Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Auguste Dupin

Sayfa: [1] 2 3 ... 6
1
Harry Potter / En Korkunç Halloween
« : 31 Ekim 2015, 21:34:59 »
Sırlar Odası kitabında, Tom Riddle Harry'ye güncesindeki anılardan birini gösterip, 50 yıl önce Sırlar Odası'nı açanın Hagrid olduğu yalanını söylediğinde, Harry durumdan şüphelenmeye başlar ve belki de bunun doğru olmadığını, Hagrid'in iftiraya uğramış olabileceğini söyler.

Ron ise Hagrid'in masum olmasını istese de, kurbanlara saldıranın Aragog olmadığına pek ihtimal vermez, ve şu talihsiz cümleyi kurar:

"Burası en fazla kaç canavar barındırabilir ki?"

Eh, onlar o dönem bunun farkında olmasalar da, aslında okuldaki 1. Yıllarının Cadılar Bayramı gecesi, şatoda en çok kötücül yaratığın bulunduğu andır.

Şöyle bir liste yaparsak:

Quirrell'ın içeri aldığı Troll,
Felsefe Taşı'nı koruyan tünellerdeki Troll,
Tünellere girişi kapatan kapağın başında bekleyen, Hagrid'in üç başlı dev köpeği Fluffy,
Taşı koruyan Şeytan Kapanı gibi, saldırgan kanatlı anahtarlar gibi kafadan sakat diğer şeyler,
Henüz Sırlar Odası'nda mışıl mışıl uyuyan Basilisk,
İhtiyaç Odası'ndaki Diadem,
Ve tüm yıl boyunca bizzat Lord Voldemort'un kendisi, Quirrell'ın kafasının arkasından baş vermiş halde. (Aslında kısa bir süreliğine de olsa Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliği hayalini gerçekleştirmiş gibi.)

Okul arazisine dahil olan Yasak Orman'da yaşayan türlü türlü kaçık şeyi ya da ciddi davranış bozuklukları ve öfke kontrol probleminden muzdarip şiddete meyilli bir ağaç olan Şamarcı Söğüt'ü hiç saymıyorum bile, bunlar yalnızca Hogwarts'ın güvenli(!) duvarları arasındakiler.

Aslında Diadem (ya da Voldemort?) canavar kategorisine girmese de, içlerinde barındırdıkları kötülük ve yarattıkları tehdit bakımından, şatoyu normalden çok daha tehlikeli bir hale getirmekteydiler. HP evreninde, bir Hortkuluk'tan daha habis ne olabilir ki? Hagrid'in içiden tırnak çıkan turtaları bile şüphesiz onlardan daha temizdir.

Evet, pek çok velinin hemfikir olduğu gibi sahiden de Hogwarts dünyanın en güvenli yeri!

2
Duyurular / Ynt: Portaldaki haberleri takip ediyor musunuz?
« : 29 Mayıs 2015, 14:10:44 »
Ben Kayıp Rıhtım'ı bulduğumda ilk 2-3 sene filan forum kısmına hiç uğramamıştım. Sitenin görünen kısmı portal idi ve forum bunun sadece bir yan ürünü gibiydi. Tüm yazılar nasılsa portalda çıkıyordu, daha fazlasını takip etmeye gerek yoktu. Ama insanları merak edip üye olduktan sonra anlaşılıyor ki sitenin esas merkezi aslında burası, portal buz dağının sadece görünen kısmı. Haliyle insan foruma üye olduktan sonra portala daha az bakar oluyor. Buradan oraya ziyaretçi çekilmeye çalışılıyor. Onca emeğe rağmen inkar edilemez şekilde durağan bir yapı var çünkü ortada ve artık böyle bir anketin çıkmasına şaşırmadım o yüzden. Bunun nedenlerini konuşuruz. Şu an için, portal forumu keşfedene kadar var. Ama yine de portala da sık sık girip ne var ne yok diye bakarım, okumadığım yazılar keşfetmeye çalışmayı filan severim. Haberlerden ziyade zaten portalı ilgi çekici yapanlar o yazılar.

