Semerkant tılsımı Bartimaeus üçlemesinin ilk kitabı. Seri Golem Gözü ve Batlamyus'un Kapısı isimli kitaplarla devam ediyor. Serinin The Ring of Solomon isimli ek kitabı(prequel) da var ama bu kitap henüz Türkçe'ye çevrilmedi bildiğim kadarıyla. Neyse kitabımıza dönelim kitabın konusu yaklaşık olarak şöyle:
Nathaniel isimli çok yetenekli bir çocuk 5 yaşında ailesi tarafından büyücülük eğitimi alması için hükümete satılınca Arthur Underwood isimli orta yaşlı, vasat bir büyücünün çırağı olarak yeni hayatına başlar. Daha sonra her büyücü çırağı gibi kendini düşmanlarından korumak için 11 yaşına geldiğinde gerçek ismini arkada bırakarak John Mandrake ismini alır. Ustası Nathaniel'ini eğitimine yeteri kadar önem göstermeyince, Nathaniel kendi kendisini eğitmeye karar verir ve kısa zamanda ustasından çok daha kabiliyetli elit bir büyücü olur. Ustası tarafından diğer büyücülerle tanıştırılırken dönemin en güçlü(hırslı) büyücülerinden Simon Lovelace ile tartışır ve Simon tarafından herkesin önünde küçük düşürülür. Nathaniel Simon'dan intikam almaya karar verir ve Bartımaeus isimli çok güçlü bir cini çağırır. Normalde Nathaniel'in kölesi olması ve emirlerini yerine getirmesi gereken cin Nathaniel'in gerçek ismini öğrenince aralarındaki köle-sahip ilişkisi evrim geçirir ve bir çeşit ortaklığa dönüşür. Kitap Nathaniel ve Bartımaeus'un Simon'dan intikam almaya çalışmasını ve bunu başarmaya çalışırken yaşadıkları maceraları anlatıyor.
Kitap büyücüler tarafından yönetilen Londra'da geçiyor. Olaylar bizim dünyamızda geçiyor ama bizim bildiğimizden çok farklı bir geçmişe sahip bir dünya burası.Kitap büyücülerin tarih boyunca bu dünyada yaşamış olduğu alternatif bir geçmiş sunuyor bizlere, tanıdığımız tarihi figürler ve olaylar büyücülerin ve cinlerin gözünden anlatılıyor bu sefer. Evet bahsettiğim gibi ilk ve belki de en önemli farklılık dünyanın büyük bölümünün büyücülerin kontrolünde olması. Londra'daki yönetimde başbakan da dahil olmak üzere tüm parlamento büyücülerden oluşuyor. Bu sistemde büyü yapamayan insanlar ikinci sınıf insan muamelesi görürken, sahip olunan büyü gücü genel olarak insanların konumunu belirlemede en önemli etken. Büyü yapamayan(sıradan) insanlar büyücülerin farkındalar ve aralarında bu oligarşik yönetime karşı çıkan "direniş" isimli bir grup da var. Bu grup büyücülerin yönetiminden hoşnut değiller, şimdilik sadece ufak çaplı eylemleri olsa da büyücülerin çözmesi gereken önemli problemlerden biri de bu grup. İşin ilginç tarafı her ne kadar ilk kitapta fazla işlenmemiş olsalar da sıradan halk arasında büyüye karşı bir çeşit bağışıklığı olan insanlar da var.(devam kitaplarında daha fazla işlenir belki bu konu ve de direniş)
Kitabın büyü sistemi çok hoş mu desem yoksa ürkütücü mü emin olamadım ama üzerinde düşünülmüş ve iyi kurgulanmış diyebilirim rahatlıkla. Büyücülerin tek gücü çağırabildikleri yaratıklar ve onların üzerindeki hakimiyetleri. Büyücüler pentagramlar ve emir sözcüklerini kullanarak iblisler,cinler, ifritler çağırıp onları köleleştiren insanlar. Bu yaratıklar genellikle insanlardan emir almak istemedikleri için her buldukları fırsatta efendilerini öldürüp özgür olmaya çalışmakla meşguller. Anlayacağınız yapılan en basit hata pentagramı yanlış çizmek ya da çağrılan yaratığın kontrolünü bir anlığına kaybetmek gibi büyücü için ölüm anlamına geliyor çoğu zaman. Büyücünün gücünü neyin belirlediği tam olarak açıklanmasa da her büyücü kendi gücüyle orantılı yaratıkları kontrol altına alabiliyor. Bu sistemin ürkütücü olan tarafına gelince, eğer serideki cinleri müslümanlıkta anlatılan cinler gibi düşünme gafletinde bulunursanız hafiften bir ürperiyorsunuz

.
Kitabın anlatım tarzına bakacak olursak, tam olarak şudur diyemeyeceğim ama serinin anlatımında okuyucuyu kendine bağlayan bir şeyler var. Zaten birinci ağızdan anlatılan hikayeleri çok severim ama bir hikayeyi Bartımaeus'un alaycı bakış açısıyla takip etmek inanılmaz keyifli. Sonra hemen hemen her sayfada olan dipnotlar tamamen farklı bir tat katmış kitaba. Yazar dipnotlarda bazen çok kaliteli espriler yaparken bazen de ukalalık yapıyor bazen de çok ilginç bilgiler verip sizi şaşırtabiliyor. İşin tek kötü yanı Bartımaeus'un
anlattığı kısımlar o kadar güzel ki Nathaniel'in gözünden takip edilen kısımlara gelince ufak bir hayal kırıklığı oluyordu bende. Kısacası iyi bir hikayeyi akıllıca ve eğlenceli bir şekilde anlatmış yazar.
Karakterlere gelince, Bartımaeus hakkında çok fazla konuşmaya gerek yok bence. Simom Lovelace isimli eleman da kötü adam olarak görevini layıkıyla yerine getiriyor hatta ekstrası bile var. Genelde kötü adamların istediği gibi dünyayı yok etmek ya da insanlığı yok etmek yerine(niye?) herkesin istediği şeyi istiyor güç. Aklı başında bir kötü hatta kötü bile değil mantıklı bir adam kendisi.(bence olmuş) Nathaniel'e gelince tamam çocuk ailesi tarafından satılmış, kendisini seven kimsesi bir arkadaşı yok falan filan ama karakter gelişimi çok acayip. Halkın ortasında dönemin en önemli büyücülerinden birine hakaret etikten sonra aşağılanınca ben bu adamı alaşağı etmek zorundayım, benim hayatımın amacı bu moduna geçiyor.(Hayır ne bekliyordun ki yani

) Büyücülerin kurduğu sistemi körü körüne desteklediği halde, sistemin kendisine davranış biçimine tahammül edemiyor. Bize bir çeşit dahi olarak tanıtılmasına rağmen burnunun dibindeki şeyleri görmemekte ısrar ediyor. Bir an 12 yaşında şımarık, kendini beğenmiş, duygusal, hayal aleminde yaşayan bir çocukken bir an sonra iyi eğitilmiş, zeki, kontrollü, pragmatist,paniğe kapılmayan ideal bir lidere dönüşüyor ve geçişler çok sert. Nathaniel en fazla sempati duyabileceğiniz bir karakter, karakteri sevmek, güdülerini, düşünme tarzını anlamak çok zor. Kitabın bence en önemli eksiği Nathaniel ve de onun sebep olduğu tutarsızlıklar.
Özetlemek gerekirse, Semerkant Tılsımı genel olarak iyi kurgulanmış ve çok iyi yazılmış bir kitap. Sıradışı büyü sistemi, ortalamanın üzerindeki hikayesi ve de Bartimaeus karakteriyle güzel olacağına inandığım bir serinin ilk bölümü.