Bir varmış, bir yokmuş. Aslında yokmuş... İnsanlar ya koruyucu melekleriyle doğarmış ya da onları sonradan kazanırmış. Fesat ya da bahtsızlar ise, onlara hiçbir zaman erişemezmiş.
Kuytu bir köşede yaralı bir ruh varmış. Üzerine hayatın yıprattığı kabanını çekiştirip dururmuş. Üşüyormuş soğuktan. Bulunduğu yerde karlar varmış ve zavallının ayakları çıplakmış. Gözleri sadece bir noktaya dikilmiş ve yıllardır oraya bakarmış. Koruyucu meleğine hasretmiş yüreği. Onun gittiği yerde kalan son ışık kırıntıları aydınlatırmış köşesini. Soğuk çevrenisi anıları ısıtırmış kimi zaman. Önce ısıtır,sonra ızdırap alevleriyle tenini yakarmış.
O, koruyucusunu sonradan kazananlardanmış. Ama şimdi kaybedeli yıllar olmuş.Bir gün koruyucu meleği gidivermiş. Bir ses seslenmiş ona ve melek kayıp gitmiş... "Gitme!" diye yalvarmış defalarca kuytu köşede duran ruh. Melek tereddüt etmiş önce, hemen bırakamamış ruhu. Ona çok bağlanmış geçen yıllar içinde ama sese de karşı koyamamaya başlamış zamanla.
Ruhla olan bağlantısı zayıflamış, zayıflamış...Sonra bir gün ruh da, "Kal" diyememiş ona. Kal dese de artık sözleri uçurumdan hiçliğe yuvarlanacakmış, biliyormuş bunu. Kalmayacağı gerçeği yüzüne vurmuş sert bir tokat gibi... Ve melek son bir kez ruhun yüzüne bakıp gidivermiş. Bedenini de aynı gün kaybetmiş. Şimdi soluk bir silüetten ibaretmiş.
Yıllar geçmiş böylece. Mevsimler herkese farklı işlermiş. Sevilen ve sevenlere her gün yazmış, yeni sevmeye başlayanlara ilkbahar, sevdiğini yeni kaybedenler için hazan mevsimi gelirmiş, ama onunkisi yıllardır kara kış imiş.Köşesinde çıplak ayaklarını karlar üşütürken, dinmeyen tuzlu denizler gözlerinden akmaya devam etmiş. Meleğin gittiği yöne bakakalmış gözleri. Kalan kırıntılarla avunmuş yüreği. Beklemiş, beklemiş. Ama meleği hiç geri dönmemiş...
Yine yıpranmış kabanını üstüne çekerken, yerde kanatları kopuk bir kelebek bulmuş. Yüzünde beceriksiz bir tebessüm oluşmuş. Demiş ki;
"Sen de benim gibi kaçacak kanatlara sahip değilsin, değil mi..?". Almış eline kopuk kanatlı kelebeği, üzerine kar yağarken sıcak nefesiyle üflemiş kelebeğe, belki canlanır diye.
Meleksiz bir dünya ve kopuk kanatlı kelebekler...
Düşler Limanı'nın bu dinmeyen yarası(!), durmayan hüzünlü hikayelerine bir de ben katılayım dedim. Blogumun derinleriden çıkartıp, 25 Şubat 2009 yazmış olduğum bu öyküyü buraya koydum gitti.
not: hüzünlü hikayelere son