Çünkü siteye özel yapılan o çalışmalar hariç, geek dünyasına dair haberleri zaten neredeyse anlık olarak çok hızlı bir şekilde birkaç farklı kanaldan öğreniyoruz; çünkü bu işi neredeyse ana mesleği haline getirmiş insanlar var ve mesailerinin çoğunu bu işe ayırıyorlar. "Hobisi" bu olanlara "hizmet" ediyorlar ve bu işten para kazanıyorlar. Sadece kısaca haber de yapmıyorlar, bilgileri inceliyorlar, kıyaslıyorlar, haberi yorumluyorlar, yaratıcı yeni bir içerik üretiyorlar. Bu "kopyala yapıştır haber yapmak yerine kendi haberini yazmak"tan da farklı bir yaratıcı süreç. Bunu da yalın bir muhabir diliyle değil, internetin güncel geyiklerinden beslenen esprili bir dil ve kışkırtıcı bir üslupla yaparak, zaten tartışmaya açık yazılmış bir konuda iyice spekülasyon yaratıp okurları tartışmaya çekmeye uğraşarak ortamı ve ilgiyi, "kendi yerel geek dünyalarını" sürekli canlı tutuyorlar. Bunun yanında yine aynı dille "dosya konusu" tarzı özel içerik de üretiyorlar sürekli, ki hepimizin zevk için yaptığı bir iş zaten olayın bu kısmı.

Rıhtım ise öğrencilerin ya da çalışanların işlerinden güçlerinden arta kalan çok değerli zamanları ve bireysel çabalarıyla hobi olarak oluşturduğu içeriklerden ve girdiği haberlerden oluşuyor. O yüzden kimse bir haberi öğrenmek için Rıhtım'ı beklemiyor, çünkü vakit bulunup burada haberi yapılabildiğinde olay zaten çoktan elli defa duyulmuş ve güncelliğini kaybetmiş, sarfedilmiş çok değerli emek dışında bir anlamı kalmamış, pratikte bir işe yaramamış oluyor. O yüzden kimse haber okumak için portalı ziyaret etme ihtiyacı hissetmiyor. Anca bir röportaj ya da inceleme olacak da o zaman.

Sanmıyorum ki kimse diğer kaynaklara gözünü kapayıp haberleri sadece Rıhtım'dan öğrenmeyi beklesin. Bu gündemin çok gerisinde kalmak demek olur ki isteseniz bile çok mümkün değil. Siz hiçbir yere bakmasanız bile arkadaşlarınız zaten on defa paylaşıyor başka bir yerde yapılmış bir haberi. Zaten kim niye bakmasın yani. Bu işler artık pek eskisi gibi değil. Geek kelimesine yüklenen anlam ve geek kültürünün yüceltilmesi ile birlikte bu işlerin takibi artık gönüllü insanların işlerinden güçlerinden ayırdıkları özel zamanla yürüyen bir iş olmaktan çıktı. Aslında hep hayal ettiğimiz şey oldu, ilerledi, gelişti. Bir fırsata, bir internet muhabirliğine, ciddi ciddi bir mesleğe de dönüştü. Hala bizim bireysel çabamızla ikinci paragraftaki içerik üreticileriyle rekabet etmek pek mümkün değil ve hatta çok anlamlı ve gerekli de değil. Bu işi zaten profesyonel olarak icra eden insanlar çıktıysa, işler artık birkaç insanın özverisi ve fedakarlığıyla yürümek zorunda değilse, kurumsallaşmış, markalaşmış, piyasa ve sektör haline gelmişse, belki artık bizim kişisel çabamıza gerek kalmamış olabilir ve ona ayıracağımız çok değerli vakti ve enerjiyi daha farklı ve daha verimli, üstelik daha eğlenceli bir olaya ayırabiliriz.

Bu da ne olabilir, hepimizin oluşturmaktan keyif aldığı, siteye özel olarak üretilen içerikler olabilir tabii ki. Aynı konulardaki farklı görüşlerde yazılmış, birbirine ince dokundurmalar içeren yazılar, tartışmalar, incelemeler. Haber olarak sadece resmi bir dille motomot "veri" girmekten değil, verileri birleştirip tüketilebilecek eğlenceli bir içeriğe dönüştürmekten bahsediyorum. Tepki alınır diye çekinmeden sivri ifadelere yer veren yazılar paylaşmak, tam tersine tepki almaya çalışmak. Onun karşıt görüşündeki yazılara da yer vererek farklı görüşlerdeki okurların da sitede kendi seslerini yakalayarak takipte kalmasını, taviz vermeyen diğer yazara diş bilemesini, taraf tutmasını, böylece yazarların kendi görüşlerini benimseyen insanlardan kendisine sempati duyan kitleler toplamasını sağlamak. Bunun için "görüş" girmesi gerek yazıların içine. Haberler zaten bu işi meslek olarak yapan insanlar sayesinde anlık olarak akıyor. Bireysel bir fedakarlıkla bununla rekabet etmeye çalışmak boşuna. Haberler aksın, Rıhtım o kısma hiç karışmasın, sadece portala özel, görüş ağırlıklı geek içeriği üretsin. Nasılsa bu zevk için sürekli yaptığımız bir iş zaten ve haberler gibi anlık akarak güncelliğini kaybetme gibi bir olayı yok. Sitedeki bunca insanla haftada birkaç yazı çıktıktan sonra o iş çok iyi çok güzel de yürür. Ki fazlası çıkar. Üstelik haber girmeye ayrılan zaman da bu işe kalmış olacak, muhabirler zamanlarını ve enerjilerini pratik getirisi daha yüksek bir işe harcamış olacak. Haber yazmakla uğraşmayacaklar, bir gelişme hakkındaki görüşlerini foruma yazmaktansa, portala yazacaklar. Onun altında yorumlar türeyecek. Böylece tartışma oraya kaydığı için artık uğranmaz olan forum olmaya başlayacak.

