Kayıt Ol

Bir Büyücü, Bir Cadı

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Bir Büyücü, Bir Cadı
« : 22 Ağustos 2015, 07:21:16 »
Bu hikayede 18 yaş ve üzeri cinsel içerik bulunmaktadır. Okumaya karar verenlerin hikayeyle benim cinsel kimliğimi bağdaştırmamasını önemle rica ederim. Homofobik arkadaşların okumadan önce iki kere düşünmeleri gerekebilir.

Bölüm 1: Yasak Aşkın ilk Tohumu

Raiz parmaklarını Joshua’nın vücudunda gezdiriyordu. Kar küreğiyle bir akşam tavandaki karları temizlermiş gibi sert dokunuşları Joshua’nın göğsünden başlayıp iniyor, hemen sonra elinin tersiyle yukarılara çıkıyordu. Bu dakikalarca sürdü. Ancak bu kadar yakın olsalar da, arkadaşına karşı anlamsız, büyük bir özlem duyuyordu.

Nasıl olmuştu da kendini bu durumda bulmuştu? Sevişiyordu. Ama buraya nasıl geldiğini, neden en yakın arkadaşıyla seviştiğini, dahası bir eşcinsel olmamasına rağmen neden bu kadar haz duyabildiğini anlamıyordu. İki saat sonra da işe gitmesi gerekiyordu. Temizlik malzemeleri üreten bir firmada güvenlik olarak çalışıyordu Raiz. Yirmi dört saatini uyumadan geçirmesi gerekiyordu ve bundan önceki yirmi dört saatini de uyumamıştı. Yine de halinden memnun sayılırdı.

“Raiz, uyan!”

Kafasının içinde babasının sesini duydu. Parmaklarını Joshua’dan çekti. Bunu yaptığında yatağında artık ışık eskisi kadar loş değildi. Yatağında uzanıyordu. Joshua yoktu ve babası başında bekliyordu.

“İşe geç kalıyorsun! Kahvaltını hazırladım.”

Raiz yatakta doğrulurken her şey anlamlı gelmeye başlıyordu. Az önce gördükleri bir rüyadan daha fazlası olamazdı. Aksi hali çok uygunsuz olurdu. Ayağa kalktı ve üniformalarını aradı.

On sekizini geçeli biraz olmuştu Raiz’in. İnce yapılı uzun saçları vardı. Vücut hatları belirgin, esmere çalan teni pürüzsüzdü. Pek aklına güvenmezdi ancak dış görünüşü fazlasıyla iyiydi. Kaşları hizasında kesilmiş siyah saçları kulaklarını örtüyor ve dağınık halleriyle fazlasıyla kuaförden yeni çıkmış edası yaratıyorlardı. Fakat bu onun normal haliydi.

Odası fazlasıyla sadeydi. Hiçbir şeyin fazlasını sevmezdi Raiz. Zaten fazlasını karşılayacak gücü de olmazdı. Babasıyla yalnız yaşıyordu. Hookway köyüydü burası. Fazla turist gelmezdi. Herkes birbirini tanır ve severdi, ama Raiz bu kitlesel sosyal insan grubuna asla yeteri kadar yakın olmamıştı. Küçüklükten beri hayvancılıkla uğraşırlardı. Hayat tarzları modern dünyayı 20 yıl geriden takip ediyor gibiydi ancak Raiz fazlasıyla geniş görüşlü bir çocuk olmuştu.

Annesini hiç tanımadı. O küçükken evi terk etmişti. Pek solgun bir tip olan Raiz’in ta o zamanlardan beridir tek bir dostu olmuştu, onun da adı da Joshua’ydı. Kumral saçları ve minyon tipiyle buluşan atletik ve canlı beyaz teni onu da kusursuz kılıyordu. Raiz’den bir yaş büyük olmasına rağmen neredeyse aynı boydaydılar.

