Eveeet… Çevriyi bitirmemin üzerine kırk gün kırk gece kendimi ödüllendirme maratonuma devam ediyorum. Sonunda Hearts Of Stone’u da dün gece itibariyle bitirmiş bulunuyorum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tek kelimeyle harika olmuş.
Eklenti paketinin sadece 10 saatlik yeni bir macera sunacağını duyduğumda biraz endişelenmiştim açıkçası. Çünkü hem iyi bir Witcher hikayesi anlatmak için yetersiz olduğunu düşünüyordum hem de, ne bileyim, son yıllardaki eklenti ve DLC’ler hep hayal kırıklığına uğrattığından çekiniyordum kendisinden açıkçası. Neyse ki iki endişem de bomboş çıktı.
Hearts Of Stone daha fazla ana hikaye odaklı olduğundan çok çok daha dolu ve yoğun bir oynanış sunuyor. Hikâye daha en başından itibaren yeni karakterleri ve zekice eklenmiş yeni mekânlarıyla sizi şöyle bir kavrıyor zaten. Öyle ki aynı haritada oynadığımı bilmeme rağmen sık sık kendimi bambaşka bir bölgedeymiş gibi hissettim ilk başlarda.
Yeni macera Olgierd von Everec adlı bir egzantrik bir haydut liderinin Geralt’ı Oxenfurt’un lağımlarında yaşayan bir tür kurbağa canavarı tutmasıyla başlıyor. Olgierd von Everec hiç ama hiç merhametli biri değil, hatta taş kalpli desek yeridir. Kendisi azılı bir haydut, acımasız bir lider, soğukkanlı bir katil ve… bir ölümsüz. Ama CD Projekt hikâyeyi ve seçimleri yine öyle güzel işlemiş ki bunu “nasıl,” zor yoldan mı kolay yoldan mı öğreneceğimiz bile bize kalmış. Bununla birlikte Olgierd’ın garip bir sempatikliği de var. Kötü biri olduğunu biliyorsunuz bilmesine ama hareketlerine, Geralt’la olan iletişimine, hayata boş vermişliğine ve anlattıklarına bakarak çok daha fazlasının olduğunu görebiliyorsunuz adamın içinde.
Geralt her hâlükarda canavar kontratını kabul edip kurbağayı aramak için yola çıkıyor.
Oxenfurt’un lağımlarında eski bir dostla, Shani ile kesişiyor yollarımız. Ve kurbağa canavarın gerçekten de varolduğunu, dahası devasa bir dehşet olduğunu öğreniyoruz çok geçmeden.
CD Projekt ekibi burada Andrzej Sapkowski’nin masalları çarpıtma yönüne şapka çıkararak Kurbağa Prens masalını bir güzel değiştirip oyuna yedirmiş. Böylece “canavar” avlıyorum derken lanetlenmiş bir prensi öldüren Geralt bir anda kendini Ofirlilerin esiri olarak buluyor. Prenslerini öldürdüğü için Geralt’a öfkeli olan Ofir halkı onu bir gemide tutsak edip idam etmek üzere ülkelerine götürmeye koyulur.
İşte tam bu noktada Master Mirror çıkıyor karşımıza. İn midir cin midir belli olmayan bu adam acayip güçlere sahip ve her dileğinizi yerine getirebiliyor. Ne isterseniz… tabii bir bedel karşılığında. Kendisi ne ilginçtir ki Witcher 3’ün ta en başında, White Orchard’ta Geralt’a Yennefer’ı nerede bulabileceğini söyleyen kişi (Yapımcı ekibe bu ince detay için bir alkış daha). Geralt’a onu serbest bırakabileceğini söylüyor, ama karşılığında bir isteği var doğal olarak. Dediğine göre Olgierd von Everec de zamanında kendisiyle bir anlaşma yapmış, ama borcunu ödememiş. Master Mirror o borcu kapatmaya kararlı. “Ayrıca sana da kazık attı. Kurbağanın bir prens olduğunu ve başına gelecekleri biliyordu,” diye ekliyor. Böylece başka bir şansı olmayan Geralt “anlaşmayı” yapıyor. Ve “hiç beklenmedik bir şekilde” kurtuluveriyor gemideki zindanından.
Bunun ardından Olgierd von Everec’in üç imkansız dileğini gerçekleştirmemiz bekleniyor bizden. Ölü ağabeyi Vlodomir’e felekten bir gece yaşatmak, Borsodi adlı bir müzakere ailesinin evini satın almak ve ölü eşine ayrılmadan önce verdiği mor gülü geri getirmek.
Vlodomir’in hayaletine felekten bir gece yaşatmaya çalıştığımız görev açık ara farkla oyundaki en eğlenceli, en esprili bölüm. Başından sonuna kadar bol bol kahkaha atmanıza neden oluyor. Nedenini söylemeyeceğim, kendiniz görün

Borsodi müzakere eviyle alakalı görev hazırlanış açısından tam Ocean’s Eleven tadında geçiyor ve kendimize bir soygun ekibi kuruyoruz. Eski dostumuz banker cüce Vivaldi’yle birlikte müzakere evini gittiğimiz kısım da inanılmaz eğlenceli. Bununla birlikte görevin son kısmı pek de güzel değildi bana göre.
Olgierd’ın ölü eşi Iris’ten çoktan yok olması gereken mor gülü almaya çalıştığımız yer de tek kelimeyle başından sonuna şahaneydi. Hele Morrowind’taki gibi tabloya girdiğimiz kısım cidden çok iyiydi.
Oyunun üç farklı sonunun olması ve Master Mirror’la ne yapacağımızın bize bırakılması da bir başka artısıydı (ki ben zor yolu seçtim ve hiç pişman değilim.)
Kısacası 10/10