Bangır bangır çalan müziğin ve yanıp sönen ışıkların arasında tek başına durmuş sigara içiyordu. Mavi, yeşil ve kırmızı ışıkların bir saniyeliğine aydınlatıp söndükleri yerlerde havada asılı olan sigara dumanını seçebiliyordu insan. Bu havasız, bodrum katından bozma gece kulübünde alkol ateş pahası olsa da insanların boğazından su gibi akıyordu. Erkekler garson, kızlar orospu gibi giyinmişti. Kulaklarını kanatacak kadar yüksek sesli müzik çalan bu ortamda tek iletişim şekli dans ederken birbirine sürtünmek olunca buna şaşırmak pek zor olmuyordu insan için. Ve işte o, neden orada olduğunu merak edip gecenin kim bilir kaçıncı sigarasını yakarken birinin koluna dokunduğunu hissetti. Soluna döndü ve Joker’i kıskandıracak derecede makyajı akmış bir kız figure gördü.
Dağılmış makyajlı yüze vuran bir kaç saniyelik ışıkta kızı tanıdığını fark etti. Sadece tanımakla kalmıyordu düpedüz arkadaşıydı. Üç sene kadar önce tanıştığı Selin’in dediklerini anlayabilmek için başını kızın omzuna uzattı. Malboro Mentol içmekten sesi çatlamış, bütün gününü konken oynayarak geçiren bir kadının homurdanmasına benzeyen seslerden başka bir şey duymayınca kulağını göstererek elini iki yana salladı. Kız telefonunu çıkartıp ekrana bir kaç kez dokunduktan sonra adamın suratına tuttu. Telefonun mesaj uygulamasını açmış ve tek bir cümle yazmıştı. “Dışarı gel.” Zeki kız. Adam başını evet anlamında salladıktan sonra içkisinden son bir yudum alarak dışarıya çıktı.
Ses yalıtımı her zaman adamı büyülemişti. Daha merdivenleri çıkarken kulüpten gelen pop müzik kesilivermişti. Kapının dışında Selin’in çoktan sigarasını yaktığını ve ayağını sert bir ritimle yere vurduğunu gördü. İyi bir işaret değil. “Burada olduğumu nereden bildin?” dedi ceketini çıkartırken. Kız ona doğru döndü ve “Ahmet’i aradım. Seni buraya bıraktığını söyledi. Böyle yerlerin senin tarzın olmadığını sanıyordum. Kız kaldırmaya falan mı çalışıyorsun?” Dedi. Adam ceketini kızın omuzlarına bırakarak kaldırımın kenarına oturdu. Sağ tarafındaki boşluğa eliyle vurarak Selin’e oturmasını işaret etti. “Buradan geçerken içeri bedava girip giremeyeceğimi merak ettim. Sarhoştum. Epey zorluk çıkardılar ama en sonunda onlara sünger gibi bütün içkileri içeceğimi söyledim. Gözleri dolar işaretine dönüştü ve beni içeri aldılar. O zamandan beri içeride sigara içip etrafı izliyorum. Dilim damağım kurudu aptal yerde bira bile on beş lira. Senin böyle sürpriz yapma adetin yoktur neden geldin? Yüzünün halini sormak bile istemiyorum.” Dedi kız yanına otururken.
Selin önce alt dudağını ısırdı. Tereddüt eder gibiydi. Bir kaç saniye sonra çözülerek iki elini havaya kaldırdı ve konuştu. “Haklıydın.” Dedi. Adam yüzünü buruşturarak, “Son zamanlarda sevmediğim bir özelliğim. Bu gece de farklı olmayacak gibi. Hangi konuda haklıydım?” Kız bir an ağlayacak gibi oldu ama sonra burnunu çekti ve toparlandı. “Hepsi senin suçun. Çok ibnesin bunu biliyorsun değil mi? Senin yüzünden hepsi!” diyerek adamın omzuna bir yumruk salladı. Adam gülerek omzunu ovuştururken “Haklı olabilirim ama medyum değilim anlatmazsan ne olduğunu bilemem değil mi?” dedi. Kız “Yılışıklık yapma.” Dedi. Avuçlarını gözlerine bastırdı ve konuşmaya başladı. “Senin söylediklerini düşünüyordum bugün. Onu aradım. Akşam buluşalım dedim. Toplantım var gelemem yarın bir şeyler yaparız dedi. Halbuki bir kaç gün önce bugün için bir planı olmadığını aksine yarın toplantısı olduğunu söylemişti. İşkillendim. İşten çıkmasına yakın ofisine gittim. Pardesü falan giydim salak bir dedektif gibi. Gülmesene be! Neyse… Takip ettim. Önce o orospuyu evinden aldı. Bizim orada o lunaparkın oradaki restorana gittiler. Aylardır oraya gitmek istediğimi söylüyordum ona. Piç herif. Sonra bir eve gittiler herhalde kızın evi. Sonra göt herif lastiği unutmuş olacakki evden çıktı bakkala girdi. Siyah bir poşetle çıktı içeriden. İçinde küçük bir kutu olduğu belli oluyordu. Ondan sonra arabada ağlamaya başladım. Bir yerden sonra o boktan herif için değmeyeceğine karar verip seni aradım açmadın. Ben de Ahmet’i arayıp buraya geldim.”
Ufak bir sessizlik oldu. Adam bir kaç saniye sonra, “Evet tamamen benim suçummuş. Ama şanslıyımki bunları söylemek için yanıma geldin. Sana kendimi affettirebilirim. Yapacağımız şeyi anlatayım. Şimdi senin o güzel alman malı arabana binip evine gideceğiz. Önce yüzünü gözünü güzelce temizleyeceğiz. Sonra sana üç numara bol gelen bir pijama giyeceksin. Ben o sırada gidip yüzlük rakı alacağım. Bakma bana öyle geldiğimde ağlarsan eline bir dondurma kutusu verip bütün şişeyi ben içerim. Ev dediğin o minimalist kutuda ne varsa onu meze yapacağız ve kusana kadar içeceğiz. Eğer şişe bitene kadar kusmazsak ikinciyi açacağız. Senin kustukların o adama karşı olan duyguların olacak. Benimkilerse… Eh ben büyük ihtimalle safra ve alkol kusacağım. Sonra sen anlatmaktan ve kusmaktan yorgun düşünce seni o yere yakın japon yatağına taşıyacağım. Üstünü örtüp, salona gidip geri kalan ne varsa içeceğim. Son kısım evinde adam gibi bir kanape olmadığı için sana ceza. Hadi kalk bakalım!.” Dedi kızın koluna girip ayağa kalkarken.
“Bunun pek iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. İçip içip sana yapışmak istemiyorum. O noktadan sonra geri dönüşü olmuyor biliyorsun.” Dedi Selin. Adam gülerek, “Umutlarını yıkmak istemem ama suratının haline bak, seninle yatmam için alkolden çok fazlası gerek. Hem aşk olsun ben öyle bir insan mıyım?” dedi. Ve yürümeye başladılar. Selin çoktan topuklu ayakkabılarını çıkarmış yalın ayak serin ve pislik dolu kaldırım taşlarına basıyordu. “Araba şurada.” Dedi Selin bir ara sokağı göstererek. Yavaş adımlarla gri BMW’ye doğru yürüdüler. Yaklaştıklarında Selin çantadan anahtarı çıkartıp “Sen kullan.” Dedi. Adam gülümseyerek “Memnuniyetle.” Dedi ve anahtar yerine geçen, üzerinde bir kaç tuş bulunan kumandayı aldı.
Uzaktan arabanın kapılarını açtı. Sinyal ışıkları yanıp söndü, kapı kollarını aydınlatan ışıklar yandı. Üstün Alman teknolojisinin yanına gelmişlerdi ki adam tam kafasının arkasında metalik bir tıkırtı duydu. “Sakın kıpırdamayın yoksa anam avradım olsun beyninizi dağıtırım.” Dedi Fikret silahı adamın ensesine dayarken. “Arabanın anahtarını, cüzdanı telefonu melefonu ne varsa çıkarın adamı hasta etmeyin sıkarım bir tane ense köküne.” Dedi. Adam “Sakin ol. Yanlış bir şey yapma. Bir şey denemeyeceğiz ne istiyorsan vereceğiz. Sadece sakin ol. Aptalca bir şey yaparsan hapislerde çürürsün sakin ol.” Dedi cüzdanını çıkartırken. Fikret hafif bir gülme sesi çıkardı ve “Hapsane dediğin yer beleş yemek, sıcak ev demek amına koyim ne çürümesinden bahsediyorsun sen?” dedi adamın ve Selin’in elinden ganimetlerini toplarken. Hepsini belinde asılı olan çantasına tıktı ve “Arkanızı dönünde bir bakayım size.” Dedi. Ve arkalarını döndüler. Adamın ilk hissettiği şey karnında bir sıcaklık oldu. Sonra acı geldi. Sonra yere düştü. Sonra yere biraz kan tükürdü. Sonra başını kaldırdı. Sonra adamın Selin’in kafasına silah dayadığını gördü. Sonra adamın Selin’in elbisesinin eteğini yukarı kaldırdığını gördü.
Kulakları uğulduyordu ama Selin’in çığlık atmak isteyip adamın eliyle ağzını kapadığını görmek için kulaklarına ihtiyacı yoktu. Ve adam orada kanamaya devam etti. Bilincini kaybedene, Fikret ikinci kere boşalana kadar.