Kayıt Ol

Under My Umbrella (Zaman Çarkı Hayran Kurgusu)

Çevrimdışı Alanna Mosnavi

  • **
  • 64
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Under My Umbrella (Zaman Çarkı Hayran Kurgusu)
« : 05 Haziran 2016, 02:00:54 »
Pekala, Zaman Çarkı hayran kurgu hikayelerimi paylaşacağım. Umarım zevkle okursunuz.

Bunu bir songfic olarak yazmıştım yani şarkıdan ilham alarak yazılan bir hikayedir. Rihanna'nın Umbrella'sını kullanarak yazmıştım isteyen okurken dinleyebilir. Başlık da bu nedenle ingilizce, şarkıdan bir kısım.

Seriyi bitirmeden okursanız spoiler yersiniz, benden söylemesi:

Spoiler: Göster

Under My Umbrella

Zaida yanında kocası Amel, peşlerinde ise rüzgarbulanı Shielyn ile birlikte dağın tepesine doğru yürüyordu. Çamurlu yamaçlarda kaymamaya çalışırken aynı zamanda aniden esen rüzgarlarla da yerinden uçmamaya çabalıyordu. Yağmur bir şiddetleniyor bir azalıyordu. En azından Zaida'nın üç katlı Gemiler Hanımı şemsiyesi gerçek anlamda bir işe yarıyordu. Yalnızca fırtınada uçup gitmesini veya ters dönmesini engellemek biraz uğraş istiyordu.
 
Amel bu Işık yakasıca toprak parçalarına sanki uzun zamandır kıyıbağlıymış gibi rahatça tırmanıyordu. Zaida yine de ağzını tuttu çünkü bunu sesli söylese Amel çok bozulurdu.
 
Amel'in de elinde bir şemsiye vardı. Normalde şemsiyelerin amacı yağmurdan korumak değildi tabi ki. Resmi kıyı ziyaretlerinde Gemiler Hanımı ve Dalgahanımları ziyaretini belirtmek için kullanırdı. Eh, biraz da güneşten korumaya yarıyordu. Amel'in şemsiyesi de tıpkı kendisininki gibi maviydi ve altın rengi püskülleri vardı. Ancak onunkisinin aksine iki katlıydı. Kılıçlar Efendisi'nin şemsiyesi... Zaida kendini kısa sürede Gemiler Hanımı olmuş bulmaktan ziyade Amel'in Kılıçlar Efendisi olmasını daha garip karşılıyordu. Amel'in yapmak isteyeceği bir iş değildi çünkü. O başkalarını yönetmek gibi işlerden nefret ederdi. Eskiden beri hep böyle olmuştu ve muhtemelen bundan sonra da değişmeyecekti.
 
Zaida Amel ile tanıştıkları zamanları hatırladı. O günler Zaida henüz küçük bir gemide miçoydu ve görür görmez geminin Kargoefendisine vurulmuştu. Zeytin rengi kaslı vücudu ve uzun kirpikleriyle Amel'i birçok defa yatağında düşlemişti. Sonunda Yelkenhanımı olur olmaz da Amel'i kendi gemisinin Kargoefendisi yapmanın bir yolunu bulmuş, sonra da onunla evlenmişti.
 
Gök yırtılırcasına inledi. Yağmur ve rüzgar ani bir artış gösterdi. Bir sorun mu vardı? Zaida biraz uzaktaki vadiye doğru, savaşın durmadan devam ettiği yere baktı. Bulundukları yerden vadinin içini görmek imkansızdı ama savaşın gürültüsü kulaklarına rahatça ulaşıyordu. Durmaksızın patlamalar oluyor, arada güçlü çığlık veya naralar duyuluyordu. Birbirine vurunca çınlayan binlerce metalin sesi birbirine karışmıştı. Vadinin tepesinde durmaksızın birbirinin çevresinde dönen biri beyaz öbürü kara iki bulut kütlesi vardı. Rüzgarbulanlardan oluşan bir zincirin korkunç fırtınalar ve hava koşullarıyla Rüzgarlar Çanağı'nı kullanarak verdiği savaştı bu. Onlar bu savaşı vermese muhtemelen Işığın ordusu fırtınada paramparça olurdu. Zincirde yer almayan Rüzgarbulanlar ya savaşa katılmışlardı, ya zinciri yönlendirebilen karanlıkdostlarından korumakla meşgullerdi ya da İllian'da gemilerde kalmış ve yolculuk ile götürülen Rüzgarbulan ve kıyıbağlılara şifa veriyorlardı. Rüzgarbulanlar şifada genel olarak pek iyi değillerdi ama Aes Sedailerden öğrenilenler birçoğunu bu yetide geliştirmişti.
 
