Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Bay_Karamsar

Sayfa: 1 ... 54 55 [56] 57
826
Bu kitapta, Alfred Bestler'ın diğer kitabı Yıkıma Giden Adam ile ortak noktası: İnsanoğlunun kendi doğasından gelme yeni yeteneklerinin beraberinde getirdiği köklü değişim. Bu değişimin, icatlar ile değil, insanın bizzat kendisinden gelmesi, değişimi kaçınılmaz hale getirmiş. İki kitabında ana teması olarak düşündüğüm "insanın özünden gelenler yetenekler vasıtası ile gelişmesi" fikrine de -her ne kadar ortaya konulan dünya tasvirleri bunu desteklemiyor gibi gözükse de- katkıda bulunuyor.

Junteleme yüzünden kimi kadınların evlerine hapsedilmesi; varlık belirtisi olarak, zenginlerin, fakirler gibi juntelemek yerine, eski yöntemleri kullanması; junteleme yeteneğini kullanarak yaşamlarını sürdüren topluluklar; hepsi de kendi içerisinde mantıklı gelen ve kitabın evrenini yaşattıran detaylar oldu.

Cyberpunk türünün öncüllerinden olarak, türün kendinden sonraki yazarları için güzel bir miras bırakılmış (Kendi çıkarına çalışan karakterler; teknoloji vasıtasıyla geliştirilmiş bedenler).

827
Tartışma Platformu / Ynt: E-kitap Ve Normal Kitap
« : 15 Nisan 2016, 21:40:30 »
Elimin altında kütüphane barındırma fikri; bana, bilgiye kolayca ulaşabilme kolaylığı açısından iç rahatlatıcı geliyor. Kullanım kolaylığı hepimizin malumu; söz etmeye gerek yok.

Ama e-kitabın, basılı yayına olan üstünlükleri harici; gene kendi yapısından doğan kimi noksanlıklardan doğabilecek sorunlarında etkisi ile basılı yayınların hayatını sürdüreceğini düşünüyorum.

Yazımın bundan sonrası, e-kitabın ticari ürün olarak spekülasyonlu piyasa hamleleri üstüne olacak:

E-Kitabın, gelecekte, şimdikinden daha da yaygınlaşacağını var sayarsak. Sadece internet ortamında satışa sunulan kitapları ele alayım. E-kitap açısından baskının tükenmesi pekte söz konusu değil. Çok zorlama gelse de belki bu da beraberinde kitap haklarının yayıncının elinde daha uzun süre kalması etkisini doğurabilir (Kitabın uzunca süre, rezil çeviri, berbat editörlük katline uğramış ve uğramaya etme olasılığı). Kitabın çeviri ve editörlük kısmının tekrar elden geçme olasılığı da var tabi (Ve bu kendi içerisinde başka sorunlara gebe). Bilgisayar programlarında alışılagelindiği gibi çevirmenlik ve editörlük adına, yeni sürümlerin satışa sunulması söz konusu olur mu? (Bu yeni sürümler, bedava mı yoksa cüz'i miktarda kitap yenileme ücreti mi alınacak)

E-kitabın kendisinden değil de yayıncılık ve kullanım hakkı kısmında tüketicisine sunduğu güvencelerin yeterli olup olmadığını da merak ediyorum.

Oyun kütüphanesi Steam'i çoğunluğumuz duymuşuzdur. Oyunlar Steam'in DRM sistemine tabi olarak hazırlanıp, Steam programı üstünden oynatılır. Bu sistem üzerinden alınan oyunlar aslında satın alınmamış; erişme ve oynama hakkı sunulmuştur. Steam kapanırsa, eski kullanıcıların oyunlara ulaşamama sorunu var.

Türkiye sınırları içerisindeki E-Kitap servislerinden biri, bir gün kapanırsa diyelim; kapalı servisin ulaşım hakkı verdiği kullanıcıların mağdur olması söz konusu olabilir mi?

Teknik kısmını fazla bilememekten ötürü bu kadar kuruntu yapıyor olabilirim.

828
Belirtildiği gibi yazarın da bizzat tecrübe ettiği, savaş, askerlik ve savaş sonrası eve dönüşte yaşanan yabancılaşma konularını taraf tutmaksızın aktarılmış.

