Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - mit

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 11
16
Yıldız Savaşları / Carrie Fisher Aramızdan Ayrıldı
« : 27 Aralık 2016, 22:01:57 »


Star Wars serisindeki Prenses Leia rolüyle akıllara kazınan ünlü aktris, 60 yaşında hayatını kaybetti.

Amerikalı ünlü aktris, senarist ve yazar Carrie Fisher, geçtiğimiz hafta geçirdiği şiddetli kalp krizinin ardından bugün hayatını kaybetti. En son durumunun iyiye gittiğini duyup sevinen hayranlarınıysa büyük üzüntüye boğdu.

İlk kez 15 yaşında, annesiyle birlikte bir Broadway müzikalinde sahneye çıkan Fisher, henüz ikinci filminde büyük bir üne ve şöhrete kavuştu. Hem de ilk defa başrol oynamasına rağmen. O film Star Wars’tu elbette… Serinin ikinci ve üçüncü filmlerinde de Prenses Leia rolüyle karşımıza çıkan ünlü oyuncuyu en son Force Awakens’ta izleme şansı bulmuştuk. Kendisini Star Wars VIII’de görme hayallerimizse ne yazık ki olabilecek en üzücü şekilde suya düştü.

Oyunculuk kariyerinin yanı sıra yazarlık ve senaristlik de yapan ünlü sanatçı Son Kahraman (Last Action Hero), Evlilik Öpücüğü (The Wedding Singer) ve Yırtık Rahibe (Sister Act) gibi filmlerin senaryolarına da el atmıştı.

1956 doğumlu aktris 60 yaşında, geçirdiği kalp krizinin altından yoğun bakım altına alındığı hastanede hayata gözlerini yumdu. Sevenlerine baş sağlığı diliyor, bize bıraktığı harika eserler için kendisine teşekkür ediyoruz. Toprağın bol olsun galaksinin biricik prensesi.

17
Başka Kurgular / Antikacı - Gustavo Faveron
« : 24 Ekim 2016, 00:28:28 »

Alıntı
"Hepimiz hilkat garibeleriyiz, öyle ya da böyle."

Ünlü bir dilbilimci olan Gustavo, nişanlısını öldürdüğü için psikiyatri kliniğinde yatan eski dostu Daniel'in gerçeği itiraf etmek üzere kendisini umulmadık bir anda aramasıyla geçmişin izini sürmeye başlar. Tozlu kütüphaneler, egzotik genelevlere dair gençlik anıları, Daniel'in deliliğin sınırlarında gezinen hastalıklı küçük kız kardeşi ve kitap koleksiyonculuğu… Gustavo, polis raporlarından daha gerçek olan anıştırmalar ve metaforlar aracılığıyla cinayetin arkasında yatan gerçeği çözmek durumundadır.

Antikacı, yozlaşma ve şiddet yüzünden harap olmuş huzursuz bir Güney Amerika şehrinde geçen tutkuyla sarmalanmış bir cinnet öyküsünü anlatıyor. Perulu yazar Gustavo Faverón Patriau'nun gizemli ve efsanevi yaratısına derinlemesine dalınca, elinizden bırakamayacaksınız…

"Müthiş bir neo-gotik hikâye… Okuma deneyiminizi değiştirecek türden bir metin."
-Dennis Haritou, Three Guys One Book-

"Borges'in büyülü gerçekçiliğini, Calvino'nun Görünmez Kentler'ini anımsatan yanları var; aynı zamanda çok daha gizemli, gotik, dehşetli bir şeyler de var."
-Daniel Alarcón, Geceleri Daireler Çizerek Yürürüz'ün Yazarı-

"Yazarla birlikte çalışarak romanı okuyanlar ve onunla birlikte hayal kurup böylesine yoğun ve zengin bir metnin inceliklerinin keyfini sürebilecek olanlar, Antikacı'yı asla unutmayacaklardır."
-Mario Vargas Llosa, Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar-

Yorumum:

Antikacı okumaya hevesle başladığım, çok da ümit vadedici bir girişi olan ama daha sonrasında aradığımı bulamadığım bir eser oldu. Bunun birkaç nedeni var ve hepsini sıralayacağım. Ama aralarından en büyüğü beklentimin çok yüksek olmasıydı kuşkusuz. Bildiğiniz gibi, Kayıp Rıhtım İnceliyor serimizin güzide konuklarından biriydi bu kitap ve Hazal’la zevklerimiz genelde uyuştuğundan ben de en az onun kadar hayranlıkla okumayı bekliyordum bu neo-gotik romanı.

Antikacı çok çarpıcı, hatta biraz H.P Lovecraft’ın eserlerini andıran bir giriş bölümüyle başlıyor. Yazarla aynı ada sahip olan Gustavo adındaki anlatıcımız rüya ile uyanıklık arasında, yüzü gözü sargılarla dolu bir biçimde açıyor gözlerini ve bize tarihlerle, tuhaf ölümlerle dolu bir liste sıralıyor. İşin içinde büyük bir gizemin olduğunu daha ilk sayfalardan anlıyor ve heyecanlanıyorsunuz. Gustavo bize nasıl olup da bu hâle geldiğini anlatma vaadinde bulunuyor. Ama ne yazık ki ardından işin içine Daniel, yani kitaba adını veren Antikacı giriyor ve o noktadan sonra kitap düşüşe geçiyor.

Gustavo’nun çocukluk arkadaşı olan Daniel iflah olmaz bir eski kitap koleksiyoncusu ve nişanlısını öldürdüğü için psikiyatri kliniğinde yatıyor. Ailesi çok zengin olduğundan hapse düşmekten bu şekilde kurtulmuş. Ama anlatmak istediği bir hikâyesi var ve güvenebileceği tek kişi Gustavo. Böylece onu arayıp hastaneye ziyaretine çağırıyor.

Sorun Daniel’ın konuşma biçimi. Eski kitaplara ve efsanelere tutkun olduğundan kendisi de sürekli uzun uzun, alakasız örnekler vererek, ilginç betimlemeler yaparak, kimi uydurma kimi gerçek hikâyeler anlatarak konuşuyor. Kendisine sorulan hiçbir şeyi doğrudan cevaplamıyor ve anlattıkça anlatıyor. Hatta sadece Daniel değil, onun gibi kitap tutkunu olan arkadaşları da öyle.

Böylece Gustavo cinayetin sebebini araştırır, o mekân senin bu mekân benim gezer ve farklı insanlarla konuşurken biz de durmadan konuyla neredeyse hiçbir alakası yokmuş gibi gözüken bir sürü şey okuyoruz. İnsan derisinden kâğıt yapan Naziler, ilk film makinesi, savaş hikâyeleri, Ortaçağ keşişleri, deli hastanesinin inşası, şehrin gelişimi vs vs.

Normalde hikâye içinde hikâye okumayı severim, o yüzden bu durumdan keyif almam gerekirdi. O noktada da yazarın iki özelliği ket vurdu okuma zevkime. Birincisi ÇOK uzun cümleler kurması. Daniel’ın bir deli gibi durmadan alakasız şeylerden bahsetmesi yetmiyormuş gibi yazarın hem bunu hem de betimlemeleri yarım sayfalık yılankavi cümlelerle anlatması okuduğunuzu anlamayı iyice güçleştiriyor. İşin içine bir de çevirmenin bu cümleleri bölmemekteki azmi ve yanlış virgül kullanımları (çeviride sık karşılaşılan bir hata; yabancı metinde virgül görülen yere virgül konulması) eklenince aynı satırları defalarca okumanız gerekebiliyor. Buna rağmen bazı yerlerde cümlelerin başıyla sonunun alakasız olduğu durumlar da var.

Çevirmeni ve editörü suçlamıyorum, çünkü Antikacı gerçekten de çevrilmesi çok zor bir kitap. Ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar, ki Gustavo’nun tek başına kaldığı bölümlerde ne kadar maharetli oldukları görülüyor. Özellikle 140. sayfadan sonra, baş karakterimiz ipuçlarını birleştirmeye başladığında okuduklarımdan cidden keyif aldım. Hele bir bulmaca var ki sormayın gitsin; ciddi bir çeviri ve editörlük emeği var bu kısımlarda. Ve yine bu bölümlerde o kısma kadar okuduğunuz alakasız şeylerden bazılarının aslında o kadar da deli saçması olmadığını, hikâyeyle bağlantılı olduğunu keşfediyorsunuz. Kapak görselinin manasını kavradığınızda, olayın içyüzünü anladığınızda aslında yazarın ne kadar da başarılı bir kurgusu olduğunu da fark ediyor ve bundan keyif alıyorsunuz. Ama dediğim gibi, anlatımı çok dolambaçlı ve dolaylı. 150’lere gelinceye dek ciddi bir sabır göstermeniz, aşırı uzun, virgül hatalarıyla dolu ve kimi zaman bütünlüğünü yitiren cümlelerle boğuşmanız gerekiyor. Misal:

"Her akşam ilk buluşmanın ardından Antikacı, kâğıt tomarlarının arasından çıkar ve gözlerinin hizasında tuttuğu bir kitapla, şehrin gitgide kalabalıklaşan kaldırımlarını dolduran başıboşlardan ve dilencilerden saklanarak sarmal caddeye yönelir ve evin ya da motelin kapısıyla, plastik sardunyalarla ya da insan mırıltılarıyla pencerede tırnakları kırmızı, gözleri mermi deliği (ya da neşter kesiği) kadar ince, kolları solgun aynı kadınla yüz yüze gelene kadar yürür."

Bir de, “Bir ihtimal iskambil oynayan, belki de televizyon seyreden koridorun sonundaki hademeler…” gibi hademelere değil de koridora iskambil oynatıp TV izleten küçük çeviri hatalarımız var.

