Yorumuma eserin fantastik türünde olduğunu düşünmediğimle başlamak istiyorum. Başka Kurgular sanki daha uygun. Kahrolsun tanıtım bültenleri

.
Oldukça sembolik, minicik bir kitap bu. Bir dağcı olan Nunez düşüp de öldü sanıldığında ve terk edildiğinde kendi göbeğini kesmek zorunda kalır. Böylece 14 nesildir kör olan bir köye ulaşır.
Nunez sürekli, "Körler Ülkesi'nde tek gözlü adam kraldır." diye hatırlatır kendine, ama bu sözün gerçeklerle hiçbir bağlamı olmadığını görecektir. Neden mi? Çünkü göz, görmek gibi şeylerden bihaber olan bu köylülerin yaşayışı ve dünyayı algılayışı bambaşkadır. Böylece iki farklı dünya, iki farklı doğrunun çatışmasına şahit oluyoruz.
Nunez, bu andan sonra aptal ve yeni yaratılmış olarak tanımlanır. Kör halka göre adımları bile sarsaktır. Öykünün derinlerine baktığımızda, gözlerini dünyaya açık tutan Nunez'in köy halkı için ne kadar da "aciz" ve "bebeksi" olduğunu görüyoruz. O hayatı öğrenmelidir, hayallerden vazgeçmelidir. Görmek diye bir şey yoktur. Gerçek dünyanın farkında bile değildir.
İşin ilginç yanı, zaman zaman haklılıklarına da şahit oluyoruz. Nunez onları hafife aldıkça boyunun ölçüsünü alır ve gerçekten de yeni yaratılmış ya da yeni doğmuş biri gibi şaşkın şaşkın ortada kalır.
Gören ve görmeyen gözlerin farkını Wells oldukça iyi anlatmış. Güzellik algısı dahi, gören göz ve dokunarak algılayan parmaklarla büyük fark yaratıyor. Çelişiyor. Ama kahramanımız bir türlü görmenin nasıl bir şey olduğunu anlatamıyor. Gözleri gören ve görmeyen insanların dünyayı algılayışındaki farklılığı gördüğümüz bir hikaye bu. İki dünya arasında bitmeyen bir çatışma. Ancak pek çok esere de konu olan bir tabanı var benim için:
gözler kapandığında gerçekler görünür. Nunez de burada, gözleri görmeyen insanlarla dolu bu yerde, sandığı kadar harika ve üstün olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Onun gözleri açık ama etrafındakilerinki tamamen kapalı [*]gözü tamamen kapalı diye de filme selam mı dursam klasfsf[/*]. Onların görmeyen gözlerinden kendini görüyor.
Bizim gören gözlerimizin yaşayışı ve doğruları Körler Ülkesi'nin insanlarıyla oldukça farklı. Fakat onlar görmeyen gözleriyle algıladıkları dünyada bize oranla eşitliğe daha çok yaklaşmışlar. Gözleri kapalıyken kalpleri açık.
Körler Ülkesi bize göre daha iyi bir uygarlık demek de zor. Bizim doğrumuz onların doğrusu değil. Ama yanlışı da değil tam olarak. Ayrıca, bu kitap çok değer verdiğimiz görme yetimizi kaybetmenin, dünyada sıkça yansıtıldığı gibi bir "
engel" olmadığının da kanıtı. Düşünsenize, hiç göz diye bir şeye sahip olmasaydık gerçekten bu hayatta yaşayamaz mıydık? Yoksa, bugünkü düzenimizi ona göre mi kurardık? İşte, Körler Ülkesi bunun kitabı.
Kitabın sonuyla ilgili de bir teorimi belirtmek isterim,
Eğer Nunez kaçmayıp gözlerinden feragat etseydi, belki egosunu da bir kenara bırakmış olacaktı. Belki "gerçekten doğmuş" olacaktı. Her ne kadar gözleri onun sevgilisini kimsenin algılamadığı biçimde algılamasını sağlasa da, geri kalan pek çok durum için şüphelerim var.
Bir de kör halkımızın topraklarının konumuyla ilgili bir yorum gelsin.
Kör köy halkının dünyayı bu denli sınırlı algılamasının nedeni aslında bulundukları konumdan da kaynaklı. Bir dağın tepesinde olmayıp bir ovada olsalar mesela, gidebildikleri yere kadar ilerlerdiler. Böylece köyden çıkıp şehirleşmeye de daha bilinen anlamda yaklaşırlardı. Yaklaşırlardı diyorum, farklı bir dünya algıları oldukları için bambaşka bir şehircilik örneği ortaya koyabilirlerdi. Oysa dağın tepesinde sınırlı bir dünyada kısılı kalmış durumdalar ve dünya onlar için belli bir alandan oluşuyor.
Wells kitap boyunca bir tarafı diğerinden üstün tutmuyor, ama körlüğün bir engel olduğunu (benim için) belirgin biçimde reddediyor. Bu kitap bir bilimkurgu eseri olsaydı, pekala bu iki tip insan dünyalı ve uzaylı olarak adlandırılabilirdi. O zaman bu kadar sorgulamazdık belki de.