NEPTÜN
Poseidon, öteki kardeşleri Zeus ve Hades gibi, Yunan Mitolojisinde, Kronos’un üç kız üç erkek çocuğunun erkek olanlarındandır. Zeus’un babaları Kronos’u ve onun tarafını tutan Titanları, amcaları Kyklopların yardımı ile dünyanın altına, Tartaros’a, zincirlerle bağlamasından sonra, kardeşler bir araya gelerek egemenlik alanlarını belirlemek için kura çektiler. Zeus’a gökyüzü, Poseidon’a deniz, Hades’e de yeraltı tanrılığı çıktı. Amcaları Kykloplar daha önceden Kronos’un Gaia’ya verdiği sözünü yerine getirmemesi yüzünden esir kaldıkları yerden, Kronos ve Titanların zincirlendiği Tartaros’tan, Zeus ve kardeşleri sayesinde çıkmaları karşılığında üçüne de birer hediye verdiler: “Özgürlüğümüze karşılık olarak her birinize özel bir hediye vereceğiz. Sana Zeus, düşmanına karşı yenilmez bir silah, yıldırım şeklinde gök gürültüsüyle şimşek hediye ediyoruz. Sana Poseidon, üç dilli bir mızrak veriyoruz. Sadece mükemmel bir balık mızrağı değil, dünyayı sarsıp depremler, denizde dalgalar meydana getirmek için en etkili alet olduğunu göreceksin. Sana gelince Hades, sana görünmezlik miğferini veriyoruz. Zamanı geldiğinde kahraman Perseus, canavar Gordon Medusa’yı öldürmek için silahına gerek duyacak.” Poseidon üç dişli mızrağını, denizde fırtınalara olduğu kadar depremlere de sebep olmak için kullandı, ancak ölümlülere, kendileri için çalışmak üzere atları eğitmeyi, gemiler inşa etmeyi de öğretti.
Su, mitolojide tüm canlıların üremesinin ve yeniden doğuşunun kaynağı olarak kullanılır. Sümer mitolojisinde deniz tanrıçası Nammu, her şeyin anası olarak bilinirdi. Babil’de de Tiamat suda yaşayan ve cennet ile yeryüzünü yaratmak için parçalara ayrılmış devasa bir canavar olarak tarif edilmiştir. Hint mitolojisinde, büyük tanrıça Maya uçsuz bucaksız kozmik okyanusları, insanoğullarının dünyaya gelip yaşam halkasını tamamladıktan sonra tekrar geri döndüğü, başlıca suyu temsil eder. Eski Yunan hikayelerinde, Eurynome ilk okyanusu yaratmış ve sonra da onun dalgaları üzerinde dans etmiş, bir yılanla birlikte olarak kozmosu (evreni) oluşturmuştur. Daha sonraları Eurynome’un imajı Yunan mitolojisinde, isimleri günümüzde zorlukla hatırlanan pek çok tanrılara bölünmüştür; nehirler, göller, akarsular için. Ve her birinin de kendilerine nezaret eden su perileri vardır. Aynı zamanda tanrı Okeanos da Yunan mitolojisinde yerini alır, sonsuz ve üretken haliyle yeryüzünün etrafını çevirir. Eski ana tanrıçaların yerine kademeli olarak Olympos’lu tanrıların geçmesi ile şekilsiz deniz tanrıçası Eurynome emekliye ayrılmış, yerini mavi saçlı Poseidon, depremlerin, atlar ve boğaların efendisi, miras almıştır. Bu öngörülemez, anlaşılmaz ve değişken ruh hallerine sahip, güçlü tanrı Roma mitolojisinde Neptün olarak bilinir. Neptün daha sonraları da bir gezegene adını vermiştir.