Velhasılıkelâm, ilk bölümünü ve 150. sayfadan sonrasını sevdim, geri kalanıysa benim için zorlu bir okuma deneyimi oldu. Bunda karamsar bir dönemime denk gelmesinin ve kitabın gotik, boğucu atmosferinin de etkisi vardı muhakkak. Yanılmıyorsam gotikle olan üçüncü-dördüncü randevum bu. Muhtemelen de sonuncu. Okuyacaklara sabır diliyorum, çünkü hikâyenin tadına ancak sonuna kadar sabrederseniz varıyorsunuz.

18
Kitaplar / Beren ile Lúthien
« : 19 Ekim 2016, 22:49:49 »


Beren ile Lúthien’in Hikâyesi Geliyor!

J.R.R. Tolkien’in oğlu, babasının en ünlü ve en sevilen destanlarından biri olan Beren ile Lúthien’in Hikâyesi’ni tek bir kitap hâlinde bizlere sunmaya hazırlanıyor.

Silmarillion’u okuyanlar bu kalın cildin arasında yer alan pek çok öyküden etkilenmiştir şüphesiz. Morgoth ve Ungoliant’ın fesatlıkları, Turambar Túrin’in yaşadıkları, Silmarillerin yaratılışı, Ainur’un müziği… ve tabii ki Beren ile Lúthien’in Hikâyesi.

Tolkien’in ilk kez 1917 yılında Tinúviel’in Hikâyesi adıyla kaleme aldığı öykü yıllar içinde pek çok farklı versiyonuyla, kimi zaman epik bir şiir kimi zamansa destansı bir macera olarak karşımıza çıkmıştı. Hurin’in Çocukları ve Yüzüklerin Efendisi’nde de bahsi geçen öykünün son hâli Silmarillion’da basılmıştı.

Elf kralı Thingol ve Maia Melian’ın tek kızı Lúthien ile ölümlü insan Beren’in aşkını konu alan destan, Silmarillion’un en önemli kısımlarından biri sayılır. Sabah Yıldızı lakaplı Lúthien, aynı zamanda Akşam Yıldızı olarak bilinen Arwen’in de atalarından biridir. Bu hikâye, Aragorn ve Arwen’in öyküsü için de model oluşturmuştur.

İşte tüm bu öykülerin Christopher Tolkien tarafından gözden geçirilmiş hâli şimdi tek bir kitapta toplanıyor. Beren ile Lúthien adını taşıyacak olan kitap, öykünün ilk versiyonuyla başlayacak, ardından Alan Lee’nin illüstrasyonları eşliğinde sonraki versiyonlarını bizlere sunacak.

Mayıs 2017’de HarperCollins tarafından basılacak olan kitap aynı zamanda bu destanın yazılışının 100. yılına denk gelecek. Tez zamanda dilimizde de görmek dileğiyle…

19
Çizgi Roman & Manga / Batman: Ölümcül Tasarım
« : 19 Temmuz 2016, 22:15:46 »


Batman Ciltlerine Bir Yenisi Eklendi: “Batman – Ölümcül Tasarım” Çıktı!

Bu öyle bir tasarım ki, tamamı karakalemden oluşan efsanevi bir cildin ta kendisi.

Gotham‘ın o karanlık atmosferini, Batman‘in kara şövalyeliğini karakalem çizimlerin bu kadar iyi yansıtabileceğini düşünür müydünüz? Fakat ortaya çıkan sonuca bakınca oldukça mantıklı duruyor.

Çizer Dave Taylor, bizce bir deli. Koca bir çizgi romanı karakalemle resimleyecek denli deli ve kesinlikle bir sanatçı. İşte Batman – Ölümcül Tasarım da onun eseri. Peki ne anlatıyor bu Ölümcül Tasarım?

Alıntı
Batman ve Joker tekrar buluşuyor. Ama bu sefer yeni bir misafirleri daha var.

Bu hikayenin ilham kaynağı, yaşanmış iki gerçek olaydır: 1963 yılında orijinal Pennsylvania İstasyon Binası’nın yıkılması ve 2008’de Manhattan’da bir inşaat vincinin yerle bir olmasından dolayı ölümle sonuçlanan korkunç kaza. Bu iki kaza arada geçen yıllara rağmen bir şekilde bağlantılı olsaydı ne olurdu? Ya da Gotham Şehri’nde, ihtişamlı, altın bir çağda gerçekleşmiş olsalardı?

Ünlü çizer Dave Taylor’un karakalem ile çizdiği bu muhteşem Batman hikayesine bayılacaksınız.

Chip Kidd‘in kurgusu Dave Taylor‘ın çizimleriyle birleşiyor ve ortaya koleksiyonluk bir Batman cildi çıkıyor. Bu cildi bizlere JBC Yayıncılık kazandırırken, çevirisini Emre Taşkıran üstleniyor. Çeviri editörlüğü Aslı Dağlı‘ya emanet, editörlükse Bora Öngörür‘e.

