FULÛ
Noreth'ın gözleri kapalıydı, hareketsiz bir şekilde etrafı dinliyordu. Davul sesleri kalbinin atış ritmiyle bir olmuştu. Bir anda davulun ritmine göre dans eden insanların sesleri duyuldu. Sırtında hissettiği bir soğukla irkildi. Bu soğuk yavaşça bütün bedenine şeritler halinde yayılmaya başlayınca bunun onu boyamakla görevlendirilen kız kardeşi olduğunu. Çadırın dışından gelen davul seslerinin ritmi kalp atışlarıyla beraber hızlandı.
Onu önceden odun parçalarından hazırlanmış bir çemberin ortasına oturttular ve davul sesleri bir anda kesildi. Kalabalığın içinden biri ona doğru yaklaşmaya başladı, geçeceği yerdeki insanlar ona yol açmak için geriye çekiliyor o geçtikten sonra geçtiği yerler hiç ayrılmamışçasına eski hâlini alıyordu. Önünde durdu ve gözlerinin içine bakarak elindeki aslan yelesini gösterdi ve "Bu hayvanı sen mi öldü öldürdün?" Diye sordu "Evet" cevabı gelince "Şahitlerin kimler?" Diye sordu "Küçük kardeşim Utkha ve büyük kardeşim Zçaiqü." Diyince isimlerinin geçmesiyle irkilen iki kardeş birer adım öne çıkıp aslanı öldürenin kardeşleri olduğuna şahitlik ettiler ve eski yerlerine döndüler. Elinde tuttuğu aslan yelesini tekrar havaya kaldırarak "O zaman senin için son bir sınavım daha var." Dedi ve iki kişiye işaret vermesiyle işareti alan kişiler odundan çemberi ellerindeki meşalelerle ateşe verdiler; ateşin bütün çemberi sarmasıyla davulların sesleri tekrar duyulmaya başlandı.
Ateş yanmaya devam ediyor, ateş yandıkça suratından aşağıya boncuk boncuk tekrar dökülüyordu. Sabretmesi gerektiğini biliyor ve kendisine biraz daha dayanmasını söylüyordu. Ateş en sonunda söndüğünde artık kabilenin güvenilir bir erkeği olmuştu.
Elinde aslan yelesi olduğu halde ona yaklaşanı görünce irkildi ve gözlerini gözlerine kenetledi. “Artık bu sana ait.” Diyerek verilen aslan yelesini aldığında duyduğu sevinci tarif etmek... Bundan sonra sözlerini görmezden gelemeyeceklerdi. Çünkü artık kabilenin bir erkeği olmuştu artık kimse ona çocuk gözüyle bakmayacaktı.
Ertesi hafta ilk defa kabilenin erkekleriyle ava çıktı. Yirmi tane adam ellerinde mızraklarla ormana daldılar başlarındaki Cthka bu sefer ki avlarının ormanın ötesindeki bölgeye yeni gelmiş olan geyik sürüsü olduğunu söylediğinde yolcuğun çok uzun süreceğini anladı çünkü ormanı geçmek üç günlerini alıyordu. Böylece hep beraber Cthka’nın liderliğinde yola çıktılar üç gün boyunca geceleri dinlenerek yol aldılar. Üçüncü günün sonunda geyik sürülerinin bulunduğu alana geldiler. Cthka avcı güruhunun çok yorgun olduğunu görünce bir gece daha dinlenme kararı aldı ve o gece ki nöbeti daha ilk defa onlarla beraber ava çıkan ve diğerlerine göre daha dinç duran iki genci Noreth’ı ve Ertha’yı nöbetçi seçti. Ertha ilk nöbeti devraldı ve gecenin ortasında gözleri kararmaya başladığında Noreth’ı uyandırdı ve nöbeti ona teslim etti.
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Noreth’ın göz kapakları iyice kapanmaya başlamıştı. Uykuya daldığı anda sağ tarafından bir takım sesler gelmeye başladı. Vahşi hayvan olabilir endişesiyle elindeki mızrağı o yöne doğru çevirdi aldığı ilk görevde başarısız olmak istemiyordu. Ama beklediği gibi olmadı mızrağını uzattığı taraftan vahşi bir hayvan yerine elinde parıldayan bir sopayla bir adam çıktı. Ne yapacağını bilemez bir haldeyken aklına arkasında uyuyan güruhu uyandırmak geldi ve tek bir seslenmeyle hepsi uyanmış gördükleri manzaraya karşısında ellerini hemen mızraklarına atmış ve savaş pozisyonunu almışlardı. Hemen adamın etrafını çevirdiler ve mızraklarını boğazına yakın tutarak bir çember oluşturdular. Adam hemen elindeki parlayan sopayı yere attı. Adamın ellerini bağladılar ve adamında bir ağaca bağlayıp ava çıktılar. Noreth’ı da adamı beklemesi için başına nöbetçi bıraktılar.
