Kayıt Ol

Gözlerindeki Huzur Maddesi

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Gözlerindeki Huzur Maddesi
« : 18 Temmuz 2013, 22:29:53 »
Gözlerindeki Huzur Maddesi

“Burada huzur yok abla,” dedim. Tepki vermedi. Göremediğim gözlerini gözkapakları saklamamıştı. Yanıbaşımızdaki ateşin titrekliği vardı dikkatini çeken. Yüzümü çevirsem bir parça köz için bu gözlerden kaçmış olacaktım.

“Sürekli bir işlilik hâli hakim. İçimde kalkmak bilmeyen bir rahatsızlık sisi var.”

Başını bana çevirdi. Söyleyecek sözü yoktu. Beni anlamasını, hissettiklerimi paylaşmasını isterdim. Ya da... İster miydim ki? İçinin sürekli kıvılcımlarla dolu olmasını, oradan oraya zıplayıp onu da oradan oraya taşımasını... Şuracıkta bir zerdüşt oluversem! Ateşin önüne kapanıp ağlasam; adaklarım niyetine aksa gözyaşlarım. Sonra bir ateş usulca sokulsa onun yanına, alıverse onu içine de sıcacık, huzur dolu uyusa. Yolun buradan sonra biz yolcuların içini ısıtarak devam ederdi.

Öyleydi ya!

Buydu!

“Ne yapacaksın o zaman?” diye sordu. Kendinden uzaklaşmamıştı. Saf bir çocuktu sanki. Yatağında akan bir dere görse, tamam! Yanındaki ağaca yaslanır, gözlerini uzaklara dikerdi. Uzaklar bayram ederken fısıldardı;

“Ah, ne de güzel!” sonra da susardı.

Gözlerinin içine daha çok eğildim. Ellerimi şöylece İsa’ya dua eder gibi birleştirdim.

“N’olur izin ver,” dedim.

Bir iç çekti. Önce tüm alevi, sonra havayı, ardı sıra cümle yıldızları içine çekti. Nefesini verdiğinde akan zaman yeniden içimden geçti. Yıldızları bırakmamış olsa gerek gözleri; ışıl ışıldı.

“Biliyorsun,” dedi, “Çok yaş farkımız var.”

“Olsun,” dedim.

“Ama erken öleceksin.”

Ayağa kalktım. Etrafımı sarmış çadırların çoğundan yukarıdaydım. Altımdaki nefesleri, titremeleri, terlemiş sırtlardaki elleri hissettim. Tanrı olasım geldi. Yoktum orada. Bir baş dönmesiyle her şey değişecekti. Kül olacaktım. Yeniden. Çok acı çekecektim ya, olsun. Bitecekti her şey.

“Ne kadar kaldığını düşünüyorsun zaten?” dedim, “şuracıkta yanan ateş bile bir iki saat içinde sönecek. Sonra ne olacak? Üstüne bir kova su atacaklar! Oysa iki saat önceyi hatırla. Ne de şenlikliydi. Merasim olmuştu. Neredeyse hayatımızı borçlanacaktık alevlere. Öyle güçlü ve sarmalayıcıydı ki, o olmadan nasıl yaşarız bilmiyorduk!”

“Ne yapmam gerek?” diye sordu.

Cevapladım:

“Yalnızca bana bak.”

Gözlerimin içine baktı. Ben de ona baktım. Bir rüzgâr esti sanki. Ateşten, ince bir tül geçti aramızdan. Çadırların hışırtıları kapladı geceyi.

Ellerimi kavuşturdum, gözlerimi kapattım. Kendimi hazırladım ve bacaklarımın desteğiyle gökyüzüne sıçradım. Süzüldüm, süzüldüm. Önce dua eder ellerimin parmakları değdi gözbebeğine. Beklemeden vücudumun geri kalanıyla balıklama dalışımı tamamladım. Keskin nefes seslerini duydum en son. Sonrası önce karanlık.
Her şey burada son bulmuyor.

Biraz yüzdüm. Yüzdükçe her kulacımda bedenimden başlayarak birer parça döküldü. Gözyaşında çözündü, yok oldu. Her yok oluşla biraz daha yavaşladım. Huzursuzluk kırıntıları, çocukluğun utanç verici şeytanlıkları gibi geride kaldı. Durma vakti geldiğinde, arkamı döndüm.

Ağır ağır kapanıp açılan, devasa bir perde görüşe canlılık katıyordu. Vücudumun son buluşunu hissettim.

“Nasılsın?” diye sordu. Karşımda çadırlar ve kamp ateşinden başka bir şey yoktu. Ancak oydu. Biliyordum. Sesi boğuktu; ama her yerdeydi. Sanki ben de her yerdeydim, sesinde bile ben vardım.

“Burada huzur var,” dedim.

“Sevindim,” dedi.

“Teşekkür ederim abla,” dedim. Güldü.

“Artık bana abla demene gerek yok,” diye cevapladı.

Ağzımı açtım, çıtım çıkmadı. Gözlerindeki huzur maddesi gözeneklerimden hücum etti. Parça parça ayrıldım. Küllere değil, tuzlara, kana, gözlere karıştım.

Ateşe bir çift el uzandı. Birbirlerini nazikçe okşayıp sarıldılar. Parmağındaki yüzük parladı. Gözlerimi kapattım.
Isındım.
Kısa sürdü.
Burada huzur vardı.
try again fail again fail better