Tüm bu öfke nereden geliyor? Hangi çatlaktan sızıyor dünyaya? Ona kim izin veriyor? Nefretin körüklediği alevler ne zamandan beri yaşamın üzerinde yanıyor? Göklere yükselen dumanlar aslında acı çeken sessiz çığlıkların ve yorgun kalplerin figanından başka ne olabilir? Neden ağlamamıza izin veriyorlar, umursamadıkları için mi yoksa bize zarar verenlerden daha fazla nefret beslemeleri midir tüm bunların sebebi? Bizim refahımızı düşlerken hangi noktada her şeyi unutarak başkalarının hayallerini karartabiliyorlar?
Hak aramak insanların önceliği olsa gerek. Kardeşinin, kendi kanından gelenin ve hatta aynadaki kişinin canının ötesinde bir can bellenmiş hak. Doğrunun ne olduğuna karar vermek bu kadar önemli ve bu kadar elzem. Bilmiyorlar sanki, doğrunun rengi kırmızı diyorlar. Ancak şu var ki, öyle olmadığını da söyleyemeyiz.
Uzakta kalmak ve izlemek insanı yıpratabiliyor. Elden ne gelir hem? Farkı yaratmak düşünenlerin işi diyorlar. Farkın rengi gri sanıyorlar. Beriden izlemeyi tarafsız kalmak bellemişler, tarafsızlığın değerini överek bitiremiyorlar. Eşitliğin ve adaletin gölgesinde akan kanın rengi görünmez belki ama yine de birileri umursar.
“Kan yerde kalmaz” dendiğinde doğar gerçek kavga. Vurulan, dövülen, tecavüz edilen, ağlatılan, üzülen ilk kişi değildir kavganın sebebi. Hatta birkaçı ve yüzlercesi de değildir. Tek birinin gerçekten umursaması yeterlidir. “Bu doğru değil” demesi kafidir. Adaletin rengi yok sanıyorlar. Adaletin sağlanmasının aksini gururlarına sığdıramıyorlar. Belki gerçek düşman gururdur, bilinmez.
Oysa hayat nefret etmeyi sürdüremeyecek kadar kısa. Buna değmez bile. Doğru gelmeyen her şey için başkalarını suçlamak ve bitmek bilmeyen alevlere bir odun daha atmak neden? Kimse sana, onları senin umursadığın kadar, değer vermeyecek. Nefretinin sebebi ne olursa olsun, kavganda arkana hangi düşünce veya kişiyi alırsan al, ellerindeki kan sizin değil, bir başkasının kanı olacak.
Çünkü artık içiniz boş. Kanınız akamaz. Kalbinizin rengi karadır, bilirim.
Peki, tüm bu sevgi neden? Nereden sızıyor kalplerimize? En karanlık dehlizde dahi nasıl oluyor da buluyor bizi? Boşalan damarlarımızda akmaya karar veriyor ve bizden izin istemiyor. Hangi mahluk salıyor onu dünyaya? Nasıl tüm öfke onun tek bir damlası ile sönebiliyor? Aşkın, güzelliğin, gerçekliğin, barışın ve en önemlisi bir sonraki nefesini herkesten önce kendini affetmenin verdiği huzur ile almanın getirdiği özgürlük; tüm bunlar nasıl oluyor da o ateşin tam içinde yer edebiliyor?
Kızgın korlardan açan çiçeğin rengi yeşil. Herkes ruhunda bir yerlerde bunu bilir.
[*]Bu santa mektubunu gördüğümde bir şeyler yazmak istedim hepsi bu.[/*]