Masada babasına katıldı. Küçücük mutfakta üç kişiyi ancak ağırlayabilecek bir masa vardı. Duvara dayanmıştı ve duvarla masanın bitişiğinde bir orkide, saksısından etrafa mis bir koku yayıyordu. Tavan çatlamış ve dökülmeye hazır, ahşap dolaplar şişmişti. Fakat göze çarpmayan detaylardı bunlar. Raiz’in babası ise her daim korsan şapkasıyla dolanan, kirli sakallı, göbekli bir adamdı. Gülmeyi, eğlenmeyi ve eğlendirmeyi seven komik biriydi. Her zaman nerede ne söylemesi gerektiğini bilirdi. Raiz için her zaman vazgeçilmez bir idol olmuştu. Simsiyah gözlerini ondan çalmıştı. Ancak saçları belli ki anne tarafından geliyordu.

Raiz’ın bildiği başka bir akrabası yoktu. Amcası, teyzesi, büyük ailesi, ya da herhangi bir akrabasına dair herhangi bir bilgisi yoktu. Bu ona garip geliyordu. Etrafında gördüğü insanlardan daha sıra dışı bir hayatı vardı ve kendi de farkındaydı. Babasını tanımasa buraya sonradan geldiklerini ama kendisine söylemediğini düşünebilirdi. Ama o adamı o kadar bir seviyordu ki söylediği hiçbir şeyden şüphe duymamıştı.

Kahvaltısını da yaptığında dışarı çıktı. Babasının eski bir cipi vardı. İşlerken ses çıkarırdı ama asla sorun çıkarmamıştı. İşe gitmekte bunu kullanıyordu Raiz. Liseyi daha bu sene bitirmiş, ehliyeti de yenile almıştı. İşi ise iki ay önce bulmuştu. Maaşı pek standarttı ama eve bir şeyler kattığı düşüncesi onu mutlu ediyordu.

İşyerine vardığında on dakika gecikmişti. Kendinden önceki nöbetçiden anahtarları devraldı. Hafta sonu olduğundan koca fabrikada yalnız olacaktı. Küçük bir odası vardı. Televizyon ve uydusu da vardı. Artık 24 saatin geçmesi için gereken tek şey biraz sabırdı.

Öğlene doğru Joshua aradı. Her hafta sonu yaptığı gibi yiyecek bir şeyler alıp gelecekti. Bu durum Raiz’in ekstra masrafa girmemesini sağlıyordu, ama olay bu da değildi. Yalnızlığını paylaşacak bir arkadaşı olması iyiydi. Joshua’nın durumu, aslında Raiz’inkinden birkaç kat daha kötüydü. Onun her iki ebeveyni de ölmüştü. Okula hiç gitmeyen Joshua sürekli amcasının yanında tamircilik yaptı. Kendini çok daha uzun bir süredir geçindiriyordu.

Sabah rüyasında gördükleri yeniden aklına gelince bir anda irkildi. Suç işlemiş gibi yüzü kızardı. Daha önce bir kıza ilgi duymamıştı, ama eşcinsel de değildi. Sadece karşısına doğru kişinin çıkmadığını düşünürdü. Son gördüğü rüya, ki ziyadesiyle gerçek gibiydi, onu fazla tuhaf hissettirmişti. Bir anda gözleri karardı ve kendini dönen sandalyeden yere yığılırken buldu.


***


Raiz bir barda oturuyordu. Önünde ne olduğunu çıkartamadığı bir bardak likör duruyordu. Ağır bir kokusu vardı. Barmen eski model kıyafetler giymişti. Bir grup ihtiyar köşedeki bir masada poker oynuyordu. Bir anda şaşkınca etrafına bakındı Raiz. Nerede olduğunu, neden burada olduğunu bilmiyordu.

“Burası yirmi yıl önce, senin gelecekte bulunduğun yer.” Dedi bir ses. Yan tarafında oturan, elmacık kemikleri atılgan, otuzlu yaşların sonlarında kel bir adam konuşuyordu. Turuncu kıyafeti onu Çinli rahiplere benzetmişti. “Aynı yerdesin, ama farklı bir zamanda.” Diye devam etti.