Mandela'nın kendini oradan oraya savuran şartlara verdiği tepkiler gayet içten ve pek çoğumuzun verebileceği cinsten. Kahraman olmayan ve -etrafa caka satmak dışında- olmaya da çalışmayan bir baş karakter. Zaman geçtikçe, yaşamını devam ettirmek haricinde, umursamaz takılan biri. Üyesi olduğu sisteme ve söylemlerine inancı kalmasa bile, elinde kalan askerliğine bel bağlayıp savaş meydanlarına savruluyor, Mandela.

Savaşın çıkış ve sürdürülüş sebeplerine ek olarak, onu sürdüren toplumun dahi değişime uğrayıp hiç değişmemiş gibi davranması: Uğruna savaşılan değerlerin, zamanının ihtiyaçlarını karşılamak adına içeriği değiştirilen soyut kavramlar olabileceğini düşündürttü.

Kişisel Not: Bitmeyen Barış'ı fırsat varken almadığım için pişman; Bitmeyen Özgürlük kitabının çevrilmemesine biraz üzülmüşümdür.


829
Tartışma Platformu / Ynt: İsim karmaşası...
« : 13 Nisan 2016, 23:43:20 »
Görüşlerimin eksik veya tutarsız gelebileceğini hesaba katan okur olarak fikrimi sunayım:

Önce isimlendirmenin kullanım ve önemine bakmak gerek. Bir nesneye veya bireye verilen ad; ait olduğu kültür içerisinde anlamlar taşımakla beraber, o kültüre karşı da olumlu veya olumsuz ön yargı ve ismin beraberinde getirdiği beklentileri de içermekte.

Önceki mesajlarda örneklendirildiği gibi kurulan fantastik evrenler için Türkçe isim kullanımında pekte zorlanılmaya bilinir. Daha eski kaynaklardan beslenme Türk kökenli adlar da verilen örneklerde cabası. Ama genel olarak bilinen, bir anda örnek vermek için kullanılan isimler (Ömer, Ayşe, George, Ken)  kullanılınca; ismin ait olduğu kültür harici bir de günümüz okurunun, isim sahibi karakterin, ortamdaki eylemi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğine dair ön yargıları, okuyucuya tuhaf gelmesi hadisesi var.

Metin kurgu dahi olsa, yazar ve okurun arasındaki iletişimi sağlayan dili etkileyen, toplumun zihnine kazınmış, doğru veya değil, kimi ön kabullü anlamlar taşıyan simgelerde anlatımda kullanılır. Adlarda bu güçlü simgeselliğe dahiller. "Şövalye Osman" teoride olur. Ama bahsettiğim simgesel ortak mirasın kalıplarına göre yanlışmış gibi gelir.

Yerli veya yabancı, kullanılacak adın göze batmaması için okuyucuyu bilgilendirmek, ön yargısını kırmak gerek. Bunu, adın ve dolayısı ile karakterinin köken veya geçmişine dair ön bilgi veya atfın yapılmasına; oluşturulan evrenin dokusu, tarihi, sosyolojisi, kültürü veya en basitinden olay akışlı genel arka planının doğallığında ortaya konması zorda olsa önemli.

Savaş meydanının üstündeki tepedeki bi'çare görünümlü adamın davuluna vuruşundan yankılanan her seste, kılıcını daha bir şevk ile kavrayıp yerden kaldırdı, Çöl Savaşçısı Ömer.

"Ömer" yerine "Cemil" koyalım. Kimi okur için cümlede bir hata varmış gibi gelecek. Buna sebep, genel basma kalıp algıda; Ömer, Arap kültüründen geldiği ve bu toplumda tarihi olarak çölde yaşamaları ile bağdaştırılması buna sebep.

Gezegen gözlem görevi için ülke ülke seçilip yıldızlara gönderilen grupların Türkiye tarafında; Ömer, Ayşe, Saliha, Çağatay ve bir de, merkezden proje yürütücüsü Ken vardı.