Haberle inceleme ayrımını ortadan kaldırmak gerek bence bunun için. İşin içine "görüş" girmesi gerekliliğinden bahsetmiştim. Bir şey ya haber, ya inceleme olmamalı. Böyle olup budanınca ikisi de güncelliğini kaybediyor. İncelemeler bir makaleye dönüşüyor. Oysa bir fikir üzerine yazılan dosya konusu makaleler bambaşka bir alan. Haber zaten geç yayınlanıyor, inceleme için de haberden bağımsız bir fikir, adeta bir "makale konusu" bulmak gerekiyor. Güncelle bağı kopuyor. Yapı komple durağanlaşıyor. İkisi de birbirinden parçalar içerebilmeli, ve yazılar içinde haberlerden parçalar taşıyan incelemeye yakın bir içerik halinde üretilmeli. Haber dediğimiz o bilgileri zaten okunur kılacak olan bu yorum kısmı. Yoksa birkaç satırlık bilgiyi her yerde görmek mümkünken, ve üstelik yorumlanmış halde almak da mümkünken, okur neden Rıhtım'dan okumayı seçsin? Sırf bizi çok sevdiği ve vefa borcu hissettiği için mi? Ayakta kalmak zor iş. Okura bizi tercih etmesi için daha güçlü bir neden vermek gerek. Bir haberi, daha doğrusu gelişmeyi, eskitmeyecek ve sürekli dönüp dönüp okunur kılacak olan şey o yorum. Çünkü okur buraya geldiğinde haberleri zaten çoktan biliyor oluyor ve atlaya atlaya geçiyor. Durup acaba nasıl yorumlamışlar diye merak ettirecek bir yorum olmadığını, yalın haber olduğunu biliyor çünkü içinde. Tık ve sayfa açılma süresi ayırmak istemiyor.

Böylece bir "gelişmeyi" portalda ne zaman paylaştığınızın da pek bir önemi kalmaz. İnsanlar gelişmeyi öğrenmekten çok, "acaba hakkında ne denmiş?" diye gelmeye başlarlar çünkü.

Yani bir başka deyişle, Rıhtım'ın da artık yürümeyen ve budanması gereken uygulamaları budayıp, en iyi ürettiği şeyi bularak sadece o alana yoğunlaşması ve Sanayi Devrimine ayak uydurması gerektiğini düşünebiliriz. Portal dinamik bir hale geldikten sonra, duyduğu haberi yine o konunun meraklısı olan bir üye forumdaki başlığının altına gelerek paylaşıp forum tartışmasına katabilir, kendi yorumunu yazabilir, o konunun portala taşınmasına önayak olabilir elbette. Böylece forum, portalın bir altkültürü, orada yazacak olan yazarların yorumlarıyla kendini gösterme fırsatı bulduğu bir alt portal haline dönüşür. Şu haliyle de öyle aslında, fakat portal dinamik olmadıktan sonra pek bir anlamı olmuyor.

3
Başlığı gördüğümde tepkilerin ne kadar haklı olduğunu düşünerek biraz okuyup hak vermek ve kendim de birkaç şey yazmak için tıkladım. Ama tepkilerin nedenini ve özellikle de tepkilerin geldiği insanları görünce sadece şaşırdım ve hızla ölümüne saçma bulanlar arasına katıldım. Ben sadece, okudukları şeyin dizisini izlemek isteyen insanların, dizinin kitapla tüm bağını tamamen kopararak farklı bir eser haline dönüşmesinden duydukları üzüntüyü dile getirdiklerini zannetmiştim.

Bir okuyucunun/izleyicinin tercihini bir eseri okumaktan/izlemekten yana kullanması kadar, okumamak ve izlememek yönünde kullanması da elbette kendisinin hakkıdır, ve bunu tartışmaya açmak bile saçma olur. Örneğin bu dizi/kitap için konuşacak olursak, kişiye fazla sert geliyordur, okuyup izlerken irrite oluyor ve bu hissi yaşamayı sevmiyordur, elbette bunu kendisine yapmamayı seçebilir, ya da tamamen kendisine kalmış sebeplerden ötürü takip etmeyi bırakabilir ve buna da kimse karışamaz. Son derece basit.