Zaida içinden küfürler salladı. Açıkçası Işığın unuttuğu bu topraklarda bir o yana bir bu yana sallanarak tırmanmaktansa gemisinin sağlam güvertesinde olmayı tercih ederdi.
 
İlk On İkinin fikrine göre Gemiler Hanımı böyle tehlikeli bir mesafeden savaşa katılmamalıydı. Zaida bunu bir saçmalık olarak görmüştü. Son Savaş sırasında güvertesinde oturup keyif yapmayacaktı. Atha'an Miere'den savaşa katılanların onu görebileceği bir yerde kalıp hem onları kolayca organize edebilmeli hem de varlığıyla onlara destek olmalıydı. Şemsiyelerin asıl amacı da buydu zaten. Sonunda İlk On İki karardan memnun kalmasa da Zaida buradaydı işte. Gemiler Hanımı'nın böyle bir kararını sorgulamaya hakları olmadıklarını biliyorlardı.
 
Kısa bir süre daha tırmandıktan sonra dağın tepesindeki düzlüğe çıktılar. Rüzgarbulanların önemli bir kısmı burada Rüzgarlar Çanağı'nı kullanıyor olmalıydı. Olmalıydı... Zaida tam bir kaosa şahit oldu. Düzlüğün hafifçe yükseldiği bir noktada toprak paramparça olmuştu ve şiddetli yağmura rağmen toprak alev parçalarıyla kaplanmıştı.
 
Zaida elini karnına bastırdı. Daha önce çok şey görüp yaşamış olmasına rağmen karşılaştığı görüntü dehşet vericiydi. Onlarca rüzgarbulan cesedi çamurlu toprağa saçılmıştı. Kimisi öyle kötü durumdaydı ki Zaida kim olabileceklerini dahi çıkartamıyordu. Mide bulandırıcı bir katliamdı.
 
Yaklaşık kırk kişilik bir grup hala ayaktaydı. Ancak yıkılmak üzereymiş gibi yorgun görünüyorlardı. Rüzgarlar Çanağı grubun ortasındaydı ve bir zincir hala onun üzerinde yoğunlaşmaya çalışıyordu.
 
Birden karşıdaki dağın zirvesinden bir ateş topu fırladı. Ateş topu süzülerek gruba doğru uçtu ve çarpmak üzereyken yok olarak havaya karıştı. Bir saniye daha geç kalınsaydı onlarca kişi daha ölebilirdi. Rüzgarbulanlar hızla yıldırımlar yollayarak karşılık verdiler. Yine de yeterince hızlı değillerdi.
 
Gruptan bir kişi Zaida'yı görünce ona doğru koştu. Bu Rainyn'di. Yuvarlak, tombul yanaklı kadının tek güçte oldukça güçlü olduğu söyleniyordu. Rainyn yaklaştığında biraz yavaşladı ve yürüme temposuna geçti. Rainyn'in arkasında bir kadın daha vardı ama kadın o kadar sıradan görünüyordu ki Zaida ona bakarak vakit bile harcamadı.
 
Rainyn hemen başını eğerek hızla kelimeleri sıralamaya başladı.
 
"Hemen buradan uzaklaşmalısınız Gemihanımı! Burası çok tehlikeli!"
 
Rüzgarbulanı Shielyn yapmaması gereken bir şeyi yaparak Zaida ağzını açamadan konuşmaya başladı. Ne yaptığını zannediyordu? Uzun boynu bazen bu kızın beynine kan gitmesini engelliyordu. Zaida çenesini tuttu. Azarlamanın da bir vakti vardı. Shielyn cezasını daha sonra fazlasıyla çekecekti.
 
