Eşzamanlı iki bölümü aynı anda veriyorum. Aradaki kısa çizgiler bölümler arası geçişi gösteriyor. Yorumlarınızı bekliyorum

BÜYÜLÜ ÇEKİÇ
Goldshire Stormwind'e fazla uzak değildi. Bu demek oluyordu ki Güruh sanılandan da yakındı. Ama bu nasıl olurdu? Buraya gelebilmeleri için birçok askeri denetim noktasını geçmeleri gerekiyordu. Askerler ise bu konuyu irdelemeye başlamıştı çoktan. Bazıları dağların içinden geldiklerini söylüyordu. Kuzeyde bulunan Yanan Bozkır'dan gelmiş olabilirlerdi. Bazıları ise İttifak'ın içinde ajanları olduğundan bile bahsediyordu. Bu da olası bir fikir fakat bunun için koskoca bir sınır muhafızı birliğinin işin içinde olması lazımdı. Dikkat çeken bir konu da Aelanor'un yanına sadece yedi asker ve Rolmir'i almasıydı. O sırada Rolmir'in aklına, geçen gün ormanda karşılaştığı ork grubu geldi. Bunu unutmadan söylemesi gerekiyordu Aelanor'a. Binbaşıya yaklaşmak için askerlerin dedikodularını dinlemeye ara verip yüzünü kapatan miğferi kaldırdı. Karşısındaki görüntü dehşet vericiydi. Evler ateşe verilmiş ve yerlerde cesetler vardı. Köye varmışlardı ki karşılarında iki tane aşırı kaslı siluet duruyordu. Askerlerin geldiğini farkeden bu ikili saldırıya geçti. Fakat iyi eğitimli Aelanor'un okçu birliği yaylarını çoktan germişti. İri yeşil yaratıklar ilk adımlarını atar atmaz omuzlarına birer ok darbesi aldı. Ancak bu ok darbeleri, onları etkilememişti. Orkların suratındaki sinsi gülümseme Aelanor'u kızdırmış gibiydi. Daha önce defalarca Güruh ile savaşmış olmasına rağmen hala sinirlerine yenik düşüyordu. Çatılan kaşları bu öfkesinin yüzüne yansımasıydı. Çabukkılıç ilk emrini verdi:
"Bu ikisi benim."
Aelanor atından sakince, en azından öyle görünüyordu, inip ileri doğru adımlarını atarken bir yandan da mavi kumaşın üstüne Aslan işlemeli pelerininin iplerini çözüyordu. Kılıcının gümüş kabzasından tutup, kahverengi deri kınından çekip pozisyonunu alırken bağı çözülen pelerini sırtından usulca kayıp yere düştü. Bununla eşzamanlı olarak önden koşan ork, cüssesine göre beklenmedik bir çeviklik ile Aelanor'un üstüne sıçramıştı bile. Elindeki baltayı Aelanor'un kafasına indirmek üzereyken müthiş bir zamanlama ile Aelanor, ileriye doğru eğilerek adım attı ve kılıcını orkun karnına sapladı. Dev kılıç havadaki orkun karnından girip belinden çıkarken Aelanor'un yüzüne sıçrayan kan izi, askeri vahşetini ortaya çıkarıyordu. Zıplamasıyla yere düşmesi saniyeler almıştı ki orkun cesedi yere çarptığında kalkan toz dumanını delen diğer orkun baltası uçarak geliyordu. Baltanın yeşil yaratığın elinden çıktığını gören Rolmir yanındaki askerin kalkanını kapıp Aelanor'un önüne zıplamıştı. Balta kalkana çarpıp daha yere düşmeden Aelanor botundan çıkardığı hançeri düşmanının alnının ortasına isabet ettirdi.
"İkisi gitti... Burada bu lanet yaratıklardan bir sürü olması lazım; gözünüzü dört açın. Rolmir... iyi hamleydi." Tepkisiz kalan askerlerin haline şaşıran Rolmir sadece başını eğmekle yetindi. Askerler verilen emirlere uymak zorundaydı neticesinde. Aelanor ise öfkesine yenik düşüp verdiği emrin ne kadar aptalca olduğunu fark etmişti. Fakat bu konuyu düşünecek vakti yoktu.
Üçlü gruplar halinde ayrıldılar. Rolmir'in bulunduğu grup tavernaya girdi. Duvarlarda kan izleri vardı. Yerdeki kesilmiş başları görünce dehşete kapılmıştı genç adam. İçeriden bir çığlık duyuldu. Çevik bir hamleyle devrilmiş masaların üstünden atlayıp merdivenlere koştu. Ses yukarıdan geliyordu.
