Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Auguste Dupin

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6
31
Televizyon / Ynt: True Detective
« : 09 Nisan 2015, 20:49:43 »
Ben mi bir şey kaçırdım, millet sevdiği oyuncuları gördü diye mi mutlu oldu, ya da ikinci sezonu çok merak ettikleri için mi teaser düştü diye bu kadar heyecanlandılar bilmiyorum, ama hislerini bundan daha az paylaşamazdım sanırım. İlk sezondaki Rustin Cohle gerçeğinden sonra sanmıyorum bir daha onun kadar yükseltebilsinler çıtayı. Çok sağlam bir gizem-çözüm ve çok iyi karakterler gerek. Hikayenin o tür bir şey olduğuna dair hiçbir ipucu da yoktu. Hatta hikaye hiç öyle bir şey olmayabilir bile ki bu diziyi tamamen ilgi alanımın dışına çıkartır. Bu yüzden heyecanlanmadım belki de. Ayrıca ilk sezon bir roman uyarlamasıydı, ikinci sezonda öyle bir durum var mı onu da bilmiyorum. Umarım şurada tattırmaya çalıştıklarından daha iyi bir lezzet yakalayabilmişlerdir. Mükemmel bir ilk sezonun ardından elde çok sağlam bir hikaye olmadan ikinci sezon gibi bir olaya girmek gibi bir yanlış yapacaklarını sanmıyorum ama özellikle ilk sezonu üçüncü defadır daha yeni bitirmişken, yeni sezona dair şu ana kadar gösterdikleri şeylerden sonra bayağı karamsarım. Umarım yanıltırlar. İlk sezonun fragmanları bile bambaşkaydı.

32
Sinema / Ynt: Deadpool (2016)
« : 08 Nisan 2015, 11:46:06 »
...
Çünkü bazı hastalar profilden fotoğraflarda o detayı aramış olabilirler. Ben değil, bir arkadaşım aradı. Ben ondan duydum.

Ben sırf o detay fazla belirgin değil diye gardırobun kapağına kafa atan bir arkadaş tanıyorum. Detaylar önemli.

Gözler büyüyüp küçülecekse eğer, çizgi romanlara özgü fizik kuralları işleyecek demektir ki eğlence bakımından bu iyi.

33
Le Guin'in beklentisinin yüksek olmasını elbette anlayabiliyorum. O, ustalığından beklenen bir şekilde çok teknik bir detayın eleştirisinde bulunmuş, ki bu bile aslında kitabın onun öncesinde kalan başka birçok temel meseleyi halletmiş olduğunu gösteriyor ki eleştiri bu kadar ayrıntıya inmeye kalmış.
Bu kadar yüksek bir beklentiyle yaklaşmadan önce eserin fantastik edebiyat içindeki yerini de değerlendirmeye katmak gerekli bence, ki eleştirinin 2004 yılında yapıldığını ve o yılda serinin tamamlanmadığını, üstelik Le Guin'in de henüz sadece en basit düzeydeki ilk kitabı okuduğunu varsayarsak, ilerleyen dönemde seriyi fantastik edebiyat içindeki gerçek konumuna kendisinin de yerleştirmiş olması muhtemel. Ondan öncesi zaten herkes için muğlaktı. Eğlenceli bir kitaptı sadece.
Serinin orijinal olduğu için övülen kısmı, klasik mitolojiyi modernist bir bakışla yeniden yorumlayarak hikayeye dahil ediş şekli. İnsanın doğaya etkenliğinden büyücülerin tüm insanlara etkenliğine, oradan da safkanların hepsine egemenliğine kadar, hakimiyet kurma yarışının yarattığı sorunlar çevresinde şekilleniyor ana hikaye ve karakter ilişkileri. Bir "At Adam - Umbridge" ilişkisinde bile bunu görürüz.
Eseri anlamlandırırken kullanılacak dışsal bilgiler minimum düzeyde olduğunda bile, yani bir çocuğun bakış açısından bile salt olarak kurgunun kendisi okuru tatmin etmeye yetiyor. Eserin küçük yaştaki hayran kitlesi böylece yakalanıyor. Yaş büyüdükçe, okurun eseri anlamlandırırken kullandığı dışsal bilgiler de artıyor,
böylece esere yüklediği anlam da her yaşta zenginleşiyor, serinin sonraki kitaplarından beklentisi de ona göre tekrar tekrar şekilleniyor. Fakat okurun dışsal bilgi birikimi eserin havuzundaki birikimi aştıktan sonra, eserin artık okuru eskisi kadar tatmin etmez olacağı da açık.
İşte ondan sonra ancak daha yukarılardaki serilere gözünü dikmeye başlıyor insan. 11 yaşındayken fantastik edebiyata Silmarillion ile başlamış olsaydım, bir daha uzun bir süre fantastik edebiyata yaklaşır mıydım, bilmiyorum. Hiçbir şey anlayamazdım ve herhalde bir yaşa kadar içimde bu türe karşı bir önyargı olurdu.

