Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar -

Sayfa: 1 ... 4 5 [6]
76
Tartışma giderek "Bizi insan yapan şey nedir?" sorusunun cevabını bulmaya kaymış, ki doğru olan soru da aslında budur. Henüz kesin bir cevabı yok bu sorunun, kimse bulamadı. Eğer İslam dinine ya da diğer semavi dinlere inanıyorsanız da onlara göre asla cevabı bulunamayacak. Ruh kavramı dinle ilişkilidir ama sadece ruhtan bahsedilen bir eserde insanların aklına direkt din/diyanet gelmeyebilir, çünkü çokça kanıksanmış ve günlük hayatın dilinde kendine kullanım alanı edinmiş bir kelimedir, "zamanın ruhu" ya da "sanatçı ruhu" gibi tanımlamalarla bir şeyin "esansı"nı ifade etmek üzere eşleşmiştir. Bu bakımdan, eserde "bizi insan yapan şey" anlamında ruh kavramını işlerseniz "bu ruhu kim üfledi" sorusu da akıllara gelebilir.

77
Çizgi & Anime / Ynt: One-Punch Man
« : 26 Mayıs 2016, 21:54:24 »
Saitama Reis adamın dibidir, güzel insandır, fazla yakmasın diye klimaları kapatmıştır lakin fazla egzersiz yapmaktan saçları yakmıştır.. Olsundur, en nihayetinde güzel bir abimizdir, elinden geleni ardına koymasıyla alicenaplığın kitabını yazmaktadır, aksi takdirde zaten gezegen mezegen kalmayacaktır ortada... Olaylara biraz ağırdan kalkıp geçten varmaktadır, bazen de hepten kaçırmaktadır ama olsundur, en nihayetinde lafı gediğine koymayı, sümsüğü tam lazım gelen yerde yapıştırmayı pek ala bilmektedir. Sinir bozucu karakter tropelerine, süper kahraman klişelerine, abuk sabuk güç fantazilerine her çaktığında içimizden dışımızdan bir "kırmızı eldivenli o ellerin dert görmesin" demekten kendimizi alamadığımız, yeri geldiğinde ağır eleştiriler karşısında "ben kahramanlığı sizin alkışlarınız için yapmıyorum" diyebilecek kadar feraset metanet ve hatta asalet sahibi, hak ettiği ilgiyi ve takdiri kendi aleminde göremese de gönüllerimize taht kurmuş, velhasılıkelam adamlığından başka sermayesi olmayan delikanlı bir abimizdir :D

Köşedeki BİM marketin bütün indirim kuponları sana kurban olsun Reis :D Yolun yolumuz, davan davamızdır! Her gün 100 şınav, 100 mekik, 10 km koşu  ;D

(Evet, seviyorum : )

78
Tartışma Platformu / Ynt: Alt Kültürde Edebilik
« : 26 Mayıs 2016, 16:44:00 »
Sanırım burada katkıdan kasıt sanatsal olmaktan çok insani. Örnek vermek gerekirse, edebi eser okuyan kişinin edebiyat zevki artar muhakkak ama, bunu söz gelimi engelliler ile ilgili vicdani bir vurgu yaparak okuyucuya insani boyutta bir şeyler katan eserlerle bir tutamayız. Katkının türü de önemli. Salt sanatsal bir katkıdan ziyade, nobel için insanlığın tümüne hitap eden, hali hazırda "sorunlu" kabul edilen bir konuya da değinmek icap ediyor, anladığım kadarıyla.

79
Haberi okuyunca inanamadım. Durdum, tekrar okudum, linklere baktım, tekrar döndüm... Olacak şey değil. İthaki'ye yakıştıramadım, nedendir bilmem ama benim zihnimdeki saygınlığına uymadı yaşananlar.

Yayınevi mizah ile hakaretin farkını ayırt edememiş. Yazık. Öbür tarafta kendince protesto etmek isteyenler de haklı tepki ile vandallığı ayırt edememişler. Ama onlar zaten kendi "iddialarını" sansasyonel, kışkırtıcı, irrite edici eylemler yaparak yaymaya çalışan bir güruh olduğu için onları yayınevi kadar yadırgamadım.

Biyografiler ile ilgili fikir temelde çok güzel, ama uygulama üslubu bence çok yanlış. İnsanlara hakaret etmeden de, ya da ortaokul seviyesinde espriler yapmadan da pekala mizah yapılabilirdi. Hoş olmamış.