Evrensel ve mistik deniz tanrıları ilk hayat oluşumu ile ilgili de ipuçları vermektedirler; su tüm canlıların ürediği, bir batında doğanların, (başlı başına bağımsız bir kişilik veya bilinç olmaksızın) meydana geldikleri kaynaktır. Bu nedenle, suya dalmanın mitolojik portresi hayatın kaynağı ile birleşme olarak gösterilir. Hıristiyanların vaftiz törenlerinde suyun kullanımı ruhun arınması ve yeniden doğuşu sembolize eder. Aynı inanış Hint mitolojisinde de bulunmaktadır; Ganj nehrinde yıkanmak yorgun ruhu karmanın sonsuz çarkından rahat bırakacaktır. Suyun bereketi aynı zamanda hayal gücünün enginliğine de bağlanabilir; dışarıdan bir kaynağa ihtiyaç duymaksızın sonsuza akan bir hayal nehri. Su, mitolojide kurtarışın en büyük sembolü olduğu gibi, aynı zamanda yok edişin de sembolüdür. Babil, Hint, Yunan ve İbrani mitolojilerinde insanoğlu cennetten gönderilen bir sel ile neredeyse tamamen yok olmuş, bu nedenle su varoluşumuzu meydana getirdiği gibi aynı zamanda yok eden de olmuştur.
Psikolojik düzeyde, Neptün, maddi varlığımızı bir kenara bırakıp daha yüce bir şeyle bir olmayı deneme isteğimizi ifade eder. Her ne kadar kişinin kendi doğası ve inançları doğrultusunda farklı şekiller gösterse de, bu hem duygusal hem de spiritüel anlamda bir gerekliliktir. Bazı insanlar Neptünsü bırakışları bir takım ideolojilere sarılarak ararlar. Pek çok insan bu yüce birleşmeyi sevginin ilk günlerinde tecrübe eder ve sevdiklerinin, aile büyüklerinin ya da çocuklarının aslında hayal ettiklerinden farklı kişiler olduklarını fark etmeleri ile acı bir şekilde hayal kırıklığına uğrarlar. Bazıları da alkol, eroin, haplar gibi uyuşturucu malzemeler ile kaçışa yönelerek, kısa bir zaman için bile olsa bilinçlerini kaybetme eğilimine girerler – ta ki bedenleri bunların sonucunda zarar görene kadar. Neptün, bilinçsiz bir şekilde hayatın okyanus kadar engin kaynağı ile bir olma arayışımızı ve onun yerini alabilecek bir insanla bu deneyimi yaşamaya çalışma çabalarımızı sembolize eder. En büyük hayal kırıklıklarımızı da bu kişiler yüzünden yaşarız. Dini ve artistik öğelerle ilgilenmek, hayatın kaynağı ile bir olma deneyimlerini, dışarıda bir yerde aramaksızın, en güvenilir ve dönüştürülebilir şekilde yaşamamıza imkan verir. Hayatın acılarından korunabileceğimiz, yalnızlığımızı ve tüm insanların arzuladığı güçlü “bir olma” arzusunu giderebileceğimiz bir sığınak görevi görürler. Neptün bireysel zevkleri, istekleri sembolize etmez. Bu yüzden, Neptün bir grup, bir akım olan ve herkesçe paylaşılan bir hayal, idealdir. Ne zaman herkesle aynı olmaya çalışıyorsak ve bireyliğimizi bir grup kimliği ile birleştiriyorsak, Neptün’ü ifade ediyoruz demektir. Bu bizi rahatlatan, hayallerimize ulaşmamızı sağlayan bir etki olduğu kadar, yok edici bir etkiye de sahip olabilir. Tarihte örneğini gördüğümüz Hıristiyan Engizisyon mahkemeleri, spiritüel olduklarını iddia etmelerine rağmen, herkesi baskı ile bir olmaya zorunlu kılmışlardır. Neptün olmadan kendimizi yalnız, izole, ümitsiz, spiritüel ve yaratıcı yanlarımızın beslenmediği bir durumda hissedebiliriz. Neptün’ün sembolize ettiği daha kompleks bir bütünlük, en iyinin ve en kötünün serbest bırakıldığı bir insan doğasıdır. Bireysel değerlerin ve kapasitenin dürüst bir şekilde yansıtıldığı hayatın çekirdeği, diğer yaşayan tüm canlılar için hissedilen acıma kapasitemiz ve hepimizin aynı gizemli kaynaktan meydana geldiğimizi hissetme ihtiyacımızdır.
Astrologlar Neptün’ü yumuşak, neredeyse feminen bir planet olarak değerlendirirler – ve bazıları da “neredeyse” tabirini kullanmazlar. Neptün, idealistlerin, müzisyenlerin, ressamların, dansçıların (özellikle dansçıların), aynı zamanda alkoliklerin, uyuşturucu bağımlılarının, terapistlerin ve spiritüel güçleri olanların haritalarında çok güçlü konumdadır. Diğer bir deyişle Neptünyen kişilerin iç dünyalarında, yığınları kendine hayran bırakacak muhteşem fantezi kaleleri yaratacak vizyonları, ya da bu dünyada en karanlık derinlere kaçma isteğiyle, madde bağımlılığına yol açacak, güçlü algılamalara sahiptirler.
Neptün'e özgü rüyalar alemi fırtınalı, öfkeli deniz tanrısı Poseidon’un yanı sıra bir başka arketipin özelliklerini de taşıdığı yolunda bizi uyarır. Bu arketip Dionysos’tur. En bilinen öyküsü, Dionysos’un Zeus ile Semele’nin oğlu olduğudur. Zeus’un sevgilisi Semele, ondan kendisine bütün kudreti ile gözükmesini ister. Bu isteğini kıramayan Zeus da tüm gücünü, şimşeklerini aşığına gösterir. Ancak bu görüntüye dayanamayan Semele yıldırım çarpması ile can verir. Bunun üzerine Zeus Semele’nin karnındaki çocuğunu çekip alır ve hemen kalçasına diker, süresi dolduğunda da tam şeklini almış olarak oradan çıkarır. Bu çocuk “iki kere doğan” tanrı Dionysos’tur. Dionysos, Zeus’un kıskanç karısı Hera’nın gazabına uğramaması için, emanet edildiği Orkhomenos kralı Athamas ile ikinci karısı İno tarafından kız giysileri giydirilerek, kız gibi büyütülür. Bu sebeple, Neptünyen özellikleri olan erkeklerin neden feminen yumuşaklığa sahip, kadınları gerçekten seven ve onları anlayan kişiler oldukları konusunda bir fikir sahibi olabiliriz.
Ergenlik çağına gelen Dionysos, üzümü ve ondan nasıl yararlanılacağını, şarabı keşfetti. Ama Hera onu delirtti. Tanrı delirmiş bir halde dünyayı dolaştı. Kendi bayramını, Bakkhanallar’ı, yani bütün halkın, özellikle de kadınların, mistik bir cezbe içinde, ritüel çığlıklar atarak kırlarda koşuşturdukları bayramı başlattı. Bu törenler sırasında kendinden geçen kadınların kucaklarındaki çocukları parçalamaya varan çılgınlıkları nedeniyle, gittiği yerlerin Kralları tarafından bu törenler yasaklandı. Burada Neptün’ün en popüler iki yüzünü görmüş oluyoruz: dans sanatıyla olan bağı ve alkolik, narkotik öğelerle ilişkisi.