Saçma bulduğum nokta, bir yazara "kurguda girilemez bir noktaya girdin ve şimdi başına neler gelecek, bekle ve gör seni lanet olası" şeklinde kurumsal olarak politik yaptırım uygulanması, bazı konuların "kurguda ele alınamaz, gösterilemez" şeklinde genelgeçer bir kural haline getirilmesi, tabulaştırılması. Böylelikle yazarların girmekten korktukları alanların oluşması. Bu, ifade özgürlüğü konusunda neredeyse son yüzyıldaki tüm kazanımlarımızı silip atan, ve bana sorarsanız çok da tırt bir "duyarlılık yapma" pozu. O yüzden tepkinin geldiği insanları görünce bu kadar şaşırdım ya zaten. Benzer bir olay, Batgirl'ün kapağı için de olmuştu ve benzer şeyleri orada da yazmıştım.

Ben, kurguda girilemeyecek hiçbir olayın olmadığını düşünüyorum. Kurguya ve yazarlara bu tarz toplu politik tepkilerle baskı uygulayarak sınırlar çekmenin, engeller koymanın da sansürden bir farkını görmüyorum ve muhafazakarca olmanın ötesinde, direkt olarak yobazca buluyorum. Çünkü olayın niteliklerini düşünmüyor, sorgulamıyor bile. Bir yazar yazdıklarından ötürü okuyucu kitlesinden kayıp yaşayabilir, fakat toplu olarak, birlik olarak onun yazdığı şeye bir karşı duruş sergilemek politik bir tutumdur, ve bu tutumu benimsemeyi reddedenleri, direkt olarak yazarın görüşüne dahil eden bir tavır da yaratır. "Bizden değilsen ondansın." Oysa ortada böyle bir şey yoktur. Sen tecavüze karşısın ve tecavüzün bir kurgu öğesi olamayacağını savunuyorsun. Ben de tecavüze karşıyım fakat kurgu öğesi olabileceğini savunuyorum. "Yazılamaz" diye bir kuralı faşistçe buluyorum. Kurgu öğesi olabileceğini savunmak ile tecavüzü savunmak aynı şey değildir. Ben kurgu öğesi olamayacak bir konunun olmadığını düşünüyorum, tecavüzü filan savunmuyorum. Yazar da eserinde bunu savunmuyor, olumlamıyor. Sadece bir olgu olarak gösteriyor. Ama sen bunu düşünmek istemiyorsun. Sadece görmemek istiyorsun. Bunun için de okumaman yeterli. Ama "ben takibi bırakıyorum, tecavüze karşı olan herkesi de bırakmaya davet ediyorum" kafası çok hastalıklı. Sen sana ait sebeplerle bırakırsan bırak. Ama bunu yazarın kalemine bir müdahale amacı taşıyan, kitlesel politik bir saldırıya, yazara bir baskı aracına dönüştürme. Yani Kayıp Rıhtım böyle bir şeyin dışında kalmak isterse tecavüzü savunuyor filan olmaz, korkmasın.

Kaldı ki, bu dizide gösterilen üçüncü tecavüz. (Üçü de kitapta yoktu.) Aklınız başınıza şimdi mi geldi? Kitapta ise, diziye hiç yansımamış sayısız tecavüz olayı yaşanıyor. Tecavüz o evrende, o devirde adeta sıradan bir şey. Acı, fakat sıradan. Tam bir ortaçağ kafası. Tecavüz yenen taraf için bir hak. Kadınlar için ise acı bir durum. Köle olarak alınıp satılıyorlar, fahişe olarak pazarlanıyorlar, keyif için öldürülüyorlar. Hatta bir karakterin tüm mücadelesi seyirci olduğu bu olaylardan duyduğu tiksinti üzerine başlıyor. Başka bir karakter insanları "tecavüze uğrayanlar sizin kadınlarınız olacaklar" söylemleriyle mücadeleye teşvik ediyor. Yani eserin tüm olayı bu zaten. Kalkıp "Biliyorum, Sansa evliliğini plana göre yürütebilmek için bir cinsel ilişkiyle tamamlamalı, ama o zaman neden ona üstünlük hakkı vermiyorsunuz? Bırakın kontrol biraz onda olsun." demek nasıl bir saçmalıktır? Eser böyle bir dünyada geçmiyor, karşısındaki karakter böyle birisi değil. Ne bekliyorlardı, o dünyada o karakterle romantik bir akşam yemeği ve yorgan altında gıdıklanma mı? O zaman kurgu içinde bunu inandırıcı mı bulacaklardı? Yine kaldı ki, dizide onca seks sahnesi açık açık gösterilirken, bu sahne açıkça gösterilmedi. Sadece bu olay yaşandı, yaşanan şeyin şiddetinin yarattığı tiksintiyi de ona şahit olan karakterin yüz ifadelerinden okuduk. Tüm sahne bundan ibaretti. İnsanlarsa sahnenin olmayan brutalliğini, aykırılığını filan bile değil, "x olayının kurguda yer alıp alamayacağını" tartışıyorlar. Şaka gibi, gerçekten de Ortaçağ'da filan hissettim kendimi. :)