"Neler oluyor Rainyn?" dedi Shielyn. "Neden kapıyol açıp yardım almıyorsunuz?"
 
Kapıyol yeni öğrenilen ve çok yararlı bir yetiydi. Ancak yapması da zor bir örgüydü. Çoğu Rüzgarbulan öğrenememişti bile. Rainyn Shielyn'in aksine mantıklı davranarak Zaida'ya yönelik konuştu.
 
"Düşman saldırıları bizi çok zayıf düşürdü Gemihanımı. Kapıyol açabilen hiçbir Rüzgarbulanın bunu yapabilecek kadar gücü kalmadı. Kimisi tek bir iplik bile yönlendiremiyor. Bu gidişle Rüzgarlar Çanağı'nı daha fazla koruyamayız."
 
"Shielyn" dedi Zaida ince belli rüzgarbulanına dönerek. Sonra etrafını süzdü. Başka bir kadın onlara doğru yaklaşıyordu ama Zaida'nın ilgisini çekmedi. "Hemen İllian'a dön ve İlk On İki'ye haber yolla. Şifa vermekle uğraşan tüm Rüzgarbulanların dakikalar içerisinde burada çanağı koruyor olmasını istiyorum!"
 
Zaida garip bir ürperti hissetti. Bir şeyi gözden mi kaçırmıştı? Etrafına bakındı. O kadınlar... Birisinin kendine doğru yürümekte olduğunu fark etti. Zaida'nın gözleri sanki kadının üzerinden kayıp geçmek istiyordu. Kadının yüzü olabileceğinden fazla sıradandı.
 
"Ruhsuzlar!" diye bağırdı şok içinde. Sıradan kadın ancak bağırmasına yetecek zaman bırakmıştı. Yanına vararak daha Zaida şemsiyeyi bırakıp kırmızı saçaklı kuşağına takılı zümrüt kakmalı hançeri çekemeden Zaida'nın böğrüne bıçağını soktu.
 
Zaida sendeleyerek şemsiyeye sarıldı ve yavaşça yere çöktü. Karnı yanıyordu. Sanki sıcak demiri midesine bastırıyorlarmış gibi bir histi. Zaida bilincine tutunmaya çalışırken Shielyn'in telaşla kapıyol açmasını ve tam geçerken sırtından bıçaklanmasını seyretti. Shielyn'in cesedi kapıyoldan içeri düştü ve kapıyol arkasından kapandı.
 
Zaida başını yavaşça çevirmeye çalıştı. Ağzından kan geliyordu ve kalan tüm gücüyle şemsiyeye sarılıyordu. Bir an için şemsiyeyi bıraksa uykuya dalacağını biliyordu.
 
Görüşü bulanıklaşmıştı. Düşünmekte zorluk çekiyordu. Rainyn'in kafasının çamurun üzerinde ne aradığını kavraması zaman aldı. Amel'in ruhsuzlardan birini öldürmesini sonra da diğeri tarafından bıçaklanmasını kavraması zaman aldı.
 
Buraya kadar... Böyle mi bitiyordu? Şemsiye sanki elinden kayıyordu. Zaida şemsiyeyi tutamayacağını bilse de bırakmamak için çabalıyordu. Çamurun kahverengisi yoğun, kırmızı kanıyla kaplanmıştı.
 
Amel'in süründüğünü gördü. Hala hayatta mıydı? Ona doğru gelmeye çalışıyordu. Zaida yardım edebilmeyi isterdi ama şemsiyeyi ve bilincini bırakmamaya uğraşmak bile yeterince zordu. Artık karnı acımıyordu.
 
Amel sonsuzluk gibi gelen bir an boyunca ona uzanarak yerde süründü ve Zaida bu sonsuzluk boyunca Amel'in ona ulaşabilmesi için dayandı. Sonunda Amel ona erişip şemsiyenin altında ona sarıldığında Zaida hiçbir şey hissedemiyordu. Yine de onun yanında olduğunu biliyordu. Gözlerini kapadı ve başını Amel'in omzuna koydu.
 