Esrime (ecstasy), Neptünyen biri için hem bir armağan hem de öldürücü bir kusur olabilir. O zaman bu esrimeyi nasıl kontrol altına alacağız? Kendimize nasıl taktığımız maskeleri indirmeyi öğreteceğiz? Dionysos mitinde iki ipucu vardır. Birincisi: Neptünyen idealler üzerine kurulu bir aşk ilişkisi. "Dionysos dünyayı gezerken Naksos’a geldi. Burada Ariadne’yi buldu ve onun güzelliğiyle gözleri kamaştı. Girit prensesi Ariadne ülkesine babası Minos ve vücudu insan vücudu, kafası boğa kafası bir canavar olan Minotauros ile savaşmak için gelen Theseus’u gördü ve ona güçlü bir aşkla bağlandı. Theseus’un Minotauros’un hapishanesi Labyrinthos’ta yolunu bulabilmesi için ona bir ip yumağı verdi. Labyrinthos’ta yumağı sararak ilerleyen Theseus, çıkış yolunu kolayca buldu. Ariadne, bundan sonra, Minotauros’un öfkesinden korunmak için Theseus ile kaçtı. Naksos adasında verilen bir molada Theseus, Ariadne’yi kıyıda uyurken bırakıp gitti. Sabah uyanıp da aşığının kendisini bıraktığını fark eden Ariadne’nin üzülecek fazla vakti olmadı. Çok geçmeden Dionysos kortej eşliğinde adaya geldi ve onunla evlenerek Olympos’a götürdü. Dionysos, evlilikleri boyunca olgunluk ve denge elde etmişti. Tanrılar arasındaki yerini almış, gezgin hayatını bırakmıştı. Fakat dikkat ettiyseniz Ariadne bir kurbandı – aşığı tarafından terk edilmiş, aldatılmış bir kadın." Neptünyen insanlar genellikle kurtarıcı – kurban özelliklerini gösteren ilişkilerin cazibesine çekilirler, ve bunlar da genellikle sağlıklı olmazlar. Neptün Venüs’ün bir oktav büyüğü olarak nitelendirilir, ve Venüs Neptün’ün yöneticiliğini yaptığı Balık burcunda yüceltilir. Bu Neptün’ün en yüksek düzeyde kendini ortaya koyduğu evrensel sevgi ve merhamet duygularıdır.
Eğer Neptünyen ilişki kurtarıcı–kurban eğilimleri için potansiyel tehlike oluşturuyorsa, ikinci çözüm daha korkutucu tehlikeli bir çıkmaza sürükler. "Dionysos ölüler diyarına inerek annesi Semele’nin ruhunu bulmak ve onu yeniden hayata kavuşturmak ister. Dipsiz bir göl olan, bunun için de Ölüler diyarına en kestirme gidiş yolu olduğuna inanılan Lerne gölünden geçerek bu düşüncesini gerçekleştirmeye girişir. Mükemmel, tanrısal annenin çocuğu, kolektif feminene o kadar yakın ki onun tarafından parçalara ayrılabilir, Dionysos annesi ile yüz yüze gelir." Benzer şekilde, Neptünyen kişiler bilinçaltına inerek, hayatı hayaller ve rüyalardan oluşan bir keyif ve işkenceye dönüştürebilirler ve yeraltı karanlıklarının efendisi Pluto –ya da derinliklerin prensesi– ile yüz yüze gelmeyi seçebilirler. Başka bir anlatıya göre Persephone, ölüler diyarı tanrıçası, Dionysos’un annesidir! Fakat eğer onun derinliklerinde, çok aşağılara inme cesaretini gösterirse, çocuğunu bile yutabilir. Neptünyenler için bilinçaltına rastgele iniş felaketle sonuçlanabilir. Ancak eğer yeterli cesaret varsa, bu bir kurtuluşa da yol açabilir.
Astrologlar Neptün’ü, artistik ve spiritüel boyutları ile birlikte, suyun hayali şekliyle birleştirme eğilimindedirler. Balık'ın yöneticisi olması sihirli görüntüler ortaya çıkarabilir, fakat Neptün’ün karanlık bir yanı da vardır. Belki de astrolojide, okyanusu yönettiği için (kolektif bilinçdışı), mantık ve akılcı metotların varlığını yok eden Neptün’ü görebilmek için başka gözlerle bakmak gerekmektedir. Gözle görüldüğü ya da görülemediği her iki durumda da, günlük hayatımızı sarsabilme gücü yeterince ispatlanmıştır.