Diğerleri gittikten sonra Noreth adama daha dikkatle bakmaya başladı adamın yüzündeki korkuyu görebiliyordu. Adamın korkusunu fark ettikten sonra onu rahatlatmak için önceki gün yedikleri yemeklerden arta kalanları ikram etti adam elleri bağlı olduğu için yiyemedi hatta yemek için bir tepki bile vermedi. Noreth adamın elleri bağlı olduğunu için yiyemediğini düşündüyse de ellerini çözemeyeceği için ona su ikram etti. Suyu ağzına götürdüyse de adam ağzını kapatıp su içmeye direndiği için sular yanaklarından aşağıya döküldü.Noreth adamın zehirleneceği endişesiyle içmediğini düşünerek su dolu tası ağzına götürdü ve bir hamlede içti daha sonra tası tekrar doldurdu ve adamın ağzına yaklaştırdı. Bu sefer adam suyu tasta bir damla bırakmaksızın içti. Noreth tası ikinci kere doldurdu , adam ikinci tası da içtikten sonra rahatlamış gibi görüldü. Ve bir şeyler sayıklamaya başladı Noreth adamın hep aynı şeyi söylediğini fark etti. “FilipHovsk” herhalde adıdır diye düşünerek adama “FilipHovsk” diye seslendi adamda bir memnuniyet ifadesi görünce adamın isminin gerçekten FilipHovsk olduğunu anladı.
Diğerleri avdan geri döndüklerinde Noreth ve Filip’i konuşurken –daha doğrusu anlaşmak için ellerini kollarını sallarken- buldular üstelik Filip’in elleri çözülmüştü. Cthka, Noreth’a ne olduğunu sorunca Noreth olayı anlatmaya başladı anlatması bittikten sonra belinden sarkan ve Filip’in “sıvord” diye adlandırdığı kesici bir nesneyi kendisine hediye ettiğini söyleyip daha yakından bakması içinCthka’everdi.Cthka elindeki şeye bakarken Filip birden hapşırdı. Ömürleri boyunca grip olmamış bu insanlar için bu hapşırık korkutucu bir etki bıraktı ve hepsi birden mızraklarını savunma pozisyonuna getirdiler. Filip “Ay...Aym... custfulû… fu…fulû...” Ve tekrar hapşırdı avcılar birbirlerine bakıp “fulû” dediler ve bunun onlar için kötü sonuçlar yaratacağını düşünerek onu öldürmek istediler ama Noreth onlara karşı çıktı çünkü adamın böyle bir şey yapacağını tahmin etmiyordu. Onlarda daha yeni sözüne güvenilir biri olduğunu kanıtlayan Noreth’a karşı çıkmadılar ama Cthka’in içi hala huzursuzdu. Filip uzun süre ormanın serin havasında terli beklediği için grip olmuştu. Adamın ellerini çözdüler ve onu üç gün boyunca , geceleri dinlenerek, yürüyerek kabilenin yaşadığı alana götürdüler. Bu üç günlük yolculukta Noreth, Filip’i sevmişti. Filip çok hoş bir adamdı, ona yolda beraberce geçirdikleri üç gün boyunca bir çok şey öğretmişti, sıvordu geyik etlerini kesmek için kullanmak gibi. Gerçekten de sıvord bu işler için kullandıkları diğer aletlerden daha kullanışlıydı.
Kabile halkı Filip’i ilk gördüklerinde ondan ürktüler. Bunun sebebi daha önce hiç kendi kabilelerinden olmayan biriyle karşılaşmamış olmalarıydı. Onunla birlikte gelen avcı güruhunun rahat tavırları onları da rahatlattı. Filip bir hafta içinde tüm kabile halkının benimsediği biri oldu. İstediği yere girip çıkmasına izin verilmişti. Ayrılık zamanı geldiğinde aslan yelesini Noreth’a vermiş olan kabilenin şamanı Umbasr, Noreth’a ormanın içinde Filip’e kılavuzluk etmesi gerektiğini söyledi. Noreth için bu erineceği bir iş değildi çünkü o kabile içinde Filip’e en yakın olan kişiydi.
Geri dönüş yolunda Filip hala gripti ve hala hapşırıyordu. Filip ve Noreth üç gün boyunca yan yana, konuşa konuşa –el, kol hareketleri ve mimikleriyle anlaşarak- yol aldılar. Aynı kaptan yemek yiyor, suyu aynı tastan içiyorlardı. Üçüncü günün sonunda Noreth, Filip’e veda etti ve ona kendisine hediye edilen sıvordun bir tür karşılığı olarak, üstünde bulunan aslan yelesini hediye etti.
