Mayınların arasında, doğuda bir sınır köyü...
25 yıldır iki tarafın arasında kalan çaresiz insanlar...
Zorunlu göç uygulaması nedeniyle doğup büyüdükleri topraklardan, köklerinden ayrılmak zorunda kalan Altun aileleri, köklerinden koparak bir bilinmeze doğru yola çıkarlar.
Davut Altun, ailesiyle birlikte kaçak yollardan da olsa en kısa zamanda Norveç'e gitmeyi istemektedir. Haydar Altun ve ailesi içinse göç yolu İstanbul'a doğrudur...
Yolculuk başlamıştır...
Bitmek bilmez fıtınalardan geçip gelmiş, yollarını kaybetmiş, çaresizce bir çıkış arayan insanların, kendi güneşinden koparılmış ve geleceğin bilinmezliğinde kaybolmuş çocukların, bir göçün hikayesidir...
Her türlü ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı duran, savaşın, kavganın, kendine benzemeyeni hor görmenin sorunun ta kendisi olduğunu söyleyen bu filmde anlatılan: hepimizin, memleketimizin, Türkiye'nin hikayesidir...
Şöyle kısaca karakterler:
RAMO (MAHSUN KIRMIZIGÜL):
Ramazan Altun, hayatı bir oyun gibi gören, otuz beşli yaşlarda esmer, uzun boylu ve deli dolu bir çocuk adamdır. Hayatta tek arzusu çocuklarını okutmak olan Ramo, tek oğlu Serhat’ı gözbebeği gibi korumaktadır. Karısı Havar beş kız çocuğu doğurunca yeniden evlenmeye karar vermişken altıncı çocuğu Serhat doğunca Havar baş tacı olmuştur. Göçle birlikte İstanbul’a gelirler ve Ramo değer verdiği ne varsa bir bir kaybetmeye başlar.
HAVAR (DEMET EVGAR):
Ramo’nun karısı ve Musto’nun kardeşidir. Sessiz ve sakin bir yapıya sahiptir. Beş kız çocuğundan sonra erkek bir bebek doğurunca Ramo’nun tekrar gözdesi olmuştur. İlk çocuğu akraba evliliğinden dolayı zeka özürlü olmuş, ama ona karşı en ufak bir sevgisizlik gösterilmemiştir… Serhat ile beraber Havar’daki bu değişim, kendine güven gözle görülür şekilde artmışken araya göç, hastalık, büyük şehir ve kaybolmuşluk hissi girmiştir.
ZEHRA (HANDE SUBAŞI):
Zehra Musto’nun karısıdır. Musto ile evlendiğinde 14 yaşındadır ve henüz çocuk denecek bir yaştadır.. Ramo’nun her defasında kız çocuğu olurken, Havar’ın en yakın arkadaşı olan Zehra, Musto’ya üç erkek çocuk doğurmuştur. Zorunlu göç onları da topraklarından ayırır ve onlarda Mersin’e göç eder.
MAMO (MURAT ÜNALMIŞ):
Mehmet Altun, 25 yaşlarında esmer uzun boyludur. Mamo’nun hayattaki en büyük kabusu kardeşi Kadri’nin farklı cinsel eğilimleridir. Köylerinin boşalması, yaşadıkları mezra ve çevresinde insan kalmaması nedeniyle Mamo’nun evleneceği bir kız bulunamamıştır. Yaşadıkları toprakları çok sevmesine karşın bir yanda arada kalmışlık diğer yanda evlenebilme umuduyla, büyük kente göç Mamo için bir umut gibi görünmektedir.
