Kayıt Ol

Yarın - III. Bölüm

Çevrimdışı u.aslan

  • **
  • 101
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #15 : 16 Eylül 2015, 22:00:53 »
Kaleminize sağlık, kendini okutturan bir hikaye olmuş. Keşke olaylar biraz daha yavaş gelişse, 3. kısımı merakla bekliyoruz.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #16 : 17 Eylül 2015, 11:32:07 »
@mit: Yorumun için teşekkür ediyorum. Eleştirilerde oldukça haklısın. Eskiden hem elim daha alışıktı, hem de daha fazla vaktim vardı böylece 2-3 kere, hatta 4-5 kere kontrol edip gönderiyordum hikayelerimi. Şu aralar kafamda oluşturduğum hikayelerin %80'ini yazamadığım gibi yazdıklarımı da en fazla 1 kere üstün körü okuyacak vakti bulabiliyorum. Bu durumda 'I blame Microsoft Word' bir de 'I blame jungle' :)

@Black Helen: Yorumun için teşekkür ediyorum. Öncelikle uzun zamandır görüşemiyorduk umarım iyisindir. Hikayelerimde çelişkileri kullanmayı seviyorum ve bunun okuyanlar tarafından sevildiğini de görmek ayrı bir mutlu ediyor beni.  Ayrıca gönderdiğin görsel gönlümde taht kurdu diyebilirim. :)

@u.aslan: Yorumunuz için teşekkürler. Aslında kafamdaki hikayeye daha girişi bile bitirmedik. O yüzden endişeye gerek yok. Olaylar planladığımdan da yavaş gelişiyor.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #17 : 22 Eylül 2015, 14:17:33 »
Vuhu, eğlencelik hikaye! Olayların paldır küldür aktığı, yazımla ilgili hiçbir şeyin dert edilmesi gerekmeyen, her bölümde yeni bir olay ve gizem veren hikayelerin havası ayrı oluyor. Bilip sevdiğimiz bir üslupla gelmesi de ayrı güzel. Okurken abur cubur yiyormuşum hissini alıyorum, kafamı yorması gerekmediğinden ana öğün değil ama bir atıştırmalığın tüm lezzetine ve pratikliğine sahip. Kısacası sevdim.

Gıcıklık edecek olursam bu tarz konularda hep zaman aralıklarına takılırım. Toplantıda büyük bir karar alınıp ertesi gün ayrıntıları duyuracak olmaları da aynen bu şekilde gözüme battı. Bir günde alınabilecek bir karar gibi görünmüyor bu zira. Ama tabi öncesiyle ilgili bir bilgimiz olmadığı için pekala uzun süredir liderler tarafından gizlice tartışılan ve sonunda kamuoyuna açıklanmasına karar verilmiş bir karar da olabilir, o yüzden bu çok büyük bir eksik değil.

İnşallah sonuna varabileceğimiz hikayelerinden olur. İşlerin ve uğraşların arasında zaman bulup yeniden hikaye yazmaya dönmene de çok sevindim! Ellerine sağlık.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #18 : 25 Eylül 2015, 23:33:17 »
@KoyuBeyaz: Yorumun için teşekkür ediyorum Tarık. Olayların paldır küldür akmadığı yazıları pek yazamıyorum ben. Bir de karakterin uyanmadığı şeyler pek hoş değil :) Yorumunda daha spesifik olursan sevinirim... Atıştırmalık demişsin ama kafamda canlanmadı. Biraz daha ayrıntıya girersen... Sonuçta Doridos var, Pringles var. Bunun ayrımında olalım lütfen. :)

Gıcıklık için sorduğun soru yerinde olmuş ve yine kurgu ile alakalı bir durum tabi ilerleyen bölümleri okursan o soruna da cevap alabileceksin sanırım. Aslında Askerlerin neden bu işi kabul ettiği ve dünya liderlerinin bir garip davrandığına dair diğer arkadaşların da sorduğu sorular var. Onlar da mantıklı bir cevaba sahipler efendim.

İşallah devam edebilirim dediğin gibi. Tekrardan teşekkürler.