* * * * *
 
Harine geminin güvertesinde dolaşıyor, arada bir kurşun rengi bulutlarla kaplı gökyüzüne bakıyordu. Çok uzakta, ta sınırboylarında ve hatta Shayol Ghul'de, Son Savaş veriliyordu. Harine ise burada durmuş İlk On İki'nin bitmek bilmeyen toplantılarına katılıyordu. İlk On İki'nin arasındaki yeri o kadar düşük bir konumdu ki toplantıda konuştuğunda hiçbiri Harine'i dinlemiyordu sanki.
 
Rüzgarbulanı ve ablası olan Shalon da yanındaydı. Bir başka sıkıcı İlk On İki toplantısından hava almak için az önce çıkmıştı. İllian'ın nemli havası açılmak bilmeyen bulut örtüsünün daha çok farkına varmasına sebep oluyordu. Bu bulut örtüsüne bakınca fırtınalar esecek, yağmurlar boşanacak gibi görünüyordu. Ama havada ne bir yağmur damlası görmüştü ne de rüzgar zaten olduğundan daha sert esmişti. Bulutların varlığı dışında her şey son derece normaldi. Son Savaş'ın böyle olacağını beklememişti Harine. Nasıl olmasını beklediğini bilmiyordu ama bu kadar sakin bir yerde bulunurken aynı kıtada Son Savaş'ın verildiği gerçeği çok garipti.
 
Harine birden gözünün kenarıyla güvertede bir ışık çakması gördü. Harine ışığa döndü. Işık bir daire şeklinde dönerek genişledi ve bir kapıyol ortaya çıktı. Kapıyol açılır açılmaz içeri boğuk bir inlemeyle birlikte bir vücut düştü ve kapıyol daha vücut tam düşemeden hemen arkasından kapandı.
 
Shalon koşarak yüzüstü düşen vücudun kafasını kaldırdı ve iki parmağını boynuna dayadı. Bir küfür sallayarak Shielyn olduğu belli olan yüzü güverteye geri bıraktı ve kapıyolun açıldığı yere yaklaştı.
 
"Kalıntılardan kapıyolun izini süreceğim." dedi. "Geldiği yere kapıyol açabilirim."
 
Harine başını sallayarak yaklaştı. Shielyn öldüyse bunun Zaida için de ne gibi bir anlam taşıyabileceğini biliyordu. Shielyn'in cesedini süzdü. Bacaklarının bir kısmı kapıyol tarafından dümdüz bir şekilde kesilmişti. Sırtındaysa bir bıçak saplı duruyordu ve etrafından kan sızıyordu. Zavallı kadın...
 
Harine içini çekerek Shalon'un yanına geldi. "Shalon..." Elini omzuna koydu. "Lütfen dikkatli ol."
 
Shalon önce şaşırarak baktı ama sonra gülümsedi. Hafifçe geri çekilerek Harine'i de kendisiyle birlikte kapıyolun açılmış olduğu yerden uzaklaştırdı. Sonra orada beyaz bir ışık sütunu belirdi ve dönerek bir kapıyol oluşturdu. Kapıyol çamurlu, engebeli bir yere açılıyordu. Gök gürültüleri ve patlama sesleri geminin güvertesine geliyordu.
 
Shalon kaşlarını çatmıştı. Harine onun endişesini okuyabiliyordu.
 
"Hemen arkamdan ayrılmayın, Dalgahanımı."
 
Harine Shalon'un dediği gibi yaptı ve Shalon hızlı adımlarla kapıyola girerken onu takip etti. Kapıyoldan çıktıklarında Shalon kapıyolu salmadı.
 
Korkunçtu... Tam anlamıyla korkunçtu. Gökyüzünde bulutlar savaş veriyordu. Rüzgar savuruyor, yağmur tokatlarcasına çarpıyordu. İki yüz adım uzakta ateş topları ve yıldırımlar birçok gruba ayrılmış Rüzgarbulanların üzerine yağıyordu. Üç adım uzağındaysa birbirine sarılarak dengede duran, kanlar içindeki Gemiler Hanımı ve Kılıçlar Efendisi duruyordu. Zaida'nın Amel ile kendisi arasında tuttuğu Gemiler Hanımı şemsiyesi hala dimdik duruyordu ve rüzgar ve yağmura rağmen ayakta kalmıştı.
 
