Kızarkadaşımdan ayrılmadan önce, gayet mutlu bir insan evladıyken yazdığım şimdi ise yeniden okuduğumda gözlerimin yanmasına sebep olan eski bir yazım

Martıların hüzün barındıran neşeli kahkahalarındaki ironiydi belki benim için aşk. Politikacıların vaatleri gibi sadece laftaydı belki de. Ses dalgalarıydı yada yayılır da yayılırdı; sayısı fazlalaşır büyür hepsini yakalamaya çalışırken ulaşamazdım hiçbirine. Yada ışın demetleriydi, o kadar hızlı geçerlerdi ki hayatlarımdan algılayamazdım bile.
Eskidendi onlar. Lafta kalan bir lafı geç; laf bile değil artık. Aşk cisimleşti önümde yaklaşık bir hafta önce. Gözlerdeki neşe sandığım, sevinç sandığım, heyecan sandığım pırıltıya döndü kalpteki o duygu. Kim bilir belki de gerçekten neşe sevinç ve heyecandı. Aşk neşe, sevinç ve heyecandan oluşurdu? Aşk bir enerjiydi yada; sevgiyle kavrulan bedeni sardığımda kolumla ciddi anlamda düşündüm bunu. Elimi ilk kez başka bir el kavradığında hissettim aşkın aktığını. Güneşin altında, denize karşı otururken fark ettim… Gitmesine engel olmak istermiş gibi sıkıca yine de çekingenliğin bastırıcı kuvvetine yenik düşüp hafifçe sardığım beden güneşin kendisiydi sanki. Uçuşarak yüzüme kamçı gibi vuran, beni kendime getiren bir rüyada olmadığımızı hatırlatan saçları rüzgarın kendisiydi sanki. Nispeten denize dönük, konuşurken bana dönerek elimi ayağıma dolaştırmama sebebiyet veren, o muhteşem pırıltıyı barındıran gözleri geceleri göz kırpan yıldızların kendisiydi sanki. O an hissetmiş olmalıyım; varlığı, benliği; hayatın, yaşamın kendisiydi.
Anladım ki şimdi; dünden kalan puslu bir anı gibiydi artık yalnızlık….