Çevrimdışı Ael Aerkhi

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #19 : 27 Eylül 2015, 18:50:47 »
Merhaba.

Önceki hikayelerindekilere benzer kurgusal yapıya rastlamak çok güzel. Herhangi bir şeye hatırı sayılır aralar verildiğinde paslanmak oldukça normal ancak hikaye anlatmak bir tutku bence. Kendi hikayelerimizi anlatırken onlara inandığımızı ve bundan mutluluk duyduğumuzu okuyan herkese bir yerlerden hissettirmemiz oldukça mühim.

Bunu daha önce de olduğu gibi yapabildiğini söylemek mutluluk verici.

Uzun soluklu, bölümlere ayrılan hikayeler benim yazım konusunda pek yatkın olup yakın durduğum bir alan değil ancak sen bunu oldukça iyi başarıyorsun.

Şimdilik hikayenin içeriğiyle ilgili yorumlarımı üçüncü bölüm sonrasına saklıyorum.

Ellerine sağlık.

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #20 : 27 Eylül 2015, 21:56:33 »
Merhaba.

Önceki hikayelerindekilere benzer kurgusal yapıya rastlamak çok güzel. Herhangi bir şeye hatırı sayılır aralar verildiğinde paslanmak oldukça normal ancak hikaye anlatmak bir tutku bence. Kendi hikayelerimizi anlatırken onlara inandığımızı ve bundan mutluluk duyduğumuzu okuyan herkese bir yerlerden hissettirmemiz oldukça mühim.

Bunu daha önce de olduğu gibi yapabildiğini söylemek mutluluk verici.

Uzun soluklu, bölümlere ayrılan hikayeler benim yazım konusunda pek yatkın olup yakın durduğum bir alan değil ancak sen bunu oldukça iyi başarıyorsun.

Şimdilik hikayenin içeriğiyle ilgili yorumlarımı üçüncü bölüm sonrasına saklıyorum.

Ellerine sağlık.


mit sağ olsun, eski hesabımı kullanabiliyorum. Alıntıladığım yorum bana ait. Tekrar merhaba. Hikayelerini takibe devam edeceğim mümkün mertebe.

Eline sağlık.
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - II. Bölüm
« Yanıtla #21 : 28 Eylül 2015, 11:41:31 »
@Elerki: Ben de yorumun içeriğine bakınca eski bir üyemiz olduğunu tahmin etmiştim ve kim olduğunu da merak ediyordum. Teşekkür ederim değerli yorumun için  ve tekrardan hoşgeldin. Bugün veya birkaç gün içinde fırsat bulursam diğer bölümü yazacağım. Daha sık görüşmek dileğiyle...

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yarın - III. Bölüm
« Yanıtla #22 : 28 Eylül 2015, 13:58:15 »
Yarın
III.Bölüm


Alice, Ned ile yaptığı kısa görüşmeden sonra tuhaf bir uykuya dalmıştı. Hem de hemen hemen yeni uyanmış olmasına rağmen. Kabuslarla bölünen ve ne gördüğünü bir tülü hatırlayamadığı yüzlerce rüya görmüştü. Terden sırılsıklam olmuş bir şekilde son kez uyandığında panikle saatine uzandı. Dijital ekran 23:55’i gösteriyordu.