80
Bence kişiliğine bakarak yazar ayrımı yapmak haksızlık olur. Her insanın hiç kimseye göstermediği, hiç bir ortamda paylaşmadığı karanlık bir tarafı vardır. İnsan doğasının gereği budur. Hele günümüzde, çok az insanın bozulmadan, saflığını yitirmeden var olabildiğine inanıyorum. Bu bakımdan sanatçıyı eseriyle değerlendirmek gerek diye düşünüyorum. Ancak bu meselede çekimser duran kişilerin çoğunlukla politik görüşlerden etkilenmemek için bu yolu seçtiğine inanıyorum. Bütün o "subliminal mesaj" ve "satır arası politik mesaj" tartışmalarını ben de takip ettim. Kaygılar tamamen haksız sayılmaz. Ama yine de bence her görüşten yazara bir şekilde şans vermek gerekir diye düşünüyorum. Bence, eğer yazarın görüşünü eserini okumadan önce bilirseniz subliminal tesir altında kalma riskiniz olmaz, örneğin Hitler'in Kavgam kitabını okuduğum için nazist olmadım, ona yaptıklarında hak da vermedim. Ama nasıl bir kafa yapısına, nasıl bir düşünce modeline, nasıl bir mantaliteye sahip olduğunu görmek bilgilendirici ve ufuk açıcı oldu. Her şeyin siyah-beyaz olmadığını, senelerce çektiği sıkıntılar ve içinde yaşadığı konjonktüre bakarak kendince haklı olduğu tarafları olduğunu görebildim. Bence bu yaklaşım bizim okuyucu olarak olgunlaşmamıza katkı sağlar. Aksi takdirde, kendimizce "karşı taraf" olarak gördüğümüz insanların ne dediğinden, nasıl hayatlar yaşadığından ve nasıl "kafalar" taşıdığından bihaber olmak bize bir şey katmaz.

81
Tartışma Platformu / Ynt: İsim karmaşası...
« : 10 Mayıs 2016, 20:37:15 »
Sevgili Şenaydın:
Aramıza hoşgeldin ve iyi geldiniz ve iyi, güçlü bir yazıyla geldiniz. Eğer Kayıp Rıhtımı bir okul kabul edersek iyi bir dersle başlamış oldunuz. Üstelik uzun zamandır kafamı meşgul eden ve daha da uzun bir zaman meşgul edecek gibi duran karmaşayı biraz olsun düzene soktunuz. Teşekkür ederim kendim ve rıhtım ahalisi adına.

Aslında uzunca süredir forumu takip ediyordum ama dahil olmaya cesaret edemedim. Ders vermek haddim değil, ben sadece fikirlerimi paylaştım. Buradaki çoğu kişi edebiyat konusunda benden çok daha ileridedir. Yine de yardımcı olabildiysem ne mutlu.

82
Tartışma Platformu / Ynt: İsim karmaşası...
« : 10 Mayıs 2016, 12:27:48 »
Buraya kadar yazılanları okudum ve müsadenizle nacizane kendi düşüncelerimi paylaşmak isterim. Ben de bu isimlendirme meselesine takıldığım, kendimce önemli miktarda zaman ve efor sarfettiğim için katkı sağlamak istedim.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki "İsim karmaşası" başlığı bu konuya fazlasıyla uygun olmuş. Karakterleri, mekanları ve diğer canlıları isimlendirme konusunun fantastik kurgu yazmak isteyen insanlarda kafa karışıklığı oluşturabilen bir konu olduğu apaçık ortada. Bunun altında bir takım bilinçaltı mekanizmalar ve etimolojik sebepler yattığına inanıyorum. Kendi tecrübelerimden örnek vererek anlatmaya çalışayım.

İnsan beyni enteresan bir makina. Siz okuduğunuzun mahiyetinin farkında olmasanız da bilinçaltınız bir takım verileri ve anıları birleştirerek okuduklarınıza ikincil anlamlar yükleyebiliyor. Örneğin; Elif Şafak'ın yazdığı bir romanda, Mevlana'nın yaşadığı dönemi anlatırken "bir saat tamircisi hassasiyeti" gibi betimlemeler ve benzetmeler yapması ilk bakışta normal görünse de, o dönem hakkında yeteri kadar tarih bilgisine sahipseniz bilinçaltınız ortaçağda saat denilen cihazın çok nadiren bulunan ve yaygın olarak kullanılmayan bir cisim olduğunu farkederek bu ifadenin metnin genel bütünlüğü içinde sırıtmasına sebep olabilir. Bir başka örnek, yine ortaçağ dönemi tarihi kurgu yazımı sırasında portakal ya da patates gibi ürünlerden bahsetmek abes kaçacaktır, çünkü bu ürünler Amerika kıtasına endemik bitkiler olduğu için ortaçağın bitiminden uzunca süre sonra Eski Dünya pazarlarına ve sofralarına giriş yapabilmiştir. Dolayısıyla, bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, eğer okur, yazarın anlattığı dönem hakkında bilgi sahibiyse, dönemsel hataları farketmekte ve edebi eseri "uygunsuz" nitelemekte daha etkili davranır. Özellikle de o dönem hakkında yazardan daha fazla bilgi sahibiyse bu durum daha belirgin bir hal alır ve okuyucu daha eleştirel davranır.

