Öykü Yazım Notları 4 Tabu, kutsallaştırılan ya da aşağılanan şeylerin dokunulmaz kılınmasına denir. İki zıt birimin aynı sözcükle değerlendirilmesi bir yana, aslında tabular bence toplumun muhafazakârlaşmasının en büyük sebeplerinden biri. Bir şeyleri muhafaza etmeye, koruyup kollamaya eyvallah, o toplumu ‘o toplum’ yapan şeyleri yaşatmaya devam etmeye eyvallah ama bence hiçbir şey dokunulmaz olmamalıdır. Dokunulmaz kılınan şeyler bir süre sonra insanların nefretlerini daha da kabartabilir.
En büyük tabulardan biri olan dini ağzınıza almaya kalkıştığınızda toplumsal bir linçe, ölüm fetvalarına ve hatta suikastlara maruz kalırsınız. Eşcinsel olduğunu saklamak istemeyen bir genç adam veya kadın, yaşadığı mahallede dışlanır, kiralayacak ev bulamaz, ailesi tarafından reddedilir hatta bazı bölgelerde namus cinayetlerine kurban gider. İki olayın da örnekleri vardır Türkiye’de. Hayatının büyük bölümünü dini eğitimlerle geçirmiş, daha sonra mürted olup ateizme kaymış ve bu konuda kitaplar yayınlamış olan
¹ Turan Dursun, kitaplarında Hz. Muhammed ve Kur’an’ı küçük düşürdüğü gerekçesiyle katledilmiştir, (14 Eylül 1990). Daha bu yılın ( 2012 ) Temmuz ayında Diyarbakır’da, babası ve amcası tarafından eşcinsel olduğu için 17 yaşındaki R.A. namus cinayetine kurban gitmişti ve hemen bütün basın-yayın organları, bu cinayetin bir nefret ve namus cinayeti olduğunu es geçerek görmezden gelmişlerdi…
Bu tür tabuların yanı sıra daha göze batmayan, toplumun ahlakını koruma amaçlı gibi görünen tabular var. Bunlar genellikle küfür kullanmama, seksi ağzına almama gibi şeyler. Ancak bu tabu -küfür etmek- gerçek hayatta hiç ama hiç uygulanmazken edebiyatta kendini en belirgin şekilde gösteriyor. Gerçek hayatta ağzından argo sözcükleri, küfrü düşürmeyen insanlar aynı sözleri bir romanda ya da öyküde okuyunca ‘seviyesiz edebiyat’, ‘edepsiz edebiyat’ gibi yakıştırmalar yapıyor. Bu, okuyucunun ikiyüzlülüğü ya da ‘yüksek’ edebiyat şuurundan kaynaklı bir durum değil elbette. Küçüklüğünden beri ona, seksin, seksi çağrıştıran sözcüklerin vs. ayıp olduğu öğretiliyor, bir yandan da gerek arkadaş ortamında gerekse kendinden yaşça büyük akrabaları tarafından yarı eğlence amaçlı küfürlü, argo sözcükler kullandırılıyor.
Öykü, roman; olmuş ya da olabilecek olayları yazıya aktarma sanatı olarak öğretildi bize lisede. Edebiyat alanının daha içine girdikçe bu tanımlamanın ne kadar kısır ve sığ bir tanımlama olduğunu anladım ama bu en ilkel tanımdan yola çıkacak olsak bile öykü, gerçek hayatın bir yansıması olacağından küfür, argo sözcükler, bel altı konuşmalar, seks çağrışımları hatta seks sahneleri de öykü içinde olmalı bence. Elbette ki yazarın tercihine hiçbir şey söyleyemem ancak bu tür çağrışım ve kullanımların ne kadar az olduğunu gördüğüm için sadece bu tür eserlerin azlığını söyleyebilirim.