“Demek bu sefer beş dakika…” dedi kendi kendine. Normalde alarmı çalmadan iki dakika önce uyanırdı. Bu sefer alarmını bile kurmamıştı gerçi. Normal bir kadının beş dakika içinde hazırlanması imkansıza yakın bir durumdu fakat Alice zaten kotu ve gömleği ile uyuya kalmıştı ve dünya üzerindeki en donanımlı yerlerden birine gidiyordu. Yanına fazladan almak istediği tek şey cep telefonuydu ve onu da uyumadan önce şarja takmıştı bile. Bu bilgiler ışığında boş geçireceği dakikalarını, binasının 15. Katında bulunan dairesinin oldukça geniş bir alana yayılan manzarasını izleyerek geçirdi. Hemen hemen her isyancı (Onlara bu ismi takmayı uygun görmüştü, nasıl olsa televizyondaki gözlüklü budala da onlara bu ismi takacak ve hepsini öldürecekti. Anlam karmaşasının gereği yoktu.) ilk başta arabalarını alıp sokaklara dökülmüş ve kısa süre sonra trafiğin bir gıdım bile ilerlemediğini fark etmişlerdi. Suçlu sayıldıklarını ve ölüme mahkum edildiklerini cep telefonları ve internet aracılığıyla saniyeler içinde öğrendiklerinde ise içlerini derin bir panik duygusu kaplamış olmalıydı. Cadde üzerindeki her bir marketin, silah dükkanının, motorsiklet ve bisiklet satıcısının camları kırılmış ve yağmalanmıştı. Alice ağlamak, bağırmak, onlara ne kadar aptal olduklarını haykırmak istiyordu ama tek başına bu düzeni değiştiremezdi. En azından şu anda değiştiremezdi… Yan komşusunu ve iki ufak çocuğunu, sokaktaki diğer herkesi birer ölü olarak düşünmek şimdilik ona duygularını bastırma olanağı sağlıyordu. Bu önemliydi çünkü duyguları ile hareket eden herkes ölmüştü bile.

Sokaklarda meşaleler yakılmıştı. Sinirle güldü. İsyanın vazgeçilmez ve değişmez sembolü meşaleler… Hem de sokak lambalarının hemen hemen hepsi hala çalışır vaziyetteyken…

“O kadar aptalsınız ki...” Dünya liderleri ne istiyorsa onu yapıyorlardı. Panikle sokağa çıkıp her yeri yağmalıyor, sonra da nereye olduğuna bile karar vermeden veya önemsemeden kaçmaya çalışıyorlardı. Her birinin elinde cep telefonu ve derilerinin altına yerleştirilmiş kablosuz internet erişim çipleri vardı. AO’nun tek yapması gereken, bilgisayarlarını açıp harita üzerinden kırmızı noktaları izlemekti.
Alice, düşündükçe beynine komplo teorileri hücum etmeye başladı. Yoksa 50’lerde devrim gibi gösterilen kablosuz internet çiplerinin üretim amacı bu muydu? O dönemleri hatırlamaya çalıştı. Kendi kablosuz ağ cihazını takan doktor, ona kendi imkanları ile çıkarmaya çalışmamasını defalarca tembih etmişti. Cihaz, sol el bileğinde ana damara çok yakında duruyordu ve ancak genel bir cerrah onu oradan vücuda zarar vermeden çıkarabilirdi. Bu saçmalıktı… Pek ala bu çipler vücudun en gereksiz yerlerine de takılabilirdi ama kimse bunu sorgulamamıştı bile. “Hepimiz, ben de dahil birer koyunuz.” Diye düşünmekten kendini alamadı.

Helikopterin pervanelerinden gelen derin ses irkilmesine sebep oldu. Vücuduna gelen titremeyi bastırdı ve cep telefonunu şarjdan çıkardı. Dolabından üzerine giyebileceği kalın bir şeyler aldı ve kapısına doğru yöneldi. Çeşitli boyutlarda ve çeşitli mekanizmalara sahip kilitleri bir bir açtı ve çıkmadan önce koridora son bir kez göz attı. Çıt bile çıkmıyordu. Hayalet bir binada gibiydi. Asansörü kullanmaya cesaret edemedi. “Ya elektrik kesilirse ve ben burada sonsuza kadar mahsur kalırsam?” Deyip kendi kendine güldü. Bina o kadar boştu ki olası bir asansörde kalma durumunda açlıktan ölmesi daha muhtemeldi. En basit dürtülerinin bile bu kadar ölümcül sonuçları olabileceği bir dünyaya adım attığını bu düşünce ile birlikte idrak etti ve kararlı bir şekilde merdivenlere yöneldi. Dikkatli olacaktı… Dikkatli olmalıydı. Yedi kat merdivenleri kullanmak onu o kadar da yormazdı ne de olsa…