Bu cümlenin yadırganma olasılığı biraz daha güç olabilir. Türkiye'nin kendi imkanları ile olmasa bile Dünya genelindeki büyük bir projeye dahil olarak, uzaya astronot (Farklı milletlerden de olabilse de, sadece Amerikalı birilerinin olabileceğine baştan kanaat getirdiğimiz bir simge) göndermesi, akla yatkın gelebilir.

Ilımlı denen, teknoloji karşıtı doğalcıların mekanında takılırken karşılaşmıştık. Kendisinin bile doğru telaffuz ettiğine şüpheyle baktığım "Aisa" diye bir ismi vardı. Nereli olduğunu sorduğumda, kendisinin bile görmediği uzak memleketlerden birinden olduğunu söyledi.

"Aisa" aslen "Aişe", bildiğimiz ile "Ayşe". Adının, hem anlatıcı hem de anlatılan tarafından deforme telaffuzu; aile tarihindeki köklerinden, kendisinden çok önce kopup, yaşadığı yerin alt kültürü ile kimlik kazanmış birinden bahsedildiği izlenimi uyandırılmakta. "Ayşe" ya da "Aişe" ismine aşina olan pek çok okuyucuda bu türden bir irdelemeyi yardım olmadan yapması mümkün.

830
Aklımdaki listeye çoktan girmişti bile :). Yayında daha detaylı şekilde konuşmak üzere, sizi de bekleriz.
Benim de dahili olduğum okuyucu kitlesinden söz edilecekse, programı kaçırmamam şart. :)

831
Gecenin Konukları adıyla okumuştum. Neville'in, bir zamanlar baskın türün üyesi iken, nesli tükenen; bu yeni dünyanın sahipleri olacaksa bile, onlar tarafınca bir zamanlar yaşamışlığı tartışma konusu yaratacak bir olguya dönüşüyor/dönüşmüş olması ürkütücü gelmişti.

Kitapta geçen vampirler de sanki daha bir zombi kıvamındaydı; geçmişin hatırlarına sahip ama kendi varlığı üstünde hak iddia edemeyen cinsten.

Ayriyeten, vampir mitosuna getirdiği bilimsel yaklaşım da kafama yatmıştı; genel anlamda, mit ve mitin gerçek kökleri üstüne düşündürmüştü.

Spoiler: Göster

Neville'ın, nefret ettiği varlıkların şahsen hazzetmediği üyesi ile kaderdaşlığını anladıktan sonra ona karşı hissettiklerini anlatan kısımlar beni nedense duygulandırmıştı.

832
Tek bir türe takılıp kalmakta, dolaylı olarak "Okur Tıkanması" başlığının bir alt başlığına girebilir.

833
Zamanı hatırlamıyorum ama sebebini gayet iyi hatırlıyorum: Televizyonumuzun bozulması.

834
Kitabın en güzel yaptığı şeylerden biri, insan ile android arasındaki farkı tamamen yok edip; insan olmanın anlamının, kitabın başındaki metindeki gibi devamlı ileri gitme fikrine bağlamasıydı.

Spoiler: Göster

İnsan toplumunun dünyevi zevklere gömülü hayatı ile Androidlerin kısırlıklarının da etkisi ile bireysel refahları adına, Krug'un onları insanların konfor seviyesine çıkartacağı umutları; ilerlemesi durmuş bir medeniyetin sinyallerini vermekte.  Watchman sonu dünyeviyete bağlı bir inançla; Oğul Krug ise elindekilerin verdiği sarhoşluk ile bu toplumun birer üyesi. Yaşlı Krug ve belki de şu Sendikacı Android ise bu topluluğa yeni amaçlar verebilecek kişiler.

