Kış güneşinin cimriliği üzerindeydi. Öğle vakti olmasına rağmen, ortamın loşluğunu kırmak için erken yakılan mumlar büyük odayı bir mabede çevirmişti. Fakat dikdörtgen masanın etrafına kurulmuş Beylerin rahat konuşmaları,küçük bardaklarda servis edilen kahveler bu kutsal mekanı sıradan bir kahvehaneye dönüştürmeye yetiyordu.
Güneyden getirilen kahve çekirdekleri kralından köylüsüne kadar tüm Krallığın ortak zevklerinden biriydi. Beyler de dışarıda geçirilen üç soğuk gecenin ardından iyi bir uyku çekmiş, zengin bir kahvaltı yapıp kahvelerini yudumlarken Kral’ın aralarına teşrif etmesini bekliyorlardı.
“Mira Hanım avın nasıl geçtiğini sormadı mı?” diyen Tongar Bey, yanında oturan uzun boylu genç adamın, fincanını yavaşça masaya bırakmasını ilgiyle izledi. Sifteri Kanadının Beyi, Mira Hanımın kocası Kezer Bey, kumral kısa saçları, tıraşlı yüzü ile kırk yaşından çok daha genç gösteriyordu. Ava olan merakı Mira Hanımın tüm çabalarına rağmen evlendikten sonra bile devam etmişti.
Dün, akşam yemeğini kaçıran kafile ıslak kıyafetlerinden kurtulup donmuş ayak parmaklarını ısıtmak için odalarına çekilmekte aceleci davranmışlardı. Tongar Bey, bekar olan Elebars haricindeki beylerin, üç gündür yalnız bıraktıkları Hanımlarından işittikleri azarları, özlem yüklü sitemleri az çok tahmin edebiliyordu. Bu sebeple kendinden esirgenen bilgiyi, Kezer Bey’in irice bir domuzu tek bir mızrakla indirdiğini, ava eşlik eden askerlerden öğrenmişti.
“Deli misin? Karım erken doğum mu yapsın? Elbette ki bütün avın başarısını Elebars’ın üzerine attım.” diyen Kezer Bey, bembeyaz parlayan dişlerini ortaya serdi. Karısına avlanmayacağına dair evlenmeden önce verdiği sözü hiçbir zaman tutamamıştı. Durum bu haldeyken avladığı hayvanların sayısından ya da cüsselerinden övünmenin keyfini sadece adamları ya da diğer kanatların beyleri arasındayken çıkarabiliyordu.
İsmini duyan Kuri Kanadı’nın beyi Elebars, “Domuz gelip mızrağının ucuna kendini attı deseydin. İki seferdir başarının günah keçisi ben oluyorum." diye hayıflandı. "Mira Hanım, bebeğinizi sevmeme izin vermezse sorumlusu sensin bilesin.” Siyah uzun saçları ile birleşen kısa sakalı genç Beyi yaşından daha olgun gösteriyordu. Ağır başlı hareketleri ve mantıklı kararları ise Bey'in görünüşünübir hayli pekiştiriyordu. Kuri Kanadı’nın beyi olduğunda yüzyıllardır atanan beyler arasındaki yazılı olmasa da en genç Bey unvanına sahip olmuştu. Krallıkta, Beyliğin babadan oğla geçmesi bir kural değildi elbette ama sıra dışı da olmamıştı hiçbir zaman. Kral Konur, iki sene önce Elebars’ın babası mülayim ve bilgeEkan Bey ölünce yerine hırslı ve cesur oğlunu atamakta bir sakınca görmemişti.
“Beni bile yaklaştıracağında emin değilim ve beyler hiçbirinize bu konuda söz veremem. Çok heveslenmeyin!” dedi Kezer Bey hayıflanarak. “Hem başkasının sana izin vermesini beklemek yerine, donanmadan başını kaldırıp karaya daha sık çıkarak bir hanım bul da kendi bebeğini kucağına al artık.” diye de ekledi hevesle.
