Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - andreyfyodorovich

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6
61
Kurgu İskelesi / Güvenlik
« : 17 Şubat 2014, 20:50:20 »
Komşumuzun uzun ve zorlu geçen hamileliğinin nihayet bitmiş olduğunu, doğum için hastaneye kaldırılmış olduğunu duyduğumuzda hepimiz çok sevinmiştik. Son dokuz ay normalde olması gerektiğinden çok daha sancılı ve şanssızlıklarla dolu geçmişti kadıncağız için. Nihayet sabrının karşılığını alacağını, talihsizliklerinin biteceğini düşününce onun ve iyi kalpli, nazik eşi için çok seviniyordum.

Bebeğin doğumdan sonra öldüğünün haberini aldığımızda ise ailece yıkıldık. Kimseye zararı olmayan, herkesin çok sevdiği komşularımızın başına böyle bir şeyin gelmesi çok büyük bir haksızlıktı.

Bebeğin cenazesinde ellerimi önümde kavuşturmuş, komşularımın ağlamalarını seyrederken aklımdan bu düşünceler geçiyordu. Cenaze arabasından minicik tabutu çıkarıldığında ise sayı olarak çok az olan siyaha bürünmüş grubumuza bir sessizlik çöktü.

Bir tuhaflık vardı.

Tabut mezara indirilirken babamın kulağına fısıldadım;

“Tabut neden metalden yapılmış baba? Ve neden o kadar çok vida kullanmışlar?”

Babam cevap verdi;

“Dün görüştüğümüzde anlattılar. Şartlar onu gerektiriyormuş, güvenlik önlemiymiş.”

“İyi de baba, kim ne ister yeni doğmuş bir bebeğin cesedinden? Tabutunu açıp ne çalacaklar içinden?”

Babam birkaç saniye tereddüt ettikten sonra kulağıma eğilip sadece benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı;

“Metal olmasının sebebi hırsızların girmesini engellemek değil oğlum.

Tabutun bu denli sağlam olmasının sebebi içindekinin dışarıya çıkmasını engellemek.”

62
Kurgu İskelesi / Ynt: Sanki
« : 09 Şubat 2014, 15:53:23 »
Nedense bu öykünüzün sonu pek çarpıcı gelmedi. En baştan ilacın anlatılmasıyla belli oldu hatta her şey.

Öyküleriniz güzel ama bir süreden sonra "devamı yine okuyucuya kalacak" gibi bir sıkılganlık beliriyor. Tam olaylar gelişiyor derken bir anda öykü bitiyor ve gerisini okuyucu yapsın der gibi kalıyor. Elbette sizin tarzınız bu ama okuyan olarak bu tarza alışınca pek bir anlamı kalmıyor kısacası. Mesela bu öykünün devamı olsa çok güzel olabilirmiş. Farklı şeyler denemenizi öneririm arada.

Yazı olarak zaten diyecek bir şey yok. Anlatım ve cümleler şahane. Ellerinize sağlık.

Bunu yazarken hep biraz psikolojik, biraz felsefi, biraz da siyasi göndermeler yapmak istedim. Şaşırtmak değildi tam amacım.

İkinci söylediğinize gelince, aslında tam da geçenlerde yatağımda yatmış tam olarak bunu düşünüyordum. "Sonlu bir şey koyayım artık, yoksa toplu dayak yiyeceğim sonunda sanırım." diye düşündüm :D

Ve öyle de yaptım nihayetinde, tam hikayemi eklemeye geldim ki yorumunuzu gördüm :) Teşekkür ederim değerlendirmeniz için. Gönlünüze sağlık!

63
Kurgu İskelesi / Tercih
« : 09 Şubat 2014, 15:50:11 »
Kadın baygındı. Arnavut kaldırımların arasından tereddüt ederek akan yağmur damlalarına karışan kan, çirkin bir soru işareti şeklinde oluklara akıyordu. Canını yakmayı her ne kadar istemese de, başka bir seçeneği kalmamıştı. Açıklamaya çalışmıştı, ama bir türlü anlayışla karşılamayı başaramamıştı kadın, ve şimdi bu köpek dışkısı kokan soğuk, ıslak kaldırımlar onun ameliyat masası olacaktı.

