Kayıt Ol

Gerçeklik

Çevrimdışı Celebhol

  • **
  • 215
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
Gerçeklik
« : 28 Şubat 2017, 20:44:53 »
Müzik: https://youtu.be/3IofP3RJqAo

"Ah, bu hayat, anlamsız bir şaka..."

İnsan durumunun en önemli mücadelelerinden birisi, duygular ve gerçeklik arasında olandır, ve bu mücadelenin kazananı, her zaman, gerçekliktir. İnsanın duyguları ne kadar güçlü olursa olsun, bu, gerçekliğin umurunda olmaz. Gerçek, herhangi bir kişiliğe veya bilince sahip olduğundan değil. Evren, bu mekanizmalar bütünü, umursamazdır, soğuktur ve acımasızdır. İnsanlığa evrim ile acıma duygusunu bahşetmiş olduğunda bile acımasızdır çünkü bu duygumuz, bize başkalarının acılarını yüklemiştir. Acımasızdır çünkü sıcak duyguların evrilmesi birer tesadüf sonucu gerçekleşmiştir. Acımasızdır çünkü yaptığımız ve yapacağımız her şey, doğanın umursamaz tavrı sonucu kazandığımız özellikler yüzünden gerçekleşmiştir.

Gerçeklik neden mi her zaman üstün gelecektir? Nedeni basittir; duygular, insanın olmasını istediği dünyayı veya evreni yansıtır fakat gerçeklik çoğunlukla böyle değildir. İnsan, duygularının karşılığı olan bir gerçeklikle kimi zaman karşılaşır ve o zaman mutlu olur. Ancak, bu da bir rastlantıdır ve geri kalan zamanlarda, duygularını karşılayacak bir evren olmadığı için, kendisini gerçekliğe göre ayarlamak zorunda kalır. Yetişkinlik ve olgunluk denilen şey bir nevi budur. Evrenin sınırlılığı ve kişinin bu kaotik cümbüşteki önemsiz bir toz parçacığı olduğunun kabullenilmesi. Romantik yazarlar ve diğer romantik sanatçılar, bu yüzden, her insanın içinde var olan bir yere hitap eder; gerçekliğin karşılamadığı bir dünya görüşüne. Bu romantik kişilerin yarattığı dünyalar, doğal olarak, insanlar kadar çeşitlidir. Bir romantiğin ütopyası, diğerinin distopyasıdır. Yine de, insan düşünmeden edemez. Yine de, kendisine şunu sormaktan geri duramaz.

"Ben, bunu hak edecek ne yaptım?"

Yanıtı, hiç bir şey olmasıdır. Rastgele bir olasılık hesabı sonucu, herhangi bir hayat, duygularını karşılamayan bir gerçekliğe zincirlenebilir. Umutsuzluğun tohumu tam da burada atılır. Kişi, ağlar, yakınır, öfkelenir ve isyan eder fakat kalelerin en güçlüsü olan gerçeklikten bir toz zerresi bile koparamaz. Bunu gören insan, işte o zaman anlar; ne yaparsa yapsın, duygularının bir önemi yoktur. Onun hislerinin ve düşüncelerinin bir önemi yoktur. Varlığının bir önemi yoktur. Bizzat kendisinin, hiç bir önemi yoktur. Soğuk ve acımasız gerçek karşısında, dolup taşan ve insanın içini akkor gibi yakan duyguların hiç bir önemi yoktur. O zaman anlar kişi, insan durumunun ne kadar umutsuz olduğunu.

Gerçeklik budur. İğrenç, soğuk, karanlık ve adaletsiz. Adalet, insan yaratımı bir kavramdır ve bu doğanın umurunda değildir çünkü umurunda olacak bir bilinci yoktur. Doğadan adalet beklemek, yerçekimine varoluşsal bir anlam yüklemeye çalışmaya benzer; saçmadır. İnsanoğlu, bu yüzden kendi adaletini bu dünyada yaratmaya çalışır fakat insan doğası vardır, farklı koşullarda yetişmiş insanların farklı adalet anlayışları vardır, doğanın hala üstesinden gelinememiş olan ezici rastgeleliği vardır, güç sahipleri vardır... insanın umutsuzluğa kapılması kaçınılmazdır. Aklı olan herhangi bir insan, en azından hayatının bir kısmında, bu umutsuzluğu tadacaktır. Ruhunun bir derinliği varsa bunu hissedecektir. Gerçekliğin bu küfredilesi yanını hissetmemiş olan bir insan, düpedüz sığdır.

Hayatımız budur. Çevremizde, kontrolümüz dışında gerçekleşen septilyonlarca değişken; beynimizin içinde gerçekleşen ve "ben" kavramının kontrolde olduğunu söyleyen, yine kontrolümüz dışında çalışan mekanizmalar. Özgür irade bir yalan, ben kavramı işlevsel bir illüzyondur. İnsan, doğanın bir nesnesidir ve özne olduğu hissi, beynin bir icadıdır. Ancak, bunu asla ve asla kabullenemez. En azından, yaşama düzeyinde kabullenemez. Elbette, bilimler insana nesne muamelesi yapar ve haklıdırlar. Bu şekilde incelenir ve hakkında gerçeğe ulaşılır fakat buna rağmen, insan, kendi hayatında kendisine nesne muamelesi yapılmasını kabullenemez. Eğer sadece hayatta değil ve yaşıyorsa bunu yapamaz. İradesinin, özgürlüğünün, varlığının çiğnenmesini kabullenemez. Peki, bunun getirisi nedir? Gerçekliğe karşı yaşanmış olan yenilginin, tekrar ve tekrar, yeniden yaşanması? Bu hastalıklı davranışı insanlar neden sürdürür o zaman? Bu işkenceyi neden çekeriz? Neden yaşamayı sürdürür ve onun yerine hemen şu an, kendi hayatımızı sona erdirmeyiz?