Kayıt Ol

Peri ile Kızıl Kont

Çevrimdışı Ophiel

  • *
  • 26
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Peri ile Kızıl Kont
« : 23 Eylül 2016, 18:35:23 »
Peri ile Kızıl Kont



I.Bölüm
"Davetsiz Misafir"

  "Soğuk" hafif morarmış dudaklardan dökülebilen tek kelime oldu. Hissiz bakışların arasına bir damla gözyaşı karıştı, al yanaklı kızın çenesine doğru yavaşça süzüldü. Mirara bir anlık düşündü. Kısa bir zaman dilimiydi belki ama ona bir ömür gibi geldi. Ölümün onu alıp götürmesine direnmeyecek; aksine ölümü kucaklayacaktı.

  Hayatı film şeridi olup gözlerinin önünden geçmeye başlamışken, ince dudaklarında içten bir gülümseme belirdi. Sonunda sevdiklerine kavuşabilecekti, mutluydu. Ailesindeki herkes ölünce artık yaşamının  bir anlamı kalmamıştı. Ölüme direnmemesinin sebebi de zaten buydu. Kalan ömründe yaşayan bir ölüden farksız sayılmazdı. Her günü zehir gibi geçiyor, Mirara için sevdiklerinden ayrı nefes almak acıdan başka bir şey getirmiyordu.  Ailesini yıllar önce trajik bir şekilde yitirmişti, hala da olanları kabullenemiyor ya da kabullenmek istemiyordu. Her günü özlemle geçiyor, gelmeyeceklerini bilse de durmadan sevdiklerinin yolunu gözlüyordu. Ve şimdiyse onların sadece hayalleriyle yetinmek zorunda kalmayacaktı.

     İhtiyar güneş, kar bulutlarının arkasına saklanmış uyuyordu. Üzerlerini kar örten koca dağlar azametle geriniyor, henüz tomurcuk olan kar çiçekleri açmak için doğru zamanı kolluyordu. Tüm kainatın üstü beyazla boyanınca ortaya muhteşem bir görüntü çıkmıştı. İnsan elinde olmadan bu güzelliklere hayran olurdu.  Karla kaplı, geniş dağ yolunda ilerleyen genç adamsa son derece telaşlıydı. Kar dizlerine kadar geldiğinden yürümek artık onun için çile olmuştu. Eve donmadan varabilecek miydi bunu bilemiyordu.  Aklı bir karış havada olan efendisinin kafasından geçenleri de asla anlayamıyordu. Hangi aklı selim insan, bu kar kıyamette bir adamı etrafı kolaçan etmek için dışarıya gönderirdi ki? Efendi Lexus gerçekten de akıl almaz biriydi.

 Efendisinin tuhaflıklarını düşünen gencin gözleri- karların içinde kaybolmak üzere olan- mavi elbiseli kızı görünce irileşti. Şimdi ne üşüdüğünün, hem de ne kadar yorgun olduğunun farkındaydı.


***

  Kenarları siyah taşlarla bezeli koca tablo, Kızıl Kont olarak bilinen Lexus'un malikanesini süslüyordu. Her tarafından görkem fışkıran büyük salonda, düşünceli tavırla bu tabloyu inceleyen Raven'in bakışlarında bariz bir dehşet yatıyordu. Efendisi olan adamın yanında beş seneden beri çalışıyor ve onu beş seneye göre oldukça az tanıyordu. Belki de hiç tanımıyordu...

    Raven'i daldığı düşüncelerden uyandıran şey Lexus oldu. Büyük salonda tüm azametiyle yürüyordu, eskiden olsa gözlerine çarpan şahane güzellikteki tabloyla kolaylıkla yarışabilirdi. Ne var ki bir kaç sene evvel talihsiz bir kaza geçirmiş, yüzünün sağ kısmı nerdeyse tamamen yanmıştı. Kendi çirkin görüntüsüne dayanamadığından  uzun, koyu kızıl saçlarını hep salınık bırakırdı.

  Büyük salonda bir kaç adım ilerledikten sonra parlak olmayan yeşil gözlerini kıstı ve hizmetçisi olan çocuğa sakin sesiyle sual etti.  "Misafirimiz kendine geldi mi?"  

  Yanı başındaki Raven nazik sesiyle,"Misafirimiz henüz uyanmadılar, efendim." dedi. Buz mavisi gözlerini bir an olsun efendisinin üzerinden ayırmamıştı. Lexus ise oyalanmak adına parmaklarındaki büyük taşlı yüzüklerle uğraşıyordu. "Uyanınca beni haberdar edersin o halde."

