Önsöz: Kısa Öykü Düellosu sonrasında öykü, yazı yazmaya fırsat bulamamıştım. Dün gece ufaktan yazmaya başladım. Bu sabah yazdığım küçücük yazıyı tekrar okuduğumda aklıma bana göre mükemmel olan bir öykü konusu geldi. Bu öykünün girişini paylaşıyor ve eleştirilerinizi bekliyorum. Çok kısa bir giriş bölümü, dün gece yazıldı.
-------------------------------------Giriş Bölümü
Nve Nolare'nin sokakları, bir yabancının dikkat çekmeden rahatça dolaşabileceği kadar karanlıktı. Evlerin çatılarına çengeller yardımıyla asılan küçük fenerlerin ışığı, oldukça yetersizdi. İnsanlar hava kararmaya yeni başlamışken evlerine dağıldığı ve bir daha dışarıya çıkmadığı için geceleri oldukça sessiz ve tekinsiz olurdu sokaklar. Herhangi bir kedinin miyavlamasını, ya da bir köpeğin havlamasını asla duymazdınız. Yaşama dair en ufak bir belirti sergileyen tüm varlıklar derin bir uykuya dalmış olurdu. Aslında Nve Nolare halkı sadece sabahları yaşardı. Hava karardığında ve gece dedikleri bela geldiğinde onlar için her şey son bulurdu. Havanın kararması, güneş ışığı pencerelerinden süzülene kadar devam edecek olan uykularının başlamasıydı.
Sessizlik ve karanlık. Bunlar Velaryon'un çok sevdiği iki kelimeydi. Belki yaptığı işten dolayı, belki de bambaşka bir sebepten; her ne olursa olsun, bu iki kelime yan yana gelirse işler mutlaka Velaryon'un istediği gibi giderdi. İstediği her şey, Nve Nolare'de varmış gibi görünüyordu. Şehrin sokakları kadar, esen sert rüzgarın ve usulca yağan yağmurun da sesi soluğu çıkmıyordu bu gece.
Sabahları harıl harıl çalışan hanlar, geceleri diğer tüm yerler gibi kapatılır ve müşteri almazdı. Ancak aralarından birinin ışığı hala bulunduğu sokağı aydınlatıyordu. Bir suç işliyordu bu hanın sahibi. Kralın kesin emirleri vardı. Eğer acımasız Kral Zenor'un emirlerine uymazsanız çeşitli işkencelere maruz kalır, en sonunda bitkin ve ölüme hazır bir halde aç timsahların önüne atılırdınız. Böylesine korkutucu bir ölümü kimse istemezdi. Buranın sahibi cesur biriydi anlaşılan.
Siyahlar içindeki Velaryon, karanlık sokaktan, bu cesur adamın hanının bulunduğu aydınlık sokağa sessizce geçti. Tüm şehirde ve civarında hareket halinde olan tek canlıydı ve bundan haberi yoktu. Zira buraların yabancısıydı. Halkın tuhaf huylarını henüz bilmiyordu. İnsanların hala evlerinde oturduğunu, iş yerlerinde mum ışığı altında çalışmaya devam ettiklerini falan sanıyordu. Buna rağmen hiç tereddüt etmeden hanın kapısını gürültüyle çaldı. Kapının altından süzülen ışıkta bir karaltı meydana geldi ve hemen ardından kapı açıldı.
Han sahibi oldukça yaşlıydı. Yüzü kırışıklarla doluydu. Saçları ve sakalları beyazlaşmış, normal bir Nve Nolare vatandaşı gibi görünüyordu. Ama aslında öyle değildi.
“Seni yukarıda bekliyor,” dedi han sahibi.
Velaryon, hızlıca üst kata çıkan merdivenlere doğru bir hamle yapmıştı ki han sahibi sert bir el hareketiyle önünü kesti.
“Önce silahlarını ver,
kral katili!”
Han sahibinin, bilinen ismiyle hitap etmesi onu öfkelendirmişti. Evet, o bir kral katiliydi. Birçok kralı öldürmüş ve birçok yaşayan kralın korkulu rüyası haline gelmişti; ama yine de bir ismi olduğu halde bu şekilde seslenilmesi rahatsızlık veriyordu.
“Velaryon.” diye düzeltti han sahibini. “Adım Velaryon.”
Her zaman yanında taşıdığı hançerini, fırlatma bıçağını ve küçük baltasını han sahibinin yaşlı ellerine teslim etti.
“Şimdi çıkabilirsin, Velaryon.” dedi han sahibi. Kaşlarını çatmıştı. Ondan hoşlanmamış görünüyordu.
Velaryon üst kata çıktığında tiz bir keman sesi işitti. Düzensiz ve kulağa pek de hoş gelmeyen bir sesti bu. Anlaşılan kemanın efendisi yeterince yetenekli değildi. Kapıyı birkaç kere tıklattı, ancak kapının açılması zaman aldı. Sonunda han sahibinden daha yaşlı görünen, omuzları çökmüş, gözlerinin altları şişmiş, bitkin ve moralsiz kel bir adam açtı kapıyı.
“İçeriye gel.” dedi, kısık bir sesle.
Oda bir kişi için oldukça büyüktü. Bir yatak, ufak bir masa, küçük kitaplık ve şömine ile donatılmıştı. Temizdi.
“Buraya gelirken kemanınızın sesini işittim.” dedi Velaryon. “ Kulağa...”
“Berbat geliyor değil mi?” diye tamamladı adam. “Biliyorum. Müziğe karşı hep ilgim vardı ama yetenek... İşte ondan yoktu. Olmayacak da. Şarap içer misin?”
Velaryon evet anlamında başını salladı. Başlığını çıkardığında yüzünün tüm hatları ortaya çıkmıştı. Adamın şaşkın bakışlarından rahatsız olup başını öne eğdi.
“Yüzümün sağ tarafı bir yangın sonucunda bu hale geldi.”
“Üzüldüm.” dedi adam ve şarap dolu kadehi Velaryon'a uzattı.
Velaryon ve adam bir süre tek kelime etmeden şöminenin yanıbaşında oturarak şaraplarını içtiler. Sessizliği bozan adam oldu en sonunda.
“Ününü çok duydum.”
“Beni rahatsız ediyor.” diye yanıtladı Velaryon.
“Senin işin bu.” dedi adam ve boşalan şarap kadehini doldurmak için sürahiye doğru bir hamle yaptı. “Belki farklı bir şey yapmak hoşuna gider, ne dersin?”
Normal bir kral suikastı görevi bekleyen Velaryon, çok daha farklı bir iş almak üzere olmanın verdiği merakla adama doğru eğildi, kulaklarını iyice açtı.
“Seni dinliyorum.”