“Aman Beyim, daha gencim. Geçtim çoluğu çocuğu bir kadının çenesi ile uğraşacak sabır bu bünyede hala mevcut değil. Hem bana gelene kadar önümde Ladre Bey var.” diyen Elebars imalı bir şekilde yanında kıpırdanan adamı işaret etti.
Ladre, Maleni’yle bir bebeği aynı odada düşününce içten içe keyifle güldü. Yine de “Maleni, pek halasına çekmemiş.” diyerek kestirip attı bu öneriyi. Yeğeni Maleni’den sadece birkaç yaş büyük olmasına rağmen Kraliçe İlay'ın anaç tavrı ve yakın zamanda üçüncü çocuğunu doğurmuş olması hele ki Maleni’nin çocukların yanındayken takındığı kasıntılı tavırları bilindiğinden Ladre’nin sözleri oda da yüksek perdeden kahkahalara sebep oldu.
“Maleni Hanım, Kraliçe’me ne yönden çekecekmiş .” Kral Konur’un odaya girişi ile tüm Beyler neşelerini kaybetmeden saygıyla ayağa kalktılar. Siyah kısa ve gür saçlarının arasından parlayan altın tacı belli belirsiz parlıyordu. Siyah kısa sakalları arasındaki ince dudaklarında gülümsemenin eksikliği ile oldukça keyfisiz görünüyordu.Beylerine oturmaları için eliyle işaret ederken uzun masanın başındaki büyük arkalıklı sandalyeye yerleşti.
“Her yönden benzese dünyanın en mutlu adamı olurum.” diye cevap verdi Ladre, bariz bir şekilde yaltaklanarak.
Kral Konur, “En mutlu adam unvanını sana kaptırmaya niyetim yok Ladre.”dedi neşesiz bir sesle, ruh halinin sergileyerek. “Evet Beyler, lafı uzatmayalım. Üç gündür eteklerinizde sakladıklarınızı masaya dökün bakalım.”
Ladre rahatsızlıkla kıpırdanırken, Tongar Bey, kamburunu dikleştirmeye çalışarak masada ellerini birleştirdi. Başkente geç geldiği için Kral’ın ve Beylerin, resmi bir tartışmanın disiplininden uzakta da olsa başkente çağırılma nedenleri olan Moita’nın hala yakalanamaması üzerineyaptıkları kritikleri kaçırmıştı. “Rebu’nun sırra kadem bastığı doğru mu?” diye sordu yaşlı Bey kulağına çalınan bilgilerin doğruluğundan emin olmak istercesine.
“Elimizin ulaşamadığı bir yerlere kaçtığı kesin.” dedi Elebars, açıklama yapmaya hevesli olmayan Ladre'nin yerine. “Adam Moita'yı yakalayacak kadar zeki ama elinden kaçıracak kadar da aptal." Adamın sesi küçümseme ile takdir arasında sıkışmıştı. "Yine de o zaman da dediğim gibi Ladre tek başına Rebu ile anlaşmaya kalkışmamalıydı.” Moita'yı yakalamışken bir kaç kese altın için ki Ladre'nin daha fazlasını gönlünü eğlendirmek için harcadığı tüm Krallıkta bilinirken, daha azı için Moita'yı elinden kaçırdığını bilmek Elebars'ı öfkelendiriyordu. Toplantıdaki tavrını av boyunca da göstermekten kaçınmamıştı. “Kuzenini..." dedi kelimeyi vurgulayarak "...tek başına yakalamanın getireceği şöhreti ve ödülü kendine saklamak istemeni anlıyorum ama…”
“İşin büyüklüğünü görünce adi herif vaat edilen miktarın iki katını istedi. Hemen altınları avucuna mı dökseydim?" diyen Ladre, Elebars’ın lafını aynı şiddetteki öfkesiyle kesti. Ladre’nin solgun teninde iri lekeler gibi duran çillerle bezeli yüzü hiddetle kırmızıya dönmüştü.Moita’nın anne tarafından kuzeni olmasına rağmen aralarında bir benzerlik bulmak oldukça zordu. Sakal yerine çillerin kapladığı, sarı pembe yüzü ile ince bedeni, düşük dar omuzları ile otuzunu geçmiş olmasına rağmen ergenliğini atlatamamış bir oğlan gibi görünüyordu. Omuzlarını oynatarak oturduğu yerde dikleşirken “Krallığın her bir sikke altınını korumak da benim görevim."dedi böbürlenerek.
