IMDb Puanı: 7.6
Konu: Philippa Gregory'nin The Cousins' War isimli tarihi kitap serisinden uyarlanmış olan The White Queen, 1464 yılında başlıyor. Tudor Hanedanlığı'nın hükümdarlığının henüz başlamadığı dönemler… York Hanedanlığı'nın da Lancaster Hanedanlığı'nın da tahtta gözü var. York'lardan genç ve yakışıklı IV. Edward tacı giyiyor. Ancak Edward, düşman aileden olan Elizabeth'e aşık olunca işler karışıyor.
The White Queen, aşk ve tutku, baştan çıkartma ve aldatma, ihanet ve cinayetin hikayesi. Birbirinden farklı 3 kadının bakış açısından bizlere sunuluyor: Elizabeth Woodville, Margaret Beaufort ve Anne Neville. Gücün peşindeki bu kadınlar, İngiltere tacı için ellerinden geleni ardlarına koymayacaklar.
Beyaz Kraliçe (White Queen) olarak adlandırılan Elizabeth Woodville'i İsveçli aktris Rebecca Ferguson canlandırıyor. IV. Edward'ı Max Irons canlandırırken, kendisine Aneurin Barnard ile David Oakes eşlik ediyor. James Frain, Janet McTeer ve Robert Pugh gibi tecrübeli isimler de oyuncu kadrosundalar.
Yorumum: The White Queen, bizleri İngiltere tarihine götürerek 15. yy. İngiltere'sini gözler önüne seriyor. Çok da iddialı bir prodüksiyonu olduğu söylenemez fakat dizinin temposu seyircileri bir hayli yoruyor. Bugüne dek izlediğiniz diziler arasında temposu en yüksek dizi kesinlikle The White Queen olacaktır, buna emin olabilirsiniz. Baş döndürücü bir hızla ilerliyor dizi. Takip etmek zor, keyif almak ise tartışılır. Kendi adıma keyif aldığımı söyleyebilirim ama. Hoş, tempo biraz daha düşük olabilirdi tabii.
Philippa Gregory'nin aynı adlı romanından uyarlanan dizi, İngiltere tarihinde önemli bir yere sahip olan Güller Savaşı'nı konu alıyor. York ve Lancaster aileleri taht için amansız bir mücadele veriyor. Tam bu esnada aklına Game of Thrones'daki taht savaşı gelenler olacaktır, o zaman hemen şunu ekleyeyim bir dip not olarak: George Martin'in taht mücadelesini konu aldığı Buz ve Ateşin Şarkısı adlı fantastik serisinin "taht için mücadele" kısmı birçok yerde Güller Savaşı'na benzetilir, ki -yanlış hatırlıyorsam eğer biri düzeltsin- Martin de bir röportajında bunu doğrulamıştı.
Her ne kadar erkeklerin egemen olduğu bir dönem olsa da, kurgu 3 kadının gözünden anlatılıyor; Elizabeth Woodville, Margaret Beaufort ve Anne Neville.
Savaşta kocasını kaybeden Elizabeth, kendi hakkı olan gasp edilmiş topraklarının peşinde. Karşısına bir gün, hiç hesapta yokken Kral IV. Edward çıkıyor ve Elizabeth'i görür görmez aşık olan Edward, ona topraklarıyla beraber kalbini de veriyor. Fakat bir sorun vardır. Elizabeth düşman ailedendir ve bu evliliğe birçok kişi karşı çıkar. Yine de evlenirler ve olaylar bu şekilde gelişmeye başlar.
Dizinin oyuncu kadrosuna şöyle bir baktığımızda, çoğunlukla gençlerin başrolde olduklarını görüyoruz. Birkaç karakter daha büyük seçilebilirmiş ve eğer öyle olsaymış çok daha iyi olurmuş. Yalnız Elizabeth Woodville'i canlandıran İsveçli aktris Rebecca Ferguson'a hayranlığımı belirtmeliyim. Elbette bu diziyle birlikte tanıdım kadını ama hayranı olmam için birkaç dakika yetti de arttı bile. Evet, her neyse, konu bu değildi.
Dizide kullanılan kostümler iyi, hoş da, neden bu kadar temizler? BBC kanalının bu detayı gözden kaçırmış olması inanılacak gibi değil. Aklıma hemen bizim şu saçma ve gereksiz dizimiz Muhteşem Yüzyıl geldi. The White Queen'de de bu durum geçerli. Kostümler çok temiz, kadınlar makyajlı, erkeklerin saçları çok bakımlı vs. Dizinin eksi yanlarından biri budur.
Ve son olarak konunun bu kadar hızlı bir şekilde işlenmesi aklıma hemen "acaba bu bir mini dizi mi?" sorusunu getirdi. Ve kanalın da henüz 2.sezon onayı vermediğini düşünürsek, evet, The White Queen 10 bölümlük bir mini dizi. En son 8.bölüm yayınlandı, (evet, 8 bölüm izledikten sonra anca kavrıyor insan konuyu, olayları ve ben de anca açabiliyorum dizi konusunu) yani son 2 bölüm.
Dönem dizisi sevenlere önerimdir. Hele de yaz sezonunun durağanlığında iyi gidebilir.
1 Yanıt
5797 Gösterim