Harine Zaida'yı sevmezdi. Her zaman onunla bir yarış içersinde olmuştu ve kadının davranışları onu çileden çıkartıyordu. Ama şu anda kadına o kadar derin bir saygı duyuyordu ki onun hakkındaki düşünceleri bile bunu değiştiremezdi.
 
Bir kez daha etrafına, Rainyn'in yerde yatan bedeniyle kafasına ve soluk tenli kadına, verdikleri savaşı kaybetmekte olan Rüzgarbulanlara baktı. Sonra hala Amel ve Zaida'ya bakan Shalon'a döndü.
 
"Shalon," dedi. "Derhal İlk On İki'ye durumu raporlamanı ve "tüm" Rüzgarbulanları buraya getirmeni istiyorum."
 
Shalon'yun gözleri yuvalarından fırlayacak kadar büyüdü. "Dalgahanımı, henüz bir İlk On İki toplantısıyla yeni bir Gemiler Hanımı seçilmeden böyle bir emir veremeyeceğinizi biliyorsunuz."
 
Harine başını şiddetle iki yana salladı. "Işık İlk On İki'yi kavursun! O kadınlar efsanelerdeki Ogierlerden bile yavaş karar veriyorlar. Şu anda burası acilen yeniden organize edilmeye ihtiyaç duyuyor ve bunu en hızlı ve başarılı şekilde yerine getirebilecek kişi benim. Bu yüzden ne diyorsam onu dinleyecekler. Lanet toplantılarını dünyayı kurtardıktan sonra da yapabilirler!"
 
Shalon ikna olmamış gibiydi. Harine onun gözlerine baktı. Yapmaya çalıştığı şeyin ne kadar aptalca olduğunu Harine'in yüzüne vuruyordu.
 
"Abla..." dedi Harine. "Lütfen. Bu tek şansımız. Tarmon Gai'don şu anda yapacaklarımıza bağlı. Kendime dikkat edeceğim. Ama önceliğim dünyanın hayatta kalması."
 
Shalon başını kızgınlıkla iki yana salladı ama itiraz etmeden ve dudağını ısıra ısıra döndü ve hızla kapıyoldan çıkıp uzaklaştı. Kapıyol Shalon girdikten sonra dağıldı.
 
Harine dağılmaları engellemek üzere Rüzgarbulanlara koştu. Kısa bir zaman önce, deseni okuyabilmek gibi garip bir yetisi olan bir kız ona bir gün Gemiler Hanımı olacağını söylemişti. Belki de kastettiği gün bugündü.
 
* * * * *
 
Harine açık gökyüzünü izlerken keyifle gülümsedi. Rengarenk kır çiçekleri ile dolu zirvede yürürken Shalon da neşe ile çiçeklere bakınarak yanında yürüyordu. Belki de karada olmak o kadar da kötü değildi.
 
Sonunda istediği yere vardıklarında gördüğü şey Harine'i hayran bıraktı. Ölüm en fazla ne kadar güzel olabilirse o kadar güzeldi. Zaida ve Amel'in etrafında çiçekler sanki daha sıktılar ve daha renkli parlıyorlardı. Sanki kasıtlı yapılmış gibi duruyordu.
 
İki sarılan bedenin arasındaki şemsiye ne kadar derbeder hale gelmiş olursa olsun dimdik duruyordu. Şemsiye batmak üzere olan güneşin ışınlarının yüzlerine vurmasını engelleyemiyordu. Yüzlerine çarpan güneş ışığı tenlerinde saçılıyor, parlamalarına neden oluyordu.
 
Harine saygıyla başını eğdi. Ne olursa olsun Tremalking'e bu anın bir heykelinin yapılmasını sağlayacaktı. Böylece kimse bu önemli fedakarlığı unutmazdı.