   Kızıl Kont'un hırçın yeşil gözleri bir türlü genç uşağının yüzüne bakamıyordu. Konuşurken iki de bir boğazını temizliyor, bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyordu. Son sözlerini söyler söylemez Raven'in cevabını bile beklemeden yürümeye devam etmişti. Malikanenin dışında bulunan, çok sevdiği yere gidiyordu. İlkbahar aylarında yemyeşil ağaçlar, şakıyan kuşlarla dolu  bahçesinde çayını yudumlamak Lexus'un en sevdiği şeylerdendi.  Kış mevsimiyse bahçeye ayrı bir güzellik katıyordu. Kar tanelerinin gökten dökülüşünü izlemek ve buz gibi havayı teninde hissedip ürpermek eşsiz bir duyguydu.

  Lexus karla kaplı ağaçların yanına doğru ilerlerken karşısında aniden biri belirdi; dal gibi uzun ince, sarışın bir gençti. Haki mavisi takım elbisesiyle tam bir beyefendiye benziyordu.  Genç adamın yüzündeki huzur dolu ifade bu sarışını görünce yok oldu. Şimdi düşmanına bakar gibi ona bakmaya başlamıştı. Asbel ise ona inat edercesine kibarca gülümseyip, "Ne harika bir gün, öyle değil mi? Güneş tepemizden eksik olmasın." demişti şiir gibi sesiyle. Simsiyah, sade bir takım giyen Lexus'un soluk yüzünün rengi bir ton daha attı. Konuşurken, sert hatlara sahip yüzünde hiç bir olumlu ifade yoktu. "Evime gizlice girmemeliydin."

 Asbel, alnının bir kısmını örten sarı saçlarına hafifçe dokundu. Soğuk hava yüzünden yeni yeni üşüdüğünün farkına varıyordu. Bu yüzden ısınmak için fazla hareket etmeye başlamış, sinsi gülümsemesini de yüzüne giymişti. Uzun süren sessizliğinin ardından sabırsızca konuşmaya başlamıştı.  "Davetsiz misafirlerden hoşlanıyorsun sanıyordum."

"Yine ne peşindesin, beni rahatsız etme sebebin nedir?"

 Genç adam gözlerini Lexus'a çevirip, "Bu kadar kaba olma, seni görmeye geldim sadece." dedi sırıtarak. Bu yanıt karşısındakine pek inandırıcı gelmemişti, aynı bıkkın tavırla konuşmasını sürdürüyordu. "Seni çok iyi tanıyorum, bir menfaatin olmasa kapımı bile çalmazsın."

  "Dostum! İşin ucunda illa bir bit yeniği araman yok mu? Beni güldürüyor." diye mırıldanmıştı yapmacık üzgün surat ifadesiyle. Ardından Lexus'un cevap vermesine fırsat vermeden konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Son günlerde bolca sıkılıyorum, beni eğlendirecek bir oyun arar oldum."

  Asbel'in yapmacık tavırlarından uzak olan genç adam, "Oysa oyun oynayacak yaşı çoktan geçmişsin." diye yanıt vermişti. Yanındaki adamı düpedüz yok sayarak, ellerini arkasında birleştirdikten sonra bahçesinde yürümeye başlamıştı. Tek arzusu rahat bir nefes almaktı, bu yüzden ne zaman yorgun hissetse kendisini huzur bulmak adına bahçeye atardı.

  Lexus'un peşinden gelen eski arkadaşıysa onu bu kadar çabuk bırakmaya kararlı değildi. Merakını kamçılamak için yeni sözcüklerini heyecanla sıralamıştı çoktan. "Büyükannem gibi konuştun, beni korkutuyorsun. Sadece bir şeyi merak ettim. Hem de çok..."

 Genç adam, "Neyi?" diyerek lafı kestirip attı.

  Öteki bir sır verir gibi genç adama yaklaşmış, "Eski günlerimize ne zaman döneceğimizi...Bu ara sence de fazla uzun sürmedi mi?" diye fısıldamıştı. Bir yandan da umarsızca iç çekmekle meşguldü. Yorgun olduğunu belli etmeyen kahverengi gözleri, kar bulutlarıyla kaplı semaya ilişmişti bir süre. Bedeni burada, aklıysa başka diyarlardaydı. Eski günlerine özlem duyuyordu, o zamanları bir türlü kafasından silip atamıyordu Asbel. O anları hatırlamak bile heyecanını doruklara ulaştırıyordu.

  Lexus ise öfkeden kulaklarına kadar kızarmıştı. İçini yiyip bitiren nefretle, peşi sıra gelen gence baktı." Geri dönmek mi? Ben o günleri arkamda bıraktım. Lanetli bir anı olarak geçmişe gömdüm."

 Sarışın genç adam bir süre duyduklarına inanamadı,"Eski günlerimizi hiç mi özlemiyorsun yani?" dedi. Şaşkın ifadesi gözlerine de yansımıştı.  