DAVUT (ALTAN ERKEKLİ):
Sınırda bir mezra köyünde yaşayan Davut, 50-55 yaşlarında sakallı ve bıyıklıdır. Davut ve Haydar kardeştirler. Kardeşlerin içinde en sorunlu olan Davut’tur. Evinin içinde çocuklarının arasında kalan Davut çok derlidir. Üç çocuğu olan Davut’un 13 yaşındaki en son çocuğu topal kalmıştır. Büyük oğlunun durumu ise Davut’un hayattaki en büyük derdidir. Ortanca oğlu askerde olan acılı babanın büyük oğlu evden uzaktadır. Karısı Gülistan, oğlundan dolayı kendisi suçlu hissederek konuşmamakta ve bu durum da Davut’u oldukça üzmektedir. Köyü boşaltacak olan iki kardeş ve aileleri, zorunlu olarak farklı noktalara sürüklenirler. Norveç’e kaçak yollarla gidecek olan Davut, ailesiyle birlikte umuda yolculuk için büyük riskler alarak Norveç’in yolunu tutar. Yaşanan tüm olumsuzluklardan sıyrılıp yeni bir yaşama kavuşmak için yola çıkan Davut’un öyküsü yürekleri yakacak bir ibret öyküsüdür. Davut aslında Türkiye’dir. Geleceğin Türkiye’sine her türlü yanlış tutuma karşın yine de umutla bakmak isteyen bir bakıştır. Arada kalmanın sıkıntısını çeken Davut, bugün arada kalmış tüm insanların aynasıdır.. Acılı bir baba olan Davut, yılmadan direnerek yeni bir yaşam hayali ile tutuşan ve arada kalmış olsa da geleceğe umutla bakan insanların temsilcisidir.
ALBAY (ZAFER ERGİN):
Orduda namuslu ve şerefli bir asker olarak görev yapan Albay, güneydoğuda zor olan doğa şartlarında yaz-kış, sıcak soğuk demeden en zor şartlarda görevini yerine getirirken ‘Her şey vatan için’ demektedir. Yaptığı için gereği neyse onu uygulamaktan çekinmeyen sert bir mizaca sahip Albay, şehit asker aileleriyle konuşmanın getirdiği üzüntüyü kendi alt kademesinde birlikte çalıştığı Caner ile paylaşmaktadır. Memleketin yılmaz bekçisi ordunun zor koşullarda mücadele ederken çektiği sıkıntıları bizzat yaşayan Albay, bir yandan da bu sorunları dile getirirken diğer yandan da karşılaştıkları sorunları kararlı bir tutumla çözmeye çalışmaktadır.
CUMA (MENDERES SAMANCILAR):
Davut’un asker arkadaşı olan Cuma, askerden sonra da kopmamış, birbirleriyle hep irtibatta olmuşlardır. Davut zaman zaman İstanbul’a arkadaşını ziyarete gitmiş, Cuma da köye misafir gelmiştir. İstanbul’a zorunlu göç gündeme gelince Cuma onların İstanbul’daki kolu kanadı olmuştur.
NEDİM (ALİ SÜRMELİ)
Nedim Gülistan’ın kardeşidir. Norveç’te yaşamaktadır. Evlidir ve iki çocuğu vardır.
Köyden Avrupa’ya gelen ablası ve ailesinin Norveç’e yerleşmesi ve geçimlerini sağlamaları için onlara elinden gelen yardımı eder. Neşeli bir kişiliğe sahip olan Nedim, hayata ve memlekete dair gözlem ve düşüncelerini esprili bir dille anlatırken, hoşgörülü medeni ve batılaşmış bir karakter olarak görünse de memleket sevgisi ve hasretiyle özünü koruduğunu, okuduğu şiirler ve söylediği türkülerle gösterir.
MUSTO (EMRE KINAY)
Musto Havar’ın ağabeyidir. Ramo’nun en yakın arkadaşı olan Musto’nun üç oğlu vardır.
Ramo’nun her çocuğu doğmadan önce onunla beraber erkek çocuk olacak diye tahminde bulunmaktadır. Altıncı çocuk erkek olunca hep birlikte bayram ederler. Kışla birlikte yaşam koşulları iyice zorlaşınca Musto ve ailesi Mersin’e göçmeye karar verirler.
BÜNYAMİN (CEZMİ BASKIN)
Avrupa’ya gitmek isteyen insanları Ege Denizi üzerinden küçük teknesiyle Yunanistan’a kaçak yolcu olarak taşıyan, uzun süredir yaptığı bu işle tecrübelenmiş, taşıdığı insanların durumlarıyla ilgilenmeyecek kadar kendisini yaptığı işin sonucuna kaptırmış bir fırsat adamı. Bünyamin, en ufak bir pürüzde derhal işi iptal ederek işin insani tarafıyla ve taşıdığı insanların içinde bulundukları sosyal duruma prim vermeyen bir umut simsarı.
