Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Auguste Dupin

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 6
16
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Güncel Çizgi Roman Haberleri
« : 25 Nisan 2015, 03:29:55 »
Daralmış hali buysa demek ki...  :goth:

17
Duyurular / Ynt: Kısa Kısa Anonslar
« : 24 Nisan 2015, 20:43:30 »
Evet şimdi de 1-A sınıfından aranıza yeni katılan Auguste Dupin arkadaşımız bize şiirini okuyacak:

Ne güzelsin Kayıp Rıhtım,
Forumun var portalın var,
Bir de Şirin adın var,
Çünkü 23 Nisan!

Ne güzeldir Radyosu,
İlginç ilginç konusu,
Gıybeti de bonusu,
Çünkü 23 Nisan!

18
Sinema / Ynt: Mr. Holmes (2015)
« : 22 Nisan 2015, 23:13:12 »
Dediğim gibi, orijinal metnin uyarlanmasıyla yorumlanmasıyla bir sorunum yok zaten. Başarılıysa müthiş zevk verir Gaiman örneğinde olduğu gibi. Değilse "pek olmamış sanki" der geçeriz. Tiyatroda da böyledir. Neredeyse hiçbir klasik oyun o ilk günkü klasik şekliyle sahnelenmez. Metin sürekli değişir dönüşür, ama yeni tatlar yakalamak için, ama günümüze bir ileti vermek için. Fakat birisi kalkıp derse ki "Ben Shakespeare'in Hamlet'ini devam ettiriyorum, meğersem Hamlet ölmemiş, bunun üzerine aşklı entrikalı 5 sezon dizi bölümü yazdım," orada bir dur demek gerek sanırım. Yani yazın özgürlüğü var diye demeyiz yine de, ama acayip yozlaşmış bir şeye hizmet etmez mi bu? Yazara "dur, yazma" değil de kendimize deriz "dur izleme" diye.

Sonra derken bunun aslında mit'in bahsettiği kötü uyarlama örneklerindenden biri olduğunu fark ettim. Çünkü, Hamlet'in ölmeyip başka bir şeye dönüştüğü; hatta öykünün tam da o noktada başladığı bir oyunun iyi yazılırsa eğer gayet iyi bir uyarlama örneği olabileceği fikri aklıma geldi ve iyi uyarlama-kötü uyarlama arasındaki fark mevzusu tiyatro örneğinden yola çıkınca aklımda biraz daha netleşti. Belki Holmes'ü de sürekli klasik şekilde okuyup izlememizin bir süre sonra bize hiçbir faydası yoktur. Yeni insanlık durumlarına yeni iletiler vermek için daha geniş yorumlara gitmek, karakteri farklı koşulların içinde hayal etmek gerekir. Böyle düşününce başkasının yazdığı metinlere karşı duruşum biraz yumuşadı bak şimdi. Ama sahiden hakkını veren bir eser bulmak gerek. Aman Allah'ım, resmen bir karakter dönüşümü yaşıyorum şu an. Teşekkürler Kayıp Rıhtım, teşekkürler sevgili Tatari. :D

19
Sinema / Ynt: Mr. Holmes (2015)
« : 22 Nisan 2015, 22:01:04 »
O zaman siz Holmes'ün çok yaşlı olduğu ve modern dünyada pek çok vaka çözdüğü;

* Martin Mystere ve Sherlock Holmes çizgi romanını (100 küsur yaşında),
* Sherlock Holmes ve Şairin Ayak İzleri adlı Rodolfo Martinez romanını (90 küsur yaşında. Cthulhu klanlarıyla kapışıyor ve "süper" biriyle tanışıyor),
* Batman'le birlikte Moriarty'nin torununu alt ettiği Detective Comics sayısını (135 yaşında)
* Seçkimizde "Bitmeyen Kin" adıyla yayınlanan ve Harry Dresden'le beraber maceradan maceraya koşturdu... (Yok, bu sayılmaz)

okumamışsınız demektir :)

Peyami Safa'nın Server Bedi olarak yazdığı Cingöz Recai hikayeleri içinde de var "Şerlok Holmes" ama ben Sir Arthur Conan Doyle dışında okumuyorum, hayır. :) Bu film ilk olacak benim için ve Doyle olmayan bir Holmes'ü sindirmesi de biraz zor geliyor, evet. 