Neptün gezegeni 1846 yılında, Kova burcundayken, keşfedilmişti. On dört yıl sonra Abraham Lincoln Amerikanın Başbakanı seçildi. Prensipleri tipik Kova (Prometheus vari) olan bu kişinin en önemli hedefi köleliği kaldırmaktı. Aslında, kölelik Balık'ın ana temalarındanken, özgürlük Kova'nın şekillendirdiği bir kavramdır. Neptün’ün Kova'da iken keşfi Prometheus vari bir patlamaya işaret ediyor: Neptün bir daha bu burçtayken kendi rızası dışında zincirlenemeyecek. Kölelikle ilgili problem bir kez serbest bırakılınca, kendimiz için seçimler yapmamız gerektiğidir. Ve bu seçimlerimizin sonuçlarına da katlanmamız ve bununla yaşamamız gerekir. Ne yazık ki, bu özgürlüğü elde etmemize rağmen, seyrek olarak kullanabiliriz. Bize zor gelen, gözlerimizdeki kumu temizleyip görüşümüzü netleştirmemizdir. Bunu yapmak için fırsat verildiğinde bile, gözlerimiz kapalı kalmayı, kaderimize üzülerek diğer tüm insanları suçlamayı seçeriz. Psikolojik tedavi süreçlerinde buna “inkar” denir; bu inkar süreci Balık'ın ve onu yöneten gezegen Neptün’ün vücut, akıl ve ruhu sentez prosesine aykırı gelen ve parçalara ayıran bir süreçtir.
İnkar kaçış demektir, gerçeklerden kaçış. Gerçek (Satürn) inkar edildiğinde Neptün hayaller, fanteziler, madde alışkanlıkları vs. ile kontrolü ele geçirir. Temelde madde alışkanlığı bağımlılıktan, bağımlılık değersizlik veya utançtan, utanç da başkalarının (tipik olarak ebeveynlerin) kendilerine ait olmayan cezaları çekmek durumunda kalmaları ve değersiz olmalarının suçunu da bize yüklemelerinden kaynaklanır. Bu kısır döngü ailelerde tekrarlanır, tekrarlanır, ta ki biz gözümüzü açıp kendimizi aynada görme tahammülünü gösterene kadar. Tabii ki bu süreç cesaret ve dayanıklılık gerektiren bir süreçtir, ve çoğu kişi bunları göstermesi gerekmeyecek en kolay yolu, inkarı, seçmeyi tercih eder. Astrolojik olarak Neptün’ün konumu, kişinin kendini kandırmaya ve inkar etmeye eğilimli olduğu noktaları işaret eder.
Bazı makalelerde, Neptün transit yaparken, uyuyarak, tatil yaparak ya da spiritüel çalışmalara girerek zamanınızı değerlendirmeniz önerilir, herhangi bir konuda başarılı olmayı unutmanız tembihlenir. Bu gerçeğe hiç de uygun olmayan bir durumdur. Böyle olsa, tüm dünya da rehavet içersinde hiçbir fonksiyonun yerine getirilemediği süreçler yaşanırdı ; çünkü öyle ya da böyle hepimiz bir şekilde Neptün transitine maruz kalıyoruz. Bu özellik, su altı ve yer altı yöneticileri olan Neptün ve kardeşi Pluto'nun ortak noktasıdır. Her ikisi de insanoğlunun kolaylıkla inkar ettiği ve ilgilenmek istemediği malzemeleri, halının altına süpürür gibi attıkları yerleri temsil ediyorlar –kişisel (Pluto) ve kolektif (Neptün) bilinçdışı. Neptün transiti sürerken pek çok insan nereye gittiğini göremediği duygusuna kapılır. Bu durumda, aslında Neptün’ün görevi, üçüncü bir göz ile (kadere güven ve inançla gelişen ve insanın onu kontrol edemeyeceğini kabullenmesi ile güçlenen) görmeyi öğretmektir.
