Bari ben de, Elric serisinden Ruh Hırsızı kitabını neden çok sevdiğimi açıklayayım. Öncelikle belirtmek isterim ki, burada insanların bir kitabı niçin sevdiklerini anlatırken kullandığı cümlelerden daha öznel bir nedene sahibim. Yani, ''akıcı'' - ''kurgusu sağlam'' - ''dili mükemmel'' - ''karakterleri oturmuş'' gibi değerlendirmelerden uzakta bir sebebim var.
Kendimi bildim bileli psikolojik sorunlarla boğuşan bir bireyim. Obsesif-kompülsif rahatsızlığım zaman içerisinde türlü şekillerde nüksetti. Şu an içinde bulunduğum sallantılı ruh hâlinde de büyük bir ''suçluluk psikolojisi'' hakim zihnime. Eh, suçluluk ve melankoli dimağımı ele geçirmişken Elric okuyup da kendimi o kahramanla özdeşleştirmemem elbette olanaksızdı. Elric de benim gibi suçluluğun yükünü taşıyan, melankolik, hayatı sorgulayan, kendini içinde bulunduğu çağa ait hissetmeyen bir ''sürgün''. Düşünüyorum da... Belki de Elric nasıl büyülü rün kılıcı Fırtınayaratan'a bağımlı ise ben de ''yazmaya'' bağımlıyım. Ancak Elric, Fırtınayaratan'dan nefret ederken ben ''yazabilme yeteneğimden'' nefret ettiğimi hatırlamıyorum. Yahut tekrar sorguladım da yazmaktan türlü sebeplerden ötürü ben de nefret etmiştim. Zaten halihazırda hemen her şey kaleme alınmış, hem de türlü biçimlerle yazılmışken özgün olarak neyi anlatabilirim ki, diye düşünerek küçük çaplı bunalımlara girmiştim. Şimdi içimden bir ses şöyle diyor:
''Anlat - çoktan anlatılmış olanları. Onların nasıl anlattıklarından istifade ederek de anlat. Önünde sonunda bir farklılık yakalayacaksın.''