Sonunda varacağı nokta aynı bile olsa, ben okuduğum şeyi izleme hevesiyle diziye başladığım için ekranda tamamen diziden farklı, yeniden kaleme alınmış bir eser görmekten üzüntü duyuyordum. Buna rağmen yazarların yaptıkları işin arkasında durmalarını ve Batgirl örneğinde olduğu gibi takipçi kaybetmemek adına geri adım atmayı reddetmelerini takdir ettim.

4
Oyunlar / Ynt: Agar.io
« : 20 Mayıs 2015, 01:37:23 »
Takribi 30 saniye içinde hüpletiliyorum, sinirim bozuluyor. O yüzden takımmış taktikmiş düşünecek tasarlayacak vaktim olmuyor, panik içinde sağa sola kaçışıp sonunda yutuluyorum sadece. Rekorum da bir defaya mahsus şans eseri 200 filan olmak. Bayağı loser'ım yani.

5
Sinema / Ynt: Suicide Squad (2016)
« : 19 Mayıs 2015, 05:00:48 »
Tonla Joker fotoğrafı düştü ve kötü haber: Dövmelerin hepsi yerli yerinde. Krom dişler ve normal ten rengi de öyle. Bir an beyaz makyajı ya da artık her ne olacaksa, o dövmeleri kapatmak için mi yapacak diye düşünmedim değil. Kimi fotoğraflarda gayet beyaz ve dövmesiz çünkü.

6
Televizyon / Ynt: Supergirl
« : 15 Mayıs 2015, 21:34:14 »
Evet bayağı konuşuldu bu benzerlik. Bense komik bulmak yerine bayağı irrite oldum.
Ben super kahramandan ziyade bir casusluk filmine yakın, fakat Marvel tarzı, ciddi bir Black Widow filmi görmek istiyorum mutlaka. İyi yazılırsa eğer çok iyi çok güzel de olur. Supergirl de öyle. Peki neden yazılmıyor? "Kadın kahraman" denince illa bu kadar klişe toplumsal kodlarla mı dolu olmak zorunda yani yapımın istisnasız her köşesi? Erkek kahramanın cinsiyetine bu kadar vurgu yapıyor muyuz sürekli? Kadını neden illa bir Barbie bebek gibi yansıtmak zorundayız, başka bir kadın varoluşu mu yok? "Kadın Kahraman" söylemi bile aslında ne kadar arızalı. "Yazar" ve "Kadın Yazar" ayrımı gibi bir şey. Sanki bir eksiklik belirteci olarak kullanılıyormuş gibi baştaki kadın sıfatı. Kadınlar filmlerde erkeklerin yancısı konumundalarken sorun yok, ama kendi yapımlarına sahip olup, kendi varoluşları, kendi dünyaları içinde gösterilecekleri zaman ne kadar klişe varsa kamyonla üzerlerine boşaltılıyor ya da direkt erkeklere yönelik yazılıp bir seks oyuncağına dönüştürülüyor. Bunun bir ortası yok mu, kadınlara yönelik hali böyle, erkeklere yönelik olursa da fetiş objesi gibi mi olmak zorunda illa? Kimse için bir obje haline getirmeden, başrolü kadın olarak bir kahraman senaryosu yazılamaz mı? Bu konuda çok acemi olmaktan mı kaynaklanıyor bu acaba, yoksa art niyetten mi, bilemedim. Sanki kahraman bile olsa bilinçli olarak o Barbie imajından çıkartmak istemiyor gibiler kadın imgesini bir şekilde. Kadın olacaksan Barbie gibi, erkek olacaksan Action Man gibi. Bu imgelerin dışına çıkarsan makbul olmuyorsun. 

7
Televizyon / Ynt: Supergirl
« : 15 Mayıs 2015, 20:00:13 »
Söyleyen de geyiğine söylemiş belli ki, dolaylı yoldan fragmanın berbatlığını vurgulamak için.