Geri dönmek içi yola çıktığında kendisinin de hapşırmaya başladığını ,fulû olduğunu, fark etti. Fulûnun ilk belirtisi Noreth'da hapşırık şeklinde ortaya çıkmıştı. İkinci gün burnu tıkandı.Burnundan nefes alamadığını fark edince korktu. Ölüme yaklaştığını, bu hastalığının onu ölüme götüreceğini düşünüyordu. Zira Noreth ve kabilesi daha önce hiç fulû olmamışlardı. Ondaki ölüm korkusu direnme gücünü zayıflattı. Artık iyileşmek için hiçbir umudu kalmamştı. Gittikçe güçten düşmeye başladı. Yolculuğunun son gününde ise artık adım atamayacak duruma gelmişti. Kabileye geri döndüğünde hastalığı daha da artmıştı. Döndüğünde onun bu halini gören Umbasr hemen onu tedavi etmek için kendi hasır evine götürdü. Bir hafta geçtiği halde Noreth da hiç iyileşme belirtisi yoktu. Bu bir hafta içerisinde Bethgar yerinden kalkamıyordu ama yanında bulunan insanlara hep öleceğini söylüyor, umutsuzluğunu olduğu gibi dışa vuruyordu. Ertesi hafta kabile en küçük çocuğundan en yaşlı insanına kadar fulû olmuştu. Herkes öleceğini düşünüyordu çünkü Bethgar'ın ölümün ilk belirtisi olarak söylediği burnun tıkanması hepsinin başına gelmişti ayrıca Noreth ümitsizliğini bütün kabileye aşılıyordu. Kimsenin çalışacak durumu kalmamıştı. Umbasr dışında herkes hasta olmuştu. Bir hafta içinde bütün kabile bir bir ölmeye başladı. Önce son günlerinde umutsuzluktan yemek yemeyi ve tedavi olmayı reddeden Noreth öldü. Noreth'ın, daha yeni "erkek" olarak görülen bu gencin, ölümü bütün kabileyi derin bir yasa boğdu. Bu yas onları daha büyük bir umutsuzluğa sürüklemişti çünkü Noreth'ın ölümü kendi kehanetinin , fullûnunöldürü etkisinin, bir kanıtıydı. Bir hafta sonra kabilede kimse ,Umbasr dışında kimse, hayatta kalmamıştı. Fulû en sonunda Umbasr’ı da yakaladı. O’da törenin yapıldığı mekana gitti. Ortaya odunlardan bir çember oluşturdu ve ortasına oturdu hastalıktan dik durmaya mecali kalmamıştı. Bir meşale hazırladı ve odu yanı başına dikti. Oturduğu yerde öne doğru yıkılmaya başlayınca Filip’in, Noreth’a hediye ettiği kılıcı yere sapladı ve vücut ağırlığını sıvorda yükledi.
Umbasr kafası sıvordun kabzasına dayalı haldeyken kabilesinin başına gelen felaketi düşünüyordu. “Fulû” bütün bu felaketin kaynağıydı, onun kaynağı ise Filip’ti. O bunları düşüne dursun kabileye bunlar olurken geçen zaman diliminde Filip ülkesinde geri dönmüş ve gördüklerini anlatmıştı. O ve birkaç arkadaşı daha tekrar gidip Noreth ve kabilesini görmek istediler. Hazırlıklarını yaptılar ve yola çıktılar. Ormanın içinden geçerken Filip arkadaşlarına Noreth ile yemek yediği, dinlendiği, uyuduğu yerleri gösteriyordu. Üçüncü günün sonunda kabileye ulaştıklarında kabilenin şamanı Umbasr’ı odunlardan oluşan bir çemberin ortasında, hemen yanı başında bir meşale yanarken ve bütün ağırlığını önündeki sıvorda yüklemiş bir şekilde oturduğunu gördüler.
Umbasr birilerinin geldiğini fark edince kafasını kaldırınca Filip’i gördü. Onu görür görmez hemen ayağa kalktı ve bir eline meşaleyi alarak, diğer elinin işaret parmağıyla kabile halkının yaşadığı evleri gösterip elini yumruk yapıp baş parmağını dışarı çıkardı ve elini boğazına dik bir şekilde geçirdi ve yine işaret parmağıyla Filip’i göstererek “Fulû” dedi. Sonra meşaleyle odunları ateşe verdi. Tekrar eski oturma pozisyonuna geçti.
Filip ilk başta ne olduğunu anlayamasa da evlerin içine girince gördüğü ölüleri ve Umbasr’ındediğini ,Fulû, hatırlayınca onların ölüm sebebinin kendi olduğunu anladı. Umbasr’ın yanına döndüklerinde ateş hala yanmaktaydı. Ona ne olduğunu sormak istiyordu ama Umbasrsıvorda abanmış bir şekilde ,üzerinde bütün ümitsizliğiyle, ölmüştü. Filip’in üzüntüsü çok büyüktü.
Her şey Cthka’in tahmin ettiği gibi mi olmuştu acaba? Acaba kabilenin felekati gerçekten "fulû" muydu? Yoksa kabilenin felaketi umutlarını son zerresine kadar kaybetmeleri miydi? İyileşmeye hiç inançları kalmamış olması mıydı? Bu sorunun cevabı hiçbir zaman öğrenilemedi çünkü bu felaketten sonra kabileden hiç kimse hayatta kalmamıştı.
NOT:İsmini kullanmama izin verdiği için Zçaiqü'ya teşekkür ederim.