Krug ile Watchman'nden özellikle bahsetmek gerek tabii. Eylemleri "acizlik" hislerine dayalı. Ama gel gelelim, hissettikleri bu ortak duygu, ikiliyi, birbiri ile zıt denebilecek eylemlere teşvik ediyor. Krug, "Uğraşmaz isen elde edemezsin." mantığında hareket ederek kendine amaçlar belirlemekte iken; Watchman, varoluşunu ve mükemmelliğini onaylatmak için kaderini Krug'a bağlamış, "Beklersen talih kuşu kafana konar." mantığında. Watchman'in, Lilith ile olan ilk cinsel deneyiminde kendini zayıf hissetmesinin sebebi de gene mükemmel yaratıma sahip olduğu inancı. Krug'un aksine, karaya çıkmaktan korkan balık. Ve bu balık, kendini zorlaya zorlaya ilahi konuma oturtuğu gücün asıl irfanı ile çarpılınca, klasik mitoloji karakterlerinin yaşadığı bilinçsel dönüşümünü yaşayamıyor. Arzuladığı, sandığının aksine, insan olmak değil, insan lükslerini tatmak ne de olsa.


Üstüne konuşulacak çok hoş yanlar var ama yaz yaz bitmez.

Not: Onca övdüm de, hoşlanmadığım bir nokta da oldu.

Spoiler: Göster

Lilith'in, Oğul Krug'a yaptığı aşağılamayı karakterine aykırı buldum. Tabii, kitabın sonunda, androidlerin büyük kısmı, bilimin yıkıcı yönü, teknolojinin şeytanlarına dönüştürülüyor. Ama bunun altını çizmek için Lilith'in, Oğul Krug'un yardım isteğine donuk bakışlar ile karşılık vermesini yeğlerdim.


Bu arada, Dünyalı İstilacılar'dan aklıma geldi; sanırım Silverberg, kadın karakterleri biraz daha hikaye katalizörü olsun diye kullanıyor.

835
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 10 Nisan 2016, 20:24:28 »

836
Künye:

Adı: Cenaze Evi Şenlik Evi – Bir Aile Trajikomedisi
İngilizce Adı: Fun Home
Yazar ve Çizer: Alison Bechdel
Türü: Grafik Roman
Sayfa Sayısı: 232
Türkçe Basımı: Bilgesu Yayıncılık
Türkçe Çeviri: Barış Gümüşbaş

Kısa Tanıtım:

     Ailesinin demirbaşı, ayriyeten de biraz takıntılı babasıyla olan geçmişini; kendi cinsel kimliğini keşfedişinin tarihi ile paralel şekilde irdeleyen yazar/çizer Alison Bechdel'in kaleminden, Amerikan tarihinin kısa bir dönemini de arka planına alarak,  kendine ve ailesine dair otobiyografik bir anlatı.Ve bu anlatısı vasıtası ile, varoluşsal ve toplumsal anlamda; kendini çevreleyen kabuğu kıranların, kırmaya çalışanların ya da o kabuk içerisinde yaşamaya çabalayanların, görkemsiz ama kendi değerince çalkantılı hikayeleri.

Yorumum:

     Evini dekore etmekteki uğraşı ile herhangi bir sanat eserinin ortaya çıkarılması için verilen çabanın, zihinsel anlamda ortak bir çıkış noktası olabilir mi? Bu ilginç bir soru ve Alison Bechdel'in, kendini arayışlar ile yüklü, çok katmanlı öyküsü, bunun pekala mümkün olabileceğine işaret ediyor.

     Bu soru, toplumca tam veya yarı yarıya kabul görmüş insan icraatlarının kökenine işaret etmekte. Bireyin kendini olduğu gibi ortaya koyma çabası, içinde bulunduğu toplumun kural ve kalıplarının ördüğü duvara toslayınca; yarısı engelden yarısı ona toslayan bireyden çıkma tozun karışımından elde edilen bir köken. Topluma ayak uydurmak adına, kendiliğine dair izlerden uzaklaşayım derken, farkında olmadan, gizlediği kendiliğin parçalarının, yarı deforme şekilde, en ummadık yerden ortaya çıkıp, en ummadık şekilde, hem kendisinin hemde başkalarının hayatına tesir etmesinin kökeni. Eğlencesi tartışmalı eşek şakalarının; ortamına göre kibar ya da kaba davranmanın; kimi günlüklerdeki el yazısında, kendinden bahsederken ki silik ifadelerin; kaleme alınan öykünün satır aralarında, yazarının buhranlarına da yer vermesinin; bireyin, kendiliğini ortaya koyup koymamak arasındaki gelgitlerin yansımalarının ortak kökeni.

