Kayıt Ol

O.Henry

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
O.Henry
« : 05 Haziran 2015, 11:55:56 »
Nam-ı Diğer O.Henry

   “Masa başında oturup düşünmekle yaşamın gerçeklerini dile getiren bir öykü yazamazsınız. Sokaklara, insanların içine dalmalısınız. Halkla konuşup gerçek hayatın akışını ve yürek atışını duymalısınız. Bir öykü yazarının dürtüsüdür bu” İyi bir öykücü olmak için neler yapılması gerektiğini özetliyor bu bakış. Okumaya ilk başladığım günlerde tanıdığım ve sevdiğim bir yazar William Sydney Porter veya Nam-ı diğer O.Henry. Bana okumayı sevdiren bir yazar.  O nedenle böyle büyük bir yazar hakkında birkaç kelime etmek sizleri böyle bir yazarın varlığından haberdar etmek istiyorum izin verirseniz. Her ne kadar sitemizin adı Kayıp Rıhtım olsa da ve ana temamız Fantastik kurgu ve bilim kurgu olsa da O.Henry adından söz edilmeyi hak eden öykücü.
   Öyküleri pek çok dile çevrilmiştir. Bazı öyküleri sahnelenmiş bazıları da filme alınmıştır. O.Henry adı kendisinin öykülerinde kullandığı müstear adıdır. 11 Eylül 1862’de Kuzey karolina’da doğmuştur. Kendisi orta sınıf bir aileden geliyordu. Babası bir doktor, annesi yüksek okul bitirmiş bir hanımefendiydi. Annesi öldükten sonra babası bir alkolik oldu. Ve genç Porter halasının yanında büyümek zorunda kaldı. Öğretmen olan halası Porter’a öğrenme, okuma ve yaratma sevgisi aşıladı. Kendisinin yeteneklerini keşfetmesine yardımcı oldu ve çizgilere hakim olduğunu gösterdi. 13-19 yaşları arasında oldukça fazla kitap okudu. O yıllarda tam bir okuma oburuydu ve klasiklerden ucuz romanlara kadar eline geçen her şeyi okuyordu. Böyle okuma meraklısı olarak Oğuz Aral’dan bahsedildiğini anımsıyorum. Kardeşi Tekin Aral bir ropörtajda ağabeyi için yolda bulduğu gazeteleri bile okurdu” demişti. Kaldı ki her iki kardeşte türk mizahının ustalarındandır
   Genç Porter, 15 yaşında okuldan ayrıldı ve eczacı kalfası olmaya çalıştı. Her ne kadar yapmasa da babası gibi eczacılık konusunda yetkinlik belgesi aldı. Bununla birlikte çalıştığı eczane kentin toplanma yeri olduğu için her türlü insanla tanışma, görüşme imkanı buluyordu. Onların öykülerini dinlediği, davranışlarını gözlemlediği, dedikoduları takip edebildiği bir yerdi bu eczane. Böyle bir mekandan yararlanan ikinci bir yazar bir tiyatrocu daha duymuştum; Moliere’de berber dükkanında çokça vakit geçiriyormuş derler.
Yirmi yaşında aile dostlarıyla Teksas’a gitti ve burada İnek çobanlığı, Koyun çobanlığı, aşçılık, pastacılık ve yazmanlık gibi işlerle meşgul oldu. Bütün bu yaşadıklarından süzdükleri kendisinin gelecekte yazacağı öykülerin çekirdeğini oluşturuyordu. Evlendi, resmi bir kurumda işe girdi ama bu işi uzun sürmedi, siyasi nedenlerden dolayı işten atıldı. İşsiz olduğu devre çok uzun sürmedi ve yine Teksas’da bir bankada iş buldu. Bir yandan bankada çalışırken diğer yandan adı kötüye çıkmış bir gazeteyi satın aldı ve kendi amacına göre yeni bir ad verdi. The Rolling Stone. Bu bir mizah dergisi olacaktı.
