Öncelikle okumadan önce kitabın ününü çok duymuştum. Herkes Locke Lamora'dan bahsedince ben de okumadan edemedim. Kitabın giriş kısmı beni biraz sıktı açıkçası, belki de beklentiyi çok yükselttiğimden de olabilir. Huyum kurusun, öyle bir özelliğim vardır. Game of Thrones ilk çıktığında da hiç sevmemiştim mesela. Sonra n'oldu? Diziye bağımlı olduğum yetmezmiş gibi kitaplarına da bağımlı oldum.
Peki Locke Lamora'nın Yalanları'nda nasıl gelişti bu olay? Game of Thrones vakasının aynısını yaşadım; kitap ilerleyip kurgu serpilince düşündüklerimden utandım ve söylediklerimden pişman oldum. Ana olay olmasa da soygun kurguları beni benden aldı diyebilirim; birçok soygun filmlerinden daha başarılıydılar.
Kitabı okuyalı bir süre oluyor, detayları tam hatırlayamıyorum o yüzden, affola. Ancak bir şehir bu kadar güzel anlatılırdı demek istiyorum. Hani okurken fark etmiyorsunuz ama ikinci kitapta Tal Verrar'ı görünce burnunuzda tütüyor Camorr. Ayriyeten Capa Barsavi'ye değinmek istiyorum; bir karakter ancak bu kadar iyi yaratılabilirdi. Benim kafamda Barbaros Hayreddin Paşa'yla Gangplank arası bir şey canlandı açıkçası. Karakter çok sağlam; halı hikayesi beni benden aldı özellikle. Locke ve çetesi her ne kadar Capa'yı soyup soğana çevirmek için eğitilmiş olsalar da benim kanım hemen ısındı bu adama ve ölmesini hiç istemedim.
Sanza kardeşler ve Böcek ölünce dedim ki "ulan bu ne biçim iş", sonra kitabın ön kapağındaki yorum geldi aklıma. Hayır Rothfuss'ın yorumu değil, onun altındaki, Martin. Bakın size bir öneri; bu adamın yorum yaptığı kitaptan uzak durun arkadaşlar yoksa kitabın son sayfasını çevirip kapağı kapattığınızda gönlünüzde bir yara, boğazınızda buruk bir tat kalacaktır. Aman bulaşmayın.
Ara kısımları oldukça eğlenceli ve bilgilendirici olmasına rağmen en heyecanlı yerde girince insan sövmüyor değil. Favori üç ara bölümümü şöyle sıralayabilirim; Camorr'un Fahişeleri, Capa Barsavi'nin Halısı, Camorr'un İnsanları -şu futbol tarzı oyun oynadıkları-.
Kitabın sonundaki plot twist beni benden aldı. Bağlıbüyücü'ye yaptıklarının iki katını aklımdan geçiriyordum. Çok güzeldi. Bir de çeviri var. Bir mütercim tercümanlık öğrencisi olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki mükemmel bir çeviriydi. Bunlar sahalarda görmek istediğimiz çeviriler. Gerçi söz konusu İthaki olunca başka türlüsünü beklemek yanlış olurdu. Küfürler ve hakaretler yerinde çevrilmişti. ('götoş' gönlümüzde bir numaralı çeviri)