 Kızıl Kont, az önceki sert çıkışına karşın daha yumuşak bir dille konuşuyordu şimdi. Bunca zamandır ilk defa acıyan gözlerle eski arkadaşına bakmaktaydı. Merhameti yüzüne de yansımış gibiydi, dudaklarına işlenen küçük gülümsemeyle lafına devam ediyordu. "Değiştim Asbel, bunu sen de fark etmiş olmalısın. Hayatıma yeni, temiz bir sayfa açtım. Sana da şiddetle aynısını öneririm."

Genç adamın son laflarıyla kan Asbel'in beynine çoktan sıçramıştı. Lexus'un üzerine doğru yürürken bir yandan da konuşuyordu."Saçmalık! Biliyorsun ki bizim gibi adamlar asla değişmezler. Bizler bu dünya üzerinde silinmeyen kara lekeler gibiyiz. Varlığımızın yegane amacı saf kötülük. Biz kötülüğe açız, ne kadar istersek isteyelim doyamayız."

Çevrimdışı Ophiel

  • *
  • 26
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Peri ile Kızıl Kont
« Yanıtla #1 : 26 Eylül 2016, 13:12:21 »
II.Bölüm
"Kontun Malikanesi"

   Güneşin zayıf ışıkları, ağır ağır açılan  perdelerle odaya hücum etti. Odanın tam ortasında gelişigüzel yerleştirilmiş  eski karyolada yatan Mirara, bir süre havada uçuşan tozları izledi. Çok geçmeden yüzünü öfkeyle buruşturdu, kendine henüz yeni gelmişti ve gözlerini aşina olmadığı bu yerde açmıştı. Nerede olduğunu anlamak için şaşkınca etrafa göz attığı sırada,  odanın diğer ucundaki perdeleri açan Raven'i gördü. İster istemez onu süzdü; üzerinde basit ama şık beyaz gömlek, altında da saçlarının siyahında kumaş pantolon vardı.

  Buz mavisi hayat dolu gözler, Mirara'yı fark etmişti. Konuşmadan önce kibarca gülümsedi."Uyanmışsınız, nasıl hissediyorsunuz?"

  Sarıyla kahverengi arasında kararsız kalan saçlara sahip  kız, yorganı boğazına kadar çekti. Buz kesici havayı tekrar hisseder gibi olmuştu, çekimser tavırla Raven'e baktı. Konuşurken sözcükler dudaklarından zar zor dökülüyordu. "Fazlasıyla ölü...Neredeyim ben?"

"Kızıl Kont'un evindesiniz."

  Bu yanıtla beraber kızın yüzünde anlamsız bir ifade belirdi. Huzurdan yoksun gözleri kısa bir süreliğine tekrar odanın içinde gezindi. Karyolanın ayak ucunda orta ebatlarda aynalı, ahşaptan bir dolap vardı. Tavanda yakut taşlarıyla süslü avizeyse bu küçük odaya göre fazla büyük olduğunu sırıtarak belli ediyordu.
Oluşan sükutu bozan genç adam oldu, Mirara ise hayat dolu gözlere tekrar baktı. Kendisinden uzak olan bu canlılığı kıskandığı bile söylenebilirdi.

"Bağışlayın, size her şeyi baştan anlatmam gerekirdi. Sizi dün öğleden sonra dağ yolunda donmak üzereyken buldum ve malikaneye getirdim. Efendi Lexus'un evine...İsmim Raven, Efendi Lexus'un özel yardımcısıyım."
 
 Mirara, "Yani... beni kurtardınız." dedi memnun olmayan ses tonuyla. Pek yürekten olmayan bir teşekkürü söylemek adına dudaklarından belli belirsiz kelimeler döküldü. Daha fazla konuşmak istemedi, yorganı kafasına kadar çekti, gözlerini yumdu.

  Raven kızın bu garip tepkisine biraz afallamıştı, ancak sıcak gülümsemesini yine de korudu. Kızı öğle yemeği vaktinde uyandıracağını söyleyip çekildi. Genç adam odadan gider gitmez Mirara ayağa fırlamıştı. Meraklı tavırla kiremit rengi pencereye yöneldi. Dışarıdaki karın görüntüsü bile ürpermesine neden oluyordu.


***

   Öğle vakti olduğunda Mirara, dolapta bulup giydiği sarı elbiseyle ahşap merdivenlerden yukarıya çıkıyordu. Açık kahverengi, iri gözleri son derece lüks eşyalara takıldı; ipek halılar, altın vazolar, zarif tablolar ve nicesi...

  Evin en az diğer yerleri kadar gösterişle dolu olan yemek salonuna geldiğinde,  büyük cam masanın baş köşesinde, tek başına oturan adamı gördü. Siyahlar içindeki adamın yüzünün sağ kısmını koyu kızıl saçları örtüyordu. Kızıl Kont bir gözü açık bir gözü kapalı halde Mirara'ya baktı, dudaklarından en ufak bir kelime çıkmadı.