Kral Konur, yaslandığı sandalyesinde hafifçe kımıldadı ve gülümseyerek kadehini Ladre’ye kaldırırken alaycı takdirini sundu.
“Yine de çok hevesli görünmeseydin keşke.” dedi Kezer, Kral'ın Ladre'ye kaldırdığı kadehe aldırmadan. Konur'un böyle toplantılarda Beylerinin farklı fikirleri hararetle tartışmasını engellemediği hatta ateşe odunlar attığı bilinirdi.
“Büyük ihtimalle seni görünce iştahı kabardı.” dedi Elebars da daha yoğun bir alayla. Moita’nın tekrar ellerinden kaçışından direk Ladre’yi suçlasa sözleri bu kadar ağır olamazdı.
"Beyler!" diyerek araya giren Tongar Bey olmasaydı, Ladre'nin kırmızı ardından mora dönen yüzünden ateşli bir tartışmanın başlayacağı belliydi."Beyler." diye tekrarladı Tongar, yeterince dikkat çektiğini kanaat getirince konuşmaya devam etti. "Rebu'nun peşinden gitmenin artık bize bir faydası yok. Moita'yı buraya zorla veya kendi ayakları ile getirerek Kralımızla yüzleştirmenin bir yolunu bulmalıyız. Ona kendisini savunması için söz vermek yerine yakalanır yakalanmaz idamını ilan ettik, affedersinizEkselansları ama gerçek bu." diyerek yaşlı adam, fikirlerinden dolayı özürlerini Kralına saygıyla başını eğerek gönderdi. "Üç koca yıl boyunca da bir zamanlar Beyimiz olanbir adamı domuz gibi kovalayarak avlamaya çalıştık ama gördüğünüz üzere başarılı olamadık."
"Adam bir tilki gibi kurnaz, kendi ayağı ile ölse gelmez." dedi Elebars, Tongar'ın nereye varmak istediğini anlamayarak.
Tongar Bey, hafifçe eğilerek kaşlarının altından Elebars'ı süzerken "Eğer gidecek bir yeri kalmazsa..." dedi.Tam yerinde susarak Beylerin ve Kral'ın kast edileni kavramasını bekledi.
Kezer kaşlarını çatmıştı. "Yuzini Kralı Aurang'ı, sığınma hakkı verdiği bir adamı kapı dışarı etmesi için nasıl ikna etmeyi düşünüyorsun, merak ediyorum doğrusu."
"Aurang, tok gözlüdür." diye araya girdi Kral Konur, ilk defa fikrini beyan ederek. "Ve sözüne sadıktır. Bu devirde zor bulunan bir meziyet." Küçümseyici dudakları alayla kıvrıldı.
"Kralım, sizinkinin yanında Kral Aurang'ın sadakatinin lafı edilemez." dedi Tongar Bey. "ama üç yıldır yakalayamadığımız bir kaçak; düşmanlarımızın yüreklerine saldığımız korkuyu silecek, dostlarımızın gözündeki itibarımızı düşürecek niteliktedir."
"O halde Yuzini Krallığına bir gözdağı vermenin vakti geldi geçiyor bile!" diye öne atıldı Ladre, kaçak kuzenini ellerinde hissetmenin ateşi ile.
"O kadar aceleci davranma Ladre." diye uyardı Kral Konur, Beyi'ni. Elebars'a dönerek kara gözlerini bir süre düşünce ile kıstı. "Aşkar geçidindeki gemilerin durumu nedir?"
