Flood olacak, kusura bakmayın.
Anormaller ilginç bir kitaptı. Böyle bir anlatım tarzına daha önce rastlamamıştım, güzel bir tecrübe oldu. Kastettiğim şey; bölümler sadece ana karakterler[*]kitabın arkasında adı geçenler[/*]'in ağzından anlatılmıyor. Onların yanında, o an olayla bir şekilde bağlantısı bulunan kişilerin de ağzından anlatılıyor. Joey Goebel ilk kitabında değişik bir şey denemiş. Bence çok da hoş olmuş. O an kimin aklından ne geçiyor anlamak zevkliydi.
Kitap genel olarak rock müzik havasında geçiyor. Kitap boyunca müzikle uğraşmalarından değil, anlatımın ve karakterlerin öyle bir havası olduğundan. Kişilikleri bakımından çok farklılar, toplum tarafından hor görülüyorlar. Bazen sertler, bazen ise oldukça yumuşak ve kulağa güzel gelen bir tını. Yani Joey Goebel kitap yazmaktan çok, uzun bir solo bestelemiş gibi. Bu işi gerçekten çok iyi yapıyor.
Biraz karakterleri anlatayım. Luster: Şimdi gözünüzün önüne Jimi Hendrix'i getirin. Aynı saçlar, aynı ten rengi. Şimdi soyut şeylere geçelim; biraz Platon, biraz Aristo, biraz Dante, ufak bir parça Shakespeare ve bol miktarda kültür. Toplum tarafından dışlanmış, inanılmaz kültürlü, retorik konusunda üstüne olmayan bir afro-amerikan[*]nam-ı diğer zenci[/*] kısacası. Söylediği her şey ders niteliğinde. Grubu ayakta tutan isim, söz yazarı, solist.
Ember: Kitaptaki en anormal karakter bence. Henüz 8 yaşında, 3. sınıf öğrencisi ama tam bir psikopat. Düşündüklerine, yapmak istediklerine ve söylediklerine karşın çok tatlı olması yüzünden çok yanlış anlaşılıyor ve o buna sinir oluyor. Grup için kendinden büyük ve kendinden ağır bir bas gitar çalıyor.
Opal: Yaşta değil başta olanın sadece akıl olmadığını gösteren bir karakter. Alemci bir nine kısacası. Gruptaki rolü; bas gitarist[*]yanlış hatırlamıyorsam.[/*].
Ray: Başlarda insanda yanlış izlenim uyandıran ve saf bir karakter. Amerika'da olma sebebini söylemeyeyim ama bunu yapabilecek tek insan Ray'dir, emin olun. Garip bir karakter. Keytar çalıyor.
Aurora: Aşırı güzel ve seksi bir baterist. Onu gören tüm erkeklerin ağzı açık kalıyor ve her dediğini yapıyorlar. Bunu kitabın birçok yerinde kullanıyor zaten. Onu gören herkes kendini onun üstünde değişik fanteziler kurarken buluyor kendini.
Kitabın sonu da çok iyi. Hepsine ayrı bir bölüm var ve hepsinin ne olduğunu anlatıyor. Ama en güzel bölüm en sondaki 'Yazar' bölümü. Kitapta vermek istediği düşünceleri belli etmek istercesine bir buçuk sayfa içine öyle bir ders sığdırmış ki Goebel, daha ilk kitabında takdiri hak ediyor. Son bölümün özel olarak birden fazla kere okunması gerekiyor.
Kapak güzel, kitap güzel, her şey güzel ama Vincent Spinetti'nin Tuhaf Kariyeri daha güzel.
Şu cümleyi yazmadan da duramayacağım, şu sıralar her yere yazıyorum zaten.
"Hepimizin ümit edebileceği en büyük ideal, dünyayı, kör bir adamın rüyasında gördüğü gibi görebilmektir."