Harry Potter serisi yalnızca bir başlangıç olabilirdi. Rowling bomboş geçirdiği yıllarını, yarattığı kemikleşmeye son derece müsait evreni sağlamlaştırmakla; yeni hikayelerle, tarihi anlatılarla, başka karakterlerle doldurmakla ve daha derin hikayeler yazmakla geçirebilirdi. Ama böyle bir şey yapmadı. Bunu istemedi. Başladığı işe devam etmedi. Evreni Harry Potter gibi kısıtlı bir alanla bırakmayı tercih etti. Serinin bitiminin ardından okurlara verebildiği en iyi şey ise Pottermore gibi saçma sapan, işe yaramaz bir şey oldu. Bazen onun yarattığı şeyden çok sıkıldığını düşünmüşümdür.

Yine de Harry Potter serisi bugün hala açıp rastgele bir bölümünü zevkle okuyabildiğim, eserin kendi mantık kuralları üzerine düşünebildiğim ve "Ya o değil de, ben Muggle'ın tekiyken çocuğum Muggle doğumlu büyücü filan çıksa kıskançlıktan nasıl çatlardım haa, nefret ederdim çocuktan resmen." diye düşünerek eğlenebildiğim bir seri. Keşke daha fazlası olsa. Anlam olarak fazlası da aslında. Bir neslin büyürken korktuğu, üzüldüğü tüm şeylerden saklanmak, sakinleşmek, moral toplamak için başvurduğu, ortak ilgi alanları etrafında kendisi gibi arkadaşlar bulduğu en değerli sığınak oldu senelerce.

https://youtu.be/zYCx_7J1MDk

34
Bu haftanın konusunu okuduktan sonra yayını beklerken Auguste Dupin:


35
Harry Potter / Ynt: Ruh Emiciler ve Hortkuluklar
« : 06 Nisan 2015, 17:26:01 »
Gaah! İşte özlemini çektiğim beyin fırtınası. :P

Ben Harry'yi hep çift işletim sistemi yüklenmiş PC gibi düşündüm. Tıpkı onun açılış sırasında Vista mı Windows7 mi açılsın diye sorması gibi, Ruh Emici de öpücük sırasında bir menü açılıp Harry mi Voldemort mu diye ok tuşları ile seçim yapması beklendiğinde dumur oluyor bir an filan, "aa iki ruhlu adam?" diye.

36
Harry Potter / Ruh Emiciler ve Hortkuluklar
« : 06 Nisan 2015, 13:00:56 »
Geekler, toplaşın etrafıma ve cevap verin; bir Ruh Emici ve bir Hortkuluk karşılaşsaydı ne olurdu?
Ruh Emiciler pozitif hislerle beslendikleri için obje olan bir Hortkuluk'a yönelmezlerdi zannediyorum. Organik olmayan bir nesnenin içindeki ruhun hissiyatları dışarı yansıyabilir miydi Ruh Emici'nin algılayabileceği şekilde? Denese bile, ruh parçasını objeye bağlayan sihir nedeniyle onu oradan söküp alabileceğini sanmıyorum. Zaten bir Hortkuluk'u bulduktan sonra, yoketmek için başka yollar da varken Ruh Emici'ye başvurmak gereksiz.

