Witcher 3 nihayet, 150 küsur saatlik destansı bir maceranın ardından bitti. Tüm yan görevler tamamlandı, tüm hazineler bulundu, tüm zırhlar tek tek dövüldü ve haritanın gidilmedik yeri bırakılmadı. Bir tek Skellige denizlerindeki her soru işaretine gitmedim, çünkü hepsinden aynı şey çıkıyor gibi (Smuglers' Cache) ve uğraşılacak gibi değil doğrusu
Onun haricinde her şeyi %100 tamamladım, gururluyum!
Yılın oyunu mu değil mi, orası tartışılır. Çünkü sonlara doğru hikaye anlatımı açısından biraz sallandı; fakat şimdiye dek oynadığım en iyi açık dünya oyunu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Bir kere her yan görev farklı, her karakter unutulmaz, en sıradan NPC bile yüzündeki çillere kadar modellenmiş, harita inanılmaz detaylı ve... ve bu bir Witcher macerası. Hem de sonuna kadar!
Son oyun olması nedeniyle sürekli olarak kitaplara ve önceki oyunlara göndermeler var içerisinde. Bazen bir görev, bazen bir kitap, bazen Geralt'ın ya da diğerlerinin ettiği bir laf... durmadan size "Of, işte bu!" dedirtiyor. Alelade bir kitapçıya girdiğinizde hiç beklemediğiniz bir detayla karşılaşabiliyorsunuz, önceki oyunlarda yer alan karakterlerin başına ne geldiğini öğrenebiliyorsunuz, hatta çoğunu bizzat görüyorsunuz.
Bununla da kalsa iyi, kitaplardaki belli başlı yeni karakterler de çok başarılı bir şekilde aktarılmış oyuna. En çok göze çarpanlar Yennefer, Dijkstra ve Emhyr elbette. Kişiliklerinin oyuna aktarımı o denli başarılı ki hiçbir sözlerini ya da hareketlerini zerre yadırgamıyorsunuz. Yennefer'ın buyurganlığı, Dijkstra'nın kuşkucluğu, Emhyr'in burnu havadalığı...
Ve Ciri! Ciri ile Geralt'ın arasındaki ilişki muazzam başarılı bir şekilde yansıtılmış. Küçüklüğünden beri tanıdığımız bir genç kızın büyümesine şahit oluyoruz âdeta. Onu gerçekten umursuyor, onu mutlu etmek ve korumak için çabalıyoruz. Gerçi korunmaya ihtiyacı olduğundan değil... Ciri acayip ölümcül olmuş, güçleri ve yetenekleri onu oynaması zevkli bir karakter hâline getirmiş. Ama işte... Tıpkı Geralt gibi korumacı bir tavırla yaklaşıyorsunuz küçük kızınıza ister istemez. Ve bu ikilinin arasında geçen her sahne, iddia ediyorum, size müthiş duygular yaşatacak. Sapkowski'nin alameti farikası olduğu üzere güldürürken ağlatacak, ağlatırken güldürecek.
Sapkowski demişken;
Priscilla karakteri bana Essi'yi feci derecede anımsattı. Zaten Dandelion ile arasındaki ilişki de bir yere kadar benziyor. Tek farkı Essi'nin Geralt'a sevdalanmasıydı. Sonu da benzer bir şekilde acı oldu zaten zavallı Priscilla'nın
Dudu'yu tekrar görmek ve tıpkı onunla ilk tanıştığımız öyküdekine benzer bir Doppleganger Geralt görmek de güzeldi. Tam olarak o tadı alamadım gerçi... ama yine de güzeldi. Dopplegangerları tanıtmak için de iyi bir yoldu ayrıca.
Bunca şeyin hemen hemen hiçbir yükleme ekranıyla karşılaşmadan bize sunulması ise inanılmaz gerçekten. Novigrad ve Oxenfurt'ta hemen hemen her eve girebiliyoruz yahu, dana ne olsun? Üstelik bu şehirlerin altında kanalizasyonlar, dehlizler vs de var. Yolda yürürken ansızın karşınıza çıkan yan görevler de cabası.
Oyunun en çok beğendiğim kısmı hiç şüphesiz Kaer Morhen'e geri döndüğümüz yerdi.
Lambert ve Eskel ile birlikte kafaları çektiğimiz kısım muhteşemdi
Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Gönderme üstüne gönderme, kahkaha üstüne kahkaha, anı üstüne anı... Ayrıca Vesemir ile Ciri'nin buluştuğu an da harikaydı. Keza Roche ile Letho'nun karşılaşması da öyle... (Her şeyi görebilmek için oyunun başındaki sorulara kimseyi öldürmemiş gibi cevap vermeyi tercih ettim, iyi ki de öyle yapmışım B)
Ama bu bölümün sonu... Wild Hunt'la yaptığımız savaşın sonunda olan şey (spoiler içinde bile yazmaya gönlüm elvermiyor) İşte orada beni cidden ağlatmayı başardı kalpsiz CD Projekt Red.
Gel gelelim oyunun bundan sonraki kısmının hâlâ pek çok elden geçirmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu noktadan sonra her şey çok hızlı ve biraz da üstün körü gerçekleşiyor.
Avallac'h ile boyut gezintisine çıkmamız güzeldi aslında. Ona hiiiiç bir lafım yok. White Frost'u birebir tecrübe etmemiz, Ciri'nin düştüğü çöle benzer bir yere girmemiz vs gerçekten iyi düşünülmüştü.
Ama... Ama Triss'i seçmeme rağmen kızıl saçlı büyücümüz oyunun ikinci yarısında çok silikti. Sadece köşede duran bir kenar süsüydü âdeta. Madem Yennefer'ı değil de Triss'i seçtim, o gelseydi o hâlde bir büyücüyle hareket etmem gereken yerlerde. Yen değil. Diyaloğa bile giremiyoruz hatunla.
Radovid'i öldürmeme rağmen hiçbir şey olmadı! Her yerde hâlâ Redania askerleri vardı, hâlâ "Çok yaşa Radovid" diyen insanlar dolaşıyordu sokakta, Nilfgaard askerleri "Radovid'in ordusu geliyor," diye kaçıyordu hatta en sonda. Ama bitiş videosunda Nilfgaard kazandı?? Niye kaçıyorsunuz? Yapamamışlar bu kısmı.
Ve Geralt... Tamam, mutantsın; duygularından arındırılmışsın. İyi de be adam... Koskoca Crach'ı, en büyük dostlarından birini, oyunda Zoltan'la birlikte en çok sevdiğim karakteri gözünün önünde öldürdüler. Bir tepki versene be! Sanki figüran öldü. Ağla sızla demiyorum ama bir öfke nöbeti sergile, ölüm tehdidinde bulun, bir şey yap be adam! Olmamış u_u
Philippa, Roche, Letho, Eskel, Lambert, Bloody Baron... bu karakterlere ne oldu? Haklarında hiçbir şey söylenmiyor bir daha. Madem en en en son Witcher oyunu, madem bir daha göremeyeceğiz hiçbirini bari onlardan da bahsetseydiniz bitiş videolarında.
Gel gelelim her şeye rağmen uzun yıllardan beri oynadığım en iyi oyundu Witcher 3. Bana unutulmayacak bir sürü anı bıraktı, ayrıca Geralt ile Ciri'nin öyküsü de tam anlamıyla nihayete ermiş gibi hissettirdi. Hatta olması gerektiği gibi bitti (İyi son aldım, ehe!
) Daha söylenecek, bahsedilecek çoooooook şey var fakat 150 saat, dile kolay
Hangisinden dem vurayım? En iyisi mi onları da siz kendiniz görün.
Va fail Gwynbleidd. Va fail Ciri. Sizi tanımak muhteşemdi.