Kayıt Ol

Sürgün

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Sürgün
« : 01 Şubat 2016, 16:52:43 »
SÜRGÜN
  
 "Gezegen Salonu; üzerinde yaşadıkları dünyanın en büyük yapısıydı. Dokuz sütunun taşıdığı muazzam bir ana kubbe ve onu tamamlayan irili ufaklı kubbelerin oluşturduğu bütünsellik içindeki hem büyüklük olarak hem de mimari açıdan muhteşem bir binaydı. Yıllardır, belki yüzyıllardır bu devasa salon böyle bir amaç için kullanılmamıştı. Modern tarih öncesi çağlardan kalma mimariye sahip içine binlerce yurttaş alabilecek büyüklükte bir salondu Gezegen Salonu. Bir tarafta izleyicilerin oturması için rahat koltuklar vardı. İçeridekilerin sahnelenen oyunu yada konferansı ve ya resitali izleyebilmesi koltukların çaprazlama sıralandığı bir görsel sanat izleyici salonu gibiydi.
      Diğer tarafta ise salonda ki izleyicilerin zahmet çekmeksizin tüm olanı biteni izleyebilecekleri büyük bir sahne vardı.    Nesiller önce atalarının en büyük eğlencelerinden biri olan hayali veya gerçek olayları dramatize ederek yaptıkları bir sanat olayını topluca hep birlikte izleyebilmek için inşa ettikleri koca salonlardan biri, en görkemlisiydi.
      Sonra toplum ilerledikçe zevklerde değişmişti. Neredeyse her toplu yaşam biriminde var olan bu ve insanları fiziki anlamda bir araya getiren irili ufaklı bu salonlar işlevini yitirmiş, başka amaçlar için kullanılır olmuştu. Bazen bir müze bazen bir depo olarak yaşamını sürdürenler vardı. Pek çoğu ise yıkılıp yerine açık alanlar meydanlar ve parklar yapılmıştı.
     Sözler yanlış anlaşılmasın, salonlar yine var. Belki hepsi değil ama en azından önemli  sayılabilecek bazıları duruyor. Görsel sanatlar da... Yeni yapılanlar yeni ihtiyaçlar için sadece gerektiği ölçüde yapılıyorlardı. Eski çağlarda var olan büyüklük takıntısı yoktu artık. En büyük konutlar en büyük kentler, en büyük ulaşım araçları. Yaşanan iletişim devrimi ile gerekte kalmamıştı büyüklüklere.
     Yurttaşlar bir araya gelme ihtiyacı duyduklarında oturdukları küçük yerleşim birimlerinde, küçük salonlarda toplanıyorlardı. Tabii toplanma gerekçeleri iletişim araçları başında değil de yüz yüze görüşülecek kadar önemliyse.
     İletişim devrimi ile -yaşayanların anımsayamayacağı kadar eski dönemlerde- pek çok şey değişmişti. Bireylerde ve toplumda her şey değişmişti, hem de tepeden tırnağa değişmişti. Bilim ve Bilim ahlakı tüm bireyleri etkilemişti. Bilim, eğitime yön vermiş, eğitim toplumu yeniden şekillendirmişti. Etkin bir nüfus planlaması sayesinde önce hızlı nüfus artışı durdurulmuş, Üretim otomasyona dönüştürülmüş zenginlik ve refah tüm topluma yayılmıştı.  Bedensel ve ruhsal bütün hastalıklar ve rahatsızlıklar birer birer giderilmiş, neredeyse  genlerden silinmişti. Yalnızca yaşayanların değil gelecek kuşaklarında sağlığı ve esenliği sağlanmıştı.
      Ya da sağlandığı sanılıyordu, çünkü bu olağan üstü toplantının amacı bir suçluydu. Suç ve suçlu, kelimelerinin bile unutulduğu bir toplumda bulunmayan ender şeylerden biriydi. Ve tarihi Gezegen salonu uzun zamandır ilk defa toplantıya açılıyordu, hem de  bir suçlu için.
     Yüzyılların vermiş olduğu tecrübe ile yönetim biliminin en olgun şekli kabul edilen Seçilmiş Yaşlılar Kurulu uzun süren tartışmalardan sonra durumun bizzat toplumun bireylerinin çoğunun izleyebileceği bir yerde görüşülmesine karar vermişti. Toplantının amacı önemliyse bu toplantıyı bireylerin birebir izlemesi gerekirdi. Kurul başkanı Ka-han'ın dediği gibi "Soyu tükenen bir varlığın" bilinen tek örneğini toplumun büyük bir kısmı görmeliydi. Hem de canlı olarak karşılarında görmelilerdi, iletişim araçlarında bir resim, bir görüntü olarak değil.
      Çaprazlama dizilmiş rahat koltukların tamamı dolmuştu. Gezegen toplumunda üretim toplantı süresince durdurulmuştu. Bu hep birlikte kutlanılan "Bilim Bayramı"ndan sonra ilk kez olan bir şeydi. En küçüğünden en yaşlı üyesine kadar herkes olayı izliyordu.
      Tıp bilimi, Canlılar bilimi diğer pozitif bilimlerle doğru orantılı olarak ilerlemişti. Önce hastalıkların kaynakları teker teker bulunmuştu. Bu hastalıklara karşı sağaltma yöntemleri geliştirilmişti. Çözüm yöntemleri yaşamın yapı taşları olan genlere kadar ilerletilmişti. Gelecek kuşaklarda görülebilecek olan -bedensel olsun, ruhsal olsun-rahatsızlıklar gideriliyordu.
      "Olay" yada "kişi" yapılagelen tüm elemeleri bir şekilde geçmişti, diğerlerinden farklı bir çocuk olduğu anlaşıldığı günden beridir toplumun ilgisini çekmişti. Değişik tedavi yöntemleri denenmesine karşın tüm girişimlere olumsuz tepki veriyordu. Koltukların karşısına konulmuş olan heybetli kürsüde oturan dokuz kişiye bunları anlatıyordu "Kamu Temsilcisi". Zaman ve yer belirterek konuşmasını sürdürüyordu.