Haber: Hazal "Fırtınakıran" Çamur

20
Çizgi Roman & Manga / Pinokyo - Vampir Avcısı
« : 15 Temmuz 2016, 15:07:22 »

Yurtdışında oldukça popüler olan, karanlık peri masalı türündeki Pinokyo: Vampir Avcısı çizgi romanı, Çizgi Düşler tarafından dilimize kazandırılıyor.

Pinokyo: Vampir Avcısı, geçtiğimiz yıllar içerisinde yurtdışında en çok konuşulan çizgi romanlardan biriydi. Çizer Dusty Higgins’in öylesine çizdiği bir eskizden, uzayan burnunu kırıp onu bir kazık olarak kullanan Pinokyo fikrinden doğmuş kendisi. Higgins daha sonra bu fikrini senarist Van Jensen’e (Green Lantern Corps) açmış ve ikili birkaç beyin fırtınasının ardından Pinokyo: Vampir Avcısı fikrini ortaya çıkarmış.

Babası Gepetto’nun gözlerinin önünde vampirler tarafından öldürülmesinin ardından masumiyetini kaybeden, intikam almak için yemin eden ve burnunu kazı niyetine kullanan kuklamız böylece acımasız bir avcıya dönüşüyor. Karanlık peri masalı türündeki çizgi-romanın konusu şöyle:

Alıntı
Huzurlu kasaba Nasolungo, vampirlerin istilası altında ve onlara karşı savaşmaya istekli, hatta onların varlığına inanan tek kişi var. O da masallarla ünlenmiş, küçük tahta çocuk Pinokyo.

Ama… bu sizin hatırladığınız, bildiğiniz Pinokyo değil! Yalan söyledikçe uzayan, sonsuz kazık deposu burnu ve sevgili babası Gepetto’nun ölümünden sonra içini kavuran intikam arzusuyla, o artık kusursuz bir vampir avcısına dönüşmüş durumda…

Dilimize Çizgi Düşler tarafından kazandırılan çizgi roman toplamda üç ciltten oluşuyor. Farklı tatlar arayanlara ve çarpık masallardan hoşlananlara tavsiye olunur.

21
Çizgi Roman & Manga / Deadpool: İntihar Kralları
« : 07 Temmuz 2016, 14:35:52 »

İşte Deadpool çizgi romanı diye ben buna derim! Mizah, absürdlük, sarı-ve-beyaz düşünce kutuları, dördüncü duvarı yıkış, bol miktarda gönderme, başka süper kahramanlar ve eğlenceli bir macera!

İntihar Kralları iki farklı maceradan oluşuyor. İlki cilde de adını veren "İntihar Kralları." Ve asıl sevdiğim hikâye kendisi oldu. İkinci macera "Ölüm Oyunları" ise gerek çizim stili gerekse konu açısından ilkinin gölgesinde kalıyor. Yine de Cullen Bunn'ın yazdığı diğer tüm ciltlerden daha iyi bir Deadpool serüveni.

Bunn'ın yazdığı ortalama maceralardan sonra ilaç gibi geldi doğrusu. Hem de güldüren cinsten...

22
Çizgi Roman & Manga / Deadpool X Carnage
« : 04 Temmuz 2016, 23:25:43 »

Meh... Hiç sevmedim. Şimdiye dek okuduğum en kötü Deadpool hikâyesiydi desem yeridir. Senarist Cullen Bunn bunu nasıl başarıyor bilmiyorum ama "Bundan daha kötüsü olamaz," dediğim her seferinde beni yanıltıp daha da sıkıcı bir öyküyle karşımıza çıkmayı başarıyor.

Cildin ilk hikâyesi, yani Carnage ve Cletus Kasady ikilisini tanıtan giriş macerası, Spidey'in en sadist düşmanını tanımayanlar için birebir olmuş. Kaosa tapan ve sırf yapabildiği için öldüren bu seri katil kesinlikle Marvel evrenindeki en korkunç düşmanlardan biri. Simbiyotuyla tekrar birleştiği ilk bölüm de bir Deadpool macerasından çok, Spider-man sayılarını anlatan bir ciddiyete ve karamsarlığa sahip.

Derken işin içine Deadpool giriyor ve işler tam da beklediğiniz gibi absürdleşiyor. Geveze paralı askerimizin Carnage'in peşine düşmeye "karar veriş" şekli gerçekten komikti. Kendisinin ve Carnage'in aynı frekansta olduğunu düşünmesi de öyle. Ama eğlence maalesef orada sona eriyor ve ondan sonrası iki karakterin birbirlerini durmadan kesip biçtiği, uzuvlarını kopardığı ve iç organlarını döktüğü bir kavgaya dönüşüyor.

