Bitti. Çok çok dolu bir kitaptı. Sanderson'un üç beş gizemi sakız gibi uzatmamasını, okuyucuyu tatmin edip üstüne daha da gizem serpiştirmesini seviyorum. Kitap harika başlıyor. Gavilar'ın neden Parshendilerce hedef gösterildiğinin sebebini öğreniyoruz. Amaram'ın ve Gavilar'ın da oluşum içerisinde olduğu bu
Knights of Honor, başlangıç olarak eski tanrıların dönüşünü dayanak olarak alıyor. Gavilar, atası
Sunmaker'ın beceremediğini başarıp, bütünleşmiş bir
Roshar kurmak istiyor. Bu da ortak bir düşman olan Voidbringer'ları geri getirmekten geçiyor. Gavilar bu hususu
Eshonai'ye açıyor toplantı öncesi, Parshendiler de durum kontrolden çıkmadan Gavilar'a suikast düzenlemek istiyorlar, düzenliyorlar da. Ama tabii bu, Voidbringer'ların dönüşünü durdurmuyor.
Peki kim Voidbringer'lar? Odium neyin nesi? Heraldlar neredeler? Renarin'in garipliği? Thrill'in olayı ne? Dalinar'ın nimeti ve laneti ne idi? 3 Bondsmith'ten birisi Dalinar, diğer ikisi neyin nesi? Elkohar daha kıymetli bir kral olabilecek mi? Kholinar'da olan biten ne? Dalinar'ın karısı? Bir insanın atabileceği en önemli adım ne? Bir insanın söyleyebileceği en önemli söz ne?Bol spoilerlı bir inceleme yazısı olacak, ona göre okuyun.
Dalinar'ın GeçmişiGavilar, Dalinar ve Sadeas'ın gençliği hakkında bölümler okudukça Sadeas'ın neden bir ve ikinci kitaplarda Dalinar ile ters düştüğünü anlıyoruz. Dalinar ve Sadeas'ın arkadaşlığında, arkadaşlığı bozan taraf Sadeas değil. Sadeas aksine çizgisine koruyan bir abimiz. Geçmişlerini okuduğumuzda Sadeas'ın orada da aynı derece zalim olduğunu görüyoruz. Değişen kısım, Dalinar.
Dalinar bizim ilk iki kitapta gördüğümüz gibi her zaman
Savaş Kuralları'nı takip eden birisi değil.
Blackthorn lakabını bahçede gül gibi açtığı için almıyor kendisi. Gençliğinde, savaş alanlarını yakıp yıkıyor, Thrill'in etkisinde, gözünü kan bürümüş şekilde saldırıyor, orduların saflarını bertaraf ediyor. Korkulan birisi kendisi. Zaten görülerden sonra bu kadar alay konusu olmasının sebebi de bu kanımca. Kurt kocayınca derler, köpeklerin maskarası olur derler. O misal. Dalinar Shardlara gerek kalmadan savaş alanını fırtına gibi süpürüyor, Gavilar, Sadeas ve Dalinar üçlüsü önce kılıç zoruyla, sonra diplomasiyle krallıklarını genişletiyorlar. Dalinar ise
Evi ile (Evet Karısı) bir politik evlilik amacıyla evleniyor. Evi ve abisinin shardları var ve Dalinar bunları elde etmek için Evi ile evleniyor. Ancak Evi Pagan inancına sahip bir insan ve düşünceleri, savaş ve onur ile tutuşan Alethilerin aksine daha insancıl.
- Evi demişken, Dalinar'ın anılarının yavaş yavaş geri gelmeye başladığını söylemiş miydim? İlginç değil mi? - Dalinar'ın savaşa olan tutkusundan Evi memnun değil, bu hususta çokça konuşma ve tartışma geçiyor aralarında. İşin sonu ise çok hoş bitmiyor. Dalinar öfke ile binlerce insan, çocuk, kadın, erkek, parshmen dolusu şehri kelimenin tam anlamıyla yakıp kül ediyor. Sıkıntı şu ki, karısı bu münakaşayı durdurmak için o şehre gidip oranın veliahtıyla görüşme yapmak istiyor. Sonrası malum, Evi oranın insanları ile birlikte yanarak can veriyor. Dalinar deliriyor efendim. Yıllar boyu o insanların yanışları kulaklarından gitmiyor, çocukların ağlayışları, kadınların haykırışları, Evi'nin yakarışları kulağından gitmiyor. Bu sesleri susturmanın tek yolu ise kafayı bir güzel çekmek. Hatırlarsınız, birinci ve ikinci kitapta Gavilar'ın ölümünden kendini suçlamasının sebebi bu. O dönem bildiğiniz alkolik, Kral'ını koruyacak durumda değil. Nitekim en sonunda
Nightwatcher'a gidip dilekte bulunuyor. Nightwatcher düşündüğümüz gibi
Cultivation değil. İkisi arasındaki ilişki daha çok
Stormfather ve
Honor arasındaki ilişki gibi. Nightwatcher Dalinar'a seçenekler sunuyor, kırılmayan kılıçlar, müthiş güçler, bükülmez bilekler ancak Dalinar'ın istediği tek bir şey var. Mağfiret. Mağfiret diliyorum diyor. Bu günahlarımdan bağışlanamaz mıyım? Nightwatcher böylesi bir dileği yerine getirmeye alışık değil. Bu defa sahneye Cultivation çıkıyor. Dalinar'a dileğini bahşediyor. Tek bir şartla. Evi'yi ondan, hafızasından silmek şartıyla. Dalinar ben Evi'yi hiç hak etmedim ki diyerek kabul ediyor.