Yeni metin orijinal metnin bir yorumu olabilir, karakter özelliklerinin yeni bir karaktere aktarılması olabilir. Bunlar tamam. Ama Doyle'un yazınını, Doyle'un karakterini, başkasının devam ettirmesini, daha doğrusu "Doyle'dan başkasının Sherlock Holmes romanı yazmasını" içime sindiremiyorum. Alıp da gerçek Holmes gibi okuyamıyorum ben onu. Holmes benim için Conan Doyle eseri. Yazılamaz demiyorum tabii, çok da keyifli bir şey böyle ikonik bir karakteri başka maceralar içinde hayal etmek, alıp yazmak. Birçok karaktere yapılan da bir şey. Sadece ben tercih etmiyorum, üstelik sadece Holmes konusunda. (Bir de Poirot.)
 
Her esere uyguladığım bir prensip olsa okuyacak izleyecek şey bulamam zaten. Ama konu Holmes olunca o kadar tutucuyum ki maalesef hissiyat olarak altında farklı isim görmek bir türlü içime sinmiyor. Bilmiyorum tarif edebiliyor muyum bu hissi. Madem başrolde Ian McKellen var, madem izleyeceğim, çok şey bekliyorum o yüzden filmden ve en sert şekilde eleştirip işi çirkefçe kötülemeye kadar vardırmaya da şimdiden hazır ve meyilliyim. O yokuşun başında heyecanla bekliyorum, çıksın; "Sizin ne haddinize Holmes'a dokunmak" diye bol bol giydireceğim. Hatta film başlayana kadar oturduğum yerde dudak büküyor ve içimden filme lanet okuyor olacağım. Buna sadece benim tuhaflıklarımdan biri gözüyle bakabilir ve yorumlarımı dikkate almadan gönül rahatlığıyla geçebilirsiniz tabii. Ben 4 roman ve 56 kısa hikaye ile birlikte yalnız ve mutsuz bir adam olarak ölmeye hazırım. :)

20
Sinema / Ynt: Mr. Holmes (2015)
« : 22 Nisan 2015, 20:10:45 »
Çok heyecanla bekliyorum da, atmosferi yadırgamadan da edemiyorum. Bakınca 93 yaş mümkün, neden olmasın. Ama Viktorya döneminde yaşamış birini 47 yılının Londra'sında görmek zaman makinesi etkisi yaratıyor. Adam Viktorya dönemini görmüş, 1. Dünya Savaşı'nı atlatmış, (Doyle onun savaşın içinde bir noktada öldüğünü varsaymış.) 2. Dünya Savaşı'nı atlatmış, iki savaş arası dönemi yaşamış. Yaşamış da yaşamış. On defa dünyayla birlikte tüm atmosfer değişmiş bu süreçte, Baker Street değişmiş. Viktorya döneminin o çarpık ahlak yapılı kaynayan suç kazanı pis Londra sokağı değil artık. Savaşlar görmüş. Bir tanesini bizzat yaşamış. Tuhaf geliyor, ne bileyim. Günümüzde geçen herhangi bir uyarlama değil bu, o dönemde yaşayan Holmes'ün bizzat kendisi var. O dönemin yarattığı insanın o dönem bittikten sonra varolamamasını bekliyor sanırım insan. Ama gerçek hayatta işler öyle yürümüyor tabii ki. O dönem yaşamış herkes için geçerli aynı durum. Onca değişikliğin travmasını atlatamadıklarını biliyoruz. Mesele bunu Holmes'ün üstünde de görebilmek aslında. Her savaş farklı bir kültür, farklı bir sosyoloji, farklı bir paradigma yaratıyor nesiller üzerinde. Bunlardan iki tanesini yaşıyorsun. O eski adam olarak kalmış olması mümkün değil. Bakalım eser bunu yansıtabilecek kadar nitelikli mi, göreceğiz.