Kadının iki bacağının arasından sızan ince ama kararlı kan nehri duracak gibi değildi, elini çabuk tutması gerekiyordu. Ellerinin uyuşması tenine patır patır yağan yağmurdan çok, elindeki soğuk elbise askısının parmaklarının boğumlarının aralarındaki kan dolaşımını engellemesindendi.

Derin bir nefes aldı, kadının bacaklarını araladı.

Hastası nefes alıyordu, ancak bir hastadan bir kadavraya her an dönüşebileceği, göğsünün düzensiz miktarlarda, düzensiz aralıklarla şişip inmesinden anlaşılıyordu. Aslında biraz komikti düşününce, soru işaretine adanmış bir ayin gibiydi içinde bulunduğu sahne. Bu benzetmeyi yapabildiği soru işaretleriyle dolu o anın, hayat ile ölüm arasındaki ipekten çizgiyle birbirine tutturulmuş olaylar sonucunda vuku bulmuş olması muhteşem bir ironiydi. Çatlamış, kuru dudaklarında minik bir tebessüm belirdiyse de, görevini yerine getirmesi gerekiyordu, ve zaman geçiyordu. Bakışları kadının şişmiş göbeğine yöneldi. Gözlerinin dolması, bir hayatı elinden alacak olacağı gerçeğinden çok, sanki bünyesinde mikroskobik aysbergler barındıran rüzgarın gözlerine sayısız iğne batırıyor olmasındandı.

İlkel ameliyat aletini kendisinin bile beklemediği bir ustalıkla hamile kadının bacaklarının arasına, rahmine doğru sokmaya başladı. Günlerce yaptığı araştırmalardan öğrendiği kadarını uygulamaya başladı. Birkaç dakika sonra ceninin büyük bir bölümünü parça parça çıkarmayı başarmıştı. Amacına ulaşmıştı aslında, bundan sonrası temizlikti daha çok.

Artık bir katildi, bir canavardı.

Kadının nefes alışları hızlanıyordu, şoka giriyor olması muhtemeldi. Alnında oluşup kırışıklıklarında gezinen, kurbanının tenine damlayan soğuk ter damlaları masum bir hayatı henüz daha başlamamışken sonlandırmış olması, atmayı henüz bırakmış kalbinin oluklardan aşağı, lağımlarda yaşayan sıçanlara yem olmuş olmasından çok, rahmine elbise askısı sokmuş olduğu baygın annesinin bu sapkın ameliyat bitmeden uyanmasıydı.

Bomboş sokaklarda polislerin sirenleri gittikçe şiddetlenerek yankılanıyordu, ama artık işi çoktan bitmişti.

Yakalanma ihtimali çok düşüktü, hem bu riske de değerdi.

Tek çocuk olmayı çok seviyordu, ve öyle de kalacaktı.

64
Kurgu İskelesi / Ynt: Sanki
« : 07 Şubat 2014, 22:39:30 »
Şapkam olsa çıkartırdım. Bu kadar kısa bir öyküde,Bu kadar büyük bir tokat yemek hoşuma gitti. :D

tekrar tebrikler.

Teşekkür ederim! Gözünüze sağlık efendim.

Artık alametifarikanız olan kısalık ve vuruculuk bu öyküde de kendini gösteriyor. Ne yalan söyleyeyim, ne zaman bir öykü eklediğinizi görsem seviniyorum. Öykülerinizin kısa ve bu kısalığa rağmen doyurucu olmaları beni çekiyor. Bu öyküleri bir kitapta görsem ve ardı ardına okusam belki onlara gereken değeri veremeyebilirim, o yüzden böyle arada bir paylaşmanız onları daha belirgin kılıyor. Elinize sağlık.

