Kayıt Ol

Varolmayanlar // Doğu Yücel

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Varolmayanlar // Doğu Yücel
« : 11 Eylül 2011, 12:46:29 »

Doğu Yücel'in yeni romanı fantastik ile gerçekliğin sınırlarını zorlayan Varolmayanlar raflardaki yerini aldı!

Doğu Yücel'den yaşamı, varoluşu ve düzeni sorgulayan, okuru büyülü bir yolculuğa çıkartan, yeni bir hayalperest manifesto.Genç iş adamı babasından kalan antika dolmakalemle bir hikâye yazar. Ertesi gün gazetede, yazdığı hikâyenin aynen gerçekleştiğine dair bir haberle karşılaşır. Kahramanımız bu gizemli olayın nedenlerini araştırırken tarihin en iyi saklanmış sırrını öğrenecek, dünyayı değiştirecek anahtarın tek sahibi olacaktır.

Alıntı
"Artık bir birliğimiz var. Bir ismimiz yok, birçok ismimiz var. Hayalciler... Sıfırlar... Varolmayanlar... Yoklar... Yarım yamalaklar... Hayalperestler... Olmayanlar... Hiçler... Biz onlar gibi değiliz!"

Yücel, kalemini, sinematografik bir hikâyeyle tekdüze gerçekliğin tam ortasına saplıyor, sihirli bir dünyanın kapısını aralıyor.

Alıntı
Fantastik ile gerçekliğin sınırlarını zorlayan sürükleyici bir macera...

Doğan Kitap'tan çıkan ve kapak tasarımını Mazhar Bilgiç'in üstlendiği kitabın tanıtım ve künye bilgileri için buraya tıklayınız.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Varolmayanlar // Doğu Yücel
« Yanıtla #1 : 11 Ekim 2011, 10:54:14 »
15 Ekim Cumartesi saat 15.00'de D&R Suadiye'de Doğu Yücel kitabı “Varolmayanlar”ı imzalıyor.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Varolmayanlar // Doğu Yücel
« Yanıtla #2 : 18 Mart 2012, 12:54:54 »
"Şu an hangi kitabı okuyorsunuz ve eleştiri" bölümünde kitabın bekleneni veremediğini söylemiştim. Çok erken konuşmuşum, daha kitabın geçiş aşamasındaymışım ben. Geçiş 150 sayfa kadar sürüyor yanlış hatırlamıyorsam. Ben de oralarda bir yerdeydim henüz. Kitabı baştan irdelemeye başlıyorum.

Kitabın kapağı çok ilgi çekici buldum ben. Ana karakterin -kitap boyunca ismini öğrenemiyoruz, ya da ben unuttum- çizimi ve arkasındaki onlarca aynı kişi de kitabın kendine has mesajlarından sadece biri. Doğu Yücel isminin Y'sinden akan bir mürekkep damlası basit gibi görünmesine rağmen kitap için oldukça değerli. Okursanız anlayacaksınız zaten. İsim konusuna gelirsek de Varolmayanlar'dan daha iyi bir isim bulunamazdı herhalde. Varolanların arasında varolmayanların var olma çabası okumaya değer bir konu.

Genel olarak konu inanılmaz klişe. Yazılanların/çizilenlerin gerçek olmasını çoğu yazar/senarist işlemişti daha önceden de. Hatta şu an aklıma gelen kitaptan uyarlama bir film var: Mürekkep Yürek(sanırım adı böyleydi). Onda da yazılanlar gerçek oluyordu, ama o biraz daha high fantasy'di. Kitap hakkında çok olumlu yorumlar duymasam ve sadece konusunu bilsem kesinlikle almazdım. Çabucak bayabilen bir konu çünkü (bkz. aynı film). Fakat Doğu Yücel konuyu öyle bir işlemiş ki, bu konuyla ilgili bugüne kadar yazılmış en iyi kitaplar arasına girer. Karakterin eline öyle 'ejderha yazayım ejderha gelsin, eve uçak çarpsın' gibi kozlar vermiyor çünkü. Oldukça akla yatkın bir şekilde işleniyor konu.