“Nasıl yani?”

Sanki uzunca bir süredir bu anı bekliyormuş gibi heyecanlı çıkmıştı Raiz’in sesi.

“Burada kimse seni göremez ve duyamaz. Ayrıca senin zamanında ben ölmüş olacağım. O yüzden seninle o zamanda görüşmemiz mümkün olmuyor. Adım Brand. Ben bir cadı avcısıyım.” Diye devam etti. “Aynı zamanda da bir büyücüyüm. Aksi takdirde seni buraya çekmem mümkün olmazdı değil mi?”

Raiz şaşkınlıkla adamı dinliyordu. Cadı mı? Büyücü mü? Şimdi kendisinin de bir büyücü olduğunu söylerse iş tamamen Hollywood fantezi filmlerine dönerdi. Ama bu gerçekti. Kendi gözleriyle görüyor ve yaşıyordu. Gerçekten de farklı bir zamandaydı. Diğer kimse onu görmüyordu. Ama gerçekti. Kokular, duygular, hisler.

“Sen de bir büyücüsün. Büyü yeteneklerin annenden geliyor.”

“Annem mi? Nerede olduğunu biliyor musun?” diye sordu Raiz. Anne kelimesi tüm dikkatini çekmiş, büyü meselesini daha şimdiden unutmuştu.

“Benim zamanımda evet. Senin zamanında hayır. Yani sana faydası olacak bir şey bilmiyorum. Ama sana bazı açıklamalar yapmam gerekiyor. Biz büyücülerin güçleri on sekiz yaşına geldikten sonra açığa çıkıyor. Beni bu kadar geç görmenin sebebi de bu oldu. Ben senin gibi yeni büyücü olanları zamanda geriye getirip kimliklerini açıklamakla görevlendirilmiş kişiyim. Çünkü senin zamanın çok tehlikeli.

Cadılar ve büyücüleri farklı kılan şey, büyücülerin her birinin bir özel yeteneğe sahip olmasıdır. Cadılar ise karanlık büyüyle uğraşırlar. Bu iki tür kıyasıya birbirleriyle savaşırlar. Tabi sadece cadılarla değil. Yüzyıllardır insan ırkını vampirlerden ve pek çok gizemli şeyden de koruyoruz. Sen de tüm bunları zamanla deneyimleyeceksin.

Ancak cadılar büyük bir kurnazlık yaparak biz büyücüleri lanetlediler. Son iki nesildir doğan büyücüler, güçlerini öğrendikten sonra karşılarına çıkan ilk cadıya aşık oluyorlar. Hiçbir cinsiyet ayrımcılığı da yapılmıyor. Böylece büyücülerin çoğu bir çocuk sahibi olamadı ve bir köle gibi cadılar adına çalıştılar. Sayılarımız azaldı.”

“Bu durumda benim babam cadı, doğru mu?”

“Senin annen farklıydı. On sekiz yaşına gelmeden önce babana aşık olmuştu. On sekizine geldiğinde ve gücüyle birlikte bu laneti öğrendiğinde kendi gözlerini oydu. Hayatımda tanıdığım en onurlu kadındı diyebilirim.”

Raiz duyduklarıyla birlikte irkilerek, “Peki ya babam? Babam biliyor muydu bunu?” diye sordu.

“Trafik kazasında annenin gözlerini kaybettiğini söyledik. Kimliğimizi bilmesi onu da hedef tahtası yapardı. Fazla vaktim yok evlat. Ben bir zaman büyücüsüyüm. Herkese ayırdığım zaman belli. Annenin neden ortalardan kaybolduğunu da bilmiyorum. Tek bildiğim biz büyücülerin sürekli olarak tehlikeli görevlere çıktığıdır. Umarım iyidir. Annen gözlerini kaybetmişti ama yeteneği eşsizdi. Kilometrelerce ötede yürüyen bir karıncayı bile hissedebilirdi. Yeteneklerim sayesinde doğacak olan her bir büyücüyü biliyorum. Ailesi tarafından bilgilendirilemeyecek durumda olan herkesi bilgilendiriyorum. Buraya sana bir emir getirdim. Büyü bakanlığı uyandığında gözlerini oymanı istiyor. Normalde bu seçimi yapmak senin özgür iradene kalırdı. Ama senin özel gücün çok kıymetli ve bir cadıya aşık olman asla kabul edilemez.”

