Gök gürültüsünü andıran ses, ortaya çıkan manzara karşısında fark edilmemişti bile. Gözlerin kilitlendiği nokta herkes için ortaktı. Sessizlik uzun sürdü. Kimse kımıldamadı. Kimse gözünü bile kırpmadı. Pause tuşuna basmıştı sanki biri. Görevlilerden biri gelip, silahı adamın elinden aldı ve tekrar masaya koydu. Play tuşuna yeniden basmak gibiydi bu. Uğultular, ahlar, vahlar yükseldi salondan. Bu ne büyük bir talihsizlikti. İlk elde silahın patlaması, talihsiz adamın acılarına son verirken, korku ve şaşkınlığı bir arada yaşayan diğer oyuncular için kurtuluş müjdesiydi aslında. Oyun çok çabuk bitmişti. Sevinmeleri gerekirken, onlar gözlerini kafasının yarısı uçmuş adamdan alamıyorlardı.
Davetlilerden bazıları bu sahnelere alışık olsa da büyük çoğunluğu dehşet yüzlerindeki dehşet ifadesinden kurtulamıyordu. Bahis oynayanların durumu daha acıklıydı. Patlayan silahın ardından, hepsi ellerindeki bahis kartlarına defalarca göz atmıştı. Şans onlardan yanaydı ve ölen bu adam için kimse bahis oynamamıştı. İlk elin tek mağlubu tetiği çeken adam olmuştu.
Herkes oyunun bittiğini düşünürken, masada kalan 5 kişi, bir nebze olsun rahatlamıştı. En azından şimdilik ölüm onları teğet geçmişti. Yavaş yavaş kendine gelen salondan yükselen uğultular yine bir anonsla kesildi.
“Tüm oyuncular tetiği birer kez çekene kadar oyun devam edecek. Turun tamamlanması oyun kurallarının bir gereğidir.”
Boş bir silahın 5 kez daha tetiklenmesi herkes için zaman kaybı olarak görülüyordu. Oyuna katılacak 4 masa daha vardı keza.
Kural gereği, en küçük rakama sahip adam ilk tetiği çeken olmuştu, sonra silah tekrar masaya bırakıldı. Şimdi isteyen silahı alıp tetiği çekecek ve sadece prosedürden ibaret bu işlem herkes tetiği çekene kadar devam edecekti.
Anlamsız bulunsa da yapılacaktı bu. Umut; Hayatı boyunca hep aceleci olmuştu. Tez kanlı derlerdi onun için. Hayatının tüm önemli kararlarını bu acelecilikle genelde hatalı vermişti. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de oydu ve Umut, kaybetmeye mahkûm hissediyordu kendini. Belki e ilk kez şans yüzüne gülmüş, tetiği ilk çeken kendisi olmamıştı ve o silah patlamıştı. Belki de kaderinin yeniden yazıldığı gün bugündü. Bu düşüncelerle, silaha uzandı. Boş silahı kafasına dayayıp tetiği çekecek ve bu işten kurtulacaktı.
Diğerlerinin hamlesi beklemeden uzanıp silahı kabzasından kavradı. Yabancı olduğu bu metale bakarken, kan ve doku parçalarını fark etti. İçi ürperdi, bir an önce tetiği çekip bu şeyden uzaklaşmak istiyordu. Namluyu kafasına dayayıp, tetiği çekmeye başladı. Kurulan horozun metalik çıtırtısını duyabiliyordu. Tetiğin takıldığı noktada tereddüt etti ama uzun sürmedi. Gözlerini kapatıp, devam etti…
Düşen tetiğin ardından çıkan “tık” sesini duydu. Hayatta olduğunu müjdeleyen bu ses, şu ortamda ona huzur veren bir nota gibi gelmişti. Aldığı gibi yine hızlıca masaya bıraktı silahı. Cesaretlenen adamlardan biri, tıpkı umut gibi kendinden emin bir şekilde silaha uzanıp beklemeden namluyu şakağına dayadı. Oldukça seri hareket ediyordu. Horozu kaldırıp tetiği kurması, silahlara aşina olduğunu gösteriyordu. Bu hareket, silahı daha seri ve daha az güç uygulayarak ateşlemek için kullanılan ve double action olarak adlandırılan hareketti. Tetiğe dokunup, horozu serbest bırakınca kıyamet koptu yeniden. Boş olması gereken fişek yatağında gizlenmiş sinsi bir kovan, tıpkı ilk adamı avladığı gibi avlamıştı onu. Silahın boş olması beklentisinin verdiği rahatlıkla, şakağına aşağı yukarı 45 derecelik bir açıyla dayamıştı ve mermi kendisine yol olarak adamın kafasının üstünü seçmişti bu kez. Silah tutan eli yana, kafası öne düşerken, kafatasının içindeki beyninden geri kalanlar ise masaya boşalmıştı. Yeşil örtü, suya hasret çöl toprağı misali emiyordu kanı. Salondan yükselen çığlıklar, Herkesi gafil avlayan bu manzaranın eseriydi. Herkes yine donmuş, patlamaması gereken silahın niye patladığını düşünüyordu.
Oyunun bittiğini düşünen herkes şoka girmişti. Kuralları belli bir oyunda hile yapılmıştı. Silah bir kez patlarsa bir daha patlamazdı. Rulet ’in tek kuralı buydu. Açıklama yine doktor diye bilinen adamdan geldi, yüzündeki pis gülümseme bu işten ne kadar zevk aldığını gösterir gibiydi.
“ Türk Ruleti… Bu oyunu ben icat ettim.” Sinsi gülümsemesi çok matah bir iş yapmışçasına tüm yüzüne yayılmıştı.
“Bilinen ruletin aksine, tek mermiyle değil beş mermiyle oynanır. Önemli olan tek boşu bulmaktır. Beş kişi ölür bir kişi yaşar. Hayatta kalan kazanır”
Herkes kendini aldatılmış hissediyordu. Özellikle de masadakiler. Tek boşu Umut bulduğuna göre silah, kalan üç elde de patlayacaktı ve tetiği çeken parmakların sahipleri ölecekti. Kaybedeceğini bile bile o tetiği çekmeye kimse yanaşmazdı ve öyle de oldu. Kalan üç adamın isyanına, sıranın kendilerine gelmesini bekleyen diğer 4 masadaki adamlar da katıldı. Hepsi bağlı oldukları sandalyelerden kurtulmak için debelenirken, sandalyelerle birlikte yere yuvarlanmaktan fazlasını yapamamışlardı.
İşi bir adım öteye taşıdı 17 numarayı giyen adam. Yuvarlandığı yerden, boştaki sağ elini kullanarak ölü adamın elindeki silaha uzandı. Madem ölüm kesindi, bunun sorumlularından birini ya da bir kaçını da beraberinde götürmekti niyeti. Ama başaramadı. Adamın silaha davrandığını gören görevlilerden biri elindeki otomatik tüfekle adamı kalbura çevirdi. Salonda yayılan panik dalgası, kapılarda son buldu. Kapıları bekleyen adamlar ellerindeki silahlarla oldukça tehditkârdı ve bir şey yapmalarına gerek kalmadı. Panikledikleri hızla sakinleşti herkes. Oyuncular arasında yayılan isyan da silahların kabza ve dipçikleriyle bastırıldıktan sonra geride sadece uğultular kalmıştı…