     Gerçek anlamıyla bir taarruzdu bu. Kamu Temsilcisi ara vermeden tüm suçlamaları okudu. O konuştukça nereden çekildiği belli olmayan görüntüler salonun yan duvarına yansıyordu. Bir bireyin çeşitli yerlerde ve çeşitli zamanlarda alınmış görüntüleriydi bunlar. Her görüntünün ortak noktasıysa şiddetti. Duvardaki en son dondurulan karedeki görüntü ise tüm salondan memnuniyetsizlik belirten seslerin yükselmesine neden oldu. Hayret ve tiksinti uyandıran bir uğultuydu bu.
     Kamu Temsilcisi uzun söylevini tamamlayıp bir duvar gibi karşısında yükselen kürsüye doğru saygıyla eğildi. Uzun zamandır hazırladığı konuşmasını yaptıklarından en küçük bir pişmanlık duymayan bu canavarı -Toplumda unutulan "Canavar" kelimesini kütüphanenin en kuytu köşelerini tarayarak bulmuştu- lâyık olduğu şekilde cezalandıracağınıza inanıyorum" cümlesiyle tamamlamıştı.
     Kürsünün üzerinde, tam ortada oturan diğerlerinden yaşlı olduğu hemen anlaşılan Ka-Han göz ucuyla sağında ve solunda oturan dörder kişiye baktı. Düzenli bir toplumda yönetici olmak kolaydı. Dokuz kişi, dokuz bilge kişi yıllarca kamu görevinden ve yine yıllarca süren özel eğitimden sonra bu göreve üzerinde yaşadıkları gezegen halkının oylarıyla seçilmişti.
      Dokuz çift göz bakışlarını Kamu Temsilcisinin masasının hemen yanındaki masada oturan diğer kişiye yöneltti. Kamu Temsilcisinden daha yaşlı sayılabilecek kişi -Savunma Temsilcisi- yerinden kalktı."Söyleyecek bir sözümüz yok; Adaletinize ve Hoşgörünüze sığınıyoruz "dedi. Kamu Temsilcisinden daha havalı bir şekilde kürsüyü selamlayıp yerine oturdu. Zaten biliyordu ki böyle birini savunmak bile gereksizdi.
      Yaşlı Bilge oturduğu koltuktan yavaşça doğruldu. Onunla birlikte gezegen toplumunu yöneten diğer sekiz kişi de doğruldu. Kürsü üzerindeki hareketliliği fark eden dinleyicilerde yerlerinden kalktılar. Yaşlı bedenden umulmayacak gürlükte bir ses önünde salona göre bile çukur sayılabilecek cam kürede oturan zanlıya bakarak tüm salondakilerin irkildiği bir gür ama sakin bir sesle,
     "Senin söyleyeceğin bir şey var mı Yurttaş" dedi. Bir saniye, iki saniye, üç saniye...     Cam kürede oturan orta boylu siyah saçlı kişi alnına doğru inen saçlarını eliyle geriye doğru attırdı. Perçem tekrar alnına döküldü. Dudaklarının kenarında sinsi bir gülümseyiş belirdi, yalnızca alaycı ve çevresini küçümseyen bir gülümseyiş, ne bir kelime ne bir cümle vardı.
      Karar salonu, yalnızca bir girişi olan girişten başka bir penceresi yada kapısı olmayan bir yerdi. Oldukça alçak gönüllü döşenmiş büyücek bir odaydı. Önemli işlerin arifesinde Bilgeler Kurulunun toplantı yaptığı dışarı ile bağlantısı olmayan bir yerdi burası. Ve saatler geçtiği halde içeri giren bilgelerden hiç ses seda çıkmamıştı. Karar odasının dışında bekleyen görevliler bile bu kadar uzun süren bir toplantı beklemiyorlardı.
     Nihayet küçük kapı açıldı. O devasa büyüklükteki binanın belki de en mütevazı odasından kurulun en genç üyesi çıktı, peşinden de diğerleri. Ağır adımlarla salona yürüdüler. Dokuz bilge kürsüye vardıkların da salon bıraktıkları gibiydi; kalabalık, sessiz ve merak içerisinde.
     “Kişi suçlu bulunmuştur” diye söze başlandı. Ve ardından "Cezası da Sürgündür" dedi elindeki karar metnini okuyan en genç, yaşlı üye.
     - Yüz yıllar önce kaldırılmamış olsaydı “Bedenin ortadan kaldırılması” cezasını verecekti kurulumuz. Ama kişinin bu duruma gelmesinde bilim ve eğitim sistemimizin de etkili olabileceği göz önüne alındığından ve “Bedenin ortadan kaldırılması” cezasının yargımızdan tamamen silindiği göz önüne alındığında “Sürgün” cezasının en uygun ceza olduğu görülecektir. Toplum çıkarlarına ve toplum üyelerine vermiş olduğu zararlar göz önüne alındığında verilen cezanın ağırlığının kabul edilebilirlilik sınırları içersinde olduğu görülecektir.
      -Kurulumuz Suçlu ya gönderileceği yerin ölçüsünde standart bir süre verecektir. Gideceği toplumun bir üyesi olarak sürekli gözetim altında tutulacaktır.    
-Verilen Sürgün cezası -kişinin içersinde bulunduğu ruh durumu göz önüne alınarak-belirli bir süre içindir. Eğer suçlu gönderildiği yer de kendi kendini tedavi etmeyi başarırsa yani içersinde yaşayacağı topluma yararlı bir üye haline gelebilirse affedilecektir.
     -Suçlu, kendini gönderileceği toplumun yani içersin de yaşayacağı toplumun diğer üyelerinden farklı görmeyecektir. Yeni toplumu da onu bir yabancı bir sürgün olduğunu anlamayacaktır. Dolayısıyla toplum ve suçlu birbirini tamamlar durumda olacaktır. Yeni katılacağı topluma verebilecek olduğu zararlar Kurulumuzca değerlendirilmiştir. Sürgünün yeni toplumu da Onun ruhsal yapısına uygun geri kalmış bir toplum seçilmiştir. Bu arada bilim adamlarımız ve eğitimcilerimiz benzer kötü örneklerin tekrar yaşanmaması için gereken önlemleri alacaktır…


