Kayıt Ol

Diz Üstü Çoraplar

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Diz Üstü Çoraplar
« : 06 Kasım 2013, 02:29:35 »
Gök mavisi Lacoste’um ve diz üstü çoraplarınla evde dolaşırken...

- Alex Turner,
“Knee Socks” adlı şarkıdan



   Çocuk kızı düşünüyordu. Onun için kendisi “çocuk”, kız da “kız”dı. Yaşları tutmasına rağmen adam ve kadın olmalarını istemiyordu. Her şeyden önce kız açıkça onun adam olamayacağını belirtmişti. Çocuksa, kızı bir kadın olarak düşünemiyordu; çünkü kızın aklına getirdiği her şey küçüklüğünde yaşadığı duyguları hatırlatıyordu.

Kızı aramak istiyordu. Telefon açmak istiyordu. GSM operatörünü açığa çıkaran dört haneyi ve ardından tek nefeste söylenen üç haneyi daha tuşlamak istiyordu. Ardından gelen iki sıra çift haneyi ise yavaş yavaş çevirecekti. Telefonundan kızın numarasını silmek elbette işe yaramamıştı. Hafızasından silmesi içinse artık yeteneğini kaybetmiş Fransız yönetmenlerin yaptığı güzel filmlerde oynaması gerekirdi. Çocuk güzel filmlerde oynamıyordu.

Elle tutulur tek rolü çok bölümlü bir polisiye dizide bir bölümün cesedi olmaktı. Cinayetini saran sır perdesini aralamaya çalışan polisler vardı ve seksen yedi dakikalık dizide toplam dört dakika on sekiz saniye görünüyordu. Bunun iki buçuk dakikasında ölü taklidi yapıyordu. O sıralar kızla ilişkileri yeni başlamış, kız çocukla iftihar etmişti. Çocuk da uzun süre şansının yaver gidebileceğine gerçekten inanmıştı. Çocuk bundan emin değildi; ama galiba kızın en sevdiği şeylerin başında çocuğu inandırmak geliyordu. Çocuk ise en çok kızın fotoğraf çekmesini severdi.

Kızın yaptığı işi tam olarak bilmiyor, anlamıyordu. Büyük bir sosyal medya sohbeti dönüyordu çevresinde. Kız güzel telefonlarla güzel fotoğraflar çekiyor ve onları filtreliyordu. Bunları paylaşıyor ve binlerce kişi tarafından beğeniliyordu. Çeşitli markalar kıza fotoğraflarında görünmek için para ve ürün veriyordu. Kız da bunları zevkle kullanıp fotoğraflıyor, sürekli olarak çocuğa bir it girl teriminden bahsediyordu. Kız sokak köpeklerini de çok seviyordu.

Çocuk kızla tanışana kadar kendine önem verip vermediğini bilmiyordu. Dolayısıyla dış görünüşünün kıza güzel görünme çabası mı, onun yanına yakışma dürtüsü mü, yoksa öylesine içinden gelen bir havalılık mı olduğundan emin değildi. Kız bunu seviyordu ama, çocuğun giyimini. Özellikle de gök mavisi Lacoste’unu.

Kulaklarında aynı şarkı çınlayıp duruyordu. İnsana bir şeyler yapmasını öğütleyen şarkılardan değildi; ama arkada o şarkı çalarken harekete geçtiğinizi hayal ettiğiniz şarkılardandı. Her şeyin mükemmel bir eşzamanlılıkla işlediği bir mizansenle hayatınızdaki kilit bir sorunun çözüme kavuştuğu o üç dört dakikayı hayal ettiğiniz şarkılardan. Çocuk telefon numarasını çevirirken şarkı ona çevirmesini söylemiyordu. Sadece çevirirken arkada çalmak istiyordu. Çocuk bu isteği geri çevirmedi.

Numarasını gizlemişti; ama kızın kimin aradığını bileceğinden emindi. Şarkı öyle diyordu. Şarkıya güveniyordu. Fazlasıyla yağmurlu bir Salı akşamı, doğru yerde ve doğru zamanda güzel şeylerin olabileceğinden bahsediyordu şarkı. Olabilecekken olmamıştı; ama bu sadece bir şarkıydı. Eğer şarkıya rağmen başarabilirse yeni ispatlar türetecekti. Gök mavisi Lacoste’u ve diz üstü çoraplarıyla evde dolaşırken bir kez daha izleyebilecekti kızı. Dizlerinin üstünde yatmanın hayalini kuracak, dizlerinin arkasında parmaklarını dolaştırabilecekti. O çorapları ne kadar sevdiğinden ve ailesinin öğretemediği bu yeni dünyayı nasıl anlayabildiğinden bahsedebilecekti. Her şeyi yabancı dizilerde gördüğümüz gibi yapalım diyebilecekti. Burada bulamadıkları her şeyi internetten satın alabileceklerini, yüz dolardan pahalı olmadığı sürece gümrüğe takılmayacağını söyleyecekti. Artık eski fabrikalar yüksek tavanlı loft evlere dönüşüyordu ve onlardan birinde oturabilirlerdi. Daha önce duymadığı meslekler çok iyi paralar kazandırıyordu. Yönetici Eğitim Programları diye şeyler vardı ve bu yüzden bankalarda insanlar sırf İngilizce öğrendikleri üniversitelerden mezun oldular diye daha fazla maaş alıyordu. Her şeye paraları yetebilirdi ve sonunda en sevdikleri yemeğin suşi olduğundan bahsedebilirlerdi. Gerçekten de yemekten önce gidip bir yerde kokteyl içebilir, evde otururken fabrikadan çıkmış patchwork battaniyelere sarılabilirlerdi. Eğer kızla konuşabilirse ona takip etmeye başladığı blogları anlatabilirdi. Kendisini bir seyahat çantası alacağını söylerdi mesela. Haftasonu gittikleri yerlerde havalimanından çıkarken o çantayla görülürlerdi. İçine gök mavisi Lacoste’unu da koyardı ve kızın giymesi için bir sürü diz üstü çorap, o çoraplarla, o kostümüyle ilgili külotlu külotsuz bir sürü hayalini... Hepsini sığdırırdı ham deriden yapılma kahverengi seyahat çantasına. O şarkıyı her kim yazmıştıysa bir kıza çok aşıktı ve çocuk da kıza çok aşıktı; ama kız telefonu açmadı.

Saat 00:00’dı ve çocuk sıralanmış sıfırların arasında kaybolmuştu.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..