  Malikanenin misafiri, Lexus'tan fazlasıyla çekinse de cam masaya geçmişti. Oluşan sessizlik genç kızın canını sıkacak boyutlardaydı. En sonunda sessizliğe kin güdüp zayıf sesiyle,"Eviniz çok güzel, göz kamaştırıcı." demişti.

 Kızıl Kont soğuk ve yabancıl sesiyle konuştu, kızın suratına dahi bakmıyordu. "Bir o kadar da aldatıcıdır." 
 
  Mirara bu kez, "Anlamadım?" diye mırıldandı. Genç adamın soğuk tavırları kendisine de bulaşmıştı.

"Güzellikler aldatıcıdır, insanı kandırır. Ama ben yine de bu sahte dünyayı seviyorum."

  Genç kız kaşlarından birini yukarıya kaldırıp hayretle Kızıl Kont'a baktı. Adamın sözlerinden pek bir şey anlamamıştı, sonrasında hiç konuşan olmadı. Raven gülümseyen çehresiyle gelip yemekleri servis yapmaya başlamışken, dışarıda kısa sürede karla karışık bir yağmur başlamıştı. Mirara yağmuru dinledi, bu ses ruhuna huzur veriyordu.

  İyice durgunlaşan kızı izledi Kızıl Kont. "Yağmuru ben de severim, kaybettiğim çocukluğumu aklıma getirir."
 Mirara, genç adamın söylediklerini duymuyordu bile. Adeta kendinden geçmiş, ruhu dökülen yağmur damlalarına karışmıştı.

  "Sizin hikayeniz nedir, Mirara?"

  Kız kendi adını işitince bir rüyadan uyanır gibi oldu, irkilmişti. Şaşkın gözleri kontun üzerinde gezinmeye başladı."Adımı biliyor musunuz?" diye sordu hayretler içinde.

 "Adınızı bana söylemiştiniz, unuttunuz mu?" dedi Lexus ilk kez gülümseyerek. Bu söylediği bariz bir yalandı.
  Mirara bir kaç saniye ne diyeceğini düşündü, dehşet içinde kalmış gibi bir hali vardı. "Hafızam pek parlak sayılmaz. En son hatırladığım şey bir at arabasında yaptığım yolculuktu. Gözlerimi tekrar açtığımda da kendimi malikanenizde buldum."

   Kont, "Aileniz şimdiye sizi merak etmiştir." diye fısıldadı gözlerini bir noktaya sabitleyip. Mirara büyük bir suç işlemiş küçük çocuk gibi başını öne eğdi. "Merak ettiklerini sanmam." 

"O niye?"

Mirara üzgündü, "Uzun yıllar önce...onları kaybettim." dedi burnunu çekip.

"Acınızı tazelemek istemezdim, beni affedin."

  Kız başını kaldırıp konta bakmıştı kızgın bir tavırla. Daha çok ne diyeceğini bilemez bir hali vardı. Sussa belki iyiydi ama konuşmak istedi. "Acım...o hep taze. Zaman gerçekten sevdiklerimizi unutturur mu sanıyorsunuz? Unutturmuyor. Kalbimdeki büyük boşluk her gün çoğalmakta." diye mırıldandı gözleri dolarken.

 "Peki ama sevdiğiniz bir çok insan da yaşamıyor mu? Onlar için güçlü olmanız, gözyaşlarınızı kurulamanız gerekmez mi?" 

 Mirara, kontun son sözlerine bir şey dememeyi tercih etti. Tekrar yağmurun şarkısını dinlemeye başlamıştı, kafasında bir sürü şey varken.

***

    Hava tamamen kararmış yağmur dinmişti, Raven kısa süreliğine yıldızsız semayı seyretti. İçi her nedense bir tuhaf olmuştu,sonra tekrar işinin başına döndü. Mutfakta hizmetçi kız Hana ile birlikte kalan son işleri hallediyorken, malikanenin dışında gezinen  silüetten habersizdi. Tayf halkından olma yaratık malikane duvarlarının arasından mutfağa geçti. Ne Raven ne de Hana onu görmüşlerdi.  Tuhaf yaratık şimdi, şekil değiştirerek sürüne sürüne evin odalarında gezinmeye başlamıştı. Esas aradığı oda Kızıl Kont'un odasıydı...

       Lexus en üst katta bulunan odasında,pek rahat olmayan yatağında uzanmaktaydı. Muhteşem bir manzara seyreder gibi tavanı izlerken huzursuzca gözlerini yumdu ve derin bir iç çekti. Kapı eşiğine kadar ulaşan yaratıktan bihaberdi aynı zamanda.