Fragman hakkında da ben susayım, Dumbledore konuşsun:

Alıntı
"Mrs. Bloxam'ın hikâyesi nesillerdir büyücü çocuklarında aynı etkiyi uyandırıyor: önü alınamaz bir öğürme, hemen ardından da kitabın onlardan alınıp unufak edilene kadar ezilmesi talebi."

(Ozan Beedle'ın Hikayeleri kitabındaki, Büyücü ve Zıplayan Kazan hikayesine yazılmış bir uyarlamaya yaptığı yorumun son paragrafı.)

8
Sinema / Ynt: Suicide Squad (2016)
« : 11 Mayıs 2015, 19:10:08 »
Nıç. Yok. Olmuyor. Bir türlü "Harley Quinn" diyemiyorum ben buna. Filmden tüm beklentimi sıfırladı resmen hatun, hatta izlemek istemiyorum bile diyebilirim. Diğer tipler de daha iç açıcı görünmüyor. İyi bir film olacak belki, ama "Harley Quinn izledim" diyemeyeceğim. Hatta filmin geneli çok "punk" duruyor bence. Ki, Asylum'dan sonraki Arkham oyunlarında da olduğunu düşündüğüm bir sorun bu.

O ilk oyundaki "Batman" konseptinden çıkalı çok oldu olay. Şekilde kaldı sadece. Hikayeye bakıyorsun, gerçekçi. Ama tiplere bakıyorsun, inandırıcı değil o hikaye içinde. Renkli neon ışıklar, makyajlar, üstüne bir de gerçekçi görünüm çabası. Ama üzerine, eğlenceli bir oynanış olsun diye fizik kurallarının da zayıflatıldığı, yani gerçeklikten uzaklaştığı. Aşırı abartılı, grotesk bir şeye dönüştü. Yer yer hikaye gerçeklikten uzaklaşıyor, karakter gerçek kalıyor, ama tip alakasız filan. Çelişik yani bu açıdan. Joel Schumacher filmlerini anımsatıyor bana. Oyun gerçekçi mi olacak, çizgi romansı mı, bir defa buna karar verememişler. Bir kafaya gireceksen eğer, o anlayış, o yorum, oyunun tümüne yayılmalı başından sonuna kadar. Gerçekçi yapacaksan her şeyini yap, tüm hikaye yorumunda, fizik kurallarında, karakter tasarımlarında gerçekçi ol. Yok gotik bir kafada, çizgi romansı olsun istiyorsan hikayeyi de ona göre yorumla, karakterleri de teatral tasarla. Sırf neon ışıkta ve punk makyajında kalmasın olay. Şekilden ibaret bir şeye dönüşüyor böylece. O şekli çıkar, her şey sıradan. Ledger'ın Joker'i de çizgi romanlardaki Joker değildi belki, ama karakterde yapılan bu yeni yorum filmin tamamına hakimdi tutarlı bir şekilde. Filmin her öğesi bu bakış açısıyla yeniden yorumlanmıştı. Nasıl bir şey olacağına karar vermişti yani film. Dini de vermişti.

Paul Dini kafasını seviyorum. Arkham Asylum'da tek başınayken, City'de yanında Paul Crocker ve Sefton Hill var. Origins'te ise Dini hiç yok, diğer ikisinin yanına Martin Lancaster katılıyor. Yani o sevdiğim kafadan tamamen uzaklaşıyor oyun. Bilmiyorum, zevk meselesi tabii. Başkası da bu halini beğenebilir tam tersine. Ben Paul Dini'nin yarattığı konsepti seviyorum, o da kendine göre başkalaştırdı birçok şeyi, kendisinin dediği gibi. (Bu açıdan bakmak zorunda olduğu için, beğenmese bile "beğenmedim" diyebileceğini sanmıyorum  o yüzden ve açıklamasını da inandırıcı bulamıyorum haliyle. Başka bir şey deme şansı yok adamın.) Ondan sonra gelenler de başkalaştırıyorlar. Bir noktadan sonra aldığı hal beni sarmaz oluyor sadece. Adeta inandırıcılığı bozacak kadar az fizik, çok zırh, silahlar, askerler, robotik, tanklar filan. O Batman karakterlerinin üzerine zorla oturtulmuş gibi. Bir Penguin'e, Two Face'e, Poison Ivy'ye filan bakıyorsun, ne alaka diyorsun yani bu hikayenin içinde. Zorlamışlar adeta o hikayenin içinde bir yer bulmak için karakterlere.