Yordu… 22. katın merdivenlerini de çıktıktan sonra nefesi kesilmiş, terlemiş ve bitap düşmüştü. Apartmanındaki oldukça sosyal olan birkaç insan buraya sık sık hava almak ve sohbet etmek için geldiği için çatıya açılan demir kapı kilitli değildi. Kapıyı araladı ve helikopteri pervaneleri çalışır ve her an uçmaya hazır bir şekilde beklerken buldu. Kapı açıldığı anda ellerinde uzun namlulu silahlar tutan AO askerleri, helikopterden fırlayıp ona doğru hızlı bir şekilde koştular.

“Kimlik lütfen hanımefendi!” Siyah maskesinden yüzü görünmeyen ve Alice’in hemen hemen iki katı olan askerin sesi tek düzeydi ama bir numara yapacak olursa veya ona verilen isimde bir kimlik çıkarmazsa, Alice’i oracıkta öldürecek kararlılığa sahipti. Kalbi pır pır atarken sol elini askerin elindeki cihaza doğru tuttu ve ekranda yanıp sönen ışık içerisinde kendi adını görünce derin bir oh çekti. Kendi ismini görünce bu kadar sevineceği aklının ucundan bile geçmezdi.

Helikoptere bindiğinde her iki yanına oldukça yapılı askerler oturdu ve ellerindeki uzun namlulu silahlarla dikkatli bir şekilde nöbet tutmaya başladılar. Bir şeyler söylemeye çalıştıysa da pervanenin sesinden anlaşılmıyordu. Eline verilen kulaklığı minnetle kabul etti ve el yatkınlığı ile konuşma düğmesini aktif etti.

“Seni gönderdiklerine inanamıyorum!” dedi. Pilotu tanımıştı. 5 yıl önce çıktıkları Ay seferinde birlikte çalışmışlardı. Görevleri de oldukça zengin olan dünyaca ünlü iş adamlarının çocuklarından oluşan bir gruba, Ay üzerinde yapılan yeni tesisleri gezdirmekti.

Pilot gülümsedi, eline başına götürüp selam verdi ve hiçbir şey söylemeden ön paneldeki düğmelere dokunmaya başladı. Helikopter havalanıp çatı katını terk etti. Yaklaşık bir dakika sonra, Alice camdan ışıkları ve manzarayı seyrederken garip bir ses duydu. Sağ tarafındaki AO askerinin başının öne düştüğünü fark etti. Pilota bakmaya çalıştı ama o sırada derin bir sarsıntı geçiren helikopterin burnunu düzeltmeye çalışıyordu. Camdan baktığında aracın sol yanından çıkan dumanları gözleri büyüyerek fark etti. Zorunlu inişe geçmişlerdi. Her taraflarında uzun binalar vardı ve buraya iniş hemen hemen imkansızdı. Tek çareleri az ileride bulunan nehirdi fakat Nasa’daki simülasyonlardan edindiği bilgilere bakılacak olursa oradan kurtulma şansları da pek fazla değildi. Solunda duran AO askeri seri bir hareketlerle sağına geçti ve kapıyı aralayıp silahını dışarı çıkardı. Birkaç el ateş etti fakat karşılık gelmedi. Gelmemesi de çok normaldi. Her kim ateş ettiyse, zaten yakında düşecek olan bir helikopter için yerlerini belli etmeye değmezdi. Helikopter sallanarak irtifa kaybetmeye devam etti. Duman giderek artıyordu. İki bina arasından ustaca geçtiler ve alçak bir binanın üzerini de hafifçe sıyırdılar fakat sonunda nehrin yakınına gelmişlerdi. Bu noktada arka pervane helikopterden gürültüyle koptu ve helikopter kendi etrafında deli gibi dönerek nehrin serin sularına çakıldı.

Alice şoktaydı ve öylece yatıp ölümü kucaklamak istiyordu. Fakat bilinçaltı buna izin vermedi. O bunun için eğitilmişti. “10 saniye” diye düşündü… Sular tamamen aracın içine dolup tonlarca ağırlıktaki metali dibe doğru çekmeden önce ancak 10 saniyesi vardı… Herhangi bir yerinin kanayıp kanamadığını kontrol etmek için vakit bile yoktu.