Senaryonun gittiği bir nokta yok, karakterlerin bir amacı yok, hikâyenin bir anlamı yok, esprilerin de güldürdüğü yok... Birileri bu yazara Deadpool'un sadece kesip biçmekten ve kanlı sahnelerden ibaret olmadığını anlatsa iyi olur. Kimsenin geveze paralı askerimizin serüvenlerini bunun için okuduğunu da sanmıyorum. Gülmek istiyorsunuz, ama sonunda sayfaları hızla geçip gitmekten başka bir şey yapmaz oluyorsunuz. Sonu da hikâye kadar hayal kırıklığına uğratıcıydı. Oysa çok büyük potansiyeli vardı bu iki çılgının karşılaşmasının. Yazık olmuş...

4/10

23


Tarihi-Fantastik Türünün Ustası “Guy Gavriel Kay” Nihayet Dilimizde!

Tarihi fantastik alt türünün yaşayan ustalarından, bol ödüllü Guy Gavriel Kay ile artık bizler de tanışacağız!

Size bir itirafta bulunacağız: Kanadalı usta Guy Gavriel Kay uzun süredir Biz Bunu İstiyoruz projemizin listesinde yer alıyordu. Onun için de bir proje hazırlamayı çok istiyorduk. Kendisini araştırdıkça daha da sevmiştik. Çünkü bu usta, gerçek tarihi verileri fantastikle harmanlayarak tarihten tam anlamıyla besleniyor, hem de fantastiği uygun yerlere nakış gibi işliyordu. Hatta kendisi 2008 yılında World Fantasy Award’ın da (Dünya Fantazi Ödülü) sahibi olmuştur.

Ancak Guy Gavriel Kay’in meziyetleri bununla da kalmıyor. 1974 yılında, henüz üniversite öğrencisiyken, Christopher Tolkien tarafından babası J.R.R. Tolkien’in muazzam eseri Silmarillion’u derlemek için yardımcı olması adına seçilen kişidir de aynı zamanda. Şok edici, değil mi?

Bunca bahsettik, peki Kay’e ilk hangi kitabıyla kavuşuyoruz? Pegasus Yayınları’nın uzun süreli, özenli çalışması sonucu Gök Cennetin Altında adlı, okurlardan epey olumlu yorumlar almış bir tek ciltlik eserle başlıyor serüvenimiz. Kim bilir, belki sonra World Fantasy Award’ı aldığı Ysabel’i ve bizi Kayıp Rıhtım olarak merakta bırakan Tigana’sını da okuma şansına erişiriz.

Kitabın konusu şöyle:

Alıntı
“İnsanın bahtı, ona altın tepside öyle bir hediye sunar ki tatmadan önce deva mı zehir mi bilemez.”

Herkes Kendi Hikâyesini Yazar

Kitai İmparatorluğu’nun, eski düşmanı Tagur Krallığı’yla yaptığı son savaşta her iki taraftan kırk bin asker ölür. Yıllar sonra Kitai generali Shen Gao’nun oğlu Shen Tai, ölen babası için yas tutmak ve onun anısını onurlandırmak için imparatorluğun bu uzak sınırındaki savaş meydanına gider ve iki yıl boyunca hayaletleri huzura kavuşturmak için cesetleri gömer. Emeğini ve atalarına saygısını ödüllendirmek için, Tagur Kralı’na gelin giden Beyaz Yeşim Prensesi ona tehlikeli bir hediye verir: iki yüz elli Sardia atı.

Bir Sardia atı çok büyük bir ödüldür. Beş Sardia atı, bir adamı diğerlerinden üstün kılar, rütbesinin yükselmesine, başkalarının kıskançlığına sebep olur. İki yüz elli at ise akla hayale gelmeyecek, bir imparatoru bile şaşırtabilecek bir ödüldür.

Shen Tai’nin hayatına son verip bu ödülü ondan çalmak isteyebilecek sayısız insan vardır. Ödülü alabilmek için doğuya, imparatorluğun başkentine gitmeli, saraydaki ve saray dışındaki düşmanlarıyla yüzleşmeli ve atları teslim alacak birlikle beraber Tagur’a dönmelidir. Çünkü Shen Tai’yi bir anda imparatorluğun en önemli adamı yapan bu ödülün onun hayatını kurtaran bir şartı da vardır: Atları bizzat kendisi almak zorundadır.