21
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 22 Nisan 2015, 13:17:47 »
Şu yaşananlara uygun olarak;
Battlestar Galactica OST - Prelude to War

Not: Battlestar Galactica'yı izleyin, izlemeyenleri uyarın.

Bunu dinleyen bunu da dinledi, hatta öldü bayıldı: https://www.youtube.com/watch?v=cUchAD44xA8

Alıntı
"There must be some way out of here," said the joker to the thief. "There's too much confusion, I can't get no relief..."

Tüm meşgul ve huzursuz ruhlara selamlar.  :hiha:

22
"Goodbye dear Bilbo. Until our next meeting..."

23
Televizyon / Ynt: Doctor Who
« : 20 Nisan 2015, 15:47:09 »
Spoiler: Göster
Sadece 5 dakika içinde Dany öldü, Clara pat diye oraya gitti, o şoku yaşadı, yas tuttu, aradan aylar geçti, karanlık birine dönüştü, Doctor'a ihanet etti. Hepsi sadece 5 dakika içinde gerçekleşti.


Oldu mu peki, hissedebildik mi bu olaylar neticesinde bir şey? Hayır. Bunun normalde koskoca bir sezona yayılmış bir duygusal süreç olması gerekirken, duyguları hissetmeye vakit bırakmayacak kadar hızlı gelişen olaylar karakterle özdeşleşmeyi imkansız kılıyor. Bu şekilde izleyiciyi yabancılaştırarak deneyime dışarıdan bakmasını sağlayarak fark ettirmeyi amaçladığınız bir nokta olmayınca da hayli gereksiz oluyor.

Adamın yeteneğine hiçbir sözüm yok. Denediği şeyi anlıyorum. Gerekli görmesini de anlıyorum. Epik yapı kendisi için hala çok yeni, eğlenceli ve ona esas göstermek istediği olayı göstereceği zamanı kazandıran pratik bir şey. Aklına parlak bir fikir geliyor "Listen" gibi ya da ahiret inancı gibi. O kısma gelene kadar geçilmesi gereken duygusal süreçle uğraşmamak ve bir an önce aklına gelen şeyi göstermek için çabuk çabuk geçiyor işin duygusal hazırlık kısmını. Haliyle kurgunun kıvraklığından etkileniyoruz, şaşırıyoruz, ama onun dışında bir şey hissedemiyoruz. Duygular ancak sözde kalıyor. Bu ancak arada bir yazdığı bölümlerle olacak bir şey. Doctor Who çalışabilmesi için dibine kadar Aristotelyen Dramatik olması gereken bir eser. Biz ufak ufak insanlık durumlarıyla duyguyu her bölümde hissederiz, karakterleri tanırız; ondan sonra arada duyguyu es geçen ve kurguya odaklanan bir bölüm gelse bile karakterleri tanıyor olduğumuz için bu diziden aldığımız zevki baltalamaz. Ama öbür türlü olursa ben R.S.'nin aşkını Rose'un aşkı kadar inandırıcı bulamam. Etkilenemem. O yüzden diyorum ki işe yaramıyor Moffat! Konu, bütünlük, karakter gibi mefhumlar ortadan kalkıyor bir süre sonra.

Adamın kendisi de söylüyor zaten, "Ben çok tezcanlı biriyim, bir şey aklıma geldi mi hemen yapmak denemek istiyorum," diye. Hele de hayranların bir kısmı da destekliyorsa. Who'yu Sherlock evreni ile birleştirme konusunda söylemişti. Mark Gatiss filan engel olmuş.

Moffat'ın hangi hayran kesiminin isteklerini görme imkanı oluyor sadece bilmiyorum, ama tek bildiği Doctor Matt Smith ve Sherlock Holmes'la tek ilgisi Benedict Cumberbatch olan, bunları sırf çok tatlı ve cool bulduğu için izleyip aynı karede görmek isteyen Tumblr kitlesinin görüşlerindense, her iki eserin de klasik hayran kitlesini dikkate almasını önerirdim eğer sesimi duyabilecek olsaydı.