Kitap başlarken 30.11.2010 tarihli Milenyum gazetesinin haberini okuyoruz. Haberde Kaos'tan, günlüklerden falan bahsediyor. Dünyanın büyük bir karmaşa halinde olduğunu anlatıyor. Nedenini kitabın sonunda anlıyoruz. Bu büyük karmaşanın içinde bir grup araştırmacı Kartal'daki bir çöplükte bu günlükleri buluyor. Günlükler 2009 tarihine ait ve isimsiz. İçinde de çok önemli bilgiler taşıyor. Devlet tarafından korumaya alınmasına rağmen Milenyum bu günlüklere ulaşıyor ve halka açıyor, işte buradan sonra okumaya başlıyoruz.

Başlarda zamanı kafaya takmış, migrenli bir adamın rutin hayatını işliyor. Git gide bu adamın rutinleri bozulmaya başlıyor migreni artıyor ve bir şeyler onu hikaye yazmaya itiyor. Böylece kitap "Şimdi başlıyoruz." moduna giriyor ama beni o moda bir türlü sokamadı o sıralarda. Film senaryosu gibi ilerliyordu, keşke film olsaymış dedim hatta. Sıkıla sıkıla devam ettim okumaya. Giriş kısmının biraz daha kısa olmasını umardım ama olmamış malesef. Yine klişelerle dolu bir şekilde ilerlerken yaklaşık 150. sayfaya geldiğimde bende hafif kıpırdanmalar olmaya başladı. Bu sefer de ben "Şimdi başlıyoruz." dedim ve gerçekten de başladı. Ne zaman İrfan Kudret Akay konuşmaya başladı, o zaman ben de kitaba bağlandım.

İrfan Kudret Akay, Doğu Yücel'in tüm fikirlerini yüklediği bir karakter olmuş. Savunmak istediği şeyler her bakımdan bizim için -hayal gücü yüksek mertebede olanlar- çok önemli çünkü doğru şeyleri savunuyor. İşin içine fantastiği soksa da o kısmı çıkarınca hayatımızı okumuş oluyoruz bir nevi. Çünkü biz hayal kurduğumuz için hep dışlandık, hep dalga geçildik. Bizi yok saydılar. İşte öyle bir gaza getiriyor ki kitap sizi, isyan edesiniz geliyor. Hayallerinize daha da sıkı sıkı bağlanıyorsunuz. Yücel'e önce teşekkür, sonra da tebrik ediyorum.

Burada ne anlatsam spoiler olacak o yüzden kısa kısa geçiyorum. İrfan Kudret Akay'ın verdiği dersler, söylediği her söz sizi sonuna kadar etkiliyor. Sadece sizi değil kitaptakileri de etkiliyor. O konuşurken herkes ağzının içine bakıyor, kulakları başka bir şey duymuyor, beyinleri başka bir şey algılamıyor. Hitabet konusunda üstüne yok yani. Doğu Yücel yazarken oldukça özen göstermiş ve her cümleden önce 3-4 kere düşünmüştür herhalde çünkü neredeyse hiç boş konuşmuyor. Baya bir etkilendim kendisinden.

Kitabın arkasında "Doğu Yücel'den yaşamı, varoluşu ve düzeni sorgulayan, okuru büyülü bir yolculuğa çıkartan, yeni bir hayalperest manifesto." diyor. Bu cümle başlarda pek bir anlamsız gelse de ilerleyen vakitlerde kitabın gerçekten de yaşamı, varoluşu ve düzeni oldukça sert bir şekilde sorguladığına tanık oluyoruz. Haklı ve kesin isyanlar sizi de düşünmeye itiyor. Kitabın beni en çok etkileyen yönü buydu.

Ayrıca kitapta birçok bilim kurgu/fantastik eserinden bahsediliyor, göndermeler yapılıyor, yazarları ve eserleri anılıyor. O konuda bir bakımdan saygı duruşu niteliği de taşıyor kitap.

Kitap virajları harika bir şekilde alırken son düzlükte malesef yine klişelere maruz kalıyor. Karakterin düşüncesi klişe değil de sonda yaptığı hareket klişelere hapsolmuş yine. Daha farklı olabilirdi ama olsun, bu haliyle de bağrımıza basarız onu.