---
Rolmir ve iki adamını tavernaya yollayan Aelanor, etrafta canlı birileri kalmış mı diye araştırmaya başladı. Dikkati, metalik çarpma sesleri gelen bir eve yoğunlaştı. Evin önündeki tabelaya baktı. Üzerine kılıç ve kalkan figürleri oyulmuş tahta tabelaya bakılırsa burası bir demircinin yeri olmalıydı. Muhtemelen orklar buradan ayrılırken yanlarında silah ve zırh götürmeyi planlamıştı. Binbaşı, yanındakilere sessiz olmaları ve peşinden gelmeleri için eliyle bir takım hareket yaptı. Demircinin aynı zamanda evi olan işyerine doğru ilerlediler. Aelanor üzerine bir baltanın saplanmış olduğu kırık kapıdan içeriyi süzdü. Tahmini doğruydu. İçeride altı tane ork, önlerinde duran silahlarla ilgileniyordu. Neleri götüreceklerini planlıyor olmalıydılar. Yerde demircinin gövdesi uzanıyordu. Aelanor gözleriyle bir yaşam belirtisi aradı. O anda demircinin kolu yavaşça hareket etti.
"Yaşıyor!"
Aelanor daha dikkatli baktığında bu hareketliliğin kaynağının adam olmadığını anladı. Adamın hemen elinin altındaki tahta zemin hafifçe aralanmıştı. Bir çift göz ile karşı karşıya kaldı Aelanor. Korku dolu gözler... Aelanor parmağını dudaklarının önüne getirdi ve sessiz olmasını işaret etti. Askerlerine dönüp durumu açıkladı:
"İçeride en az altı tane ork ve bir insan var."
Botundan çıkardığı yedek bıçak ile yere az önce incelediği evin krokisini çizdi. Dışında bekledikleri kapının yanında bir pencere vardı. Orklar kapının tam zıttında, odanın öbür köşesindeydi. Kapının hemen yanında ne vardı bilmiyordu çünkü görüş açısı yetersizdi. Yerdeki kapak ve demircinin cesedi ise odanın tam ortasındaydı.
"Bu orkları dışarı çıkarmanın bir yolunu bulmalıyız."
---
"Lütfen oğlumu bırakın... Bırakın gitsin!"
Genç bir kadın çaresizce yalvarıyordu. Önünde duran üç tane ork kahkahalar atıyordu. Merdivenlerde eğilip içeriyi gözleyen Rolmir çekicini eline aldı. Ani bir soğuk ile birlikte vücuduna gelen titreme Rolmir'in içine garip bir his doldurmuştu. Ama bunu düşünmeye vakti yoktu zira kadın ve çocuğu öldürülmek üzereydi. Arkasına bakıp askerlerin gelmediğini fark etti. Acele etmesi gerekiyordu. Önüne döndüğünde orklardan birinin kadını boynundan yakalayıp kaldığırdığını gördü. Kim bilir kaç kişiyi katletmiş olan yağmacı, pis bir kahkaha attı ve baltasını kadının kafasına indirmek üzereyken...
"Hayır!"
Odadaki, yere kapaklanmış bir şekilde ağlayan çocuk hariç, herkes sesin geldiği yere baktı. Rolmir elinde çekiciyle kendine en yakın olan orkun üstüne atladı. Ork, hızlı refleksleriyle saldırıya karşılık verdi. Bu beklenmedik darbe ile Rolmir, odanın diğer köşesine uçtu. Orkun dev baltası göğsünde derin bir yara oluşturmuştu. Ayrıca duvara çok sert çarpmıştı. Üç saldırgan birbirlerine bakıp tekrar kahkaha attı. Kadını bırakmış ve yavaş adımlarla Rolmir'e yaklaşıyorlardı. Çekicini daha sıkı tuttu. İçine dolan his daha kuvvetliydi.
"Gülün bakalım... ama henüz işim bitmedi!"
En öndeki ork baltasını Rolmir'e savurduğu anda Rolmir çekicini kaldırdı. Balta, çekiç ile temas eder etmez bir ışık patlamasıyla parçalara ayrıldı. Baltanın parçaları yere dökülürken çıkan çıngırtıların ardından bir sessizlik oldu. Rolmir ayağa kalkmıştı. Gözlerinden öfke akıyordu. Sanki bambaşka biriydi. Aldığı hasarlara rağmen kolaylıkla doğruldu. Göğsündeki yaranın kanaması durmuştu fakat hala açıktı. Çekiciyle, sendeleyen orka gelişine vurdu. Bütün öfkesi bu vuruşta saklıydı. Oluşan ikinci ışık patlamasıyla çekiçten çıkıp orkun içinden geçen şimşek, arkadaki iki orka sıçrayıp üçünü birden kızartmıştı. Rolmir çekicine baktı... Gözleri sonuna kadar açılmıştı. Çekicin yüzeyinde bulutlar yüzüyordu. Stormwind'e geldiğinde saçmaladığını düşündüğü Anthir'in dediği gibi, gökyüzü gibi parlıyordu. Bu silah büyülüydü.