Ekleme:
Alıntı yapılan: Moffat:
"...I’m very happy living my normal life, I’m sure you are too. Going to the shops seems fine for an adventure, but Clara’s not like that.”

İyi güzel diyorsun Moffatcığım da, biz bu dediğini hiç ekranda görmedik ki? Clara'nın nasıl birisi olduğunu hiç görmedik. Hiçbir özelliği belirgin değildi. Çünkü kötü yazılmış bir senaryo izledik hep. Senin zırt pırt çıkıp açıklamalar yapman, meselelere açıklık getirmek zorunda kalman bile bunun bir kanıtı değil mi. "Biz metinde bunu tam anlatamadık, ama aslında böyle böyle" demiş oluyorsun.

24
Televizyon / Ynt: Doctor Who
« : 20 Nisan 2015, 14:17:31 »
Brace yourselves, kol gibi yorum is coming.

Doctor Who 5 yıl değil, 50 yıl daha sürmeli ve sonraki 50 yıl daha. Moffat biçecekse diziye değil kendisinin kadroda daha ne kadar yer alacağına ömür biçsin. Sonuçta dizi kimseye endeksli değil. Russell T. Davies giderken kafasına göre "ben diziyi bitiriyorum" dedi mi? Kendisi ayrılacaksa başkasına bırakıp ayrılabilir, ki bence ayrılması da gerekli artık. Normalde sevilen ama gitmek bilmedikçe inceden tiksinilen misafir gibi oldu adam iyice.

Kurmaca konusunda bir dahi olduğuna ve diziye inanılmaz bölümler kazandırdığına şüphe yok, ama bence R.T.D. daha iyi anlamıştı Doctor Who'nun ruhunu. Adam drama yazıyordu. Moffat'ın ise tarzına alıştıktan sonra o kalıbı görebilir oluyorsun artık. Dahası, senelerdir aynı miyadı dolmuş iki tipte ısrar edip duruyor ki, yarattığı karakterlere "karakter" demek de zor. Bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bir Clara hakkında hala hiçbir şey bilmiyoruz denebilir. Öğretmen. Ee? Ailesi, yaşamı, geçmişi, çocukluğu, tercihleri, gelecek tahayyülü? Anne babasının nasıl tanıştığını gördük. Peki ama bunlar nasıl insanlar? Noel yemeği masasında oturan büyükannesi nasıl biri?

R.T.D döneminde bir companion'a baktığınızda sadece o değil, onun çevresindeki tüm kişilerin bile birer karakter olduğunu görürüz; hepsinin ailesini, yaşayışını, geçmişini, gelecekten beklentilerini biliriz; onları tanırız. "Mickey nasıl biridir?" sorusuna uzun uzun cevap verebiliriz örneğin, ne durumda nasıl tepki verebileceğini kestirebiliriz, büyükannesinden bahsedebiliriz. Rose'un babasının nasıl bir insan olduğunu anlamamız, onu tanımamız için bir sezon boyunca her bölümde tüm evreni yeni bir tehlikeden yeni baştan çabucak kurtarması gerekmez; bir nikaha yetişme, yanında getirdiği hediye, nikaha geç kalması, işsizliği ve kurmaya çalıştığı iş gibi birkaç satırlık bilgi üzerinden karakteri kolaylıkla çözebiliriz. Martha'nın ailesinin her bireyi hakkında yorumlarda bulunabiliriz, Donna'nın da öyle. Üstelik Martha ve Donna için sadece tek bir sezon yeterliydi tüm çevreleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmaya bile. Peki koskoca 8. sezonda Dany hakkında ne öğrendik? Vicdan azabı çeken eski bir asker tipi. Bunun dışında koca bir hiç. Bir hayatı, yaşayışı, çevresi yok. Karakter değil, bir "tip". Yazardan bağımsız, kendi başına yaşayabilen, karakter olarak tanınıp vereceği tepkiler öngörülebilen bir drama kişisi değil. Hangi durumda ne tepki vereceği sadece yazarının belirlemesiyle sınırlı. Dahası, Clara karakter olmaya yaklaşmıştı. Ama Moffat'ın dizi kişilerinin birer karakter olarak kendisinden bağımsız yaşamasına izin vermemesi yüzünden, sadece Moffat'ın o noktada kurgunun yürümesi için istediği tepkileri verir hale gelmesinden dolayı, 8. sezondaki hareketleri gözümüze tutarsız göründü ve inandırıcılığını kaybetti. Haliyle itici gelmeye başladı. Bakınca "Clara burada bunu söylemezdi, böyle davranmazdı, böyle yapmazdı" demeye başlıyorduk. Çünkü sadece kurgu Moffat'ın istediği noktaya gelsin diye yazılmış tepkiler veriyordu, kendi tepkilerini vermiyordu.