Kitapta cinsellik açık açık anlatılmıyor ama daha önce o tür kitaplar okumadıysanız biraz garip gelebilir. Ama daha önceden İçeriden Ölmek gibi eserleri okuduysanız hiç cinsellik yokmuş gibi de gelebilir. Yani cinsellik var ama kapalı bir şekilde, rahatsız etmeden ortaya konulmuş.

Bir diğer husus da küfürler. Eğer onlara da çok alışık değilseniz yine kendinizi garip hissedebilirsiniz. Genel olarak Onur Selamet öyküleri havasında geçiyor çünkü kitap. Başlarda fazla küfür olmasa da sonlara doğru bazen kahramanımız çıldırıyor.

Etkileyici bir kitaptı, eğer bir hayalci olarak gerçekçilere karşı kendinizi savunmak ve varlığınızı sürdürmek istiyorsanız okumanız gerekiyor. Türk yazarlardan böyle şeyler görmek gururlandırıyor beni.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Varolmayanlar // Doğu Yücel
« Yanıtla #3 : 29 Nisan 2013, 21:29:50 »
Doğu Yücel’in Varolmayanlar’ını uzun süredir merak ediyor, ama bir türlü okuma fırsatı bulamıyordum. Şu son birkaç aydır kitap okumaya doğru dürüst vakit de ayıramıyordum açıkçası. Garip bir “doymuşluk” hissi vardı üzerimde, neyse ki atlatmış görünüyorum. Neyse efendim, konuyu dağıtmayayım.

Varolmayanlar, adını bilmediğimiz genç bir işadamının başından geçen olayları konu alıyor. Zaman konusunda aşırı derecede takıntılı olan (işe geç kalmamak için dişlerini tuvalette fırçalayacak kadar hem de), güçlü bir finans şirketinde çalışan ve günlük rutinlerine sonuna kadar bağlı kalmaktan hoşnut biri kendisi. Çok para kazandıran bir işi, gayet seksi bir sevgilisi, kendisi kadar başarılı bir iş arkadaşı ve pahalı takım elbiseleri var. Annesi onu doğururken ölmüş, babası da birkaç yıl sonra diğer tarafa göçmüş. Ona hayal kurmayı, roman okumayı ve yazı yazmayı her zaman yasaklayan sert bir adam çünkü babası. Aralarının iyi olduğunu söylemek zor. Bu yüzden onun yokluğunu pek dert etmiyor kahramanımız. Tek sıkıntısı arada bir baş gösteren migren nöbetleri.

Bir gün bu nöbetlerden biri dayanılmaz bir raddeye ulaşıyor ve hiçbir ağrı kesici derdine derman olamıyor. O da çareyi çocukken yaptığı bir yöntemi denemekte buluyor ve sarılıyor kâğıt kaleme. Günlük tutmaya başlıyor; tıpkı babasının ona vasiyet ettiği gibi… Ve garip bir biçimde ağrılarının azaldığını hissediyor. Derken bir hikâye yazmaya başlıyor ve ertesi gün bunun gerçekleştiğine şahit oluyor. Ertesi gün bir hikaye daha kaleme alıyor ve o da gerçekleşiveriyor. Şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran genç adam ister istemez bu sırrı çözmek, olanlara bir anlam vermek için araştırmalara başlıyor. Bu esnada da zamana dayalı düzeni, rutinlere bağlı hayatı alt üst olmaya başlıyor.

Romanımızın konusu aşağı-yukarı böyle. Ama onu sadece bir “yazdım ve gerçeğe dönüştü” hikâyesi olarak yargılamak yanlış olacaktır. Çünkü satır aralarında eğitim sistemini, dünya düzenini ve hayatı sorgulayan, hayal gücümüzü köreltenleri ve düşlediğimiz şeyler için bizlerle dalga geçenleri eleştiren bir anlatım var. Doğu Yücel, kurguladığı dünyayı gerçek dünyayla ve tarihi olaylarla öyle bir birleştirmiş, öyle bir harmanlamış ki şaşırmadan edemiyorsunuz. Hatta arada Edgar Allan Poe’nun eserlerini, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını, Jules Verne’ün çağının ötesindeki buluşlarını ve daha pek çok edebiyatçının, yönetmenin ve müzik grubunun eserlerini de işim içine katıp ortaya attığı savını onlarla destekliyor. Bu da neredeyse anlatılan şeylerin gerçekliğine inanacak raddeye gelmenize neden oluyorsunuz okurken.