Peki ya canlı Hortkuluklar? Bir Ruh Emici bir hayvanın ruhunu alabilir mi? Nagini'ye karşı ne yapabilirlerdi, ya da Harry'ye karşı? Ruhun Harry'nin bedenine tutunabilmesi için özel bir büyü gerekmemişti. Dolayısıyla onu oradan Harry'nin kendi ruhunu alırmış gibi almaması için bir sebep yok. Peki iki ruh arasında seçim yaparlar mıydı, yani Harry'ye öpücük verirlerken karşılarına alınabilecek iki ruh seçeneği çıkar mıydı, menü gibi. Yapabilecek olsalar bile böyle bir şey için bir Ruh Emici'ye güvenilemezdi herhalde. Voldemort'un yapması en kesin yoldu. Üstelik Harry'nin annesinin yaptığı şeyi yapabilmiş olması için de öleceğine inanmış olması gerekiyordu.

Çalıştırın kafaları.

37
Güzel bir bakış açısı sunmuşsun, ellerine sağlık. Biraz daha devam etseydin tez yazısı hazırlamışsın da bir bölümünü buraya eklemişsin zannedecektim.


Eheh, aslında ona benzer bir şeydi sahiden de. 2001 yılından beri hayatımda çok geniş bir yer tutan seriye karşı bir nevi vefa borcumu ödemek için proje konusu olarak onu seçmiştim. Çalışmanın tamamı buraya koyulamayacak kadar detay ve uzun bir iş. Beklenti Ufku üzerine yapılmış bir Göstergebilim çalışmasıydı açıkçası. Konuyla alakası olmayanlara pek bir şey ifade etmeyecek bir şey. Benim de büyük oranda zevk için yaptığım bir şey. Ama böyle konuları gördükçe, bu tür çalışmalarımda yer verdiğim noktaları, düşüncelerimi filan paylaşıyorum parça parça.

Aslında "ayna" mevuzusu başlı başına araştırılması gereken bir mesele. Dünkü masal konulu radyo programında konuşulduğu üzere, aynanın toplumu da temsil etmesi gibi bir durum var. Bir dıştan bakış, aynada görme, bir izlenme, yargılanma; aynanın konuşması, aynanın ters yansıtması, aynanın ötesine geçme gibi gibi bir sürü değişken var ortada. Anlatılar taransa bir Doktora tezi bile çıkabilir ortaya. :)

Ama Konu H.P. olunca iş biraz değişiyor. Eserde kullanılan dilin gerçek dünya ile yapıt dünyası arasındaki konumuna, işlevine bakmak gerek demiştim. Aynı şekilde kullanılan öğelerin işlevleri de değişiyor burada modernizmle birlikte. Bu küçük gibi görünen ama aslında büyük ve önemli bir detay. Şurada Yüzüklerin Efendisi'nin türüne biraz değinmiştim: http://www.kayiprihtim.org/forum/orta-dunyada-ne-yok-t16624.0.html;msg159209#msg159209
Yapay mitolojiler ya da eposlar, masallar, mitolojik unsurları mitolojik işlevleri ile kullanırlarken, bunlar Harry Potter serisine gelince sadece birer kültürel desenden ibaret. Bu açıdan seri, mitolojiyi yeniden yorumlayarak hikayeye dahil etmiştir denilebilir. Günümüze uyarlanan mitolojik öğeler, Sfenks’ler, Centauro’lar, Syren’ler, Unicorn’lar, Ejderhalar, hikayede mücadele edilecek, kontrol altına alınacak doğanın bilinçsiz ya da yarı bilinçli, hayvansı parçaları olarak görülmekteler.