“Ne? Ben…”

“Üzgünüm, çocuğum. Bunu yapman gerekiyor. Dünyanın iyiliği için…”

Raiz gözlerini kırpıp açtığı salise tavandaki boşluğa bakıyordu. Ne olduğunu anlaması zaman aldı. Kendi zamanına dönmüş olduğunu fark ettiğinde, bir çift kolun kendisini tuttuğunu da fark etti. İstemsiz olarak başını kaldırıp baktığında Joshua’yı gördü.

“Raiz, Raiz iyi misin?”

“Joshua?”

Raiz başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Kalp atışları hızlanırken, Joshua’nın gerçekten de ne kadar güzel bir yüzü olduğunu ilk kere bu kadar uzun düşündü. İçinde inkar edilemez yoğunlukta bir kıpırdama, onu Joshua’ya sarılmaya zorluyordu.

“Yok. Hayır…” dedi. “Hayır bu olamaz…”
'cos everybody hurts, sometimes.

Çevrimdışı zaujas

  • **
  • 204
  • Rom: 3
  • "Gölgesiz Bulut"
    • Profili Görüntüle
    • Kenan Demir Blog
Ynt: Bir Büyücü, Bir Cadı
« Yanıtla #1 : 22 Ağustos 2015, 11:50:43 »
"Kar küreğiyle bir akşam tavandaki karları temizlermiş gibi sert dokunuşları"
"Elmacık kemikleri atılgan" ve bunlara benzer garip betimlemeler dikkatimi çekti. Bu tarz betimlemeler benim zihnimde bir şey canlandırmadı açıkcası. Daha doğrusu canlandırdı ama senin anlatmak istediğin şeyler olmadıklarından eminim :) Yazmaya devam ettikçe daha doğru kelime tercihleri yapacağını düşünüyorum. Bu yüzden ikinci bölümü merakla bekliyorum. Eline sağlık.
Söz sessizlikte, ışık karanlıkta...

Çevrimdışı Death Symbol

  • **
  • 67
  • Rom: 0
  • Dare to...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Büyücü, Bir Cadı
« Yanıtla #2 : 22 Ağustos 2015, 17:30:29 »
Bölüm 2: Sonun Başlangıcı

Raiz kızarmış patateslerini hardal sosuna batırıp bir bir ağzına atarken düşünmeyi hiç kesmemişti. “Hayır, sadece aklın sana oyun oynuyor. Evet, evet. Buradan çıkınca bir psikiyatriste gidip şizofren olduğumu ve hapa ihtiyacım olduğunu söyleyeceğim. Ben büyücü değilim. Büyü yapamıyorum. Daha önce hiç yapmadım. Nasıl yapacağımı da bilmiyorum. Reflekslerim iyi olsaydı bir sihirbaz olmak isterdim tabi. Çok havalı. Ama bende o da yok. Hadi diyelim ki ben büyücüyüm. Joshua bir cadı olamaz. O çok iyi biri. O halde neden şu an ona karşı garip bir duygu besliyorum? Hayır, hayır. Beslemiyorum. Sadece bu sabah gördüğüm saçma rüyanın etkisi bu.”

Joshua bu esnada her zaman konuştukları konulardan konuşuyordu. Konu geçenlerde gittiği partide tanıştığı bir kız olabilirdi. Ya da sıradan bir araba konusuydu. Belki de bilgisayar oyunlarından bahsediyordu, kim bilir. Dinlemiyordu. Aklı çok karışıktı. Sadece düşünüyordu ve ona bakmamaya özen gösteriyordu. Ne zaman baksa göğsü patlayacakmış gibi şişiyordu. Çok derinden bir yerden “Belki o da benim gibi hissediyordur” diyordu ama nereden bakarsa baksın umudu yoktu.