KADRİ (CEMAL TOKTAŞ)
Yirmi yaşlarında olan Kadri, köydeki en farklı karakterdir. Babası Haydar, abisi Mamo, Ramo ve yengesi Havar ile birlikte yaşar. Kadri,kadınlar gibi giyinmeye, yürümeye, konuşmaya heveslidir. Çok duygusal ama bir o kadar da inatçıdır. Köyden İstanbul’a göç eden ailenin içinde, en çok sevinen Kadri’dir. İstanbul’u kendisi için kurtuluş olarak görmektedir. İstanbul’a yerleşen Kadri’nin Can isimli travesti en iyi dostu ve en yakın arkadaşı olur. Kadri’nin Can ile yakınlaşması abisi Mamo’nun çileden çıkmasına sebep olur. Mamo’dan gördüğü şiddetten kaçan Kadri, yeni bir hayata atılır. Tipini değiştirerek travesti olan Kadri, ayrımcılığın her yönüyle tartışılan Türkiye’de çok önemli bir figürdür. Kadri, yeni hayatına alışmışken abisi Mamo babasına söz vermiştir, Kadri’yi bulacaktır…
SAMET (EROL GÜNAYDIN)
Travesti olan oğlunun fuhuştan kazandığı paraya ve onun bakımına muhtaç, yatalak, konuşamayan, biri yardım etmeden hareket edemeyen yaşlı bir adam. Her başlayan gün onun için acılarının devamı, çaresizliğin değişemez bir şekilde her gün tekrar tekrar yaşanması demektir. Yaşamak adeta bir sessiz işkence gibidir. Evde toplanan travestilere gözü yaşlı olarak bakar ve sessizliğin gözyaşlarında tek oğlunun kadın gibi insanlarla kadın gibi davranışlarına çaresiz seyirci kalmaktadır.
KOMUTAN (YİĞİT ÖZŞENER)
Karadenizli komutan, yöre halkınca çok sevilmektedir. Elinden geldiğince, koşullar elverdiğince kendi inandığı fikirleri yönünde halka yardım etmeye gayret etmektedir.
Görev yaptığı bölgede yaşayan insanlara sahip çıkmaya, yardımcı olmaya, onların iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmaya çalışırken, kendi asli görevlerinde ihmal etmemektedir. Karadeniz’in sevecen ve sıcak kanlı insanlarının tipik bir örneğidir. Orduda gelecek vadeden parlak askeri sicile sahiptir. Devletin “baba”yüzünü temsil etmektedir.
AHMET ASKER (SARP APAK)
Köylü tarafından çok sevilen Ahmet, köye geldiklerinde çocuklara şeker dağıtmaktadır. Özellikle Davut, askerde olan oğluna özlemiyle Ahmet Asker’e ayrıca sıcak bir yakınlık göstermektedir. Ahmet baba olmak üzeredir ve Berat’la aynı dönemde askere alındığı için birbirlerine tertip demektedirler. Yörede görev yaparken, askerde olan her vatandaş gibi o da vatani görevini hakkıyla yapıp sağ salim ailesine kavuşmak istemektedir. Fakat bir operasyon Ahmet Asker’in umutlarını suya düşürür.
GÜLİSTAN (ŞERİF SEZER)
55’li yaşlarda olan Gülistan’ın üç çocuğu vardır. Biri asker Berat, biri Serhat biri de topal kalan en küçük oğlu Azat’tır. Küçük oğlu Azat’ın topal kalması Gülistan’ın içine kapanmasına neden olur. Oğlu Azat’ın sakatlanmasından kendini sorumlu tutan Gülistan çok kederli bir annedir. Çocuklarından dolayı mutlu olamayan Gülistan’ın yine de en büyük tutkusu çocuklarıdır. İstanbul’dan Norveç’e kardeşi Nedim’in yanına kaçak yollarla gidecek olan Gülistan ve ailesini yeni bir hayat beklemektedir.
HAYDAR (EROL DEMİRÖZ)
70’li yaşlarda olan Haydar, Davut’un büyüğüdür. Gözleri kör olan Haydar’ın tek mutluluğu torunlarıdır. Oğlu Ramo ile birlikte yaşayan Haydar’a gelini Havar bakmaktadır.
Haydar, göçle istanbul’a gidecek olan aile içinde gitmemek için en çok direnen insandır. Toprağını ve geçmişini bırakmak istemeyen Haydar, oğlu Ramo’nun onu torunlarının okuyacağını söyleyerek ikna etmesiyle birlikte İstanbul’a gitmeye karar verir. Gözlerinin beyazı görünen Haydar’ı İstanbul’da büyük acılar beklemektedir.