"Gemilerimizin karşısına çıkacak bir güç ve yürek Galvorn'da yok, majesteleri."
"Bir kaç balıkçı köyünü denizden yağmalamaktan bahsetmediğini umarım." dedi Kral koltuğunda biraz daha arkaya yayılarak.
Vareste ile yüzyıllardır süren savaş bir kaç aydır fırtına öncesi sessizliğine gömülmüştü. Denizden ya da kuzey doğudaki Aşkar geçidi üzerinden devam eden vur-kaçlar ve sızmalar artık olağan bir hal olarak kabul görüyordu. Krallık Vareste ile batı arasındaki tek sağlam duvardı. Krallığın batısındaki ufak tefek beylikler ya da ülkeler, Vareste’nin yağmacı ve zalim saldırılarından korunmanın yolunun Krallık olduğuna güvenerek yıllar önce imzaladıkları paktın üzerine mühür basmaktan öteye geçmeyerek,bu savaşta Krallığa yardımcı olmak adına hiçbir çaba göstermemişlerdi.
Kral Konur babasının ölümünün ardından altın bir taç ile kıtadaki en büyük topraklarave büyük bir donanmaya sahip olmuş buna rağmen doğuda sürekli tetikte bekleyen bir düşman ile batı da ise büyük bir çöl devralmıştı. Denizde ne kadar başarılıysa karada savaşacak kadar deneyimli ve güçlü bir ordunun eksikliğini, Moita’nın babası tarafından savaşlardaki başarıları ile Mekotoni Beyi olması ile hızla kapatmaya başarmıştı başarmasına fakat Moita'nınGalvorn ile anlaşıp ezeli düşmanlarına bilgi sızdırması ile kara kuvvetleri deneyimsiz ve beceriksiz Ladre’nin eline kalmıştı.
"Kralım, Aşkar geçidine gönderdiğimiz donanmanın ardından güney doğudaki hareketlilik gözle görülür şekilde azaldı." dedi Elebars durumu bir kaç cümle ile özetleyerek.
"Moita'nın Aşkar geçidine donanmayı kaydırmamıza neden ısrarla karşı çıktığı buradan da anlaşılıyor Kralım. Galvorn ile danışıklı hareket ettiği besbelli." diye lafa atladı Ladre kuzenini kötüleme fırsatını kaçırmayarak.
"Yuzuni Kralı Aurang'a bir ulak gönderin." dedi Kral Konur, kısa bir an eline yasladığı çenesini sıvazlayarak. Beylerinin, Krallarının amacını anlaması ile ağızlarından dökülecek olan itirazlar oracıkta mırıltılara dönüştü. "Aurang'a diyin ki Moita'yı ya kendi elleri ile teslim eder ya da bir kaçağı beslemenin sonuçlarına katlanır." Kral Konur'un sandalyesini iterek kalkması ile tüm Beyler saygı ile onu takip ettiler. Toplantı kısa sürmüş ama uzun süredir kafaları meşgul eden bu mesele en azından bir karara bağlanmıştı.
Not: İlk defa karşılaşılan karakterlerin çokluğundan dolayı buraya kısa bir liste koymak istiyorum. Umarım yardımcı olur 
Krallığın KanatlarıMekotoni -(Kızıl Şahin)
Beyi: Ladre. Sarışın, 30 yaşlarında. Karısı Maleni.
Kuri –(Aladoğan)
Beyi: Elabars: (Elebars'ın babası : Ekan) Kumral , 28 yaşında.
Quri -(Kuzgun kuşu)
Beyi: Tongar. 50 yaşlarında, ergenlikten kalma hafif kambur. Hiç evlenmemiş. Kız kardeşi Cevza, 45'inde dul.
Sifteri –(Atmaca)
Beyi: Kezer. Kumral 40'lı yaşlarda. Karisi Mira 25'inde tombul beyaz tenli