Ben de sessiz ortamları tercih edenlerdenim. Ses dikkatimi dağıtıyor, ortamdaki bir diğer insan ise hiçbir şey yapmasa bile rahatsızlık veriyor. Her an "Ne yazıyorsun?" diye soracak diye geriliyorum, konsantre olamıyorum. Yalnızlık ve sessizlik iyidir.
Benim yalnız ve sessiz ortamları tercih edişimin sebebi hep o, odadaki diğer insanın "Ne yazıyorsun?" sorusunu soracak potansyelinin olması. Ama artık işi çözdüm ben. Akıllı telefonlar sağ olsun. Akranlarım gibi dakikada 500 karekter hızında yazamıyorum ama o soruyu duyma olasılığını %1 lere indirdiği için alışmaya çabalıyorum. Bu sayede benim birinci önceliğim değişerek yalnızlık ve sessizlik yerine o duyguyu yaşama (hissetme) oldu. Şimdi derseniz "Savaş sahnesi nasıl yazacaksın?" ben bu dövüş sanatları konusunda bir iki kitap okuduğum (anca okuyabilirim zaten) ve bolca kavga dövüş izlemişliğim var. Şimdi sıra geldi savaş sahnesine önce gidin hayatınızı yaşayın sonra böyle tam rahatlamışken biri çıkagelsin ve sinirlerinizi alt üst etsin. Siniriniz dağılmadan alın elinize materyelinizi başlayın yazmaya. Ertesi gün sakin kafa tekrar girin okuyun yazdıklarınızı bir düzenleme yapın (küfürleri ne bileyim yayınlanamayacak şeyleri silin) alın size nefret kokan bir savaş sahnesi.
Öbür türlü duyguyu nasıl yansıtacağımı bulamıyorum. Genel olarak canım sıkıldığı için yazma girişiminde bulunduğum her öykü sislerin arasında kalıyor. Beceriksiz biri olduğumdan da genellikle sonunu getiremiyorum. Yada öyküde anlatmak istediğimi bir ben anlıyorum. Çok kapalı oluyor.