Olay oldu. Gazeteler günlerce bu olayı yazdı çizdi, televizyonlarda programlarda tartışıldı. Sıradan halk, "aslanım benim, helal olsun" derken, olaya profesyonelce bakanlar bunun bir ihanet olduğunu söylüyordu. Avukat müvekkilini satmıştı, iş ahlakına uygun bir davranış değildi. Her zamanki gibi orta yol bulunamadı.
Bir anda popüler olmuştu Mesut. Okulda da çok popülerdi ( inek olduğu için) ama şimdi çok daha geniş bir kitlenin gündemindeydi. Gazeteciler kovaladı, o kaçtı. Günlerce evine gitmedi, otellerde konakladı, ortalık duruldu, gazeteciler kayboldu, Mesut hayatına devam etti. Kendi avukatlık bürosunu açtı, bir kaç dava aldı, kazandı, davaları davalar izledi, bazen kazandı, bazen kaybetti. Popülerliğin getirdiği bir iş yoğunluğu vardı, seçici davranamıyordu, iyi para kazanmaya başlamıştı ama bu kez de paranoyak olmuştu.
Yeteneğini hayatı boyunca kendi çıkarına kullanmış olmanın, hayatı kandırmanın, insanları kandırmanın vicdan azabı gün be gün büyüyordu içinde. Aldığı davalarda, müvekkillerinin gerçekten masum yada haklı olup olmadığını sorguluyordu sürekli. Eldivenlerini çıkarmak istemiyordu, ama bu şekilde hayatını devam ettirmesi azaptan başka birşey getirmiyordu ona. Profesyonel düşünemiyor, Kim haklı kim haksız onun peşine düşüyordu. Psikolojisi iyiden iyiye bozulmuştu ve bir gece kontrolünü kaybetti.
Kendini tuvalet lavabosunun başında buldu. Kollarıyla destek aldığı lavabo, baskıya daha fazla dayanamayacağını belli ediyordu ama, Mesut; bu dünya ile ilişkisini kesmiş gibiydi. Aynada nefretle kendine bakıyordu. Sonra aniden, duvarda ki küçük dolabı hızla açıp, içindeki yere savurdu. Göz gezdirdi yere saçılan eşyalara, kısa bir süre sonra aradığını buldu. Paketini hızla açtı, bir kçşesinden sıkıca tuttu ve sol avucuna olanca gücüyle ve hızıyla çentikler atmaya başladı. Jilet değip geçtiği her yeri ince kırmızı şeritlerle dolduruyordu. Mesut avuçlarını doğruyordu. Kısa süre sonra aynı şeyi, öbür eline de yaptı. Lavabo, parkeler, ayna ve Mesut kanlar içinde kalmıştı. Acı hissediyordu ama kendine olan nefreti acıdan çok daha yoğundu. Güçsüz düşüp, olduğu yere yığıldı, bilincini kaybetmek üzereydi, bir gayret atletini çıkarıp, iki elini birden atletle adeta boğdu, dişlerinin yardımıyla düğüm atmaya çalışıyordu. Gözleri karardı, sonrasını hatırlamıyordu.
Uyandığında, salonda ; kanepenin üzerinde buldu kendini, avuçlarında dayanılmaz bir sızı vardı. Avuçlarına bakmadan hatırladı ne yaptığını, pişmanlık fayda getirmeyecekti artık. derin vadilerle yarılmış bir platoyu andırıyordu avuçları.
Aylar geçti yaralar iyileşti ama ellerinde büyük oranda his kaybı oluşmuştu. Tuttuğu bir şeyi, dokunduğu bir nesneyi hissetmekte, kavramakta güçlük çekiyordu. Artık eldivenlerini hiç çıkarmamak için güzel bir sebebi vardı. Korku filmlerinden fırlamış bir yaratığın, iğrenç ellerine benziyordu elleri. Yeni bir hayata başlamak istiyordu. Tüm umutsuzluğuna rağmen, denemek istiyordu.
Aylar geçti, adliye koridorunda rastlayacağını hiç düşünmemişti hayatının aşkına. Onu daha önce gördüğünü hiç hatırlamıyordu. Yeni olmalıydı. Koridorda istemsizce selamlaşmışlardı. Kız gülümsemiş, Mesut ta başıyla selam vererek karşılık vermişti. Bir kaç gün sonra, kafeteryada otururken, " selam" demişti sevecen bir ses. Başını kaldırıp baktığında, kız başında dikiliyordu ve gözleriyle gülümsüyordu adeta. Oturmak için izin istemişti, tereddüt etse de buyur etmişti Mesut onu masaya. gel zaman git zaman, buluşmalar sıklaştı, iş dışında görüşmeye başladılar. Mesut'tan 3 yaş küçük, Bekar bir bayandı Mesut'un hayatını değiştiren. Kötü günlerin ardından sığınacak bir liman arıyordu belki de ve o limanı bu kız olarak bellemişti Mesut. kızı gördüğünde mutlu oluyordu. Ömrü boyunca kendinden nefret etmek dışında bir his yaşamadığını anlıyordu yeni yeni.
Orta halli bir pastanede gerçekleşmişti bu pazar buluşması. Kahvaltının ardından sinemaya gitmek gibi bir planları vardı. Keyifle kahvaltılarını yaparken, kız cevabını çok merak ettiği o soruyu sormuştu.
"Ellerine ne oldu? Niye sürekli eldiven takıyorsun?"
Mesut uzun uzun anlatmak isterdi ama yapamazdı. Kim inanırdı ki buna. Hem o sayfayı kapatmak istiyordu. Kaza geçirdiğini ve ellerinin zarar gördüğünü vs vs uzun uzun anlattı. Kız görmek istiyordu o iğrenç elleri. Mesut itiraz ettiyse de ikna edemedi. Çaresiz çıkardı eldivenleri. Kızın yüzü buruştu ama sevecen bir hareketle tutmak istedi Mesut'un elini. Hızla geri çekti Mesut. Ne olursa olsun, bu kızın beynine girmek istemiyordu. Hayatını kaderine teslim etmeyi tercih etmişti. Bazen bilmemeyi, bilmeye tercih etmek gerekirdi. Öyle yapacaktı.
3 ay geçmişti ve arkadaşlıkları tam anlamıyla aşka dönüşmüştü. Mesut toparlanmış, hayatı bile sevmeye başlamıştı. Kızın beklediği teklifi yapmakta gecikmedi.
"Benimle evlenir misin?"
Kız sadece gülümsedi, kız gülümsedi, gözlerinin içi gülümsedi, Mesut, mesud oldu. Hiç diretmedi ;
" Evet"