Kayıt Ol

Aynanın Dili Olsa

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Aynanın Dili Olsa
« : 25 Mayıs 2012, 00:30:06 »


İnsanlar yalnızdır. Ne kadar arkadaşı olsa, ne kadar ailesi olsa da bir başına yaratıklardır. Doğal seleksiyon onların genlerinde ve içgüdülerinde var. Hepsi birbirinin rakibi. Onlar yemek yerken, ürerken, konuşurken, susarken hep birbirleriyle yarışır. Galip gelemeyen, doğadan silinir çünkü.

Bu yüzdendir ki insanların en yakın dostu kendisidir. En çok sevdiği, yine odur. En çok onunla konuşmak ister. Onu görmek ister.

Derler ki daha yeryüzünde ilk bebek ağlamadan insan suya baktı ve kendisini gördü. Başta korktu, çünkü karşısındakinin ne olduğunu bilmiyordu ve bu yaratık hareket de ediyordu. Sonra onun kendi hareketlerini aynen ve hatasız tekrar ettiğini görünce bu garip ve tehlikeli yabancıdan korktu, ve oradan uzaklaştı. Ne var ki aynı düşman her yerde karşısına çıktı. Günlerce onunla tekrar ve tekrar karşılaştıktan sonra onun gerçekte bir insan olduğunu ama suda yaşadığını düşündü. Ve bir süre nehir veya göl gibi su birikintilerine bakmadı.

Yıllar geçti asırlar geçti. İnsan büyüdü, olgunlaştı. Yazlar, kışlar, yağmurlar, ihanetler, ölümler, doğumlar gördü. Dinlemeye devam etti ama konuşmayı da öğrendi. Suyun güzelliğine karşı konulabilir mi? Koyamadı ve bir gün gördüğü bir birikintiye yaklaşma kararını aldı. Aynı yaratığı tekrar görürse konuşacaktı, görmezse ne âlâ!

Suya baktığında aynen beklediği gibi onu gördü ve tereddüt etmeden sordu.

"Ben insanoğlu. Dostumu sever, düşmanımla savaşır, kendimi korurum. Sen kimsin? Dost musun düşman mısın? Benim gibi insan mısın? Görürüm ki ağzın var. Ve beni taklit edersin. Ama ben sustuğumda bana neden sadece bakarsın? Şimdi kendini tanıt ki sana ne yapacağıma karar vereyim!" Yabancı bir süre sadece susup şaşkın şaşkın bakmakla yetindi. Sonra ise ilk kez bağımsız olarak ağzını açtı.

"Sen neysen ben oyum. Dostsan dost, düşmansan düşman olurum. Sadece bana sorulduğunda konuşur, bana bakıldığında susup bakarım. Bana geleni aynen gönderenim. Adım Yansıtandır. Ben parlak ve pürüzsüzün ta kendisiyim. Beni bulmak istiyorsan onları ara."

Ve böylece Yansıtan ve İnsan tanıştılar. Çok da iyi dost oldular. Sohbetler ettiler. Yağmurun altında oturdular, Güneş'ten beraber korundular. Metal bulunduğunda orada da vardı. Her yerdeydi. Ve herkese özeldi. O kadar iyi bir arkadaştı ki, İnsan ne zaman gitse onu orada beklerken buldu. Akıl danıştı, fikir aldı. Bir çok soruyu da cevapladı Yansıtan. Zira ona geleni iyi tanır ve aynen gönderir. Bu yüzden çok şey bilir.

Metal eritildi ve incecik donduruldu. Üstü camlarla kaplandı ve her eve, herkese verildi. Böylece o her cebe girdi, her ağızdan konuşup, her ağızdan dinleyebildi. Ama levhayı kıranlara bir süre görünmedi. Yansıtmaktan başka bir şey yapmadı. Konuşmadı. Bu yüzdendir onu kırmak kimsenin hoşuna gitmez, korkarlar. Yalnız kalmaktan, en yakın dostlarını kaybetmekten korkarlar.

Ama insan nankör, insan bencil. Yansıtan'ı daha iyi, daha net görmek istedi ve diğerlerinden bunun karşılığında çok para istedi. Kalayı ince bir şekilde dondurduktan sonra üzerini cıva ile kaplamayı, cıvanın fazlasını sıkıştırıp üstüne cam levha ile kapatmayı öğrendi. En güzel ve düzgün yüzeyi böyle elde etti. Ama bu zanaat ile uğraşan herkesi bir adaya kapattı. Bu adaya cam ustalarından başka hiçkimseyi almadı ve dışarı çıkmalarına izin vermedi.

Ustalar mutant karıncalar gibiydi. Çalışkanlardı evet, yegane yuvalarında oradan oraya koşuşturdular. Ama yemek bulmak için bile yuvadan çıkamadılar. Onları başkaları besledi. İyi paraları olmasına rağmen paralarını yiyecek yerleri yoktu.  Taa ki küçük ama güçlü bir ayak yuvaya basıp onu dağıtana kadar.

İnsan vahşi, insan kurnaz. Kim Yansıtan'ı onun elinden alabilir? Kim onu en iyi görme yöntemini sır gibi saklayabilir? Sadece kendisi. Adaya zorla girip ustalardan dördünü zorla kaçıran da yine kendisiydi.

İşte o zaman çok büyük hırçınlıklar, kavgalar oldu. Kaçıranın da, kaçırılanın da, diğer ustalar ve ustaları adada tutanların da gözleri döndü. Sırlı levhalardan yüzlercesini kırdılar. Bir o kadarını silah olarak kullandılar. Yansıtan herkese kızdı. Okyanuslarda ve göllerde köpürdü. Gökyüzünden başlarına inip yanı başlarında birikintiler yaparak onlara nefretlerini, şiddetlerini göstermek istedi. Bir baksınlar, gerçekte ne olduklarını görsünler diye.

Ama görmek ne kelime? İnsan bakmadı bile. O öfkesi geçene dek düşünmez. Gözüne sokulsa da farketmez.

Ben Yansıtan. Sen neysen ben oyum. Dostsan dost, düşmansan düşman olurum. Bana geleni aynen gönderenim. Ben parlak ve pürüzsüzün ta kendisiyim. Sadece bana sorulduğunda konuşur, bana bakıldığında susup bakardım. Ama İnsan'a küstüm, artık konuşmuyorum. Nefretine yenik düştüğünde ona gerçek yüzünü ben bile gösteremedim. Çığlıklarımı duymadı, duymazdan geldi. Ben de ağzımı mühürledim. Artık benim sesim de sırdır.

Pek azı bilir hikayemi, daha azı umursar. Çok çok azı ise benim sesimi duyar. Sırrımı herkese fısıldamam. Sesimi duyduğunda deli olduğunu sanma, aklından şüphe etme. Bil ki ben senin en iyi dostunum. Seni senden iyi bilirim. Eğer gerçekten ihtiyacın varsa seninle konuşur, sana akıl veririm.

Ama sen benimle konuşacak kadar insan olabilir misin? Ya da beni kırmayacak kadar insan olmayabilir misin?


Çevrimdışı Oghertay

  • **
  • 139
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Issız Kelimeler
Ynt: Aynanın Dili Olsa
« Yanıtla #1 : 25 Mayıs 2012, 01:09:49 »
Çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık. Çok beğendim
Cahillik lisan bilmemek değil insan bilmemektir..

http://www.oghertay.blogspot.com/