“Tarihi romanların ve fantastik edebiyatın okuyucuları bu iki türün birleşimini daha iyi bir kitapta bulamaz. Bu roman, usta bir öykücünün zengin hayal gücüyle ortaya çıkmış eşsiz bir eser.” Historical Boys

“Fantastik türün en iyi yazarlarından birinden gelen etkileyici, tüyler ürpertici bir eser.”
-Daily Mail-

“Muhteşem bir destan. Kusursuz bir şekilde oluşturulmuş. Okuyucuyu bir kasırga gibi içine çekiyor ve bırakmıyor.”
-Huffington Post-

“Gök Cennetin Altında, bir okuyucunun isteyebileceği her şeye sahip: heyecanlı bir macera, bir aşk hikâyesi, bir olgunluk çağına gelme serüveni, askerî tarih, saray entrikaları ve trajediler. Sonuna gelindiğinde okuyucunun gözyaşlarına engel olamayacağı muhteşem bir eser.”
-Globe and Mail-

“Antik Çin’in Tang Hanedanı’nı fantastik bir biçimde anlatan Guy Gavriel Kay’in kitabı neredeyse tarihi bir belge gibi dikkatle yazılmış. Zekice bir siyasi macera, tarihi roman veya hayalet öyküsü okumak isteyen herkes için bu roman üç türü mükemmel bir şekilde birleştirmiş.”
-BookPage-

“Tüm serüvene rağmen, bu kitabın en ilgi çekici yanları karakterlerinin çok boyutluluğu, içinde bulunduğu yarı gerçek yarı hayalî dünya ve akıcılığı. Şüphesiz bu yılın en iyi fantastik kitaplarından biri.”
-Critical Mass-

“Tarihteki belli unsurları bulup tamamen fantastik bir öykü yaratmada Guy Gavriel Kay’in eşi benzeri yok. Bu kitap, sanki daha önce hiç bilmediğimiz bir zamandan kalma yazıtların tercümesi gibi.”
-The Miami Herald-

Şu anda ön siparişte olan kitap 10 Haziran günü satışa çıkacak. Bu güzide eserin çevirisini Cem Özkan üstlenmiş durumda. 664 sayfalık, tek ciltlik bir kurgu bekliyor bizi.

Hoş geldin Guy Gavriel Kay!

Haber: Hazal "Fırtınakıran" Çamur

24
Eğlence & Mizah / Aç kapıyı Bezieganbaşı
« : 26 Mayıs 2016, 23:47:42 »
Siz olsanız hangi kapıyı seçerdiniz? Ve neden? :)


25
Oyunlar / Tales From Borderlands
« : 15 Mayıs 2016, 00:14:21 »

Centilmen Piç 3 düzeltisini bitirmemin şerefine uzun zamandır ertelediğim şeylerden birini aradan çıkarayım dedim veTales From Borderlands’i bitirdim dün… eeee… gece. Sabaha karşı da dün geceden sayılır, di mi? Sayılır sayılır… 6 saatçik için birbirimizin kafasını kırmaya değmez şimdi.

Oyun beklediğimden daha iyi çıktı açıkçası. Borderlands serisiyle pek aram yoktur çünkü, çok yüzeysel bilirim. Çok fazla da oynayamadım, çünkü tek kişiyle tadı çıkmıyor. O nedenle oyuna ısınıp ısınamayacağımı, esprileri anlayıp anlayamayacağımı bilmiyordum. Ama sonra… tek hatırladığım bazı sahnelerde katıla katıla güldüğüm!

Telltale oyunlarını öyle ya da böyle severek oynarım zaten. Fakat Tales From Borderlands’teki esprileri bambaşka olmuş. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü ve bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum cidden.


Oyun Pandora gezegeninde geçiyor ve ayrı zamanlarda iki farklı karakteri yönetiyoruz. Birincisi Rhys adında, mekanik bir kola ve sibernetik bir göze sahip, ağzı iyi laf yapan ama saftiriğin teki ve bahtsız bedevinin önce gideni olan bir delikanlı. İkincisiyse usta bir dolandırıcı olan, fena hâlde Locke Lamora damarınızı kabartan, Fiona adındaki genç bir kadın.

Rhys ve en yakın arkadaşı Vaughn, Hyperion adındaki bir şirkette çalışmaktadır ve amaçları kariyer basamaklarını hızla tırmanıp en tepeye ulaşmaktır. Ancak en büyük rakipleri Hugo Vasquez tarafından alt edilirler ve terfii etmeyi bekleyen Rhys kendini bir anda hademe olarak bulur. Ama hemen pes etmeye niyeti yoktur elbette (yoksa oyun burada biterdi). Böylece Hugo Vasquez’in planlarını gizlice öğrenip kendisine çok büyük bir servet kazandıracak olan bir anlaşmasını çalmaya kalkarlar ve bu amaçla Pandora gezegenine giderler.

Ama anlaşma aslında dolandırıcımız Fiona ile kız kardeşi Sasha’nın bir üçkâğıdından başka bir şey değildir elbette. Böylece Rhys ile Vaughn ve Fiona ile Sahsa bir dizi karmaşık olay sonucunda kendilerini birlikte çalışmak zorunda kalırken bulurlar. Bu dördünün bir türlü anlaşamaması, birbirlerine laf sokup durmaları, havalı bir şey yapmaya çalışırken çok fena bocalamaları ve her işi yüzlerine gözlerine bulaştırmaları cidden çok eğlenceli.