---
Orkları nasıl dışarı çıkarıp onlara tuzak kurabileceklerini düşünürken bir şimşek sesi duyuldu. Aelanor ve adamları gökyüzüne baktı. Havada bir tane bile bulut yoktu. Öyle ki bırakın gökgürültüsünü rüzgar bile esmiyordu.
"Siz de duyd-"
Bir şimşek sesi daha duyuldu. Sesi duyan orklar da dışarıya çıkmıştı. Yeşiller, sesin nereden geldiğini anlamak için etrafa bakarken önlerinde çömelmiş olan üç askeri fark etmemişlerdi.
"Bu lanet olası ses de nerden geliyor!?" askerlerden biri sesli bir şekilde fısıldadı.
Kısa süren bir bakışmanın ardından askerler ayağa kalkıp koşmaya başladı. Orklar da askerlerin peşine takılmıştı bile.
---
Zihninde kara düşünceler bir fırtına olmuştu. Sahip olduğu bu güç sayesinde herkesi dize getirebilirdi. Deliliğin sınırına yaklaşıyordu. Az önce katlettiği orklarınki gibi çılgın bir kahkahanın ardından:
"Az önce şimşek mi yarattım ben?!"
Gözlerini çekicinden ayıramıyordu. Kendini bir ilah gibi hissediyordu. Ne de olsa tek bir hamleyle üç tane orku öldürmüştü... Bunlar onun ilk kurbanlarıydı. Fakat farkında olmadığı bir şey vardı. Çekicini indirdiğinde gördüğü karşısında kanı dondu. Sahip olduğu gücün verdiği haz yerini pişmanlığa bırakmıştı. Silahından çıkan şimşek orklardan sonra kadına da sıçramıştı. Çocuğu kadının başında ağlıyordu. Sağ kolu yanan çocuk Rolmir'e bağırdı.
"Katil! Onlardan farkın yok! Annemi öldürdün!"
Rolmir olduğu yerde dizlerinin üstüne çöktü. Yüz hatları titremeye başladı. Boş gözlerle etrafa baktı. Çocuğun ağlaması zihnindeki boşluğa dökülüyordu.
"Kurtardım... ve öldürdüm." dedi sessizce.
Duygusal bir çöküntü gecenin karanlığı gibi içini kapladı. Karanlık, en son gözlerine ulaşıp akan bir siyah gözyaşıyla görüşünü karartırken; son duyduğu iki askerin sesiydi:
"Rolmir! İyi misin? Beni duyabiliyor musun? Rolmir!!!"
---
Aelanor ve Rolmir'in olduğu gruptan ayrı, etrafı incelemek için gönderilen diğer asker grubu da şimşek sesini duyunca geri dönmüştü. Tam bu sırada önlerinden birer grup asker ve ork geçti. Başta ne olduğunu anlamayan bu grup da kaslı yaratıkların arkasından koşuşturmaya dahil oldu.
Bir müddet koştuktan sonra Aelanor durdu ve arkasına döndü. Elini kaldırmasıyla yanındaki iki asker yaylarını gerip arkalarına döndü. Buna karşılık orklar da durup, iki tane okçunun onları durduramayacağını bildiklerinden gülüşmeye başladı. Aelanor arkadaki gruba sessiz olmasını işaret edip yaklaşmalarını bekledi. Orklar sayıca üstün olduklarını düşünüp kahkahlarla ilerlemeye devam etti. Fakat kahkaha atmayı abartarak en hassas noktalarını açıkta bırakıyorlardı: boyunlarını. Aelanor kılıcını çekti ve ileri atıldı.
"ŞİMDİ!"
Aelanor'un yanındaki okçular gergin duran okları serbest bıraktı. Boyunlarına denk gelen oklar, orkları yere yığdı. Arkadan gelen askerlerin ise her biri, karşısındaki orkun beline tekmeyi basıp omuzlarına indirdikleri kılıçlarla onları etkisiz hale getirdiler.
Aelanor son kalan orka doğru koştu. Gözünü kan bürümüş yaratık da çılgın bir nara ile Aelanor'a doğru... Karşı karşıya geldiklerinde Aelanor sağa doğru hızlı bir adım attı. Kıdemli askerin hamlesini gördüğünde yüzündeki şaşkınlığı görülmeye değerdi. Gerçekten de çok hızlı bir hareketti. Bu sırada düşünmeye mahal vermeden Aelanor, yanından geçen orkun göğsüne dirseğini geçirdi. Olduğu yerde ayakları yerden kesilen ork yere düşerken Aelanor, kılıcını orkun ensesinden geçirdi. Havaya uçan kelle yere çarparken askerler Aelanor'a hayranlıkla bakakalmışlardı. İnanılmaz bir çeviklikti. Rüzgarda dalgalanan saçlarını eliyle yana doğru sıyırırken, havasına uygun bir ses tonuyla:
"Sizlerle çıktığım ilk çatışmada, bana neden Çabukkılıç denildiğini anlamışsınızdır umarım."