Bülend Bey, nazik yorumlarınızı gördüğümde asıl ben seviniyorum. Gönlünüze sağlık! Bununla birlikte, uzun bir ara oldu hikaye eklemeyeli, sınavlarıma çalışıyordum. Kahve komaları mı dersiniz, sabahlamalar mı dersiniz, paket paket sigaralar mı... Ama artık tekrar yazmaya başladım. Unutmamış olmanız beni çok mutlu etti. Teşekkür ediyor, iyi geceler diliyorum :)

65
Kurgu İskelesi / Ynt: Sanki
« : 05 Şubat 2014, 16:18:21 »
Çok başarılı bir öykü olmuş gerçekten. Özellikle sonunu bağlamamanız, bizi dehşet içinde bırakırken karakteri mutlu bırakmanız bambaşka bir tat katmış öyküye. Kesinlikle tebrikler.

" ilk nefesinden son verdiği son nefesine kadar"

Bu kısma takıldım biraz. Kelime tekrarı rahatsız etmiş.

Birde anladığım kadarıyla ilaçsızlık durumunu göstermek için önce koku duygusunun düzelmesini (tabi ilaç yokken gördüklerini gerçek kabul edersek) sonrasında ise görme duygusunun düzelmesini vermişsiniz. Belki birazcık daha bu geçiş üzerinde durabilirdiniz.

Merhabalar sevgili grikunduz,

Belirttiğiniz kısımda yazım yanlışı yapmışım. Dikkatimi çektiğiniz için teşekkür ederim o noktaya :)

Aynen öyle efendim, ilacın etkisi azaldıkça gerçek dünya, tekrar devreye girince ise hayali dünyaya ait unsurlar güçleniyor. Ancak bu konunun üzerinde çok durmayışımın özel bir sebebi var, kahramanımız bu evreyi belki 10-15 saniyede, çok ama çok hafif bir şiddette yaşayıp atlatıyor. İçinde en ufak bir şüphe bile kalmıyor, bir yanılsama olarak algılanabilecek kadar hafif. Dolayısıyla okurun da o şüphe, o "N'oldu lan az önce?" durumunu çok hafif bir şekilde yaşamasını istedim. Üstünde durursam, düşünülecek bir nokta kalmazdı bana göre.

Okuduğunuz, yorumladığınız için teşekkür ediyorum efendim. Gözlerinize sağlık.

66
Kurgu İskelesi / Ynt: Sapık
« : 05 Şubat 2014, 15:15:31 »
Sayın Sheczar,

Yazmış olduğunuz dosyadan burada yeni bir konu açma sekmesine yazınızı yapıştırdığınızda format farkı olduğundan boşluklar ilave edilmiyor olabilir. Lütfen paragraf kullanınız, aksi takdirde gerçekten okunması büyük bir teferruat haline geliyor. Umuyorum naçizane görüşüm için bana kızmazsınız :)

Saygılarımla.

67
Kurgu İskelesi / Sanki
« : 05 Şubat 2014, 15:06:49 »
Hava her zamanki gibi harikaydı. Güneşin şefkatli sıcağının, rüzgarın adeta sevgi dolu dokunuşuyla mükemmel bir uyum içinde olduğu ideal bir gündü. Yaprakların, kenarları ağaçlarla dolu yolun ortasına doğru süzülerek yolu yeşil ve kahverengi bir halı gibi kaplamalarını arabasıyla üstlerinden geçerek bozmak istemedi.

Böyle bir günde yürümemek olmazdı. Hatta daha kestirme olan yol yerine daha uzun yolu seçti. Zaten izin günüydü, bütün gün ona aitti. Doğrusu böylesine güzel günler o kadar nadir de değildi, ama garip bir şekilde doyamıyordu insan. Her gün onunla iç içe olmasına rağmen doğaya karşı içgüdüsel bir özlem her zaman kalıyordu içinde nedense.

İşe gitmemiş olmasının sebebi de ilaçlarının bitmiş olmasıydı. Daha fazla ilaçlarını almayı geciktirirse psikiyatra görünmek, kontrolden geçmek, hatta o devasa şırıngalardan damarlarına yakıcı sıvılar enjekte ettirmek zorunda kalabilirdi.

