.

Fragman: http://youtu.be/Pf9ZK6o8B0M

8
Şişedeki Mısralar / Birkaç Şiirimsi
« : 03 Şubat 2013, 00:00:22 »
dumanı tüten ekmeğe
su dökülmesi gibiydi
tatsız, ıslak..
ne yapalım?
sağlık olsun.

----

eskiden
iki göz, iki kulaktandı insan
yerin bir metre altıydı
sonunda gideceği.

şimdi
bir profil iki tweetten insan
"hesabımı dondur" tuşu oldu
sonunda basacağı.

----

(delicesine uyak)

beyinler hepsinde otomatik
nerede karakteristik
yapabiliyorsan matematik
kralsın burada karizmatik
bak hepsinde bozuk genetik
alayı burada apolitik
ne demek lan diyalektik
moruk felsefede test sorusu değildir etik
kimine göre sempatik
bir de bana sor, o en antipatik
siz, sonunu bilmediğiniz yolda en fanatik
sorsan hepsi gotik
hayatlar bitik
gençlik yitik
bir üflesem yerdesin lan foseptik
iffet ayağına yat ama biliyorum sen hepimizden erotik
kölesi olduğun sistematik
için sen sadece bir istatistik.

olmak ya da olmamak
ormantik ya da romantik
statik ya da kinetik
boşver be, burada herkes plastik.

----

2013..
yeni yıl..
mutlu yıllar..
umrumda değil
içindeki bu eksiklikle ne gelirse gelsin
ister yeni yıl
ister yeni yüzyıl..

açım yahu açım
dolaba baktım yemek de yok
yine mi ekmek kemirecem ya!

----

hayat güzel ya
müzik dinliyon

arada aşık oluyon
sonra s..tiri yiyon
müzik dinliyon

başka bir umuda bağlanıyon
onu da batırıyon
müzik dinliyon

takım tutuyon
sürekli yeniliyon
müzik dinliyon

senden çok daha yukarıdaki insanları görüyon
orayı senin kadar hak etmediklerini biliyon
müzik dinliyon

paranı bitiriyon
aç geziyon
müzik dinliyon

haksızlığa isyan ediyon
ciddiye alınmıyon
müzik dinliyon

hayat güzel be
kaybediyon kaybediyon
müzik dinliyon

----

güle gülen gülün gülünç hikayesi
güle güldürürken gülü de güldüren
anlattığımız.
gül, gül gibi gül hadi
ehehe.

----

bugünlerde tek hedefim bu savaşı kazanmak
şanlı ordu sağlı sollu saldıracak
ama şu anda yerlerde sancak

ben
onuru için savaşan vahşi bir at
kafa hafif sakat
sen
kendine sahip çıkamayan bir gavat
hey
şu tipe bak sanki mahlukat
bekliyorum pür dikkat
elbet bir gün ortaya çıkar hakikat!

öttüklerin kulağıma gelmeyecek miydi sence
zaman geçip mumun sönünce?
senin işin gücün popo sallamak, eğlence
benim hayatım tek soruluk bilmece

ali
dandik kafiyelerle
üçüncü sınıf ahenkle
yazdı bu gece
zamanı gelince
düzeltir alayını harf harf, hece hece.

----

Bazıları uyak amacıyla, bazıları "bir şeyler" anlatmak amacıyla yazılmış şiirler. Yazıp sözlüğe koyarım, bazıları burada da bulunsun istedim.

Sayfa: [1]