GİRİŞ
Yirminci yüzyılın ortalarına doğru, Tanrı’nın unuttuğu şehirlerden sadece biri olan Mavenas, devasa bir dağın eteklerine kurulmuş görkemli bir yerdi. Tamamı taşlarla oluşturulmuş bu şehir, milyonlarca yıl öncesinden kalmış olsa da beş yüzyıl önce keşfedilmiş ve insanlar buraya akın etmişti. Dünyadaki tüm şehirlerden daha büyük olan bu yerin ehlileştirilmesi zor olmuştu. Yüzlerce farklı halktan kurulmuş bu yerin karmaşadan ve toprak savaşlarından kurtulabilmesi için gereken yüzyıllardan sonra iki galip vardı. Bunlardan birinin ismi Medulas Halkı idi.
Diğer halklar binlerce kişilik nüfusa sahip olsalar da Medulas Halkı bu şehre geldiğinde sadece yirmi kişiydi. Tüm halklar aynı zaman dilimi içinde gelmişti fakat Medulas Halkı onlardan kırk yıl kadar sonra birden ortaya çıkmışlardı ve yavaşça kurulmaya başlamış düzeni yerle bir etmişlerdi. Kökenlerinin diğer dünya devletlerinden hangisine dayandığı bilinmiyordu. Medulas Halkının genelde zekâ ve savaşçılık özelliklerine bir arada sahip olan tek halk olması onların bu savaşlardan galip olarak çıkmalarının temel sebebiydi.
İlk olarak Türkler tarafından durdurulmaya çalışılmıştı Medulaslılar. Şehrin sınır boyunda süren bu savaşı kaybeden, zaten düzeni kurmak için diğer devletlerle savaşan Türkler olmuştu. Medulaslılar tarafından şehirde dağıtılan Türkler getirdikleri ve geldikten sonra kazandıkları tüm zenginlikleri Medulaslılar’a bırakmak zorunda kalmışlardı. Türklerin yıkılışındaki en büyük sebep ise liderlerini kaybetmiş bir toplumun dağılmasının çok kolay olmasıydı.
Medulaslılar sadece yirmi kişiyle girdikleri bu büyük savaştan galip ayrılmanın gururuyla Türklerin bıraktığı topraklara yerleşmişlerdi. Nüfusları, kazandıkları Türk köleler ve onlara katılan diğer birkaç az nüfuslu halklar ile neredeyse yirmi katına çıkan Medulaslılar, askeri kuvvetlerin tamamını Türk askerlerinden oluştursalar da bu askerlerin liderleri genç ve yetenekli Medulaslılar olmuştu.
Medulaslılar galibiyetlerinden sonra diğer halklar tarafından kabul edilseler de hiçbir zaman sevilmemişlerdi. Uzun bir süre boyunca düzenli olarak İspanyol akınlarına maruz kalan ve yine onlar tarafından yapılan hırsızlıklara tahammül edemeyecek duruma gelen Medulas halkının Efendi’si Varon Putan, sekiz bin kişilik İspanyol Ordusu’na saldırmıştı. Ve herkes Putan’ın asıl amacının askeri bir galibiyet olduğunu sanıyordu. Savaş başladığında, Ana Yurtlarını terk edip Mavenas şehrine gelen ve halklarını yönetmekten vazgeçmeyen İspanyol Kraliyet Ailesi’nin tüm üyeleri, bizzat Efendi Varon’un ve oğlu Cord’un suikastçı rolü oynadığı saldırıyla katledilmişti. Medulas Ordusu tamamen yok edilse de onları yönetecek kimse kalmayan İspanyol Ordusu yok edilen Medulas Ordusunun yerini almıştı.
Artık neredeyse en güçlü devlet haline gelmiş Medulaslılar girdikleri her savaşı kazanıyorlar ve Mavenas hâkimiyetine ulaşma yolunda tereddütsüz ilerliyorlardı. Birkaç yıl önce babasını kaybetmiş olan ve şehirdeki tek lider konumuna gelmek için savaşan Cord’un yolunda tek bir engel kalmıştı artık. En az onun kadar güçlü olan İngilizlerin lideri Walter Harmond. Harmond’un İngiliz askerleri ateşli silahlar kullanımında devletteki tek orduydu. Şehre yerleştikleri zamanlarda savaşmayı beklemediklerinden dolayı hiçbir halk yanında ateşli silahlar getirmese de Baba Harmond’un küçük ama düzenli bir ordusu ve yanlarında uzun yıllar yetecek kadar ateşli silahları vardı. Medulaslılar gibi onlar da tek tek diğer halkları hâkimiyetleri altına almışlardı ve ufukta son bir savaş vardı.
Ancak ne Cord ne de Harmond savaşmak istiyordu. Bundan dolayı iki lider sadece ikisinin olduğu bir tarafsız bölgede antlaşma hazırlamak üzere masaya oturdular.
Mavenas tarihine İlk Antlaşma ismiyle geçen bu pazarlığın tam olarak sonuçlanması yirmi saat kadar sürmüştü. Antlaşma oldukça detaylı olsa da göze çarpan en önemli maddelerden birisi, bir daha asla ateşli silah kullanılmayacak olmasıydı. Şehrin merkezinde, resmi bir törenle tüm ateşli silahlar yok edildi ve şehirde kullanım kesin olarak yasaklandı. Bir diğer madde ise şehrin kuzeyinin ve batısının Medulaslılara, güneyinin ve doğusunun İngilizlere verileceği üzerineydi. Şehrin tam ortasında devasa bir toprak parçası bırakılacaktı. Merkez adı verilen bu topraklarda ise hem Medulaslıların hem de İngilizlerin sahip oldukları tüm köleler yaşıyor olacaktı. Bu kölelerin tamamı bu iki halka hizmet edecekler ve bu çetin mücadeleyi kaybetmiş olmanın cezası ile bir daha asla seslerini çıkaramayacaklardı.
Antlaşma hiç bozulmamıştı, ta ki antlaşmayı hazırlayan iki halkın liderleri de yatak odalarında kalplerinden yedikleri tek kurşunla öldürülmüş halde bulunana dek.