Kişisel hissedişler bir dereceye kadar Neptün ile ifade edilse de aslında Neptün evrensel hisleri temsil eder –okyanusa karışmış herkesten ve her şeyden bir parça. Neptün özelliğine sahip çoğu insan, eğer iyi konumlanmış bir Jüpiter ya da Satürn’leri yoksa, bu kadar hassasiyet ve şefkat ile dış dünyada yaşamakta zorlanırlar. Fakat bu dünyaya ait olmadıklarının farkına vardıklarında, olmadıkları biçimde ya da başkalarının beklentileri doğrultusunda hareket etmek zorunluluklarının bulunmadığını da keşfederler. Hayattaki meydan okumaları (dersleri), kendi iç dünyalarındaki spiritüel kaynaklar ile temas halinde olmayı sürdürürlerken, dış dünyada da maddi boyutta varlıklarını sürdürme ve düzenlemeye devam etmeleridir. Tıpkı yönettiği burcun sembolü olan iki ayrı yöne yüzen balıklar gibi. Balık ve Neptün’ün, diğer burçlar ve planetlerden farklı olarak, etraflarındaki her şeyi içlerine almak gibi özellikleri vardır. Aynı zamanda ego ve kişisel sınırları en alt sınırdadır. Zayıf, belirsiz sınırlar suyun en kaygı verici özelliğidir. Güçlü bir şekilde Neptün etkilerini gösteren biri, dış dünyada kişiliğini tanımlamakta, isteklerini veya amacını veya kimliğini belirlemekte, ve bunun neticesinde de, güçlü Güneş ve Satürn etkileri olmadığı durumlarda, kendini bulmakta zorluk çekebilir. Aynı şekilde kişi, güçlü Venüs veya Ay etkisi olmaksızın, iç dünyasında, içsel görüşü hakkında şüpheli, karışık ve kendini bulmaktan uzak olabilir. Bu yüzden Neptün transitlerinde insanlar korkarlar – eskiden düzenlemeye alıştıkları mantıklı ve akılcı yöntemler işlemez olur. Dış dünyaya uyum çabaları işlemez olur. Her şey karmakarışık ve anlamsız gelir. Ego çözülür ya da bir kenara bırakılır. Daha önceden kullanmadığımız ya da varolmadığına inandığımız içgörümüzü kullanmak durumunda kalırız. Tıpkı Poseidon’un fırtına bulutlarını Odysseus’un üzerine salması, Odysseus'un da aklının yanı sıra içgörüsünü de kullanmak zorunda kalması gibi. Tabii ki sadece akıllarıyla hayatlarını yönlendiren insanların birden bire iç seslerine kulak vermeyi öğrenmeleri zor bir durumdur. Neptün transiti sırasında duygulardaki dalgalanmalar korkutucu boyuta ulaşabilir.
Fakat bu gerekli bir süreçtir. Neptün tarafından sembolize edilen çözülme, hayatımızda maddi düzeyde tatmin arayışlarımızın doruğa çıktığı dönemlerde önem kazanır. Neptün egomuzun iyice şişmesine ve değerlenmesine sebep olacağı gibi onun azımsanmasına da sebep olabilir. Hatta ekonomik döngüler de bu planetten etkilenirler – Neptün Jüpiter ile birleştiğinde enflasyon en üst sınıra ulaşır, Satürn ile birleştiğinde de deflasyon, ekonomik daralma söz konusu olur. Uranüs ile birleştiğinde tüm eski ekonomik gelenekler yıkılır. Her ikisinin de vizyonu vardır. Ancak Uranüs’ten bahsederken daha ziyade bilim–kurgu söz konusudur, Neptün’ün ise daha spiritüel, doğrudan Evrenin kendisinden gelen bir açısı vardır. Hangi açıdan olursa olsun, günümüzde Kova’da seyreden Neptün, tüm insanlık için daha yüksek bir bilinçlenmenin ve evrendeki olayların bizim kontrolümüz haricinde gelişmekte olduğunun farkına varmamızı işaret etmektedir.