Bu filmden de korkum bu işte. Henüz hikaye yorumuna işaret edecek bir sinematik görmedik ve görmemize de daha çok var. Ama imajlar bende o yönde bir izlenim uyandırdı başlangıç olarak ve hiç iyi bir başlangıç yapmamış oldu nezdimde. Umarım devamı imajlarla tutarlı olur da, en azından "benim tarzıma hitap etmese bile iyi bir filmdi" diyebilirim böylelikle. Hoş, insanlar tutarsız olsa da sorun etmiyorlar ya, hatta toz bile kondurmuyorlar Dark Knight Rises gibi drama tekniği açısından garabet bir şeye, neyse.

9
Televizyon / Ynt: Battlestar Galactica
« : 04 Mayıs 2015, 15:45:40 »
Hala izlediğim en iyi finale sahip dizi. Bu konuda uzuun bir yorumum var sırada bekleyen. Daha sonra editlerim bu mesajı. Sanırım biteli epey uzun zaman olduğu için tartışılmıyor ama benim HP ile beraber tekrar tekrar üzerine konuşmaktan en zevk aldığım konulardan birisi kendisi. Ara ara müziklerini dinlemeye sardırıp günlerce başka hiçbir şey dinleyemediğim oluyor bunca zaman sonra bile.

O zamana kadar, yeni başlayacak olanlara diziyi mutlaka bir izleme rehberine göre izlemelerini tavsiye ediyorum. s01e01'den önce herbir bölümü 2 normal bölüm uzunluğunda olan, 2 bölümlük Miniseries var. Buna gösterilen ilgiye göre dizinin devamının çekilip çekilmemesine karar verilecekti ve çekildi. Sezon aralarında 2-3 dakikalık minik "webisodes" var. Bunları da izlemek elzem. 3. Sezondan sonra Battlestar Galactica - Razor izlenmeli. (Kronolojik olarak 2. sezonun ortalarında geçiyor.) Dizi bittikten sonra ise Battlestar Galactica - The Plan.


10
Sinema / Ynt: Suicide Squad (2016)
« : 04 Mayıs 2015, 13:01:56 »
Killer Croc'un kafa harika da, çöp adamın omuzlarının üzerine yerleştirilmiş gibi kocaman duruyor. Biraz daha uzun ve iri yarı olsa daha iyi olurdu sanki.

Kostümü filan boşverip, Hugh Jackman'ın Wolverine'i gibi daha minimal bir tarza sokacaklarından korkuyordum tüm karakterleri ama Deadshot'ın kostümünü görünce endişem biraz geçti.

Yine de Harley Quinn'i de benzer bir tarzda görene kadar tam olarak rahatlayamayacağım. Umarım filmdeki kostümü bu değildir. Çizgiromansı'dan ziyade gerçekçi -ya da sadece punk- olmasından çekiniyorum filmin. Kırk yılda bir DC sinematiği görüyoruz, bari gerçekçiden çok biraz çizgi roman imajına uygun olsun istiyor insan. Hangi çizgi romandakine uygun olsun gerçi. Ama şu haliyle Harley Quinn'den çok USA bayrağı giymiş herhangi biri gibi. Harley Quinn'e dair referanslar çok ufak. Belki görünecek kostümlerinden biridir, belki bir anlamı vardır, şimdiden bilemiyorum tabii. Genel tarzı bu olacaksa sevmedim diyorum ama.

11
Valla henüz kitabın yarısındayım fakat şu ana kadar durum böyle. Belki yarısından sonra her şey süper oluyordur, bilemedim. İki editörü varmış kitabın ve yeni çıkacak olan Kızıl Dosya'nın editörü de onlardan biri. Bitince zaten birkaç satır bir şey yazacağım kitap hakkında ama bunu görünce bunu da buradan belirteyim dedim. Yine de okuyun derim ama. Fena bir metin değilmiş. Başta birkaç noktaya sinir olup kitabı elimden fırlatıp atacak gibi oldum, ama başladığım kitabı bitirmek konusundaki takıntım buna engel oldu. Sonra biraz meraklandım. Çıkarımlar her zaman çok da parlak görünmese de genel olarak metnin atmosferi beni içinde tutmayı başardı sayılır. Yazar dönem konusunda iyi çalışmış. Her ne kadar o kadar merak ettirip de çıkan şey-... Neyse neyse bitince konuşacağım. Henüz sadece yarısındayım.

12
^ Umarım bu defa ufacık, azıcık, birazcık daha dikkatli davranırlar işin editörlük kısmında. Şu an İpek Evi var elimde okuduğum ve neredeyse her sayfasında 2-3 tane yazım hatası var.