Arada bazen bir karakterin inanılmaz ya da aşırı saçma bir şey yaptığına tanık oluyoruz mesela. Tam bir beceriksiz olan Rhys havada taklalar atması gibi mesela. İşte tam o anda “kopan film sesi” geliyor ve Fiona araya girip “Hadi oradan! O öyle olmadı bir kere!” diyerek olayın aslını kendi gözünden anlatmaya başlıyor ve Ryhs’in aslında orada ne kadar komik bir duruma düştüğünü görüyorsunuz.

Oyunda Borderlands evreninden pek çok tanıdık karakter ve yaratık da var. Ama ben hiçbirini tanımıyordum, buna rağmen çok eğlendim. Hatta daha bile oldu, çünkü karşımdakinin iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğimden yalan söyleyip söylemediğini anlamam güçleşti. Çok da keyifli oldu.

Tek eleştirim beşinci bölüme gelecek sanırım. O bölüme kadar her şey çok güzeldi, fakat ne finalini sevdim ne de son bölümdeki (dövüş kısmı hariç) oynanış mekaniklerinin azlığını. Beşinci bölüm oyun oynamaktan ziyade film izlemek gibiydi. İlk dört bölüm izlemek/oynamak dengesini çok daha başarılı bir şekilde ele alıyordu hâlbuki.

Yine de bahtsız ve sakar Rhys ile Vaughn, usta birer yalancı olan Fiona ile Sahsa, süper sempatik robotlar Gortys ve Loader Bot’la tanıştığıma hiç ama hiç pişman değilim. Wolf Among Us’tan sonra oynadığım en iyi Telltale oyunu oldu benim için Tales From Borderlands.

Geriye de şu parçayı miras bıraktı bana: Shawn Lee's Ping Pong Orchestra feat. Nino Mochella - Kiss The Sky

Just keep your head up high kiss your fist and touch the sky

26

Polonyalı bir LARP (Live Action Role Playing) ekibi, gerçek bir kalede gerçek Witcher eğitimi alabileceğiniz, sıra dışı bir etkinliğe imza atıyor.

The Witcher serisinde gerek kitaplarda gerekse de oyunlarda canavar avcısı mutantlarımızın okulları neredeyse terk edilmiş, hatta bakımsızlıktan yıkılmak üzere olarak betimlenir. Kaer Morhen bunların ayakta kalan son örneğidir hatta. Ancak Vesemir, yani hem Geralt’ı hem de pek çok yetenekli Witcher’ı eğiten o yaşlı ve bilge eğitmen bir zamanlar o kalelerin ne kadar görkemli ve hayat dolu olduğundan dem vurup durur.

Polonyalı LARP (Live Action Role Playing) ekibi 5 Żywiołów Agencja Artystyczno’da bizi tam olarak o zamanlara, kitaplardan 200 yıl önceki The Witcher dünyasına davet ediyor. Hem de Polonya’nın kalbindeki gerçek bir kalede gerçek bir çıraklık eğitimi almaya…


18 yaşını geçmiş tüm kadınlara ve erkeklere açık olan okulda tam iki gün boyunca dış dünyadan koparak kanlı canlı bir rol yapma oyununun içine dalıyorsunuz.

Kılıç dövüşü, okçuluk, simya, iksir yapma, İşaret (Sign) ve canavar külliyatı eğitimi verilen Moszna Kalesi’nde ayrıca kostüm giymiş aktörlerin canlandırdığı ve oyunlardan/kitaplardan tanıdığımız canavarları bizzat avlama işine de girişiyoruz.


Katılımcılara ücretsiz birer Witcher çırağı kostümünün verildiği etkinlikte kendi kılıcınızı ve kendi madalyonunuzu da yapıyor, hatta bunları eve götürebiliyorsunuz. Kalede kitaplarda ve oyunlarda geçen karakterlerin kılığına bürünmüş eğitmenlere ek olarak büyücüler ve ozanlar gibi kişiler de bulunuyor. Tüm bunların bir bedeli var elbette: 350 Oren… aman, şey… Euro.

Okulla ilgili daha fazla almak isterseniz etkinliğin internet sitesini ziyaret edebilir, resmi Facebook sayfasından daha fazla fotoğrafa ulaşabilirsiniz.

Video 1

Video 2

27
Oyunlar / Blues and Bullets
« : 20 Nisan 2016, 14:31:32 »

Blues and Bullets oynayan var mı aramızda? :) L.A. Noire tarzı, episodik bir dedektiflik oyunu kendisi. Grafikleri son zamanlarda moda olduğu üzere siyah-beyaz ekranın üzerine sırf kırmızı nüanslardan oluşuyor. Ama "noir" bir oyun olduğu için pek bir yakışıyor doğrusu.