Hayal ettiği şeylerin gerçeğe dönüştüğünü fark eden kahramanımızın gördüğü her şeyden bir hikâye çıkartmaya başladığı noktada Doğu Yücel’in en sıradan şeyden bile nasıl bir kurgu çıkarttığını görünce iyice keyifleniyorsunuz. İşin kötü tarafı size de bulaşıyor bu, yolda yürüyen yaşlı bir adama bakarken kendinizi tıpkı romanın kahramanı gibi hayaller kurar, hikâyeler yazarken buluveriyorsunuz. Kurgunun sürekli yön değiştirmesi, tam her şeyi anladığınızı zannederken olayların tekrar tepetaklak olması da romanın bir başka güzel yanı.

Bununla birlikte bu kitabın herkese uygun olmadığı da bir gerçek. Öncelikle kahramanımız bekar bir erkek olduğu için cinsel hayatı da bayağı bir aktif. Yazarımız da bu noktalara değinmekten hiç kaçınmamış. Bunun sonucu olarak mastrubasyon, seks, ereksiyon gibi olgular kitabın çoğu yerinde karşımıza çıkıyor. İkinci olarak sistemi, modern hayatı, hayalcileri sorgularken işin içine tek tanrı inancını ve ilahi dinleri de katıp onları da eleştiriyor Varolmayanlar adlı grup. Bu iki olgunun bazı okuyucuları rahatsız edeceği ise aşikâr.

Sonuç olarak, genel itibariyle baktığımda kurgusuyla, keskin dönüşleriyle ve içerdiği macerayla gayet keyifli bir roman Varolmayanlar. İnsan, giriş kısmı çok uzun tutulduğu için başlangıçta şikayet etse de sonradan her şeyin başarıyla birbirine bağlandığını, en ufak ayrıntının bile atlanmadığını görünce seviniyor. Yukarıda anlattığım iki olgu da yer yer kitaba olan bakışı açınızı değiştirebiliyor.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Varolmayanlar // Doğu Yücel
« Yanıtla #4 : 25 Haziran 2013, 22:22:54 »
Biraz sonra okuyacaklarınız samimiyetle ve ciddiyetle sabittir.

"Yazı yazmak kutsal bir eylemdir," diyen Doğu Yücel'den bir hayalperest manifesto.

"Artık bir birliğimiz var. Bir ismimiz yok, birçok ismimiz var. Hayalciler... Sıfırlar... Varolmayanlar... Yarım yamalaklar... Hayalperestler... Yoksayılanlar... Olmayanlar... Hiçler... Neden sıfırız? Neden hiçiz? Neden Varolmayanlar'ız?"

Sanırım yıllardır aradığım kitabı buldum. Birkaç aydır kütüphanemde okunmayı bekliyormuş meğer. Benden kitap önerisi isteyenlere, ilk önerdiklerim arasına bir kitap daha eklenmiş bulunmaktadır... Varolmayanlar.

Kitap "Kıyamet günlükleri bulundu" başlıklı esrarengiz bir haber metniyle başlıyor. Daha sonra bu haberin çıktığı "Milenyum Gazetesi" bizi bu günlükleri okumaya davet ediyor. Ve kendimizi bir anda "Genç bir işadamının günlüğü ve olağan olaylar serisi"ni okurken buluyoruz.

Karakterimiz –günlüğünü okumakta olduğumuz gizemli şahıs- zaman takıntısı olan biri. Her sabah müthiş bir koşuşturmacanın içine giriyor. Ve asla aynı anda ikiden az iş yapmıyor. Zaman onun için çok değerli, zaten hakkında öğrendiğimiz ilk şey de bu oluyor. Sayfaları çevirdikçe bu gizemli şahsın hayatının derinliklerine iniyoruz iyice. İsmi mi? İsmini bilmiyoruz.

Bir süre sonra aşağı yukarı hayatının bütün ince ayrıntılarını öğreniyoruz. Belli bir noktadan sonra ise “olağan olaylar serisi” yerini “olağanüstü olaylar serisi”ne bırakıyor.