Kalıp olaylarla pat pat pat hızlıca ilerleyen, dramatik akışı sık sık kıran, büyük olaylar anlatabilmek için uzun bir süreçte geçmesi gereken olayları kısacık bir sürede vermeye çalışan, bunu yapayım derken de olayların akış hızından duyguyu hissetmeye zaman bırakmayan Epik bir tarzı var Moffat'ın. R.T.D. ise Dramatik yapının gereği olarak insan doğasına dair ufak olaylar anlatma, bunun üzerinden duygu yaratma ve sorgulamalar yapma derdindeydi. Moffat arada tek bir bölüm yazarken genel akışın içindeki o bölüm çok iyi bir tat bırakıyordu. Fakat bu dizinin genel haline dönüşünce alışıldık Doctor Who tadını vermez oldu haliyle.

Üstelik bir süre sonra Moffat'ın R.T.D. döneminde ilk sezondan beri yaptığı tek şeyin gelecekte kendisinin devralacağı diziye alttan alta hazırlık yapmak olduğunu fark edince kendinizi biraz ihanete uğramış, kandırılmış gibi hissediyorsunuz. Sadece yıllar yılı diziyi yavaş yavaş, içten içten ele geçirmek için yaptığı hamleleri izliyormuş gibi. Adam kendi Doctor'u için hazırlanmış sadece. O Doctor için yazmış gibi görünse de ürettiği şeyler aslında gelecekteki kendi Doctor'u kullansın diyeymiş sadece. Nano-gen'lerden tutun da Weeping Angels'a kadar, kendi kullanacağı konulara sadece birer giriş imiş. Sadece ve sadece kendi bölümlerinde yarattığı şeyleri kullanıp, R.T.D. döneminden kalma hiçbir şeye dokunmamaya yeminli gibi adam. Bu da diziyi geçmişteki 4 sezonundan koparıyor. Kaldı ki diziyi devralır devralmaz jeneriğinden müziğine, TARDIS'in dış görünümünden iç görünümüne, dizinin geçtiği mekanlardan kurgu yapısına kadar her şeyini sil baştan ele alması ve kendi isteği doğrultusunda sürece yayarak değil de "bir anda" değiştirmesi, görünüm olarak diziyi önceki dört sezondan tek bölümde çat diye koparıp atmıştı zaten. Bu durum önümüze zamanla alıştığımız gayet güzel bir tarz getirmişse de, 5. sezonun sanki önceki 4 sezonun devamı değilmiş gibi durması gibi bir handikapı da var. Sadece isimde kalıyor benzerlik.

Son zamanlarda Moffat'a katıldığım tek nokta, film çekimine kesinlikle karşı çıkmasıydı. Gerçi onun da diziyi Sherlock evreni ile birleştirelim gibi korkunç bir fikri var ama onu da çevresindekiler engelledi neyse ki. Sanki babasının dizisi Doctor Who. Git Sherlock ile yap ne yapıyorsan. Ona kimse karışmaz. Ama Doctor Who hakkında tek başına böyle radikal kararlar veremezsin, arkanda binlerce insanın 50 yıllık emeği var.