     Cenaze Evi Şenlik Evi'nde, Alison'ın düşünceleri ile yoğurulmuş hikayesinin doğallığında; Alison'ın babası'nın hayatını geçirdiği coğrafyanın haritası; pek bir mutlu ama eş değiştirmeye de pek meraklı çift; güzelliğini kirliliğine borçlu manzara gibi örnekler, düşünsel anlamda birbirini destekleyip yeni sorular sordurtmakta. Ve kitabın sonunda, "-mış" gibi yaparak, tali yollardan arzularına dolaylıca ulaşmaya çabalayanların yaşadığı ve geri kalanların "bilip de bilmemezlikten gelme" oyununu oynadığı, özelden genele, bir toplumun işleyişi sunulmakta.

Not: Yazıyı, haddinden coşkulu yazdığımın sizler kadar ben de farkındayım. Grafik romanının kendisinden ötürü değil de, bende uyandırdığı çağrışımlar ve fikirler sebebi ilen etkilenmiş olabilirim de. Ama eseri başka türlü ele almayı da beceremedim.

837
Bir yerden başlanması gerek. Kendi dokusunu oluşturup, günümüz dünyasının da beklentilerinin altında kalmazsa, kazançlı olur gibi geliyor.

Not: Türkiye içerisinden çıkan bağışçıların projeye olan olumlu inancı yabancılara nispeten daha fazla olacaktır. Türkiye dışındaki potansiyel yabancı destekçiler, Kickstarter'da başarılı olamamış projeler sebebi ile biraz daha kuşkuyla yaklaşabilir.

838
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 08 Nisan 2016, 22:21:14 »
Adalet adına, sefil rakiplerimizin ortaya döktüğümüz kepazeliklerinin, soylu halkımız tarafınca da işlendiğini nereden bilebilirdim?

839
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Dune - Frank Herbert
« : 08 Nisan 2016, 19:54:34 »
Dune evreni, herkesin kendi payına bir şeylerin peşinde olduğu; bunun için kontrol edebilecekleri kutsal simgeler yaratmaktan bile geri durmadıkları ürkütücü bir evren.

Spoiler: Göster

Oradaki insanların peygamberlerden şahsi meseleleri için dünyevi isteklerde bulunmaktan başka bir şey yapmamaları; onun üstüne inşa edilen ve ne yapılırsa yapılsın yok edilemeyen/edilmesine izin verilmeyen, herkesin kepçesini daldırıp nasiplenmeye çalıştığı otorite kazanı...

Tanrı ile karşılaşınca da -gene dünyevi işlerin ağırlığından sebep- onu bulduğuna sevinmek, varlığının etrafında birlik olmak yerine; çoğunlukla, onu öldürmeyi, kandırmayı ya da ondan kaçmayı tercih etmek...

Seride bu olanları okudukça, dünyevi hayat ile ona hükmetmek için içi boşaltılmış uhrevi dünya parçaları arasındaki çarpık ilişkinin sebep ve yöntemlerine dair fikirler kafamda dolanıp durdular.


Bu arada, beni biraz tutucu olarak eleştirebilirsiniz ama; ana seri haricinde, oğul Brian Herbert'ın yazdığı kitaplara karşı ön yargılıyım. Her ne kadar babasının çalışmalarından çıkışla kaleme alındığı iddia edilse de, sadece ilk kitapla bile adından hep söz ettirecek bir evreni genişletme çabası, bana uzaktan fazla zorlama geliyor.

840
Süper kahraman türünü temel almış dizi/filmlerin ana karakterleri markaya dönüşürse, yapımcısının yüzünü güldüren nimete dönüşeceği kanaatindeyim.

Ana kahraman için anlatılacak hikaye bitti demişken (örnek 90'lardaki son Batman filmleri) sağlam bir yeni başlangıç noktası (Örnek Nolan'ın Batman üçlemesi) ile sunulabilinirse, yani kısaca, yeni film kaliteli olursa süper kahraman türünü -her ne kadar içerdiği temalar illaki öyle olmak zorunda olmasa da- aksiyon-maceranın alt türü şeklinde görmeye devam ederiz.

Sayfa: 1 ... 54 55 [56] 57