“Sana bir doktora gidelim dedim. Çok solgun ve farklı görünüyorsun.” Dedi Joshua sonunda. Ne olduğunu o da anlamıyordu. Şen şakrak, hiç susmadan yarım saat rpg oyunlarından konuşabilecek kapasitedeki Raiz gitmiş, durgun, çaresiz ve bitkin görünen bir Raiz gelmişti.

Raiz tam bu esnada bir hamle yaptı.

“Sence de hayat güzel olmaz mıydı?” dedi. “Süper güçlerimiz olsaydı da kimsenin ruhu bile duymadan dünyayı kötü bir adamdan kurtarsaydık?” dedi. Joshua’nın bir espri yaparak konuyu ilerleteceğini varsayıyordu. Ama hiç öyle olmadı. Birden gerildi. Sonra gülümseyerek “Neden böyle söyledin ki şimdi?” dedi.

“Geçenlerde izlediğim bir filmden etkilendim.” Dedi. “İki kardeş kötü bir büyücüyü yenmek için uğraşıyorlardı.”

Joshua serinkanlı bir edayla gülümsedi. “Hayal gücünü mü çalıştırdı film?” dedi.

“Ama kardeşlerden biri sonradan kötü tarafa geçti.” Şimdi tam da Joshua’nın gözlerinin içine bakıyordu. “Kara büyüyle uğraşıyordu.”

“İyi.. iyiymiş…”

Raiz Joshua’nın panik olduğunu görünce onu yakaladığını hissetti. Olabilir miydi? Joshua bir cadı mıydı?

“Gerçi ben böyle şeylere de inanıyorum. İnsanın ne olacağı belli olmuyor.” Dedi. “Belki de sen bir cadısındır? Kim bilir?”

Joshua öylece durup arkadaşına baktı. Sonra güldü. “Aynen, aynen.” Dedi. “Nereden bileceksin?”

“Eğer beş dakika önce bir büyücü olduğumu öğrenip daha gözlerimi oyamadan seni gördüysem, bilirim.” Dedi. Riskli bir cümle kurmuştu. Eğer tüm gördükleri bir yanılgıysa hayal gücüne yorar bir şekilde sıyrılırdı. Gördükleri bir yanılgı değilse ve Joshua iyi kalpli bir cadıysa, ki şu ana kadar onu tanıdıysa hayatında gördüğü en iyi insanlardan biriydi, yine bir şekilde işin içinden sıyrılırdı. Ama Joshua aslen kötü kalpli bir cadıysa bu onun aşık bir köleye dönüşmeden önceki son anı sayılabilirdi.

“Ciddi olamazsı…”

Joshua ayağa kalkarak ellerini başına götürdü. “Kahretsin!” dedi. “Bu… Sen ciddi misin?”

“Bir cadı mısın? Çünkü haklarında hiç iyi bir şey duymadım.” Dedi Raiz.

“Bende büyücüler hakkında hiç iyi bir şey duymadım.” Diye çıkıştı Joshua. “Kahretsin. Bu nasıl olur! Asla bilemezdim. Amcam… Amcamın seni öğrenmemesi lazım. Kahretsin…” dedi.

“Amcan mı?”

“Büyücülerden nefret eder. Seni öğrenirse seni kullanmamı ister benden…”

“Sen büyücülerden nefret ediyor musun?”

“Geçmişte bazı cadıların çirkin lanetler yaparak insanları hastalandırdığını, öldürmeye çalıştığını biliyorum.” Dedi. “Savaşı insanlar başlattı. Birçok cadı suçsuz yere, sırf cadı olduğu için öldürüldüler. Salem olayını biliyor musun? Atalarım bu yüzden insanoğlundan nefret etti. Hastalıklar yarattı, insanları lanetledi. Büyücüler ise onları durdurmaya çalıştı. Büyücüler ve cadılar arasında büyük bir savaş oldu. Yüzyıllarca sürdü. Ama büyücülerin sayısı çok daha fazlaydı ve bu durumu dengelemek için cadılar bir araya gelip bu bağlama lanetini yaptılar.”