The Rolling Stone bir yıl ayakta kalabildi. Ama daha öncesinde dergiye daha çok zaman ayırabilmek için bankadaki işinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Zamanla büyük borçlar altına girdi. Dahası bankanın parasını hesabına geçirmekle suçlandı. Tabii suçsuz olduğunu ileri sürmüş arkadaşlarından da destek görmüştü. Bütün bunlar haklı olduğunu kantlamasına yetmemiş suç üzerine kalmıştı. Bunda bir zaman önce kendi isteğiyle işten ayrılmasının etkisi de vardı. Çarsizce yurtdışına Honduras’a kaçtı.
Ailesini de Honduras’a aldırmaya çalışıyordu ama Eşinin verem olması tüm umutlarının yıkılmasına neden olmuştu. Tutuklanacağını bile bile geri döndü. Eşi 1897 Temmuzunda öldü, kendisi de 1898 Şubatında beş yıl kalacağı hapishaneye girdi. Hapishaneden masum olduğunu belirten mektuplar yazsa da bu kendisine bir fayda sağlamadı. Ama hayatı gözlemlemek, değişik yörelerden gelen her soydan insanları ve onların öykülerini dinlemek açından bu hayat kendisine pek çok faydalar sağladı. Kendi deyimiyle Kötü yazgıları ve Düşük yaşamları anlayabilecekti. 1901 yılında serbest bırakıldı. Öykülerini gönderirken kullandığı değiştik takma adlardan O.Henry adını benimsemişti. İyi davranışları cezasını iki yıl kısaltmıştı. Tutukluk süresinde yazdığı ve yayınlanan öyküleri New York’tan çağrılmasına neden oldu. Hayatını en verimli yılları 1903 den 1907 ye kadar olan bu süredir. Ülkenin en büyük gazetelerinden biri için haftalık öyküler yazmaya başladı. Bu öyküler nünü doruğa çıkardı.
1907 yılında çocukluk arkadaşıyla evlendi ama alkol yüzünden evliliği fazla uzun sürmedi. Önceleri öykülerini benimseyen ve göklere çıkaran eleştirmenler 1940’lardan sonra yüzeysel ve düzmece bulmaya başladılar. Özenli düşünce ya da yetenekten yoksun genişletilmiş anılar olarak değerlendirdiler. Bu eleştiriler öyle bir noktaya gelmişti ki biri onun için “Entelektüel sahra” bile demişti. Ama daha sonraları atmışlardan sonra hak ettiği gerçek yeri tekrar kazandı ve kalıcı oldu.
O.Henry’nin lehçeler üzerindeki yeteneği, dili kapsamlı kullanışı kendisine Amerikan Çehov’u ve Yankee Maupassant’ı denilmesine yol açmıştır. Bir eleştirmenin söylediğine göre O.Henry, Mark Twain dışında bu denli özgün ve renkli olabilmiş tek Amerikalıdır. Benim kişisel görüşüm sorarsanız eğer öykülerden ve öykücülükten söz ediyorsanız Poe’yu unutmamamız gerektiğin söylerim.
O.Henry kitaplarının Türkçeye pek çok defa çevrildiğini ve yayınlandığını biliyorum. Bunların çoğu antoloji veya seçki olarak basılmıştı. Bu eserlerden bazıları şunlar:
Kabahat kimde 1939
Yeşil Kapı 1953
Son Yaprak 1954
Yanlış Tahmin 1957
Kuklalar 1960
Kalpler ve Haçalr 1967
Viski soda 1973
Bankerin Aşkı 1983
Yaşam Dönemçleri 1985 sayılabilir.  
Ama tüm eserlerini kapsayan bir çalışma olduğunu anımsamıyorum. Beni etkileyen öykülerinden aklımda kalan birkaç tanesinin adını yazmalıyım. Son Yaprak, Noel Hediyesi, Yirmi Yıl Sonra… Sizlerden de okuyup beğendiğiniz O.Henry öykülerini bekliyorum.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark