Kayıt Ol

Suç ve Ceza - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Çevrimdışı BlackOut

  • **
  • 71
  • Rom: 1
  • Mantık kontrolü eline aldığında insanlık ölür.
    • Profili Görüntüle
Suç ve Ceza - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
« : 09 Mart 2016, 18:00:57 »
Spoiler: Göster


Merhabalar, ilk olarak Dünya klasiği olan bir eseri tanıtmak zor bir iş. Bu yüzden yanlış bir şey fark ederseniz lütfen belirtin.

Öncelikle şu bilgiyle başlamak isterim:
''Suç ve Ceza'' 1866'da tefrika halinde yayınlandı. Bu sayede borçlarından kurtulabilir, maddi yönden bolluğa kavuşabilirdi, fakat bunun yerine daha da kötü duruma düştü. Kitabı çeşitli tepkilerle karşılaştı. Çağının çok ilerisinde yazan yazar bir türlü tam olarak anlaşılamıyordu.
O dönemde ne gibi tepkiler çekmiş olabileceğini tahmin edemesem de, kitabın zamanının ötesinde olduğu konusuna katılıyorum.
Her yerde bulabileceğiniz kısa özetler, açıklamalar var. Ben daha samimi olmasını istediğim şekilde anlatacağım.

Hepinizin kitapla ilgili duymuşluğu, okumuşluğu vardır. Başlayıp bırakanlar, yarısında dikkati başka yönlere dağılıp unutanlar ve son olarak okuyup bitirenler hepinizi selamlıyorum. Kitabın ilk sayfasından itibaren karakterin benle paralel yönleri olduğunu düşünerek okudum. Bu yüzden biraz taraflı anlatabilirim.

En başta takdir ettiğim şu ki yazar Raskolnikov'un kafasının içini size sunuyor. Gerçekten karakterin kafasının içinden neler geçtiğini en güzel biçimde anlatıyor. Cümlelerin bazen kesilip, konudan konuya fırlaması, aklı dağınık ve hafif puslu bu  insanı size sevdiriyor. Belki de sevdirmez, siz bilirsiniz. Yazar sizi hafiften Rus sokaklarına ve şehrine alıştırdıktan sonra hiç beklemeden asıl olaya giriveriyor. Sizi pek sıkmadan yapıyor bunu. Kitapta tek zorlandığım konu, karakterlerin ismi zaten Rusça iken bir de orjinal isimlerinin yanında seslenme isimleri olması. Mesela Raskolnikov aslında Rodion Romanovich Raskolnikov'dur. Bunu üç beş karakterde tekrarlayınca okuma zorluğu yaşanabiliyor. Tekrar hikayeye dönersem, kitabın isminden anlaşılacağı gibi "suçlu" karakterimiz, büyük bir vicdan sahibi, duygusal biridir. Diyeceksiniz ki "Öyle suçlu mu olur?" yazar bunun cevabını güzelce veriyor: "Biliyor musun Sonya, alçak tavanlar, daracık odalar insanın aklını ve ruhunu öylesine boğar ki...".
Sonya demişken, hikayesinin büyük kısmını dinlediğiniz karakterdir kendisi. Bir meyhanede Raskolnikov dinler hikayeyi. Ah Sonya'cık kuş kadar ürkek, yufka yürekli aynı zamanda bir fahişe. Hayat insanı nelere sürüklüyor dediğim karakter. Sağlam bir empati yeteneğiniz varsa ve yaşadığınız bir dram olduysa bu kitabın kurgu olsa bile gerçek dramı güzelce aktardığını anlayacaksınız. Neyse... Dramlar iç karartıcı, sıkıcı ve derindir.

Buradan sonra biraz detay konuşacağım. Kitapla ilgili yukarıda yazılanlar okumanıza yardımcı olacak kadar tanıtmıştır umarım.

Karakterin (Raskolnikov) bazen "deli" kavramını karşılayacak şekilde tasvir edildiğini görüyoruz. Kendi kendine mırıldanma huyu var. Benim bu konudaki görüşüm şu: Yazar karakterin iç dünyasını tam anlamıyla anlatmak için bu yola başvurmuş. Ne de olsa kimsenin umurunda olmaz bir "suçlunun" biraz da deli olması.

Raskolnikov'un bir at ile ilgili gördüğü rüyanın geçtiği bölümü dikkatle okumanızı öneriyorum. Orada diğer insanların masum ve saf bir tanesini nasıl dehşete düşürdüğünü göreceksiniz. Bence kitapta tartışılan "bazılarının" suç işlemesinin haklı olduğu görüşünün temeli bu rüyadır. Raskolnikov döneminde zekidir diğer insanları iyi anlar ve anlam veremez ne kadar kötü olduklarına.
Pek anlatamadım, kitabın başı ve sonundan bahsediyorum. Yazarın yardımıyla anlatayım. "Neden böyle aptalım? Madem başkaları aptal ve ben onların aptal olduklarını kesin suretle biliyorum, neden onlardan daha akıllı olmak istemiyorum?" diye soruyor Raskolnikov kendine. Kısacası kendinin diğerleriyle aynı olmadığını biliyor ve aynı zamanda pek farklı olmadığını da biliyor, aklından kötü şeyler geçiyor çünkü."Suç işleme haklılığı" denen şeyi bu ikilem arasında buluyor kendinde.


Diğer karakterler hakkında şunu düşünüyorum ki bu satranç tahtası Raskolnikov'undur ve diğerleri onun hikayesinde ilerleyen piyonlardır. Kötü anlamda söylemiyorum, bir fikri daha iyi anlatmak için kullanıyor yazar bunu. Şöyle açıklayayım. "Katerina İvanova, sarhoş kalabalığı yararak kendine yol açtı, gözyaşları içinde ne olursa olsun, hemen şu anda bir yerlerde adaleti bulmak kararıyla sokağa fırladı." Hepimizin adaletin vücut bulup ayağa dikilmesini istediğimiz anlar olmuştur. Bu insanların yaşadığı şeyler Raskolnikov'un kanlı canlı adalet olma isteğini tetiklediğini söyleyebiliriz. (Bu olay zaman çizgisinde ileride yaşansa da benzeri dramlara daha önce de şahit olunduğu kanısındayım.)

Yazar işlediği konu dolayısıyla bir suçu meşrulaştırma olmasın diye bazı şeyleri limitine kadar itemiyor. Haklı da, doğrusu bu olmuş.
Tekrar Raskolnikov'a döneyim işlediği suçu neden işlediğini ve kitabın döneminin ötesinde olduğu gerçeğini şu paragraf kanıtlıyor: "Ezberlemiş gibi konuşuyordu. 'Bu arada annem kaygılardan, acılardan çöküp gidecek ve ben onun için hiçbir şey yapamayacaktım... Kız kardeşimin başına daha da kötü şeyler gelebilirdi. Her şeyden el etek çekmek, annemi unutup, kız kardeşimin uğrayacağı aşağılanmalara saygıyla katlanmak için sebep ne? Evet, ne için bütün bunlar? Onları toprağa verip yeni dertler edinmek, evlenip çoluk çocuk sahibi olarak bu kez de onları beş parasız, bir lokma ekmeğe muhtaç bırakmak için mi? ..."
Sıradaki ile de birleşince... "Sekiz yıl sonra ancak otuz iki yaşında olacağı, önünde koskoca bir hayatı bulunduğu, önemli miydi? Hem ne diye yaşayacaktı? Erişmek istediği şey ne olacak, neye doğru koşacaktı? Yalnızca var olmak için yaşamak! Ama yalnızca var olmak ona her zaman az gelmiş, o hep daha fazlasını istemişti. Kendisini başkaları için söz konusu olmayacak birtakım haklara sahip bir insan gibi görmesinin nedeni de belki yalnızca isteklerindeki bu güçlülüktü."

Raskolnikov'a vicdanlı ve duygulu demiştim, işte bunları anladığım paragraflar.
Spoiler: Göster
"Sonya hemen onun ellerini tutup, başını omzuna yasladı. Bu dostça yakınlık Raskolnikov'u müthiş şaşırttı. Sonya'da, kendisine karşı en ufak bir nefret, tiksinti yoktu. Bir insanın kendini küçük görmekte ulaşabileceği en son noktaydı bu."


Spoiler: Göster
"Şehir dışındaki anayola kadar çıktığı olmuş, hatta bir seferinde koruluğa kadar varmıştı, ama gittiği yerler ıssızlaştıkça,o da birinin rahatsız edici varlığını daha güçlü hissediyordu. Bu duygu canını sıkıyor ve hemen şehre gidip kalabalığa karışıyordu, bir meyhaneye yada birahaneye gidiyor, kalabalık yerlerde dolaşıyordu. Buralarda kendini daha rahat, hatta yalnız hissediyordu."


Daha altını çizdiğim ve paylaşmak istediğim çok yer var ancak bir anlamı yok. Burada Raskolnikov'u da desteklemiyorum, ne koşulda olursa olsun ne kadar umutsuz, karamsar ve çileden çıkmış olursanız olun kendinize hakim olmalısınız.  Ha, şu bir gerçek ki o hayatı yaşasak belki sonuçlar aynı olacak, kim bilebilir? Son olarak yazarın da otoritelerden dem vurduğu şu cümleyle bitireyim "Kendileri milyonlarca insanın canına okuyorlar, üstelik bunu erdem sayıyorlar. Hepsi alçak ve sahtekar onların Sonya."

Umarım kötü tanıtarak bu konuyu heba etmemişimdir, beğenirseniz ne ala. Çıkarımlarda bulunduğum yerlerde ne saçmalıyor bu diye düşünüyorsanız çekinmeyin, yazın. Yanlış anladıysam bunu düzeltmek beni sevindirir.
“What is history but a fable agreed upon?”
-Napoléon Bonaparte


"He saw it in her eyes. The anguish, the frustration. The terrible nothing that clawed inside and sought to smother her. She knew. It was there, inside. She had been broken.

Then she smiled. Oh, storms. She smiled anyway.

It was the single most beautiful thing he’d seen in his entire life."