“Başlangıçta her şey normaldi. J.R.R. Tolkien bir profesördü. 1937’de kendi çocukları için bir masal yazdı. Tüm iyi masallarda olduğu gibi bu masalda da cüceler, ejderhalar ve ejderhaların el koyduğu altınlar vardı. Bu noktadan sonra tipik 6.45 okurunu ilgilendiren şey oldu. 1968’de uzun saçlı insanların bir ellerinde Hesse, diğer ellerinde J.R.R. Tolkien kitaplarıyla dolaştıkları görülmedi. Çünkü bize kalırsa kesinlikle kitapları aynı ellerinde taşıyorlardı.”
J.R.R. Tolkien – Hobbit: Oradaydık ve Şimdi Buradayız
6.45 Yayınları, 2. Baskı, Ekim 1997 Arka Kapak Yazısı


Tıpkı bu alıntıdaki gibi, bu iyi masalda da altınların başında bekleyen ejderhalar vardı Gringotts'ta; fakat büyücülerin altınlarının başında şiddetle terbiye edilen vahşi bir hayvan olarak nöbet bekler vaziyette. Bir "irade" olarak değil. Tamamıyla kontrol altına alınmış, fakat özgür kalması gerekliliği de tamamen es geçilmeden. Hakları verilerek aralarındaki denge korunmaya özen gösterilse de (daha doğrusu bu modernizmle birlikte ortaya çıkan sorunsallardan biri.) etken olan daima insandır. Böylece eserde mitoloji ile modernizmin hoş bir fiyonkla birbirine bağlanmasına da şahit oluruz.

Dolayısıyla bu durum Ayna mevzusuna yeni bir boyut da getiriyor. Sembolü modernizmle birlikte düşünmek gerekliliği ortaya çıkıyor.

38
Onu bunu bırakın, Karanlık Lord'un cenazesine ne yapıldı, bana ondan haber verin?
En son bedenini salondan ve onun kurbanlarından uzağa taşıdıklarını okuduk kitapta. Ya sonra?
Kim dokunmaya cesaret etti bu adama? Wingardium Leviosa mı yaptılar? Süpürge dolabına mı kapattılar?
Bedenine ne yapıldı? Bir mabede dönüşmemesi için gizli bir yere mi gömüldü? Yakıldı mı?
Bir öfke patlaması sonucu büyük bir lanetle bin yıvışık parçaya mı ayrıldı yakınları öldürülmüş birisi tarafından?
Yoksa hiç başımıza bir sürü iş çıkmasın diye Evanesco ile öylece yokluğa mı karıştırdılar koskoca Karanlık Lord'u?
Hortkulukların insan bedeninde yarattığı deformasyonu incelemek için Esrar Dairesi'ndeki gizli bir odaya mı kaldırıldı? Bulunduğu odaya insanlar yaklaşmaya korktular mı? Etrafta kimse yokken odadan tıkırtılar geldiğine dair söylentiler çıktı mı? Necromancer tarzı karanlık büyücüler türedi mi Karanlık Lord'u yeniden hayata döndürmek gibi nafile bir şeyle uğraşan gizli bir tarikat olarak?
Mumyalandı mı? Onu böyle kalıcılaştırmak isterler miydi? Böylesine korkunç ama büyük işler başarmış bir adamın öylece, sanki bir hiçmiş gibi yokedilmesini de en az kalıcılaştırılması kadar korkutucu buluyorum.
Formaldehite yatırıp cam bir tabutta, vitrinde sergilediler mi?
Yoksa en iyisi Mr. Ollivander'a mı verdiler işten arta kalan zamanlarında öpüp okşasın diye?

39
Kelid Aynası çok ihmal edilen bir konu. Onu daha iyi anlayabilmek için, eserde kullanılan dilin gerçek dünya ile yapıt dünyası arasındaki konumuna, işlevine bir göz atmakta fayda var.