Adımlarını hızlandırdı.

Yaklaşık yirmi dört sene önce, sene 2013’te (kendisi doğmadan çok önce), Dünya’nın bütün ülkeleri tarafından oy birliği ile yaşamakta olan her insan için geçerli olacak katı bir yasa çıkarılmış. Bunun sebebi de bütün gezegende ölümcül bir salgının neredeyse bütün insan ırkının yok olmasına sebep vermesiymiş. Ona anlatılanlar bunlardı, kesin olarak bilmiyordu fakat o zamanları hatırlayabilecek kimseyi de tanımıyordu.

Daha doğrusu, hiçbiri sağ değildi.

Düşüncelere dalmış, gözleri yola bakıyordu, ama görmüyordu. Okulda sürekli ona öğretilenleri düşünüyordu. Çıkarılmış olan yasaya göre, yeryüzündeki istisnasız her insan aldığı ilk nefesinden, verdiği son nefesine kadar bu isimsiz ilacı her gün kullanmak zorundaydı. Bu sayede salgınlardan, ırkının yok olmasından korunacaktı insanoğlu.

Kendisi de öyle yapıyordu zaten, her gece uyumadan önce isimsiz, desensiz beyaz hapı diline yerleştirip bir bardak su yardımıyla sistemine karıştırıyordu ilacı.

Tabii, dün geceye kadar.

Kurumuş bir yaprağa basıp çıtırdamasını duyduğunda garip bir şey fark etti. Burnuna bir koku geliyordu, hayatında ilk defa aldığı bir kokuydu. Tam olarak açıklayamasa da, beyni ona bu kokunun çürümüş bir şeyin tutuşmasından gelebileceğinin sinyalini verdi, yanık kokusuydu. Etrafına baktı, rüzgarın geldiği yöne çevirdi kafasını, yangın göremedi hiçbir yerde. Sağına, soluna, hatta gökyüzüne baktı, kokunun kaynağını bulamadı. Belki ileridedir diye düşünerek yoluna devam etti. Sağlık merkezine gecikiyordu, ilacını almalıydı artık.

Günlük hayatında bulunmayı en çok sevdiği yere varmak üzereydi. Sağlık merkezine giderkenki o ufak gölü gördüğünde ister istemez her seferinde gülümsüyordu. Sanki her gördüğünde daha da güzelleşiyordu o küçük göl, yüzeyinde tek bir kıpırdanma bile olmuyordu, çevresini saran ağaçlar ve hayvanlar bile saygı gösteriyordu sanki gölün zarafetine. Burun deliklerini doldurup beynini uyaran o garip koku gitmişti, almıyordu artık. Gölün manzarasını kapatan son ağacı da geçtiğinde olduğu yere adeta çivilenmiş gibi olduğu yerde kaldı.

Göl yerinde yoktu.

Yanlış gelmiş olamazdı, her hafta geldiği bir yoldu burası, zaten başka yol da yoktu. Ama kafasını karıştıran ve daha çok da korkutan şey bu değildi; daha önce gölün olduğu yerde devasa bir çukur vardı. Dibinde derin çatlaklar, çatlakların içinde gezen daha önce hiç görmediği garip böcekler vardı. Ağzında daha önce çok nadir tattığı bir tat fark etti. Beyni, bu tadın kükürt olduğunun sinyalini verdi.

Çok değil, belki birkaç gün önce buradan geçmişti ve her zaman durup baktığı, gülümseyerek hayranlıkla izlediği gölün yerinde dev bir krater, kraterin dibinde çatlaklar vardı. Her defasında gördüğü renkli ve sevimli hayvanların sanki yıllar önce ölmüşler gibi kemikleri ve kalıntıları görünüyordu sadece. Orada burada erimiş, bükülmüş metal parçaları seçiliyordu.

Böceklerin haricinde tek bir yaşam belirtisi yoktu.