13
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Dark Knight Saga - Frank Miller
« : 27 Nisan 2015, 14:07:58 »
İsmi de hiç yardımcı olmuyor. Özellikle başına Frank Miller ismini getirince. 

14


Bir de şöyle bir şey var diyorlar lâkin.

15
Ben de beğendim. Hem Ledger'ın Jokeri deyip duruyoruz; ama bir de öncesinde Jack Nicholson jokeri diye bir şey var.

Ledger öldü diye sürekli anıp duruyoruz; ama hatırlarsanız Dark Knight çıkmadan önce de, "bu ne? Nicholson'ın jokerine yanaşamaz bile" falan diye atıp tutuyorduk.

Bunu söylemek için gelmiştim. Ledger'ın ilk fotoğrafları kaçak göçek sızdığında da çok yadırgamıştık. "Bu ne biçim makyaj, neden öyle dağılmış, neden daha derli toplu bir imaj değil," demiştik. Beklentimiz çok düşmüştü. Ama bir yandan "Çok acayip bir şey de olabilir ha" diyorduk. Nolan'ın filmin gösteriminden önce fragman ve görseller konusunda her zamanki pintiliğinin konuştuğu dönemlerdi yine. Bir türlü göremiyorduk adamı, fragmanlarda bile sesi vardı çoğunlukla. Çünkü perdede bir Joker göreli çok uzun bir süre olmuştu. Sadece yorumu merak ediyorduk. Her şey tamamen sürpriz olacaktı. Elimizde yeni Joker'i tanımak için sadece 2 küsur saat vardı. Bayılmıştık.

Ama kendisini bir daha görme fırsatımızı olamayacaktı. Bu defa ise iki Joker arasında görece fazla bir süre geçmedi. Hem performans müthişti, hem de onu bir daha asla göremeyecek olmanın hüznü var. Herkes Ledger kafasını yaşıyor hala. Onca yıla rağmen o unutulmaz imaj hala çok taze. Ama bir daha onu görme imkanımız ne yazık ki olmayacak. Yeni bir şeyler eninde sonunda illa ki yapılacak. Bu yüzden Joker'in fotoğraflarını yayınlamak konusunda normalden daha cömert davrandıklarını düşünüyorum. İnsanları biraz olsun Ledger imajından uzaklaştırıp, film gelene kadar bu yeni kafaya alıştırmak. Farklı bir dünyaya hazırlamak. Dark Knight'taki gibi adamı sadece filmde doğru düzgün görebilseydik, henüz çok taze olan Ledger imajıyla karşılaştırmak için elimizde sadece 2 saat olacaktı. Bu karşılaştırmayı yapmaya çalışırken filmi izleyemeyecektik. Bu da bizi memnun etmeyecekti. Ama şimdi 2016 Ağustos'una kadar bu yeni Joker'e alışmak ve "dur bakalım n'olacak" diye beklenti içine girmek için elimizde yeterince zaman var. Filmi izlemeye gittiğimizde yeni Joker'e çoktan alışmış olacağız.

Bana da başta fazla ayrıksı gözüktü fakat bahsettiğimiz kişi de sıradan biri değil; Joker.
"Tek kareden film yorumu yapıyorsunuz yeaa" goygoyu yapmak niyetinde değilim, neticede bu tür şeyler de film hakkında bir fikir vermek için sürülür ortaya. Fakat akıldan çıkarmamak gerek ki sinema farklı bir dünya ve çizgi roman gibi çok kısa süreler içinde çok farklı tipler görme ve alışma fırsatımız olamıyor. Kısa bir sürede ard arda filmler yapılıp da birbirine yakın yorumlar ya da aynı karakteri görme fırsatımız teknik imkanlar yüzünden haliyle olamıyor çizgi romandaki gibi. Çok uzun bir sürede anca gelebilen filmlerde doğal olarak yeni bir yorum görmek durumunda kalıyoruz. Bu durumda pek çok şey de filmin kendisine, olayları ve karakterleri nasıl ele aldığına bağlı. Şu an abartılı bulduğum şu imaj, filmdeki olayların içinde kendine inanılmaz bir yer bulup yıllarca unutulamayacak bir performansa da imza atabilir; rezalet bir iş de ortaya çıkartıp hepimizi kendisinden tiksindirebilir. İkinci ihtimaldeki muhtemel film kareleri gözümün önüne geldikçe, "I-ıhh, nıç, yok. Olmamış bu.  :-\ " diyorum, şu tipi sevdirebilecek kareler aklıma geldikçe de "Oo, harika. :ne " oluyorum. Beklemekten başka çare yok.

Sayfa: [1] 2 3 ... 6