Her şey baş karakterin bir rüya görmesiyle başlıyor. Sonra o rüyayı tekrar ve tekrar görüyor. Annesini, babasını ve eski sevgilisini (Ezgi) bir araya getiriyor bu rüya. Çareyi rüyayı kağıda dökmekte buluyor. Sonra rüya etkisini yitiriyor ve bir daha o rüyayı görmüyor.

Bir diğer önemli unsur ise, karakterimizin aynı zamanda sürekli günlük tutuyor olması. Günlük yazmasını ona babasının tembihlediğini öğreniyoruz. Ve çok sıra dışı bir durum daha söz konusu. Şiddetli migren nöbetleri geçiriyor bu adam. Bu nöbetleri nasıl yeniyor dersiniz? Yazarak! Yaşadıklarını düzenli bir şekilde günlüğe aktararak. Bu şekilde migren ağrısı diniyor. İlk başlarda buna kendisi de inanamıyor ama durum bundan ibaret.

Peki bu kitap hep böyle sıradan mı ilerliyor? Elbette hayır. Okumaya devam ettikçe olaylar çok daha ilginçleşmeye başlıyor ve biz de kitaba kaptırıyoruz kendimizi. Doğu Yücel titizlikle ördüğü kurguyu en ince ayrıntılarına dek aktarıyor bize. Enteresandır, o kadar uğraşmama rağmen tek bir açık dahi yakalayamadım!

Buradan sonra okuyacaklarınız kitabın sıradan tekdüzeliğinden çıkarak anormalleşme süreciyle ilgilidir.

Yine bir gün migren nöbeti tutuyor günlüklerin sahibini. Nöbeti yenmek için yazması gerekiyor. Evin içinde bakmadık yer kalmıyor ama kalemlerini bulamıyor. Son çare olarak babasının sürekli kullandığı en değerli kalemini alıyor. Kalemin özel bir yapım olduğunu öğrenmiş oluyoruz ek bilgi olarak. Sonra başlıyor o günkü günlüğünü yazmaya.

Sabah sevgilisi Aslı’yla yaşadığı bir olaya geliyor sıra. Mahalle arasında futbol oynayan çocuklardan birinin vurduğu top Aslı’nın kafasına gelmek üzereyken uçarak topu kurtardığı sahneyi yazıyor. Sonra gol yiyen takımın kalecisinin adını “Varol” diye hayal ediyor ve o şekilde günlüğüne aktarıyor. Neden Varol yazdığını kendisi de bilmiyor. Kalemin gücünden kudretinden mi bilinmez ama (kalem hakkındaki tüm gerçekleri ilerleyen bölümlerde öğreniyoruz) bir hikaye kurguluyor zihninde. Hikayenin adı “Varol’un Eldivenleri”. Hikayeye son noktayı koyduktan sonra da zaten başında herhangi bir ağrı kalmıyor.

Tabii ki her şey bu kadarla sınırlı değil. Ertesi günün gazetesinde yazmış olduğu bu öykünün aynen gerçekleşmiş olduğunu fark ediyor. İlk bakışta gözlerine inanamıyor, çok şaşırıyor. Yazdığı bir öykünün gerçekten yaşanıldığını öğrenen bir insanın vermesi gereken olağan reaksiyonları gösteriyor. Bir müddet sonra mecburen bu gerçeği kabulleniyor. Şimdi yapması gereken tek bir şey var; yeni bir öykü yazmak ve onun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine emin olmak.

Yazıyor da. Ve gerçekleşiyor da. “Geber İt” ve “Dişi Korsanın Esrarengiz Hikayesi” adlı öyküleri de bir bir gerçekleşiyor. Günlüklerin yazarı (hala bir adı yok evet) çıldırmanın eşiğine geliyor. Sonraki bölümlerde gelişen olayların ardından da aklının ucundan dahi geçmeyecek bir şeye tanıklık ediyor. Son derece sıra dışı ve esrarengiz bir topluluğun varlığından haberdar oluyor. “Varolmayanlar.”

Doğu Yücel, yaratmış olduğu karakterin ruh halini o kadar iyi yansıtıyor ki, kurgu bir an olsun sırıtmıyor. Sıradan bir insanın hayatının bir anda tepe taklak etmiyor, her şey zamanla ve sırayla. Günlüklerin yazarı Varolmayanlar topluluğuna giden yolda adım adım ilerlerken birçok yol ayrımı çıkıyor karşısına. Sorguluyor, her şeyi en ince ayrıntısına dek hem de.