Benzer bilinçaltı çağrışımlarının fantastik kurgu eserlerinde bazı isimlerin "sırıtmasına" sebep olması da yine bu mekanizmaya dayanır. Burada okuyucu, tarihi kurgu türünden farklı olarak, fantastik kurgu eserinin çerçevesini çizdiği kurgu evreninin içinde kalmasını dayanak noktası olarak kabul eder. Dolayısıyla, kurgunun çerçevesinin çizildiği fantastik alemin "dışına" -yani bizim yaşadığımız gerçek dünyaya ya da bu dünyanın eski çağlarına- referanslar verildiği anda okuyucunun bilinçaltı "Dur bakalım! Bu öğe buraya ait değil, benim yaşadığım dünyaya ait." demeye başlar. İsimlerin fantastik kurgulara uymamasının altında yatan temel sebep kanımca budur.

Bu konuda örnek vermek gerekirse, daha önce görüş bildiren arkadaşlarımızın bazılarının örnek verdiği isimlerden biri olan Mahmut üzerinden gidelim. Mahmut, arapça kökenli Muhammet isminin Türkçe telaffuzuyla bozulmuş halidir. Dolayısıyla Mehmet, Mahmut ve Muhammet isimlerinin hepsinin etimolojik kökeni -ve kültürümüzde yaygınlaşmasının sebebi- Hz. Muhammet (s.a.v)'in coğrafyamızda hakim olan dinin peygamberi olması sebebiyle bu isimleri toplum nezdinde popülerleştirmesidir. Ancak elflerin, cücelerin, kanatlı dev kertenkelelerin ve daha bilmem nelerin yer aldığı fantastik alemimizde İslam dini zuhur etmemişse ve Muhammet ismiyle bilinen ve sevilen bir peygamber yoksa, bu isimlerin de o alemde yer alması otomatik olarak bilinçaltını tetikleyecektir. Bu isimlerin kullanılması okuyucuyu bilinçaltı seviyesinde kurgu aleminden kopartıp bu dünyaya geri çekecektir. Bu da bir yazarın fantastik kurgu evreni oluşturmak ile elde etmeye çalıştığı sonuca tezat teşkil eder. Amaç zaten okuyucuyu "bu dünyadan kopartmak ve farklı bir gerçekliğe inandırmak"tır. Bunu tersine çevirecek ve okuyucunun zihnini o alemden kendi dünyamıza geri getirecek her hareket kurgu mantalitesi açısından hatalıdır.

İşte, kurgu evrenlerine Türkçe isimleri bir türlü "uyduramamamızın" temel sebebi bence budur. Mevcut gerçekliğimizin ötesinde bir alem oluşturmaya ve okuyucuyu da ona inandırmaya çabaladığımız bir süreçte, her gün gerçek hayatta karşılaştığımız isimleri kullanmak "inandırıcılığı" yitirmemize sebep olur. Amaç sadece Mahmutlara çift elli kılıç sallatmak değildir, bunu okuyan kişiyi de ikna etmeniz gerekir. Bu bakımdan, "kurgu benim, istediğim ismi koyarım" diyen arkadaşlara katılamadığımı söylemem gerek. Kurgu en az sizin olduğu kadar onu okuyan kişinindir de. Okuyucuyla buluştuğunuz bir ortam, bir ortak payda, bir tür fikir/düşünce/ruh hali/hissiyat paylaştığınız platformdur. Bu köprünün ayaklarından biri de inandırıcılıktır. Onu yıkarsanız, edebi kalite, içerik, sürükleyicilik, fikri mesajlar, vb. gibi diğer ayaklarının bir anlamı kalmaz.

Bu yazdıklarım tabii ki Türkçe isimlerin kurguda kullanılamayacağı anlamına gelmez. "Türk" olarak tanımladığımız insanların oraya nasıl ve ne şekilde gittiğini ve o dünyanın nasıl bir parçası olduğunu güzelce açıklarsak eminim ki her Türkçe isim de en az diğer dillerin isimleri kadar fantastik kurgu alemlerinin bir parçası olabilir. Mesele "sırıtmayacak" kurguyu oluşturmaktır.

Bunun yanı sıra, mesele sadece Türkçe isimler ya da Türkçe'nin kendisi de değildir. Örneğin fantastik kurgu eserinde Abraham, Aaron, Benjamin ya da Thomas isimleri benim gözümde en az Mahmut kadar sırıtır. Çünkü bu isimler de etimolojik olarak İncil kökenli ortadoğu coğrafyası isimleridir.

Dolayısıyla, bence, bütün bu "Türkçe isim" tartışmasının temelinde kurgusal inandırıcılık yatmaktadır. Ve bu konu Türkçe ile sınırlı değildir. Kurgunun zaman/mekan uyumluluğunu da içerir. Yani mesele sadece isim koymaktan ibaret değildir. Buna da biraz açıklık getirmek gerekir.

Fantastik kurgu evrenleri çok çeşitli olsa da, her birinin kendi çapında bir "inandırıcılık ekseni" vardır. Örneğin Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi eseri ortaçağ avrupasını temel alır. Kullanılan silahlar, zırhlar ve savaş taktikleri o dönemi sembolize eder. Dolayısıyla bu eserde yer alan betimlemelerde ve örneklemelerde de, tıpkı yukarıda tarihi kurgu ile ilgili verdiğim örneklerde olduğu gibi, paralel inadırıcılık eksenine tezat teşkil edecek ifadeler kullanılamaz. Örnek vermek gerekirse, Hobbit'te "Smaug cücelerin üzerinden jet gibi geçti." gibi bir ifade göremezsiniz. Çünkü jet motorunun uçaklarda kullanılması 2. Dünya Savaşı'nın sonlarında gerçekleşmiştir ve bundan daha eski tarihe tekabül eden bir dönemi kendine "eksen" kabul eden bir eserde, eserin kendisi ne kadar fantastik olursa olsun kurgusal düzeni bozacak ve zaman mefhumunu "kıracak" ifadelere yer verilmez. Bunun yerine, "Smaug cücelerin üzerinden yel gibi geçti." ifadesini görürsünüz, çünkü ortaçağ dönemi için betimlemede kullanılabilecek, uçan ve hızlı olan tek öğe budur.

Dolayısıyla, bir yazarın bir dönem hakkında yazabilmesi için o dönemin yaşantısını, günlük hayatta kullanılan alet, edavat ve teknolojileri, hatta mümkünse o dönemin deyişlerini ve konuşma biçimini çok iyi bilmesi gerekir. Aksi takdirde, kıtanın güneydoğu kıyısında bir liman kentinde yaşayan savaşçının bineceği gemiyi kaçırınca Brooklyn ağzıyla "Lanet olsun!" dediği kurgular ortaya çıkar. Emin olun, bunlar da -tecrübeli gözler nezdinde- en az zweihander kullanan Mahmut kadar sırıtır.

Yalnız, bir yazar "dilemma"sı olarak, bu işin bir de öbür tarafı var. Herşeyi süper orijinal ve daha önce duyulmamış-görülmemiş yapmaya kalkarsanız bu sefer de okuyucuyu farklı bir aleme götüreceğim derken "olmazlar" alemine götürürsünüz. Yani kurgudaki her karakter, her mekan, her canlı acayip, daha önce duyulmadık, hatta -okuduğum eserlerde sıkça rastladığım üzere- Türkçe lisanıyla konuşan birisi tarafından telaffuzu neredeyse imkansız isimler taşırsa bu da hem akılda kalıcı olmuyor hem de kafa karıştırıyor. "Pthurmnyx" mükemmel bir şehir adı gibi duruyor, bir kaç harf daha sırtlansa tek başına bir alfabe bile olabilir. Böyle isimleri gördükçe, aklıma "Jamiroquai" adını telaffuz eden insanları gösteren youtube videosu geliyor. "Jamiryo!" diyen simitçinin sesi hala kulaklarımda çınlar.