 Bir haftadan az bir sürede nasıl bir dönüşüm geçirmiş olabilir burası? Ve daha önemlisi;

Nasıl?

Kol saatinin alarmı çalmaya başladı. Sağlık merkezine gecikmişti. Kalan son onbeş dakikalık mesafeyi koşar adımlarla yürüyerek merkeze ulaştı.

Ağzında kükürt tadıyla görevliye sordu:

“İlerideki göle ne oldu böyle?”

Görevli cevap verdi:

“Ne olmuş?”

“Görmediniz mi henüz?”

Görevli bu sorusuna “Benimle dalga mı geçiyorsun?” dercesine bir bakışla yanıt vermeyi tercih etti.
Henüz görmedi herhalde, belki işe başka bir yoldan geliyordur diye düşünerek asıl geliş sebebini hatırladı. Görevliden haftalık ilaç ihtiyacını aldıktan sonra bir tane beyaz hapı ağzına atıp hemen yuttu. Gitmeden önce ilacı aldığına dair bir belge imzaladı, (devlet tarafından ücretsiz olarak dağıtılıyordu) ve evine doğru yürümeye başladı.

Yaklaşık on beş dakika sonra tekrar göle vardı. Ağzındaki ekşimsi kükürt tadı kaybolmuştu.

Küçük gölün neredeyse tamamen şeffaf suyunu, güneşin sıcak dalgalarını yansıtan dümdüz yüzeyini seyretti. Ağaçların ne kadar eski ama güçlü ve yeşil olduklarını, küçük ve sevimli hayvanların mutluluk içinde yuvalarına götürecek yemek aramalarını izledi kocaman bir gülümsemeyle.

Hava her zamanki gibi harikaydı. Güneşin şefkatli sıcağının, rüzgarın adeta sevgi dolu dokunuşuyla mükemmel bir uyum içinde olduğu ideal bir gündü. Her şey olması gerektiği gibiydi.

68
Kurgu İskelesi / Ynt: Kimsenin Ölmediği Gün
« : 16 Ocak 2014, 19:56:14 »
Merhabalar.

Hikayeniz pek âlâ olmuş, özellikle konusu çok orjinal, insan "Keşke ben düşünseymişim!" diyor ister istemez. Bununla birlikte, söylemeden geçemeyeceğim birkaç husus var, müsadenizle aktarayım.

İlk olarak bilhassa benim en çok sevdiğim şekilde, yani sonunu tamamen okuyucuya bırakarak bitirmişsiniz. Şu an kafam sonlarla dolu adeta. Ancak bize bıraktığınız kısma açılan pencere biraz fazla büyük gibi. Belki de okurken ben atlamışımdır -öyleyse şayet mutlaka belirtiniz- ama hastaların neden birden bire iyileşip gittiklerine dair en ufak bir ipucu bile bırakmamışsınız, veyahut da ben fark edememişim. Ama her halükârda, insan bu kadar merakta bırakılmaz efendim, yazıktır. :)

Bununla birlikte imla, sentaks ve noktalama konusunda biraz özensiz olduğunuzu fark ettim. Eğer noktalama işaretlerini gerekli yerlerde kullanmaya erinmezseniz bu hikayeniz çok daha etkileyici olabilir kanımca. Elinize sağlık, keşke ben de bu kadar çarpıcı şeyler düşünebilsem!

69
Kurgu İskelesi / Ynt: Güven
« : 14 Ocak 2014, 20:36:47 »
Bizden ne istiyorsunuz bilmiyorum (güler). Size ne yaptık da içimizi soğutan bu dehşet öykülerini burada paylaşıyorsunuz? Şaka bir yana korku içinde okudum öyküyü. Sıcacık hissederken birden buz kesti içim. Elinize sağlık. Dikkat edin o elinize! (güler)

Efendim öncelikle beni gülümsettiniz, teşekkür ederim :) Bununla birlikte bana göre korku en samimi histir. Gerilim, korku hisleri en saf mertebededir benim için. O yüzden bilhassa okumayı seviyorum bu türü. Siz de bence bu açıdan yaklaşabilirsiniz isterseniz :) Gözlerinize sağlık BÜlend Bey.