      Eriyen karlarla coşkulu akan İnn ırmağı kenarına kurulmuştu kasaba. Orta Avrupa’nın tipik özelliklerine sahipti. Bir ana cadde denilebilecek, sokaktan biraz genişçe caddesi ve pek çok dar sokakları vardı. Gümrük memuru Alois'in evi ise o caddenin sonlarına yakındı. Daha önceki iki eşinin veremediği armağanı bekliyordu Gümrük memuru. Aşklarının meyvesi sayılabilecek bir armağan.
     Küçük küçücük bir odada yeni doğmuş bir bebeğin haykırışları duyuldu. Handan bozma bir evde bir minik bebek doğmuştu. Bebeğinin bir oğlan olduğunu söylediklerinde genç annenin hastalıklı ve mahzun yüzünde bir gülümseme belirmişti.  Biricik oğlu, Adolf u dünyaya gelmişti...                
 

"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı maviadige

  • **
  • 161
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sürgün
« Yanıtla #1 : 17 Mart 2016, 23:14:52 »
Yazım hataları fazlasıyla göze çarpsa da hikayeyi çok başarılı buldum. O kadar gerçekçi bir dille yazılmış ki sanki zamanın birinde bunlar yaşanmış gibi hissettim. Son paragraf ise hem şaşırmama hem gülümsememe neden oldu. Ellerinize sağlık.
Yakından bakarsan güzelleşecek.
Uzun süre bakarsan sevimli olacak.
Sen de aynısın...