Yabancı bir müzik grubu kendine istediği ismi verebilir. Ama Türk okuru için Türkçe bir eser kaleme alanlar olarak bence bizim bu lüksümüz yok. Dolayısıyla, karakterlere verdiğimiz yabancı görünüşlü uydurma isimlerin bile Türkçe dil yapısına ve heceleme mantığına uygun olması gerektiğini düşünüyorum. Türkçe kelimelerin belirli bir kurgusal yapısı vardır. Örneğin, "stick"ten türeme "Istaka"nın başında "I" harfi vardır, çünkü bizim dilimiz kelimenin başında iki tane sessiz harfi yanyana telaffuz etmeye uygun değildir. Bunu bile bile "Et-Nzoth" diye şehir ismi koymanın alemi yok bence. Şunu biraz daha kırpıp Türkçe'de kolayca telaffuz edilebilir hale getirmekten ne zarar çıkar ki? "Enzoth" da en az "Et-Nzoth" kadar kulağa fantastik gelebilir. En azından kitabı okumuş iki arkadaş birbirleriyle hararetli hararetli sohbet ederken şehrin adını telaffuz edebilmek için kıvranmayacaktır. Eserinin popülerleşmesini ve yaygınlaşmasını ümit eden yazar, okuyucu nezdinde eserin anlaşılabilirliğini ve akılda kalıcılığını düşünmek zorundadır. İnsanların gırtlağından aşağı damak tatlarına hiç uymayan bir içeceği zorla döküp sonra her markette satılmasını ummak yanlıştır diye düşünüyorum.

Mesela ben karakterlere isim verirken -çok bilmişlik gibi olmasın-, ekseriyetle iki ya da üç heceli, bolca sesli harf barındıran, kolayca okunabilen ve akılda kalabilen, yine de kulağa yabancı ve farklı gelmeyi başaran isimler koymaya özen gösteriyorum, "Tilan" ya da "Palas'ran" gibi. Bunlar latince ya da ingilizce ya da diğer avrupa dillerinin herhangi birinden "afurulmuş" isimler değil. Bunları kendim üretiyorum, kendimce bir takım tekniklerim var. Her yazar kendi tekniğini geliştirebilir diye düşünüyorum. Önemli büyük şehirlerin kendi karakteri olması gerektiğine inandığım için onların isimlerini de benzer şekilde türetiyorum. Ama hikayede ikincil öneme sahip ya da sırf coğrafi bilgi amaçlı konulan isimlerde özellikle Türkçe isimlendirme mantığıyla gitmeye özen gösteriyorum, "Kül Bataklığı", "Yeşil Koru", "Yarhisar", "Şahintepe Kalesi" gibi. Bunlar da önemli yerlerin okuyucunun aklında kendi adıyla kalmasını, diğer yerlerin de "uzaydan gelme" değilmiş gibi durmasını sağlıyor. İlla böyle yapmak doğrudur demiyorum ama koskoca bir haritada yüzlerce, binlerce yer olabilir ve her birine ayrı ayrı orjinal bir isim bulmak gerçek bir ızdırap olurdu diye düşünüyorum. Hem gerçek hayatta karşılaştığımız yer isimlerinin çoğu da böyle konulmuyor mu, Adapazarı'nın Sakarya Nehri, Çark Deresi ve Sapanca Gölü arasında kalan üçgene kurulması nedeniyle öyle isimlendirilmesi gibi.

Uzun lafın kısası -ki fena halde uzattım- bu yazdıklarımı sabırla buraya kadar okuyabilen arkadaşlarımı takdir ve tebrik etmek isterim. İsimlendirme konusunun çok önemli olduğuna inanıyorum, özellikle yazdığınız eser kısa bir hikaye değil uzun soluklu bir seri ya da roman tarzında ise bazı arkadaşlarımızın tercih ettiği gibi "isimsiz kahraman" kullanma lüksümüz olmadığına inanıyorum. Son olarak söylemek istediğim şu ki "edebiyat bir sanattır, isimler dilin zerafetini yansıtmalıdır" minvalinde yorumda bulunan arkadaşa sonuna kadar katılıyorum. Türkçe yazan insanlar olarak Türkçe'den korkmak yerine Türkçe'nin bütün güzelliklerinden ve kapasitesinden sonuna kadar faydalanarak oldukça özgün işler ortaya koyabilmeliyiz diye düşünüyorum. Sanat Mahmut'a zweihander kullandırtabilmektir :D

Not: Kırıp üzdüğüm kimse olduysa şimdiden özür dilerim, niyetim kimseyi kötülemek değildi, yazdığım herşey beni bağlar ve benim şahsi görüşümdür, hiçbirisi doğru olmayabilir hatta belki hepsi saçmadır, olabilir, insanız sonuçta :)

Sayfa: 1 ... 4 5 [6]