TANSU (DENİZ ORAL)
Can’ın travesti arkadaşlarından olan Tansu, tombul neşeli, fakat kıskanç biridir. Kadri gelene kadar işleri yolunda giden Tansu, Kadri’nin aralarına katılmasıyla birlikte bütün müşterilerinin ona yönelmelerini kıskanır. Bunu üzerine gördüğü halde kardeşi Kadri’yi tanıyamayan ve Mamo’ya onu ispiyonlar. Tansu kıskançlığının nasıl bir felakete yol açacağının farkında değildir.
HAKİM (CİHAT TAMER)
Ramo’nu küçük oğlu Serhat her ne kadar kaza sonucu ölmüş olsa da olay kamu davası olarak görülmüş ve Ramo mahkemeye sevk edilmiştir. Ramo’nun mahkemede karşısına çıktığı hakim onu suçlu bulmamıştır. Ancak diğer çocuklarına yeterince bakamayacağını düşünerek, Havar hastaneden çıkana kadar çocukları yetiştirme yurduna göndermeye kadar veriri. Babacan Hakim, çocuklar için bunun daha iyi bir yol olduğunu söyleyerek, Ramo’ya iyilik yaptığını düşünmektedir.
MÜDÜR ANNE (NURSELİ İDİZ)
Yetiştirme yurdunda öğrencilere sevgi ve şevkatle yaklaşan, onlara kol kanat gererek müşvik bir anne gibi davranan müdire, güler yüzlü ve iyi kalplidir. Çocukların yetiştirme yurdunda rahat etmeleri evlerinde gibi hissetmeleri için elinden geleni yapan müdür anne, devletin de sağladığı iyi olanaklarla, yurttaki çocuklara iyi, temiz ve sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmuş , onlar için sıcak bir yuva ortamı sağlamıştır.
SERHAT (ALPER KUL)
Serhat Davut’un büyük oğludur. Sert ve ödün vermez tavrı tüm aileyi üzmektedir. 26-27 yaşlarında olan inatçı ve kararlı bir kişiliğe sahip olan Serhat, ailesi ile büyük problemler yaşamakta ve eve dönmemekte ısrar etmektedir. Serhat bu asiliği ile annesi Gülistan’ı çok üzmektedir. Babası Davut’un ısrarlı çabaları da Serhat’ı eve döndürmeye yetmeyecektir.
DOKTOR (ITIR ESEN)
Çocuk denecek yaşta peş peşe ev ortamında doğum yapan ve rahatsızlanan Havar’ın doktorudur. İstanbul’a gelirken kanamasının artmasından dolayı hastalığını Ramo’dan daha fazla saklayamayan Havar, bu iyi yürekli ve duyarlı doktorun tavsiye ve tedavisine kendini teslim eder.
PAKİZE (YILDIZ KÜLTÜR)
İsa’nın karısı ve Musto’nun annesi olan Pakize, atmışlı yaşlardadır. Yılların getirdiği tecrübe ile köylünün ihtiyacı olan zamanda, bir büyük olarak hemen imdatlarına yetişmektedir. Ramo ile evlenen kızı Havar’ın doğumunda da ebelik yapan Pakize, üst üste kız doğuran Havar’ın durumuna çok üzülmektedir. Doğulu kadınların tüm özelliklerini taşıyan Pakize, günlük hayatta karşılığı çok fazla olan bir karakterdir. Gerektiğinde ebelik yapar, hasat zamanı tarlada ırgat olur gerektiğinde de akıl hocası olur. Köylünün eli ayağı, derdinin dermanı gibidir.
İSA (MACİT SONKAN)
Musto’nun ve Havar’ın babası Pakize’nin kocası olan İsa, Haydar’ın da en yakın arkadaşıdır. Kızı Havar ile Haydar’ın oğlu Ramo evlenince arkadaşları daha da pekişmiştir. Yaşam koşullarının iyice ağırlaştığı köyden ayrılmamakta ısrar eden Haydar’a destek olarak onu yalnız bırakmak istemeyen İsa, onların İstanbul’a göç kararından sonra kendisi de tüm ailesini alarak Mersin’e göç eder.