“Bu laneti bozabiliyor musun?”

“Hayır. Hayır bozamam. Kimse bozamaz. Ama sana yemin ediyorum, seninle her şeye varım. Sana söyledikleri gibi biri değilim. Her cadı kötü değildir. Seni asla kullanmam. Bana karşı ne hissediyorsun? Her ne hissediyorsan ben varım. Seni sevmek için elimden geleni yaparım.”

Raiz başını eğdi. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Joshua ellerini tuttu. “Seni zaten seviyorum. Sevmesem hardal sosunu sevdiğini bilmeme rağmen gidip de fazladan üç dolar ödemezdim. Sadece biraz şeklini değiştirmem gerekiyor.” Dedi. Gülümsüyordu. “Homofobik değilim. Tamam böyle fantezilerim yoktu ama…”

Raiz elini çekerken “Yeter.” Diye çıkıştı. “İradesiz biri değilim. Bunu kontrol altında tutacağım. Kendini hiçbir şeyi yapmaya zorlama. Bundan sonra biraz daha az görüşelim. Lütfen.”

“Bu mümkün değil.” Dedi Joshua. “Seninle daha az görüşmem mümkün değil.”

“Lütfen”

“Çok kolay olurdu değil mi. Senin kadar güçlü iradeye sahip büyücüler vardı. Hepsi de kaçmayı denediler. Ya da uzaklaştılar. Ama lanet senin bildiğinden daha fazla. Benden uzun bir süre uzak durursan…” Genzini temizledi. “Ölürsün.”

Raiz ellerini başına götürdü. “Tanrım!”

“Atalarımın yaptığı bu hatayı kabullenip ona göre davranmam gerekir. Seni bu sebepten kaybedemem.”

Raiz elini cebine atarak telefonunu çıkardı. Amirini arayarak telefonu açmasını bekledi. Çok geçmeden yaşlı bir adam sesi duyuldu:

“Alo?”

“Bay Welhalm. Benim, Raiz. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum efendim. Yerime başkasını gönderebilir misiniz? Bugün çalışamayacağım.”

“Peki evlat, sen iyisin değil mi?”

“Pek iyi sayılmam. Çok halsiz hissediyorum.” Dedi Raiz.

“Peki. Eve gidip biraz dinlen. İyileşince haber et, olur mu?”

Bay Welhalm son derece nazik ve iyi bir adamdı. İşi seveni severdi. Raiz de şu ana kadar işini son derece başarılı yapmıştı. Düzenli olarak da geliyordu. Ona güvenmemek için hiçbir sebebi yoktu. Raiz eşyalarını toplarken Joshua da onu izledi.

“Raiz, dinle.” Hızlı adımlarla izliyordu Joshua. “Eve gidip eşyalarını toplayalım. Buradan gidiyoruz. Benim arabamı alırız. Bu kasabadaki tek cadı ben değilim. Ama seni anında sezebilecek güçte cadılar var. Amcam, babamın intikamını almak için her büyücüyü avlıyor. Ona engel olamam. Beni dinlemez.”

“Babanı bizden biri mi öldürdü?”

“Annemi de öyle. Ama savaştaydılar, her iki taraf da kayıplar verdi. Bu yüzden kimseyi suçlamıyorum.”

“İnsanoğlu…” dedi Raiz sakince. “Asıl insanlardan korkacaksın. Kendi gücü yetmediği her şeyi yok etmek için ölesiye savaşırlar. Anlayamadığı her şeyi kökten yakarlar. Asıl şeytan insanoğlu.”

“Ama hepsi değil. Kötülük her yerde. Bir insan, bir cadı ya da bir büyücü kötü olabilir. Ve her kötüyü haklı kılan bir sebep vardır.”