“Unfortunately, I’m certain I didn’t make the best choices I could,” Dalinar said. “But you wouldn’t change them. If you did, you’d be a different person.” I did change them, Dalinar thought. I erased them. And I did become a different person.
"Ne yazık ki, yapabileceğim seçimlerin en iyisini yapmadım," dedi Dalinar. "Ama değiştiremezdin ki. Değiştirseydin, şimdiye farklı bir insan olurdun." [dedi Taravangian] Değiştirdim, diye düşündü Dalinar. Sildim onları ve farklı bir insan oldum.Kitap boyunca okuduğum en keyifli bölüm
- ki kendisi Dalinar'ın geçmişinden - açık ara ile 19. Bölüm
(Yok efendim Çorumlu olmamla bir alakası yok.) idi! Müthiş, sesli güldüm kaç defa
Herhangi bir şey söylemeyeceğim, okuyun.
Oluşumlar (Güncelleme)Ghostbloods: Ne oldukları hala belirsiz bunların. Oathbringer çoğu açıdan çok doyurucu bir kitap idi. Ne yazık ki bu oluşumla alakalı kitap içerisinde çok fazla bilgi edinemedik. Şimdilik tek bildiğimiz Shallan'ın hala onlar için çalışıyor olduğu, istese de istemese de.
Knights of Radiant: Oluşum gittikçe güçleniyor. Tüm krallıklardan daha bağımsız bir oluşum olan KoR, bünyesinde güncel olarak 9 farklı Order bulundurmakta. 10. Order'ın kim ya da ne olacağı (Büyük ihtimalle
Willshaper, Venli olarak çıkacak karşımıza) belli değil ancak ileriki kitaplarda epey büyük bir rol oynayacağını düşünmekteyim.
Knights of Honor: Brightlord Amaram'ın ve Gavilar'ın bulunduğu ekip, eğer ki başka büyük üyeleri yoksa bu kitapla birlikte tarihin tozlu raflarında kendine yer buldu. Zira Amaram
ÖLDÜ. Sonunda.
Taravangian ve The Diagram takipçileri: Diagram'ın içerdikleri hala çözülebilmiş değil. Taravangian'ın yorumlamaları yanlış, çıkarımları çarpık, neler olacağı belli değil. Belli olan tek şey artık Diagram'ın Odium lehine çalışacağı. Nasıl mı? Çok büyük sıkıntı bunlar çok
Jasnah Kholin: Jasnah'ın kendi başına bir oluşum olacağını ve kimseye ses seda etmeden diyar diyar gezeceğini düşünmüştüm. Öyle olmadı, kendisi
Urithiru'ya dönüp yardım etmeyi seçti. Şimdi ise kendisi işgal altındaki Kholinar'ın
Kraliçesi.
Parshmanler ve Voidbringerlar"I don’t have traditions,” Sah said. “Or society. But still, my ‘freedom’ is that of a leaf. Dropped from the tree, I just blow on the wind and pretend I’m in charge of my destiny.”
"Geleneklerim yok," dedi Sah. "Ya da kavmim. Yine de 'özgürlüğüm' yaprağınkinden ibaret. Düşmüşüm ağaçtan, rüzgarda savruluyor ve kaderimin dümeni bendeymiş gibi davranıyorum."Parshmenler kim peki? Gerçekten kötülük habercileri mi, şeytan mı bunlar? Değiller efendim. Düşünülenin aksine parshmanler insanlara saldırmıyor, yakıp yıkmıyor, öldürmüyor. Kimsenin canında malında gözleri yok. Çoğunun amacı yeni gelmiş özgürlüklerini kaybetmemek, bir şekilde yaşama tutunmak. Zira kendi ağızlarından kölelik zamanlarını anlatışlarına göre, çok daha haksız değiller. Kaladin bir süre onların yanında nasıl kişiler olduklarını, nasıl düşüncelere sahip olduklarını keşfetme, gözlemleme fırsatı buluyor. Ve kanımca Roshar'ın asıl yerlilerinin Parshmanler olduklarını düşündüğümüzde aslında çok da haksız sayılmazlar. Evet doğru duydunuz. Yerlileri insanlar değil. Voidbringerlar da sonuç olarak onlar değil. Voidbringer diye bahsettiklerimiz aslında
İNSANLAR. İlginç değil mi? İnsanlar başka dünyalardan Roshar'a geliyorlar, Tanrılarını da yanlarında getiriyorlar. Tanrılarını. Odium'u. Sonradan insanoğlu Honor'a dönüyor ama o arada geçen olayları bilmiyoruz henüz.