-School 2013-

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sürgün
« Yanıtla #2 : 18 Mart 2016, 08:56:35 »
Okumanıza ve eleştirinize teşekkür ederim. Bir türlü kurtulamadım şu imla hatalarından. O kadar dikkat etsem de gözden kaçıyorlar inadına inadına...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı milenya

  • **
  • 260
  • Rom: 6
  • Belki de Tanrı bize inanmıyor!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sürgün
« Yanıtla #3 : 21 Mart 2016, 03:44:40 »
Öncelikle ellerine sağlık.
Zaman geçtikçe önemli olan ne varsa küçüldüğüne katılıyorum. Artık herkes her şeyin en küçüğünü yapmaya çalışıyor. Toplumlar bile küçülmek istiyor artık, iletişim araçları, yaşadığımız yerler. Bunu az da olsa belirtmen bana hikayeyi kazandırdı başta.
Hikayenin sonu gövdesine daha iyi bağlanabilirdi fikrimce. Birden bir adamın çocuğunun oluşuna tanık olmamız şaşırtıcı evet ama fazlaca bağımsız kalmış gibi hikayeden.
Konu olarak ilginçti ve şaşırtıcı bir sonu vardı. Normalde ilk yazım ile ilgili gördüklerimi yazarım ama bu seferlik bir değişiklik yapmak istedim. Şimdi yazım hatalarından benim en çok ilgimi çekenleri yazayım.
Öncelikle nerede yazdığını merak ettim çünkü boşluk tuşuna çoğunlukla bir, bazen birden fazlaca basılmış. Onu ben de sıkça yapıyrum metin belgesinde yazmam nedeniyle. (Office indirmek gerek :) )
Bütün öyküde konuşmalar tırnak içinde yapılırken sondaki konuşma çizgileri ilginç geldi. Kararsızlık ya da dalgınlık ise yazık olmuş lakin kasten yaptıysan sebebini merak ederim. Yanlış yapıldığını sandığım bazı şeyler kasten yapılmış olabiliyor belli bir amaç için rezil olmayalım. :P
Alıntı
Bireylerde ve toplumda her şey değişmişti, hem de tepeden tırnağa değişmişti.
Bu cümlenin üzerindekinde de 'değişmişti' kelimesi geçiyor ve iki cümlede bunu üç kez görmek rahatsız edici. 
Alıntı
...çünkü bu olağan üstü toplantının amacı bir suçluydu. Suç ve suçlu, kelimelerinin bile unutulduğu bir toplumda bulunmayan ender şeylerden biriydi. Ve tarihi Gezegen...
Burada birden fazla hata olduğu için bunu aldım lakin bunun dışında bir çok -özellikle tırnak içinde ve dışında- noktalama ve yazım hatası gördüm. Bu kısımda ilk hata "olağanüstü" kelimesi. Bitişik yazılır, 'alt, üst, üzeri" ile yapılan tüm birleşik kelimeler bitişik yazılıyor. Office ve benzeri programlar bu kelimeleri bazen yanlış algılayıp ayrı yazılmasını istiyorlar eskiden ben sayısız defa doğru yaptığımı değiştirmiştim.
"Suç ve suçlu," kısmındaki virgül epey doğru kullanılmış gibi duruyor ama yanlış. Tamlama olması gereken yeri ayırmış.
Üslup ile ilgili olabilir ama söylemesem içimde kalır. Noktadan sonra gelen "ve" bağlacı bazen çok itici olabiliyor. Benim üzerinde durduğum bir konu değil lakin lisedeyken bağlaçlar ve kullanımı ile ilgili epey azar yemiştim. Zaman geçtikçe kimin haklı olduğu da belli olmuyor ya :D
Spoiler: Göster

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Sürgün
« Yanıtla #4 : 21 Mart 2016, 08:52:12 »
Okuduğunuz ve eleştirdiğiniz için teşekkür ederim hem de nerelerde hata yaptığımı gösterdiğiniz için. Yazdıklarınızın tümüne katılıyorum. Virgül başımın derdi bu tür yazımlarda Keşke fıkrada olduğu gibi yerlerinize desem de noktalama işaretleri yerlerine kendiliğinden gitse. Ve son olarak klavyemde sorun var bir türlü değiştiremedim yenisiyle.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark