Hayatımın aşkıyla tanışalı bir yıl oldu. Bugün ona yıl dönümü hediyesi alacağım; çok istediği ama plakçının bir türlü satmaya yanaşmadığı hatta kabinlerde bile dinletmediği o plağı.
Huysuzluğumun sebebini öğreneceksiniz.
Öğlen parkta buluşacağız Leyla ile. Plağı o zaman hediye edeceğim, uzun zamandır iç cebimde sakladığım yüzüğü de akşam yemeğinden sonra önünde diz çöküp vereceğim.
Evlenme teklifimi kabul etmeyecek.
Bu yüzden bunların olmasına izin veremem. Eğer Leyla evlilik teklifimi kabul edecek olsaydı muhtemelen yapmazdım ama biliyorum, kabul etmeyecek.
Sabah kalktığımda yaptığım ilk iş Leyla’nın her sabah ekmek aldığı fırına gitmek oldu. Burada yaşadığım uzun yıllar sayesinde çocukluğundan beri tanırım Leyla’yı. Küçük bir arkadaşlığımız da var üstelik. Bu sayede fırından taze ekmekler çıkmak üzereyken ayakta lafladık. Yurt dışından bir şirkete yaptığı iş başvurusunun sonunda kabul edildiğini söyledi. Ona sevgilisinin ne olacağını sordum. İçtenlikle cevap verdi, kendi yoluna gitmesini sevgilisinin anlayacağını söyledi. “Peki ya bugün sana evlenme teklifi ederse, ya seninle bir gelecek kuruyorsa?” diye sordum. Kararını vermişti. Dediğim gibi evlenme teklifimi kabul etmeyecekti.
Usta bir hikayeci değilim. Asıl mesleğimin ne olduğunu bile bilmeyecek kadar kendime yabancılaştım. Şimdiye kadar anlattıklarımdan anlatmak istediklerimi anladınız mı bilmiyorum. Daha açık konuşmak gerekirse Leyla’ya evlenme teklifi edecek olan kişi ben değilim. Ben plakçıyım. Ancak plakçı olmadan önce, Leyla’ya evlenme teklifi etmeyi planlıyordum. Hayır, hayır... Meramımı yine anlatamayacağım. En iyisi her şeyi baştan anlatmak. En azından benim açımdan. Çünkü benim hikayemin başladığı yerde yine hikayem bitmiş olabilir. Neyse kafanızı karıştırmak gibi bir niyetim yok işte başlıyorum:
Otuz yıl önce bugün Leyla’ya evlenme teklifi etmeyi düşünüyordum. O zamanlar Leyla’nın teklifimi kabul edip etmeyeceğini bilmiyordum. Yurt dışındaki birkaç şirkete iş başvurusu yapmıştı ama hiçbirinden aylardır cevap gelmemişti. Kendisi bile bu başvuruları unutup başka hayaller kurmaya başlamıştı, içinde benim de olduğum hayaller üstelik. Bu sebeple yıl dönümümüzde ona evlenme teklifi edecektim. Muhteşem bir gün planlamıştım. Öğlen parkta buluşacaktık, ne zamadır istediği plağı hediye edecektim ona buluşur buluşmaz. Planlarımı plakçıya anlatınca pek kıymetli plağını satmaya razı olmuştu sonunda. Tek şartı o güne kadar plağın elinde kalmasına izin vermemdi. Benim için bir sorun olmayacağından kabul ettim. Leyla ile buluşmadan önce gidip plağı alacaktım.
Plakçıya gittiğimde adamın üzgün ve bıkkın haline aldırmadan plağı istedim hemen. Adam kafa salladı, plağı satmadan önce dinleyip denemem gerektiğini söyledi. Eğer bozuksa asla satmayacaktı. Herif plağı satmaktan vazgeçmesin diye her dediğini yapmaya hazırdım. Hemen kabinlerden birine gidip plağı yerleştirdik. Kulaklığı takmadan önce ceketimin iç cebine bir mektup yerleştirip “Şarkı bitince okursun” dedi. Ben kulaklığımı taktım o da perdeyi çekti. Herifin plağı neden satmak istemediğini o an anlamıştım. Şarkı muhteşemdi. Tabi bir kaide daha vardı. Şarkı bittiğinde zamanda otuz yıl geriye gitmiştim.
Elimde kalan tek şey iç cebimdeki mektup ve plaktı. Mektubu açıp baktığımda “Plakçıyı satın al” notunu ve bir tomar parayı görmüştüm. Ne yapacağımı bilemeden plakçının içinde elimde malum plak biraz dolandıktan sonra denileni yapmıştım. Plakçı tereddüt etmeden satmıştı dükkanını. Sanki beni bekliyor gibiydi. Tek yapmak istediği biraz önce dinlediğim plağı dinlemekti. Plakçıyı satın aldıktan sonra izin verdim. Plağı dinleyen adam ortadan bu şekilde kaybolmuştu. Ben de dükkanımla baş başa kalmıştım.
Otuz yıldır bugünü bekliyordum. Leyla’nın evlenme teklifimi kabul etmeyeceğini öğrendiğime göre, en azından bir kez daha o muhteşem zamanları yaşamak için yapmam gereken tek şey kendimi kendi yerime geçirmemdi. Şahsen bu aşkı bir daha yaşayamıyor olsam da genç halim yaşıyordu. Bu da bir şeydi... Muhtemelen benden önce de böyle olmuştu. Tuhaftır, kendimi o zamanlar hiç tanımamıştım. Ben plakçıyı tanımıyordum, plakçı beni tanımıyordu. Oysa ikisi de bendim. Neyse durun, işte geldim. Genç halim yani, o geldi.
Biraz önce plak dükkanımı sattım. Biraz sonra Leyla ile buluşacağım. Evlenme teklifimi kabul edeceğini biliyorum. Muhteşem bir gün planladım.
Usta bir hikayeci olmadığımı biliyorum. Asıl mesleğimi unutacak kadar bu işle meşgul oldum. Uzun lafın kısası plakçı benim. Beni plakçı yapan plakçı da. Plakçıyı kendime ben sattım. Hayır, sanırım yine karıştıracağım. Usta bir hikayeci nasıl anlatır bilmiyorum, bildiğim tek şey Leyla’yı seviyorum. Bu sebeple hikayeyi kavuşacağımız şekilde yazıyorum. Yani ben acemi hikayeciyim. Pardon, bir dakika, size plakçı olduğumu söylemiştim...
İzninizle size hikayemi en başından anlatayım. Ben yaşlı bir hikayeciyim. Bugün elime bir plak geçti. Leyla adında bir karım vardı...