Bu bestseller kitapla ilgili ilginç bir anım var. Bu arada açık açık söylüyorum: Ben bu kitabı seviyorum.
Birkaç sene önce, gecenin bir yarısı annemle uykumuz kaçmış halde televizyon kanallarını tarıyorduk. Daha doğrusu o tarıyor, ben de koluna yapışmış bir halde, "Anne geçip durmasana ya! Saat gece 11 oldu, bak korku filmlerine denk geleceğiz!" diye saçlar diken diken halde bekliyordum. Annem tabii ki beni dinlemedi, çünkü o korku filmleriyle derdi olmayan güçlü bir kadın. Bir de ben varım

.
Televizyondaki sinema kanallarına tüm uyarılarıma rağmen geçen annem, Bir Geyşanın Anıları'nın film uyarlamasına denk gelmiş oldu. Japon kültürüyle bezeli bir film görünce sırtı dikleşen ben ve benimle birlikte filme ortasından dalan annem filmi heyecanla izledik. Çok beğendik.
Ertesi gün akşam vakitlerinde filmin tekrarı vardı. Bu defa başından yakalamıştık. Üzerinden 1 gün bile geçmemişken filmi oturup bu defa baştan sona izledik.
Biz böyle beğenince ben de anneme birkaç ay sonra doğum gününde kitabını hediye ettim. Ne oldu peki? Aldığım gün kitabı okumaya başlayan annem üstüne çay döktü >.>. Kıyameti koparmış olsam da o çay lekesi orada kaldı.
"Çay lekeli" kitabı annemden sonra ben okudum ve beklediğim gibi olduğunu gördüm. Filmi çok sevmemize rağmen kitap (elbette ki) içinde daha fazlasını barındırıyordu. Kiraz çiçeklerinin güzel ülkesi Japonya'yı, geleneklerini, aslında "sanatçı" demek olan geyşalarını ve ardından gelen İkinci Dünya Savaşı'na dair sürükleyici bir romandı.
Bu kitap bir bestseller, siz de biliyorsunuz. Kafa dağıtmak ya da hafif şeyler okumaya ihtiyaç olduğunda güzel bir tercih olacaktır. Öte yandan, yazarı her ne kadar erkek olsa da, kadın okurlar tarafından daha çok sevileceğini düşündüğüm de bir kitap.
Kurgusal bir karakterin otobiyografisi olarak yazılmış, içinde Japon kültürünü barındıran, savaşlarda sanatın da (geyşaların dışında kalan kısım) nasıl yıkıldığını gösteren bir kitap. Ama bir de acı bir kısmı var. Anlamı "sanatçı" olan geyşa, aynı zamanda çok yüksek ücretler karşılığı erkekler tarafından zevk aracı kullanılan da bir kadını temsil eder. Hiçbir zaman bir fahişe olarak aşağılanmayıp saygı bile görseler de, işin bir de bu yanı var.
Bu kitabı kadın ticareti tuzağına düşmüş bir kızın büyüme süreci olarak da görmemek gerek. Çünkü olay böyle de değil. Aynı zamanda bize çok uzak olan bir kültürün, hiç bilmediğimiz bir yanını ele alıyor.
Yine de şunu inkar edemeyiz ki, özünde bir kadın ticareti söz konusu.
Bugün artık fahişe değil, seks işçisi tabiri kullanılmaya başlandı. Geyşalar da sanatçı yönleri oldukça üstün, on parmaklarında on marifet (çünkü birden fazla sanat dalında başarılılar) olan seks işçileri olarak tanımlanabilir. Ama işin garibi, olay tam olarak öyle değil. Merak eden kendisi izler/okur, ne demek istediğimi anlar.
Böyle işte. Ne zaman bu kitabın adını görsem ya da filminin afişine baksam, burada yazdıklarımı tekrar hatırlayıp kendi kendime gülüyorum.