Çok sevdim.

Daha kısa olabilirdi. Daha sade olabilirdi. Kim bilir belki o zaman daha bile vurucu olurdu (yetmezmiş gibi).

Saatin kaç olduğu, adamın neden mum yakmadığı, ne kadardır elektriklerin kesik olduğu vs. ayrıntılar olmasa ne kaybeder bu öykü?

Ellerinize sağlık. İlgiyle takip etmeye çalışacağım sizi.

Şimdi düşününce haklısınız, gayet de ilk iki hatta üç paragrafı hiç koymasam bile olabilirdi. Ama hikayelerde biraz da olsa bir altyapı kurmaya çalışıyorum her zaman. Gelecekteki yazılarımda bunu dikkate alacağım mutlaka! Teşekkür ederim güzel sözleriniz için.

Fiddler'ın aksine ben de fazla sade ve biraz daha uzatılabilir buldum. Bir hikayeden çok bir hikayenin girişi ya da ortası gibi, fazla kısa geldi bana. Yazım tarzınız (düzgün Türkçe kullanımı için tebrikler) çok daha iyisini yapabileceğinizin bir ispatı. Yine de bırakmaya çalıştığınız etki ve bunu deneme biçiminiz güzeldi. Elinize sağlık...

Sayın Fiddler'ın yorumundan hemen sonra sizinkini okuyunca kafam karıştı biraz :) Ortasını bulabileceğime eminim ancak. Her daim Türkçe'yi en iyi şekilde kullanmaya çalışırım, belirttiğiniz için teşekkür ediyorum efendim.

Ben de Fiddler ve İhsan abiye katılmıyorum; aslında İhsan abiye biraz katılıyorum, daha uzun ve sade olabilir, yarıda kesilmeyerek devam edilebilir bir öykü. Bunun yanında sizin öyküleri kısa filmlere benzetiyorum ben. Sanki senaryo şeklinde yazıp kısa filmini çekseniz çok güzel filmler çıkacakmış gibi ortaya. Eline sağlık...

Ben de düşününce, aslında iki yorumun önerdiğinin ortasını ayarlayabilmek önemli sanırım. Ve ben hikayelerimi önceden planlarken hep kafamda canlandırırım, yani kafamda birer kısa filmler zaten. Böyle bir olanağım olursa da pek sevinirim, hiç düşünmeden mutlaka katılırım. Gözlerinize sağlık, yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum.

70
Kurgu İskelesi / Açlık
« : 14 Ocak 2014, 19:48:55 »
Arama kurtarma ekibinde helikopter pilotu olarak çalışmaya başlayalı birkaç yıl olmuştu. Üsleri, dağların ormanlarla adeta sarılı, karın ölümcül olduğu, kışın çetin ve acımasız geçtiği; dağcılık kazalarının, arabaların buzdan dolayı kayıp karda sıkışmalarının neredeyse günaşırı gerçekleştiği bir bölgedeydi.

Bir gün helikopterinde olağan devriye görevini yaparken, yavaşça kara gömülmeye başlamış bir uçak enkazı gördü. Bu bölgelerde bir uçak kazası gerçekleştiğinin haberini almışlardı daha önce, ancak arama çalışmaları sonuç vermemişti. Soğuk bir profesyonellikle telsizinden koordinatlarını üssüne belirtti, bir ekip gönderileceği cevabını aldıktan sonra prosedür gereği enkazın yakınlarına iniş yaptı ve ilk kontrolleri yapmak üzere metal parçalarına doğru yürümeye başladı.

Enkaza yaklaştıkça parçaların bir mağara veya bir sığınak gibi dizilmiş olduklarını gördü. Demek ki insanlar vardı burada, belki de hala canlı olabilirlerdi! Bu düşünce tam aklından geçiyordu ki metal yığınının arasından iki kişi koşarak çıktı dışarıya. Biri on beş, belki on altı yaşlarında genç bir oğlandı; diğeri ise muhtemelen annesi olduğunu düşündüğü, kucağında en fazla dört yaşında ufak kız çocuğu taşıyan orta yaşlı bir kadındı. Anne oğul mutluluktan olsa gerek, ağlıyorlardı. Pilotun uzaktan fark edemediği küçük kız ise dünyadan bihaber, uyuyordu. Üçünün de elbiseleri kurumuş kan içindeydi. İyice yaklaştıklarında ise dişlerinde, ellerinde, çenelerinde de kurumuş kan lekeleri olduğunu gördü.

Her ne kadar korkunç bir düşünce olsa da, daha önce böyle durumlarla maalesef karşılaşmıştı. Şehre uzak yerlerde gerçekleşen kazalarda, hele yılın bu zamanlarındaki gibi yiyecek bulmanın mümkün olmadığı koşullarda, uçak kazalarında canlı kalanların ölüleri yemekten başka ne seçenekleri olabilirdi ki?

Anne ve çocuklarını kısa bir süre sorguya çektikten ve başka kurtulanın olmadığından emin olduktan sonra helikoptere götürdü. Araca doğru yürüdükleri kısa yol süresince uçaklarının haftalar önce düştüğünü, bir süre erzaklarıyla idare ettikten sonra yiyecekleri bitince mecburen ölüleri çiğ çiğ, dişleriyle kopara kopara yemek zorunda kaldıklarını anlattı anne. Oğlan ağlıyordu, küçük kız hala mışıl mışıl uyuyordu.

Helikoptere binip havalandılar, üsse doğru yola çıkmışlardı. Bu esnada, olay yeri inceleme ve kurtarma ekipleri enkaza ulaşmış, bilgileri doğrulamak adına telsiz üzerinden helikopterle temasa geçmişlerdi.

“-Anne ve çocukları üsse naklediyorum. Onların haricinde kurtulan olmamış. Erzaklar haftalar önce tüketilip bitirilmiş, tamam.”

Olay yerindeki ekip arkadaşından bir süre yanıt gelmedi. Geldiğinde ise, sesinden kafasının karışık olduğu anlaşılıyordu.

“-Uçaktaki erzak stoklarını bulduk. Paketlerin hiçbiri açılmamış, konservelerin bir tanesi dahi yenmemiş. Kaza esnasında uçakta bulunan yolcuların biri bile düşüşten sağ kurtulamamış. Tekrar ediyorum, yiyecek stoklarına dokunulmamış bile. Tamam.”

Helikopterin sağır edici gürültüsünün arasından minik bir bedene ait öksürük sesi duydu.

Küçük kız uyanmıştı.

Annesine bir şey söylüyordu, sözlerini böylesine büyük bir gürültüde duymaktan çok, hissetti.

“-Anne, ben acıktım.”

71
Kurgu İskelesi / Ynt: Oyun
« : 12 Ocak 2014, 23:21:49 »
Çok kısa fakat yine de etkileyici bir sona sahipti. Aynanın durumunu merak etmiyor değilim ama elinize sağlık.

Ayna aslında en rahatı, asıl sorun içindekiler :) Gözlerinize sağlık.

Son anda hayal gücümün farklı şekilde bir çok senaryo üretmesine engel olamadım. Tüylerimin diken diken olmasını sağlayan bir duraksama :) Harika bir kısa hikayeydi ; düşünceniz paylaşıma , paylaşımınız bizim hayal gücümüze intikal etti. Daha nicelerine , teşekkürler ..

Okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Daha nicelerine olmasını ben de umuyorum. Elinize sağlık, görüşmek üzere!

72
Kurgu İskelesi / Güven
« : 12 Ocak 2014, 22:34:28 »
“Korkuyorum, sarıl bana.” demişti sevgilisi. İnce battaniyeyi çekiştire çekiştire hem kendisini, hem de korkmuş sevgilisini örtüp belinden sarılmıştı partnerinin sıcak bedenine.

“Tamam, buradayım.”

Saat tahminen 12:30 civarlarındaydı. Elektrikler kesileli yarım saat kadar olmuştu, ev zifiri karanlıktı. Kız arkadaşının o yaşta hala karanlıktan korkuyor olmasını kabul edemeyip, herhangi bir ışık sağlamayı reddetmişti.

“Ne olur, bir mum yak. Uyuyamıyorum.” diyerek adeta kendisine yalvaran sevgilisinin bu isteğini dikkate almamıştı.

“Ben buradayım bak, sana sarılacağım. Ben varken sana ne olabilir ki?” dedikten sonra daha da sıkı sarılmıştı.

Gözlerini açtı. Uyuyakalmıştı, ne kadar süredir uyuyor olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Elektrikler hala kesikti. Kız arkadaşı hala belini saran kollarına sıkıca yapışmış, korkudan yorganın altında adeta ufak bir topa dönüşmüştü.

“Bebeğim, uyuyor musun?” diye sordu. Kendisini suçlu hissediyordu.

“Hayır.” Anlamında başını salladı kız, sorduğu başka hiçbir soruya da cevap vermedi, belli ki kızmıştı ona.

Yatağın başucundaki mumu yakmak için bir kibrit alevlendirdi. Küçük kükürt topundan çıkan kısa süreli ateş patlamasının aydınlığında yatağının hemen karşısındaki koltukta oturan silüeti gördü.

Yatakta iyice büzüşmüş kız arkadaşı kolunu iyice sıkmaya başlamıştı, tuttuğu nokta yavaş yavaş uyuşuyordu. Demek bu yüzden konuşamıyordu; sinirinden çok, korkusundan.

Mumu dahi yakmadan, bir kibrit daha çaktı. Silüetin sahibi, başını öne doğru eğmiş, sağ kolu koparılmış, vücudundaki sayısız kesikten yavaşça kan damlatan cansız bir bedendi.

Sevgilisinin cansız bedeniydi.

Kolunu kavramış olan elin tırnakları tenine batmaya başlamıştı. Battaniye yavaşça yükseliyordu.

73
Kurgu İskelesi / Ynt: bir dahakine
« : 12 Ocak 2014, 01:38:42 »
Güzel sözleriniz için her şeyden önce çok teşekkür ederim sizlere. Gözlerinize, elinize sağlık. Bununla birlikte sanırım haklısınız, amaçladığım sonu aslında özel mesaj olarak göndermeyi akıl edemedim.

Hatta gönderimi de editleyerek oradan silebilirim. Bundan sonra bu konuda kesinlikle dikkat edeceğim, teşekkürler uyardığınız için :]

74
Kurgu İskelesi / Ynt: bir dahakine
« : 10 Ocak 2014, 15:53:26 »
Bu hikayeniz pek anlaşılmıyor ne yazık ki.

İlk defa bu hikaye ile ilgili böyle bir yorum aldım aslında. Çocuk adamı öldürüyor, fakat babası yeterince hızlı olamadığı ve kanını çok fazla akıttığı için (etrafa saçılmış) tepkisinden korkup ağlıyor, babası da teselli ediyor. Adam oğlunu eğitiyor kısaca.

75
Kurgu İskelesi / Bir Dahakine
« : 09 Ocak 2014, 07:08:09 »
Çocuk ciğerlerini yırtarcasına ağlıyordu.

Saatine baktıktan sonra merdivenlerden koşarak yukarı çıktı. Odaya girdiğinde yere yığılmış, uzuvlarının bazıları kesip atılmış kanlı cesedi gördü. Odanın her köşesi kanın siyahımsı kırmızısıyla boyanmıştı. Yerde yatan adamın organlarının çoğu yatağa fırlatılmıştı.

Çocuk hala ağlıyordu. Üstü başı kan olmuştu. Babasına sarıldı, babası sol kolunu kaldırarak saatine tekrar bakarken sağ koluyla oğlunun titreyen vücuduna kendininkine bastırdı.

“Üzülme oğlum. Bir dahakine daha iyisini yapacağına eminim.”

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6