Kemerini çıkarıp aracın içine inanılmaz bir hızla dolmaya başlayan suların arasından hızla yürüdü. Ölü AO askerinin üzerinden atlayıp Pilotun ( Bir türlü ismini hatırlayamıyordu.) kemerini çözdü ve bu sırada suyun, dizlerinin üzerine kadar geldiğini fark etti. Nabzını yoklayacak vakti yoktu, sadece hayatta olmasını umut ediyordu. Koltuğun altına uzanıp can yeleğini çakardı ve kendi üzerine geçirdi. Sular göğüs hizasına ulaşmışken bir elini omzunun altından adama doladı ve AO askerinin ateş etmek için araladığı kapıdan kendini dışarı attı. Suyun soğukluğu vücuduna derin bir titreme yayılmasına sebep oldu fakat pilotun güçsüz bir sesle inlemesi içini ısıttı ve devam etmek için ona güç verdi. Nehrin suları oldukça hızlı bir şekilde akarken can havliyle kendini ve ona tutunmuş olan adamı kıyıya çekmeye çalıştı. Yaklaşık bir saatlik bir çırpınıştan sonra bitap düşmüş bir halde kıyıya çıktığında bilinçaltı vücudunun kontrolünü Alice’e geri bahşetti. Ciğerleri yanıyor ve midesi yuttuğu sulardan dolayı spazmlar geçiriyordu. Kollarında ve bacaklarında bir gıdım enerji kalmamıştı. Bilinçsiz bir şekilde yerde yatan adama son bir kez baktı. Nefes alıp veriyordu ve bu kadarı yeter de artardı bile. Pilotun yanına kıvrıldı ve gözlerini kapattı…

---o---

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Yarın - III. Bölüm
« Yanıtla #23 : 25 Ekim 2015, 21:30:08 »
Yayınlanmasının üzerinden tam 1 ay geçmeden şu bölüme bir yorum yapsam iyi olacak galiba artık :P Bu seferki biraz geçiş bölümü tadında olduğundan öncekilere nazaran o kadar ilginç gelmedi bana. Evet, helikopterde yaşanan bir aksiyon sahnesi var olmasına var ama o kısmı çok iyi yazıya aktaramamışsın gibi geldi bana. Neden dersen helikopterin vurulduğunu ve irtifa kaybetmeye başladığını çok geç idrak edebildim.

Alıntı
Yaklaşık bir dakika sonra, Alice camdan ışıkları ve manzarayı seyrederken garip bir ses duydu. Sağ tarafındaki AO askerinin başının öne düştüğünü fark etti. Pilota bakmaya çalıştı ama o sırada derin bir sarsıntı geçiren helikopterin burnunu düzeltmeye çalışıyordu. Camdan baktığında aracın sol yanından çıkan dumanları gözleri büyüyerek fark etti.

Uçan bir araç darbe aldığında, hele ki dumanlar çıkarmasını gerektirecek bir hasara uğradığında bütün helikopterin sarsılması gerekmez mi? Alice'in yanındaki askerin başı öne düşüyor, sanki birden uyumuş gibi... ONDAN SONRA pilotun sarsıntı geçiren helikopteri düzeltmeye çalıştığını görüyoruz ama bizim hatun hiçbir sarsıntı geçirmeden, sanki manzaraya dışarıdan bakıyormuş gibi sarsılmadan etmeden oturmaya ve etrafında olanları seyretmeye devam ediyor :) O noktada inandırıcılığını feci yitirdi bu bölüm gözümde.

Gene olumsuz bir yorum yaptım... Hatta yazmaya başladığından beri hep olumsuz eleştiri yapıyorum galiba, kusura bakma lütfen. Niyetimin seni yazmaktan soğutmak olmadığını bilecek kadar iyi tanıyorsun artık beni. Devamını bekliyorum :)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.