Tabii bu durum okurlar için de geçerli. Biz de sorguluyoruz. Kitapta karşımıza çıkan her şeyi anında kabul edip, anlatılan her şeye inanıp okumaya devam etmiyoruz. Gizemli karakterimiz gibi biz de sürekli ikilem yaşıyoruz. Özellikle kitabın son kısımlarında bu durum bir hayli fazla. Yücel bizleri sık sık ters köşeye yatırıyor. Tam “hah, şimdi her şey açıklığa kavuştu” derken bir bakmışız gene yanılmışız.

Uzun yıllar üzerinde çalışılmış olduğu o kadar belli ki, Doğu Yücel bu kitabı 9 yıllık bir zaman periyodunda tamamlıyor bildiğiniz üzere. Ve buradan da şu sonuca varabilmemiz pek tabii mümkün: Bir kitap ne kadar uzun sürede yazılırsa, işte o kadar sağlam ve kusursuz olur.

Düşler Kabuslar ve Gelecek Masalları Doğu Yücel’in çıraklık eseri, Hayalet Kitap kalfalık, Varolmayanlar ise tam bir usta eli değmiş gibi!

Kitaplar bu sırayla okunursa eğer yazarın kaleminin ne kadar geliştiğine şahit olabilir okurlar. Varolmayanlar bir başyapıt. Diyelim ki Doğu Yücel birkaç kitap daha yazdı, yazsın, dört gözle bekliyoruz fakat hiçbiri bir Varolmayanlar olmayacak. Belki yazarın kendisi de bunun farkındadır. 3 kitapla Türk Edebiyatı’nda zirveye oynamak? Kolay değil. Büyük başarı.

Doğu Yücel okurları olarak tek bir konudan şikayetçiyiz biz aslında. Hayal gücüyle Stephen King ve Neil Gaiman gibi (benim gözümde Doğu Yücel Türkiye’nin Neil Gaiman’ıdır) dünyaca ünlü fantezi yazarlarına kafa tutabilecekken, neden bu kadar az eser verir ki insan? Biraz daha üretken olmasını istiyoruz. Biraz daha. Birazcık…

Böylesine bir hayal gücüne sahip insan yazmalı, sürekli yazmalı! Fantastik yazmalı, bilimkurgu yazmalı, korku türünde eserler de yazmalı, biliyoruz ki kendisi çok büyük bir Edgar Allan Poe fanı.

Kendisine naçizane bir tavsiyem de olacak. Müzik yazarlığı yapmasın demiyorum, hobi olarak gene yapsın, ama yeni kitaplar da yazsın. Müzikseverlerin ismini her hafta gördüğü gibi, kitapseverler de her yıl görsün.

Kitaptan alıntılar:

"...Çok büyük bir kanıt değildi belki. Ama beni ikna etmeye yetti. Zaten büyük bir kanıta ihtiyaç duymuyordum ki. İnanmak istediğim şeye inanmak için ufacık bir şey de yeterli olabilirdi. Ne yazdığımız, ne yaşadığımız değil, belki de neye inandığımız bizim gerçekliğimizi var ediyor. Kim neye ne kadar inanıyorsa, o o kadar gerçek çünkü herkes tek bir gerçeklikte değil, kendi gerçekliğinde yaşıyor. Ve orada, dileyen sihirli mızrağını fersahlar ötesine fırlatabilen tek gözlü ihtiyarlara; dileyen keçi ayaklı flüt çalan satirlere; dileyen dört kollu fil hortumlu tanrılara; dileyen şahin kafalı güneş ilahlarına; dileyen uçan spagetti canavarlarına; dileyen de tek başına duran, yalnız, suretsiz bir yaratıcıya inanabilir. Bu varoluşta, tüm varsayımların ötesinde herkesin en ufak şüphe duymadan inanabileceği tek şey kendisi değil mi? Geriye kalan her şey bir yalan, bir illüzyon, bir rüya olabileceğine göre, kendi gerçekliğini oluştururken bir insanın sadece kendi düşüncelerine kulak vermesi gerekmez mi?"