Şimdi kitabın sonunda müthiş bir etik sorusu açığa çıkıyor. İnsanlık bu savaşı sürdürmede gerçekten haklı mı? Yani sen başka dünyadan gelip adamların dünyasına salça oluyorsun, sana o şahıslar evlerini açıyorlar yardım ediyorlar, sen ise felaket getiriyorsun.
Recreance'in oluşumunda bu bilginin de etkisi olduğu düşünülüyor. 4. Kitapta sık sık etiksel sorgulamalar göreceğiz gibi duruyor, görmek de isterim zaten.
“Beware the otherworlders. The traitors. Those with tongues of sweetness, but with minds that lust for blood. Do not take them in. Do not give them succor. Well were they named Voidbringers, for they brought void. The empty pit that sucks in emotion. A new god. Their god. These voidbringers know no songs. They cannot hear Roshar, and where they go, they bring silence. They look soft, with no shell, but they are hard. They have but one heart, ant it cannot even live.”
“Öbür dünyalılara karşı tetikte olun. Hainlere karşı. Onlar ki dillerinden bal, zihinlerinden kan arzusu akar. Onları misafir etmeyin. Onlara yardım etmeyin. Onlara ki Yokluk getiren denmiştir, çünkü yokluk getirmişlerdir. Duygu çeken bomboş bir çukuru getirmişlerdir. Yeni bir tanrıyı, kendi tanrılarını. Bu yokluk getirenler müzik bilmezler. Roshar’ı duyamazlar ve gittikleri her yere sessizlik getirirler. Yumuşak görünürler, kabukları yoktur ama serttirler. Sadece bir kalpleri vardır ama onda da can yoktur.”
“You must find the most important words a man can say. Those words came to me from one who claimed to have seen the future," “‘How is this possible?’ I asked in return. ‘Have you been touched by the void?’ “The reply was laughter. ‘No, sweet king. The past is the future, and as each man has lived, so must you.’ “‘So I can but repeat what has been done before?’ “‘In some things, yes. You will love. You will hurt. You will dream. And you will die. Each man’s past is your future.’ “‘Then what is the point?’ I asked. ‘If all has been seen and done?’ “ ‘The question,’ she replied, ‘is not whether you will love, hurt, dream, and die. It is what you will love, why you will hurt, when you will dream, and how you will die. This is your choice. You cannot pick the destination, only the path.’”
"Bir insanın söyleyebileceği en önemli sözleri bulmalısın. Bu sözler bana geleceği gördüğü iddia edilen birisinden geldi. "
"'Bu nasıl olur?' diye karşılık verdim. 'Yokluk mu dokundu sana?'"
"Cevap olarak güldü. 'Hayır, güzel kral. Gelecek, her insanın yaşadığı ve senin yaşaman gereken geçmiştir.'"
"'Yani önceden yapılmışları tekrarlamaktan başka bir şey yapamaz mıyım?'"
"'Bazı durumlarda öyle. Seveceksin. İnciteceksin. Düşleyeceksin. Ve öleceksin. Her insanın geçmişi senin geleceğindir.'"
"'O zaman ne önemi var tüm bunların?' diye sordum. 'Tüm her şey görülmüş ve yapılmışsa?'"
"'Olay' diye yanıtladı, 'sevip sevmeyeceğin, incitip incitmeyeceğin, düşleyip düşlemeyeceğin ya da ölüp ölmeyeceğin değil. Olay neyi seveceğin, neden inciteceğin, ne zaman düşleyeceğin ve nasıl öleceğin. Seçimin budur. Varacağın yeri seçemezsin ama gideceğin yolu seçebilirsin."
Talanel'e ne mi olmuş? Olay şöyle, her savaşın sonunda bütün Herald'lar voidbringerlar ile Damnation'a gidiyor ve orada işkence çekiyorlar. İnsan oğlu belli süre boyunca bu kötülüklerden uzak kalıyor, ta ki Herald'lardan birisi dayanamaz olana, kırılana kadar. Sonrası yine bu şeytani sprenlerin serbest kalmasıyla sonuçlanıyor. Tarih tekerrür ediyor yani. Ancak Herald'lar fark ediyorlar ki işkenceye dayanamayanlar hep kendilerinden biri oluyor, hiçbir zaman ilk kırılan Talanel olmuyor. Son defasında karar veriyorlar ki, ilk ölmüş olan Talanel çeksin ıstırabı. Ve Talanel tüm bu işkenceye,
9 kat işkenceye tamı tamına 4500 yıl tahammül ediyor. Dünyadaki insanlara hazırlanmaları için büyük bir fırsat sunmuş oluyor. Kendisi ve başka bir Herald olan Ash arasında bir konuşmada, kendisi Ash'e teşekkür ediyor, ne büyük bir yardım yaptınız insanlara beni bırakarak diyor. Hala kin gütmüyor adam. Adam diye yazılır, Talanel diye okunur kısacası.
"The burdens of nine become mine. Why must I carry the madness of them all? Oh, Almighty, release me."
"Dokuzunun çilesi benim oldu. Neden hepsinin deliliğini ben taşımalıyım? Ah, Almighty, kurtar beni."
Birkaç hususta daha yazmak istiyorum ama toparlamam lazım onları.