Doctor Who 50 yıllık bir televizyon dizisi. Bunun dışına çıkılıp her şeyin bir filmde en baştan ele alınmasını, yeni oyuncularla 50 yıllık geçmişin bir kenara bırakılıp kronolojinin dışına çıkılmasını korkunç buluyorum. "Danny’nin dediğine göre film mutlaka bu program çizelgesinin bir parçası olacakmış." cümlesi filmin diziden bağımsız olmayacağını söylüyor ve endişelerimi biraz olsun dindirir gibi oluyor gerçi, ama o zaman da film yapmaya gerek yok. Doctor Who'nun zaten özel bölümleri çekiliyor hatta sinemalarda yayınlanıyor bile. Tv filmi de var. Bu şekilde devam edebilir. Yapmak istedikleri şey sadece bunu küresel çapta yaygınlaştırmak belli ki. Moffat da bu aşamadan sonra yumuşamış olsa gerek film fikrine karşı. Yoksa David Yates denen pis adamın Doctor Who'ya da el atmak ve bir filmde yeni oyuncularla seriden bağımsız olarak her şeyi en baştan ele almak gibi korkunç planları olduğunu ve Moffat'ın buna şiddetle karşı çıktığını ne zamandır biliyoruz.

Yine de içim rahat değil, rahatsız edici bir şeyler var bu film fikrinde henüz ne olduğunu çözemediğim. Bence dizi olan dizi olarak kalmalı. Asmalı Konak mı bu, yoksa Deli Yürek mi? Doctor Who'nun film olmasının esere işlevsel olarak bir katkısı yok her şeyden önce. Televizyonda bir sezonda anlatamayacağın ne anlatacaksın ki sinemada 2 saatte?

Düzelti: Eklemeler.

25
Buz ve Ateşin Şarkısı / Ynt: Tartışma: Cersei Lannister
« : 15 Nisan 2015, 20:32:21 »
Spoiler: Göster
Alıntı
Diyelim ben bu seride şu an çok hevesli bir şekilde Kargaların Ziyafeti'nden devam ederek okuyorum.


Ama ama ama... :'( İşte o kitaba çok hevesli bir şekilde devam eden adam bendim. Olayı öğrenmek bir, hangi kitapta olduğunu öğrenmek iki. :(

26
Quidditch ile uyuşturulmuş beyinler... Halkımız bir quidditch maçına tepki gösterdiği kadar bakanlık uygulamalarına tepki göstermiyor.  :hemk

27
Televizyon / Ynt: Hangi dizileri seyrediyorsunuz?
« : 12 Nisan 2015, 17:23:13 »
Tövbe bismillah ya, daha sabah gözümü açtım bir, spoiler yedim iki. Elimdeki son 1,5 kitap bitene kadar izlemeyeceğim diyorum diziyi, yediğim spoiler'a göre iyi ki de izlemeyecekmişim, ama nasıl savuşturacağım spoiler'ları bilmem. Güneş ışığı olup pencereden giriyor, gene giriyor. Hepimizin yarayan kanası.

29
Zamanı geldi mi?..



Güzel...

30
Genel Kültür / Ynt: Sushi Nedir ve Nasıl Yapılır
« : 10 Nisan 2015, 15:35:50 »
Hortlatmana gerek yok, ne zaman Dürbün'e girsem birkaç kişi bu konuya bakıyor oluyor zaten. Sırf bu yüzden ben de kaç defa bir şeyler yazacak olup sildim. :P Çünkü henüz deneyebilmiş değilim. Ama midye dolma sevenin bununla da sorunu olmazmış gibi geliyor.

Ben üzerine sıcak su ve tozlar eklenerek yapılan hazır noodle'la idare ediyorum şimdilik ve kendimi acayip medeni hissediyorum, adeta bir New York City Polis Departmanı üyesiyim. Lanet olsun Co, adamları kaçırdık ha ahpab? İki paket ya da bardak yiyince insanın iştahını tıkıyor mu? Tıkıyor. Lezzetli olmaya da bayağı lezzetli. Ama besliyor mu, ondan pek emin değilim. Dana eti filan diyor üzerinde ama o kadar şüpheli, o kadar hazır, o kadar yapay bir şey gibi gözüküyor ki, bununla beslenmeye devam ederse eğer insan, uzun vadede kanser, kısa vadede kanlı ishal olurmuş gibi bir his var içimde. :P


Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 6