Yetişkinler bu esere yöneldikten sonra kaçmadılar. Çünkü ellerine aldıkları şeyin çocuklara yönelik bir şey olduğunu kabul edenleri bile, konunun ele alınış biçiminin sadece çocuklara hitap etmediğinin farkındaydılar. Dramatik yapısı iyi kurulmuş bir fantastik eser, okuru içine çekmeye yetebilecekken, Harry Potter serisi fazladan bir şey daha yapıyor, ve macerasını içinde yaşadığımız gerçek dünyaya paralel olarak hemen yanıbaşımızda, hatta burnumuzun dibinde, bizden gizli sürdürüyor; üstelik bu yaşanan macera, içinden sihir çıkarıldığında insanlık tarihi boyunca verilmiş mücadele tiplerinden en güçlülerini yansıtıyordu: Baskıya, zorbalığa, köleliğe ve faşizme karşı direnmek. Yani yazar tarihte en uzun süre anlatılabilecek konulardan bazılarını seçip onun üzerine inşa ediyordu hikayesini.

Bunu anlayabilmek için gereken dışsal bilgilerin yanında, bu bilgilere henüz sahip olmayan çocuklar ve gençler bile, çevrelerindeki dünyada buna benzer bazı olayların yaşandığını fark ediyor ve gerçek dünyadan kaçarlarken bir yandan da gerçek dünyayla olan bağlarını hiç koparmıyorlardı aslında. Okur, kaçma ihtiyacını karşılarken gittiği yerde yine benzer sorunlarla karşılaşıyor, ama bundan sıkılmıyor, çünkü elinde sihir gibi yeni bir hareket imkanı oluyordu. Hangimiz çok bunaldığımız bir gün elimizde bir asa olsa o an hangi büyüyü yapacağımızı hayal etmemişizdir, ya da işimizin daha kolay olacağını düşünmemişizdir? Ama eserin dünyasına baktığımızda, o asa hemen herkeste vardır. Hatta Melez Prens'in ilk bölümünün sonunda şuna benzer bir diyalog geçer, Muggle başbakanı tam sihir bakanı ve Fudge çıkmak üzereyken "Ama siz büyücüsünüz! İstediğiniz her şeyi halledebilirsiniz?" der. Fudge ise buruk bir gülümsemeyle, "Mesele şu ki, başbakan, karşı taraf da sihir kullanabiliyor..." der. Bu konuya daha sonra yine döneceğim.
Okur bu eser sayesinde içinde bulunduğu dünyadan kaçıyordu, ama kaçtığı yerde gördüğü tablo sayesinde geldiği yerde mücadeleye devam edebilmek için gerekli motivasyonu topluyordu sadece.

Bildiğiniz gibi Harry Potter kitaplarında gelinen son nokta, tüm dinamikleriyle ırkçılığa ve faşizme karşı verilen gerçekçi bir mücadeledir. Daha bu noktaya gelinmeden bile, eser kara mizah taşıyan ironilerle ve abartılarla dolu diliyle gerçekliğin trajikomik yanlarını ortaya çıkarıyor, gerçeği ele alış şekliyle onları alaya alıyor, bunun kaçı(nı)lacak bir şey olduğunu, sahiden kaçabilmek için ise ancak “değiştirilecek” bir şey olduğunu okura alımlatırken, bir yandan da bunu gerçekleştirebilmek için gerçeklerle bağı asla koparmamanın önemi bizzat Felsefe Taşı kitabında Albus Dumbledore tarafından vurgulanıyordu:

“Bu ayna yüreklerimizin derinliklerinde yatan tutkuları, istekleri gösterir bize. Aileni hiç bilmedin sen, onları görürsün. Kardeşleri tarafından ezilen Ronald Weasley, kendisini onlardan üstün görür. Ama bu ayna bizi bilgiye, doğruya götürmez. Gösterdiklerinin gerçek olmadığını bilmeyenler önünde eriyip gitmişlerdir ya da akıllarını kaçırmışlardır. Ayna yarın yeni bir binaya götürülecek, Harry, bir daha gidip bakma ona. Günün birinde karşına çıkarsa da hazırlıklı ol. Düşler dünyasına dalıp gerçek dünyayı, yaşamayı unutmak doğru değildir, unutma bunu.” (Felsefe Taşı – 12. Bölüm: Kelid Aynası sf: 245)

Bu kısa alıntıdan bile görüldüğü gibi, eserdeki konu derinliği çocukları boğmadan yetişkinleri de eğlendirebilecek düzeydeki bir havuz gibidir. Sihir, çocuklar için eksiklik tamamlayıcı bir güç iken, yetişkinler için ise yaratıcı anlatım biçimlerine fırsat veren eğlencelik bir unsurdur. Ben bunu bir adım daha ileriye götürüyor ve kitabın kendisinin, hatta serinin Kelid aynası olduğunu söylemek istiyorum. Kitabı bir ayna olarak görürsek, baktığımız şey bizim dünyamız yine, kendimizi görüyoruz orada, sihir kuşanmış ve daha güçlü bir halde. Eserin başında oturup gördüğümüz tabloya bakarak "öyle olsa" neler yapacağımızı düşünerek saatlerimizi, günlerimizi geçirebiliyoruz, hayaller kurarak. "Öyle olmayan" dış dünyadan kaçabiliyoruz istediğimiz kadar. Ama bu bizi bir yerden bir yere götürmüyor. Kalbindeki arzuları görüyorsun kitaba bakınca, sihir sahibi olmak istiyorsun, kendini o şekilde hayal ediyorsun mücadele edebilmek için. Ama kitapta aynı güç karşı tarafta da var. Eşitler. Bizim dünyamızda da biz eşitiz, kimsede sihirli bir güç yok. Eğer gerçek dünyadan memnun değilsen, ondan sahiden kaçabilmek için onu ancak değiştirmen gerekiyor. Bu açıdan okuduğumda, kaçış edebiyatına getirdiği yorum sayesinde daha bir değerli buluyorum seriyi.

40
"No, my lord Aragorn, we are alone."

https://youtu.be/D1oJFbPr5X8

41
Tartışma Platformu / Ynt: İsim karmaşası...
« : 05 Nisan 2015, 00:04:29 »
İsimler ancak öykünün dünyasını uyumsuz inşa ettiğinizde, ya da inşa edemediğinizde göze batarlar. Böyle bir göze batma durumu varsa tutarsızlık öyküdeki kültürel motiflerde aranmalıdır. Kulağa komik gelen yalnızca "Lord Hüseyin" değil, "yaa ne biçim kültürümüz var, hiçbir şeye uymuyor" diye hayıflanmadan önce bir de "Sadrazam Robert"a bakın. Aynı derecede absürt. Çünkü uyumsuz.

42
Hani ses efekti. :(
Ayrıca kaçırdığım baş kısmını da dinledim, çok datlı yayınmış doğrusu, teşekkürler. Kaç senedir kaçırıyorum ben bunları kim bilir.

43
Kaydı alınıyor değil mi bu programın da? Konfeti ve balonlar olmasa da o "Flüüüüürt! şakşakşakşak! fiyuuuu! şakşakşakşak!" seslerini duymayı çok istiyorum ama bağlantım izin vermediği için kaçırabilirim de. 

44


Batman the Animated Series izlerken Jon Snow'a rastlamak.
Bölümün adı "If you are so smart why arent you rich?"

45
Harry Potter / Ynt: Kibrit çöpünden Hogwarts
« : 02 Nisan 2015, 00:54:08 »
Hogwarts'ın nasıl bir kumpasla yakılıp yerine otel yapılacağının provasını yapmak amacıyla hazırlanmış bir maket.

Daha sonra yangına yanma gününde baykuşhanede bulunan Fawkes'un neden olduğu açıklanacak. Güya yere düşen kıvılcımlardan biri samanları ateşe vermiş ve gerisi malum denecek. Aldığı şaibeli kararlarla tanınan Albus Dumbledore, söylentiler üzerine harekete geçen okul aile birliği başkanı Lucius Malfoy'un "yanma gününde sahibinin yanında olması gereken tehlikeli bir kuşun baykuşhanede kalmasına ne sıklıkla ve nasıl izin verildiği" sorusunu ise yanıtsız bıraktı.


Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6