İkisi de arabalarına bindiler. Raiz’in evine ulaşmaları çok fazla sürmedi. Arabadan inerken Raiz’in sinirleri gergindi. Joshua da hemen arkasında durmuş, arabadan inmiş, peşinden yürüyordu. Aniden kalkan bir rüzgâr çalıları ve toprağı hareket ettirdi. Hâlihazırda sinirli olan Raiz’in yüzüne toprak girince küfretti. “Hay s*keyim böyle işi.” Gözlerini ovuşturuyordu.

“Her zaman küfreden bir sevgilim olsun isterdim.” Dedi Joshua gülerek. “Talih yüzüme mi güldü nedir.”

“Sevgili mi? Yok öyle bir şey.”

“Başka bir seçeneğimiz var mı?”

“S*keyim.” Bir yandan da eve doğru yürüyordu. “Babama ne söyleyeceğim?”

“Gay olduğunu, evden kaçacağımızı, saygı duyması gerektiğini ve artık on sekizini doldurduğunu söyleyeceksin.”

“Evde bir av tüfeği olmasa yapardım.” Dedi Raiz gülerek. Babasının hafta sonu eğlencesi avlanmaktı ve bu işte de oldukça iyiydi. Bazen Raiz de ona katılır, sabah çıkar akşama kadar dönmezlerdi. Birçok kere eli boş dönmüştü ama babasının eli boş döndüğünü hiç hatırlamıyordu.

Kapıyı açıp içeri girdi.

“Baba, ben gel…”

Gördüğü şeyi sadece bir anlığına görmüştü. Hemen sonra Joshua onun gözlerini kapatmıştı sıcacık elleriyle. Her tamamlanmayan cümlenin bir hikayesi vardır. Ama “Baba, ben geldim” cümlesinin hikayesi onun için en ağır olanıydı.

Hala elinde sımsıkı tuttuğu silahı çenesine dayalıydı. Kanı yerde metrelerce ilerlemişti. Beyni vücudundan ayrılmıştı. Silahın içindeki tüm saçmalar kafasının içinde olmalıydı. Babası intihar etmişti.

“Bırak! Bırak beni!”

Joshua bir eliyle Raiz’in yüzünü kapatmış, bir eliyle de onu zapt etmeye çalışıyordu. Genç oğlan olduğu yerde tepiniyordu. İçten bir feryat attı. Joshua da onu sürükleyerek dışarı çıkarmaya çalışıyordu.

“Bırak! Lütfen bırak beni!”

Ağlamaya başladı.

“Sana bırak dedim!” diye bağırdı. Bağırdığı anda Joshua geriye sendeledi. Deprem oluyormuş gibi, bir anda her yer sallanmaya başladı. Sarsıntı kısa bir sürede o kadar güçlendi ki evin tavanı yarılmaya başlamıştı. Kafesinden serbest kalan kuş misali doğruca babasının yanına koştu. Eğildi, elini elinde tuttu.

“Baba?” diye soruyordu. Gülümsedi. “Canlanacaksın. Yeniden canlanacaksın!” diyordu. Sonra birden başındaki saçmalar bir bir dışarı aktı. Joshua hemen yerden kalkarak Raiz’in yanına geldi.

“Baba, lütfen. Canlanacaksın. Biliyorum. Ölmedin.”

Babasının yarası hafiften kapanmaya başlamıştı. O esnada Raiz kan kusuyordu. Burnundan, kulaklarından ve ağzından kan aktı. Son olarak gözlerinden de kan akmaya başladı.

“Aman tanrım bunu yapamazsın, Raiz!” Joshua hiddetle onu kolundan tuttu. “Yapamazsın! Aman tanrım mümkün değil, ölürsün!”

Raiz eğilmiş bir halde dururken sırtındaki t-shirtte giderek büyüyerek iz bırakan kanı gördü Joshua. “Hayır, hayır!” diye bağırdı. Onu nasıl durduracağını bilemiyordu. Başının arkasına sert bir darbe vurdu ve kollarının içine bayılışını seyretti.
'cos everybody hurts, sometimes.