Okyanus ile Toprak
Okyanusların sadece bir su öbeği olarak değil; pek çok canlıya ev sahipliği yapan bir yuva, bir güzellik abidesi, cennetten bir parça olarak tanımlandığı yıllarda; okyanus, insanları, öldürülmesi ve yok edilmesi gereken tehlikeli bir varlık olarak düşünürdü, ki bu zamanlar, insanların okyanuslara zulmetmediği zamanlardır. Kısacası, okyanusun insan nefreti, tamamen gereksiz, yok yereydi.
İnsanoğlu, bu nefretten payını aldı. Okyanusa sığınıp onu karşıdan karşıya geçmek için bir gemi seyahat merkezi olarak kullandıklarında, en şiddetli dalgalar onları boğdu. En derin hazineler, okyanus tarafından çalındı. Toprak, bu duruma pek sinirliydi doğrusu. Okyanusa, insanlara zarar vermemesi gerektiğini söyledi durdu. Ama okyanus dinlemedi. En güvendiği canlılar olarak insanlarının, kendi öz kardeşi tarafından katledilmesi, toprağı derin bir üzüntüye sevketti.
Toprağın üzüntüsü, kuraklığa neden oluyordu. Toprak çatlıyor, yarılıyor, pek çok canlı yok oluşa sürükleniyordu. Ve okyanus, kardeşinin bu içler acısı haline, pek üzüldü. On binlerce kez bulut oldu, kardeşine yağdı, yine fayda etmedi. Toprak, ölüyordu.
Toprağın bu hali, Okyanusu öyle bir vicdan azabına iteledi ki, kendini bir şeyler yapmak zorunda hissetti.
Ve bir şey yaptı. Kendini öldürdü.
Ölü bir okyanus, insanlara da zarar veremeyecekti. Okyanusu kontrol etmek, kardeşlerin en güçlüsü, rüzgâra kalmıştı artık. Lakin toprak için de çok geçti. Kardeşi de ölünce, o da öldü.
O gün bu gündür, okyanusun dalgaları kıyıya doru seyreder. Bir ilerler, bir çekilir. Rüzgâr, kardeşlerinin bir zamanlar el ele tutuştuğu bu sınır noktalarına çokça uğrar. Onları birlikte görebildiği tek yer, orasıdır zira.
Ve yine rüzgâr, okyanustan taşıdığı nemi, karaya doğru savurur hep. Eski canlılığından eser kalmamış toprağı nemlendirir durur.
Ve zaman geçer, insanlar toprağı, denizi ve havayı kirledir durur… Toprağa canlılığı kazandıran bitkilere zarar verir. Okyanusun kinini o vakit anlar rüzgâr. Ama toprağın hatırına, bir şey yapmaz.
-SON-