"Yazmak, şeytanlarımızı yenmekte bize yardımcı oluyor."

"Ama zamanla bu konuda kendimizi geliştirdik, izlediğimiz filmlerdeki öpüşmelere düşük not verir olduk."

"Ah şu kadınlar, hala porno koleksiyonumuzun video kasetlerden oluştuğunu sanıyorlar, mpeg'lerin, avi'lerin farkında değiller. (Allah'a şükür!)"

"Hayatın tekdüzeliğini yenelim."

"Küçük bir sıfır ne kadar büyürse büyüsün asla bire tamamlanamaz."

"Sıfır yörüngeye girdiği an hiçler yükselecek yoldaş."

"Çünkü hepimiz tek bir hayalin ortaklarıyız."

"Daha önce böyle değildi! Hiçbirimizin hayatı böyle değildi..."

"Bize tarih kitaplarında ilkel insanın zekadan ve ahlaktan yoksun kaba saba bir hayvan olduğu söylenir, ona 'mağara adamı' denir. Devletler ve yasalar olmadan medeni bir hayatın var olamayacağı dikte edilir hep. Sistem olmadan barbarlaşacağımıza dair bir korku yaratılır zihinlerde."

"Hayalgücü. Hayalgücüydü en baştan itibaren insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran tek şey."

"İşin gerçeği şuydu ki;  insanoğlu hayalgücünü hayatı renklendirmek, günlerine macera katmak ve dünyayı şekillendirmek için kullanıyordu."

"İyilikle kötülüğün edebi savaşı aslında bizim onlarla savaşımızdır."

"Bir kanıt, bir kanıt, bir kanıta lunaparkım!"

"İnsanların çoğu artık hedefi başkalarınca belirlenmiş birer güdümlü füzedir. Sonunda patladıkları yer uçsuz bucaksız, kimsenin umrunda olmayan bir çöl tepesidir. Arkalarında birkaç parça kemikten başka bir şey kalmaz."

"Ne kadar çok kaçarsan, geri dönüp saldırmak için o kadar fazla gücün olur."

"Biz gerçekliği yeniden yazmak istiyoruz, deli saçması bir gelecek kurgulamak değil amacımız..."

"Kalemler kaybolmaz, gerçekçiler kalemleri toplarlar. Tükenmez kalemleri hemen tükenecek şekilde tasarlarlar. Kurşun kalemlerin uçlarını kırılacak şekilde imal ederler..."

"Kaybolan kalemler, silinen hayaller..."

"Din, hayal dünyalarının yüzüne kapatılan kapının kilididir."

En sevdiğimi en sona sakladım;

"Dünya kocaman bir hayvanat bahçesi olsa hiç ziyaretçisi olmazdı."

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Varolmayanlar // Doğu Yücel
« Yanıtla #5 : 27 Haziran 2013, 01:03:13 »
Kitap hakkında söylenebilecek pek bir şey yok aslında. Kitabın genel konusunu yukarıda üç arkadaş genel hatlarıyla anlatmış, ayrıntıya girmek spoiler'a kaçar zaten.

Klasik bir konu üzerine kurulmuş gibi görünüyor başta: yazdım ve gerçekleşti. Ama ilerledikçe olayın sadece bundan ibaret olmadığını görüyoruz. Kitap çok daha sağlam temeller üzerine oturtulmuş.

Özellikle İrfan Kudret Akay karakteri, Doğu Yücel'in tüm fikirlerini barındırdığı bir karakter olmuş. Bu açıdan ben çok sevdim bu karakteri.

Kitabın tek beğenmediğim yeri sonuydu. Çok beklenen, olağan bir sondu. Ben şahsen yazarın bizi bir kez daha ters köşeye yatırmasını isterdim.

Genel itibariyle güzel bir kitaptı, bu tür eserler Türk edebiyatında çoğalsın, daha çok görelim istiyorum.


Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
“Varolmayanlar” Amazon’da Satışta
« Yanıtla #6 : 21 Haziran 2015, 19:40:46 »

Doğu Yücel’in şehir fantazyası türündeki romanı Varolmayanlar, bundan böyle Ayşe Lucie Batur çevirisi ile İngilizce olarak Amazon’da satışta.

Detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Haber: B. Doğukan "Denaro Forbin" Şahin.