Zaman ilerledikçe dünyadaki tabular daha da azalıyor illa ki ancak bugünün Türkiye’sinde hala kırılması gereken birçok tabu var. 6-8. yüzyıllarda Japonya, birçok tabuyu aşmıştı çoktan. Bir Japon şiir sanatı olan haiku, dünyanın en kısa şiir türü olarak biliniyor. Bizdeki beyit ve rubaiye benzetilse de 5-7-5‘lik hece ölçüsünü kullanarak üç mısra ile yazılan bu türde kullanabileceğiniz en fazla on sekiz hece bulunuyor (5-6-5 ve 5-8-5 de kullanılabilir.) ‘Kigo’ ile genellikle mevsim çağrışımları yapılsa da haiku’da -Oruç Aruoba; ne tam şiirdir ne de tam düzyazıdır der- birçok konu işlenebilir. Bir haiku, ‘şimdi’yi, ‘an’ı anlatır ve hayatın bütün anlarını haikuda görebilirsiniz. İşemek de konu olabilir şiire, bir orospunun yol kenarında müşteri bekleme anı da… Dee Evetts şöyle der:
“İtirazı mümkün olmayan şudur ki, Güneşin altında hiçbir konu yoktur ki özellikle haiku ve genel olarak edebiyat için uygun olmasın, ne serserilik, ne fuhuş, ne iktidarsızlık, ne de bunaklık ya da bedensel özür. Tüm bunlar yaşamın geçit törenidir, patetik olmayan bir dil ile söylemek gerekirse: Tam ve bütün oluşumuzdur. Önemli olan konu değil, yazarın tutumudur.” ² Bu sözler şüphesiz yazınsal alanın diğer türleri içinde de değerlendirilebilir. Hayal gücünün daha ön planda olduğu fantastik ve bilimkurgu için de doğru olabilecek bu sözler, günümüzde daha çok ‘Beat Kuşağı’ ve ‘Yeraltı Edebiyatı’nda kullanılıyor. Ancak diğer türlerde böyle çağrışımları görmek neredeyse imkânsız! Charles Bukowski, William S. Burroughs gibi sayılı yazarlar dışında cinsel çağrışım, argo sözcükler, uyuşturucu deneyimleri vs. gibi hayatın içinde daha çok olan şeyleri yazarlar görmezden gelebiliyor. Eddy Joe Cotton’ın Hobo adlı kitabının arka kapağında ‘motellerin beyaz nevresimlerinde sikişenleri…’ sözünü görünce elbette ilk an garibime gitti ama yadırgamadım.
Özellikle sanal ortamlarda, ‘aramızda hanımefendiler de var ve bunları onlar da okuyor’ ya da ‘üye olurken okuduğunuz kurallar arasında argo, küfür, hakaret yasaktır’ bahaneleriyle çok fazla gözlemlediğim bu tür tabular ‘en demokratik ortam’ olarak tanımlanan internete bence hiçbir şekilde uymamakta. Öykülerde Türkçe isim kullanılmasının tercih edilmemesine dair, Türkçe isim kullanmadığımız için yadırgadığımızı ve Türkçe isimli fantastik öyküler yazıp okudukça bu önyargımızın zamanla kırılacağını söylemiştim. Aynı durum bunun için de geçerli olabilir.
İnsanlar günlük hayatlarında argo ve küfür kullansalar da bir romanda, öyküde bu tür söyleşimler görmek onları rahatsız ediyor. Bu algıyı da daha çok seks içerikli, argo kullanımlı, küfürlü diyalogları olan öykü ve romanlar okudukça kırabiliriz. Belki her gece eşiyle, sevgilisiyle sevişen kadın, yatmadan önce okuduğu romanda ‘sikişmek’ sözcüğünü görünce hemen kızıveriyor, yazarın seviyesiz, ahlaksız olduğunu düşünüyor. Hâlbuki yazarın, hayal gücüyle çalışan işçi olsa da, hayata dair de birçok şey söylemek zorunda olduğunu -zorunluluğu mecburiyet anlamında kullanmıyorum, en fantastik, en sıra dışı öykülerde bile hayata dair birçok şey vardır ve bu kaçınılmazdır- bilmeli.
Bunun yanında roman ve öykünün kurgusuna dâhil olan karakterlerin kişilik özellikleri de bu tür kullanımlarda etkili olabiliyor. Olayın kahramanları arasında evsiz, sarhoş, köylü, avam vb. gibi toplum yaşamının büyük çoğunluğunu oluşturan karakterler de varsa eğer illa ki toplumsal gerçekliklerine uygun konuşturmak ve hareket ettirmek zorundayızdır. Bir bakkalın uzun bir felsefi cümle kurmasını, sokak çocuğunun diğerleriyle konuşması sırasında, hükümetin tinerci çocuklar hakkında söylediği sözleri düşünsel bir derinlikle eleştirmesini ya da tecavüze uğramış ve tecavüzcüsüyle evlendirilmek istenen bir kadının bu konuda sosyologlar gibi konuşmasını bekleyemeyiz. Karakter illa ki o duruma uygun sözler söyleyecek, o durum ekseninde hareket edecektir ve bunları yazarken, karakterin kişiliğine, toplumsal sınıfına, sosyal çevresine göre yazarız. Bu durum, genel olarak roman ya da öykü yazmanın bir kuralı olsa da anlatmaya çalıştığım, öyküde argo, küfür vb. kullanımlarıyla da yakından ilgili. Nasıl ki bir serserinin İstanbul Türkçesiyle konuşmasını bekleyemezsek, uygun olmayan yerde de argo ve küfür kullanmak öyküyü değersizleştirir.
Notlar:¹ Din Bu 1: Tanrı ve Kur’an,
Din Bu 2: Hz. Muhammed,
Din Bu 3: İslam’da Toplum ve Laiklik,
Din Bu 4: Tabu Can Çekişiyor,
Din ve Seks,
Şeriat Böyle
²
http://www.facebook.com/groups/250367574990837/doc/265548500139411/