Dedektiflik kısımları aynı L.A. Noire'da olduğu gibi işliyor, ama sorgulama kısmı yok. Olay mahallini inceleyip delilleri bulmaya ve birleştirmeye çalışıyorsunuz. Tek eksisi hata yapmanıza ve yanlış bir çıkarımda bulunmanıza müsaade etmemesi. Bu açıdan biraz Murdered: Soul Suspect'e benzediğini söyleyebilirim. Oyunun çatışma kısmı da (bazen gereksiz uzun gelse de) hiç fena değil.

Ama hikâyesi bayağı sağlam. Al Capone'u yakalayan Eliot Ness'i yönetiyoruz. Kendisi kaçırılan çocuklarla ilgili bir davayı çözemediği için emekli olup bir restoran açmış. Ama yıllar sonra hapisten çıkan Capone kaçırılan torununu bulması için Ness'e başvuruyor. Derken işin içine okült öğeler karışıyor ve olaylar...

Başroldeki abiyi de Doug Cocle (The Witcher/Geralt) seslendiriyor bu arada. Oyunun müzikleri de bayağı iyi. Şimdilik tek sıkıntısı her episode'un neredeyse yılda 1 çıkması.

Açılış Müziği: https://www.youtube.com/watch?v=gkbyhABhStI

Oynanış Videosu: https://www.youtube.com/watch?v=wXvg6DloN00

28

Bu cumartesi saat 16:00’te Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’nde söyleşimiz var!

52. Kütüphaneler Haftası şerefine önümüzdeki dört gün boyunca Türkiye’nin önemli oluşumlarından biri olan Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’nde harika bir etkinlik düzenleniyor.

Bizler de Kayıp Rıhtım ekibi olarak bu etkinlik kapsamında sizlerle bir söyleşi yapacağız. Site Kurucumuz Hakan Tunç ile Site Yöneticimiz Hazal Çamur, 2 Nisan Cumartesi günü, saat 16:00’te İnternet Yayıncılığı ve Eleştirmenliği adlı bir konuyla dinleyicilerin karşısına çıkacak ve deneyimlerini paylaşacaklar.

Ayrıca değerli Sevin Okyay’la Fahrenheit 451 Özel Gösterimi ile Zeynep Tül Akbal Süalp ve kitap yazarlarıyla Külkedisi Manifestoları söyleşisi gibi etkinlikler de düzenlenecek

Perşembe günü başlayacak etkinliklerin programı, adres ve iletişim bilgileri için haberimize buyurun.

29
Diğer Fantastik Eserler / Maximum Ride - James Patterson
« : 11 Mart 2016, 14:18:44 »

Maximum Ride Serisi, Yeniden!

James Patterson’ın dünyaca ünlü fantastik serisi Maximum Ride, uzun bir aradan sonra tekrar raflardaki yerini aldı.

New York Times Çoksatanlar listesinde en çok yer alan yazar olarak Guinness Dünya Rekoru’nu elinde bulunduran James Patterson’ın meşhur fantastik serisi Maximum Ride yıllar sonra yeniden Türkçede.

Yakın gelecekte insan-kuş karışımı (%98 insan, %2 kuş) bir grup gencin kendilerini yaratan bilim insanlarından kaçmasını konu alan macera romanı Maximum “Max” Ride ve beş arkadaşı etrafında gelişiyor.

Serinin ilk kitabı Melek Deneyi bundan 10 yıl kadar önce İnkılâp Kitabevi tarafından dilimize kazandırılmıştı, ancak uzun zamandır baskısı bulunmayanlar arasında yer alıyordu. Çevirisini tıpkı o zaman olduğu gibi yine Mehmet Gürsel, editörlüğünüyse Duygu Pınar üstleniyor. Novella Dinamik yayınevinden çıkan kitap bugünden itibaren raflardaki yerini alıyor.

Melek Deneyi'nin arka kapak yazısına ve diğer tanıtım yazılarına haberimizden ulaşabilirsiniz.

30
Duyurular / Kayıp Rıhtım İnceliyor! - (Video)
« : 09 Mart 2016, 19:39:08 »

Kayıp Rıhtım İnceliyor İlk Videosuyla Karşınızda: “Krizalitler”

Kayıp Rıhtım ekibi olarak artık videolu kitap incelemeleri çağına girdiğimizi gururla duyuruyoruz!

İlk videomuzu Özgen Berkol Bilimkurgu Kütüphanesi’nde gerçekleştirdik. Site Yöneticimiz ve Genel Yayın Editörümüz olan, aynı zamanda 5 yıldan uzun bir süredir Kahramanın Yol Türküsü adlı radyo programıyla kulaklarımızın pasını silen Hazal “Fırtınakıran” Çamur, sizler için John Wyndham’ın kült bilimkurgu eseri “Krizalitler“i inceledi!

Sözü fazla uzatmadan sizleri video incelememizle baş başa bırakıyoruz. Ve elbette, Youtube kanalımızı takip etmeyi de sakın unutmayın!

İzlemek için: https://youtu.be/XBJbDgxirtk

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 11