Bölüm 5 = İnfaz ve Ölüm“Hayır! Onu öldüremezsiniz! Bana bir şey yapmadı, biliyorum!”
Kraliçe ona hayatında bakmadığı ve bundan sonra da bakmayacağı bir ifadeyle baktı; Almira onu ilk kez bu denli sinirli görüyordu. Ancak bu sinir, Galeçya’yı yıldırmaya yetmezdi.
Prenses saatlerce bağırdı, yırtındı, ağladı, ama olmadı..
Halk infaz için toplanmıştı. Her şey hazırdı; yalnızca kurban gelecekti. Yada suçlu.
Almira’nın gözünden bir damla yaş aktı.
“Muhafız! Git ve getir onu!” diye emretti Kraliçe.
Asker gözden kayboldu.
Bir dakika sonra da yukarı tek başına döndü.
“Efendim- yok- ”
Almira, Rua kendini tutamadan bir koşu zindana indi. Kapının kilidi kırılmamıştı, zorlanmamıştı bile, kaçabileceği bir penceresi yoktu, bir tünel, bir geçit ya da başka bir şey yoktu. En ufak bir delik bile. Almira umutsuzca hücreye girdi. Yerde yarısı yenmiş bir ekmek ve boş bir su kupası duruyordu.
İki gözyaşı damlası süzüldü gözlerinden. Arkasından gelen Rua’ya döndü. “Geçit.” Dedi.
Rua’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Hayır – aklını kaybetmek istemiyorsan - ” ama Almira onu dinleyecek halde değildi.
Gözlerini kapattı.
Yine o tanıdık duygu uyandı içinde. Zihninin çok ötesine, aklının asla erişemediği bir köşe. Buldu ve yakaladı onu, ufacık bir şey. İçini açtı ve girdi.
Yüz binlerce küçük şey önünde sıralandı. Hortum gibiydiler ya da içi boş solucanlar. Kıvrılıyor, bükülüyorlardı.
Almira’nın her seferinde dehşet içinde farkına vardığı gibi, burası fazla sihirliydi. Kusturacak kadar sihirli.
Neredeydi bu kahrolası evren?**
“ONU İSTİYORUM!” diye var gücüyle haykırdı geçitin ortasına.
Birden nefesi kesildi.
Tıkandı.
Bir filmin geri sarılması gibi, kend benliğine ve dünyasına geri döndü ve gerçekten kustu.
Geçit’te Ira yoktu.
Rua onu kucaklayıp yukarı çıkardı, çünkü kendinde değildi. Gözyaşları gözlerinde dökülüyordu, ama bunu dışında bir hayat belirtisi göstermiyor gibiydi.
Sanki ruhu, o zindanda Ira’yla birlikte kaybolmuş gibiydi.
xxx
Bir hafta sonra ≈“Galeçya! Artık zihnini derslerime vermelisin, rica ediyorum.” Almira dalgın dalgın “Pekala..” diye mırıldandı.
Ne diye bunca şeyi öğrenmek zorundaydı ki? O bir prensesti. Ama bu düşüncesini dile getirmedi. Öğretmeni çok hevesliydi çünkü. Ayrıca, babası başta olmak üzere tüm saray onun Ira’nın hayalinden sıyrılıp, başka bir şeylere kafa yormasından memnundu. Hem de yeni bir arkadaşı vardı şimdi; öğretmeni.
Ira gitmişti oysaki. O yokken yanında kim olduğunun bir anlamı yoktu onun için. Çünkü gerçeği biliyordu. Gerçek, annesinin sesine bürünüp günlerce uğuldamıştı kulaklarında.
“Babası kara büyücüydü Almira. Yüzlerce yıl önce doğdu, bitkilere meraklıydı. Bir iksir yaptı günün birinde ve içti. Ölümsüz oldu. Birçok çocuğu oldu, bir çok da kadını. Karanlık işlere büründü, çok da düşman edindi. İnan bana ki evlatları da ondan farklı değiller.”Gerçek, uğul uğul uğuldayarak eziyordu Almira’yı.
xxx
“Kral Roto’nun, ‘Pakesti’nin 101 şifalı bitkisi’ kitabında anlattığı 101. ve en yararlı bitki nedir?”
“Rato bitkisi. 101 yılda bir çiçek açar, çiçeği çayla karıştırılırsa her türlü psikolojik sorunu yok eder.”
“Evet. En azından bugün, beni dikkatle dinlediğin için teşekkür ederim majeste.”
Almira gülümsedi.
Şimdi, diye düşündü,
şu kapıdan çıktığım anda yine bugün-ne-yapıyorsun bombardımanına tutulacağım. Bundan sıkıldım artık. Hem de çok. Acaba..“Simem? Acaba bugün benimle-”
Ama Simem’in o ün onunla pazara gidip gidemeyeceğini asla öğrenemedi.
Simem’in dehşet çığlıkları üzerine odaya doluşan saray halkı, Galeçya’yı yerde kıpırtısız yatarken gördüler.
Her şeyin sonuydu bu.
**(evren için bkz. EG.S1.B10.)
Teknik sorunlar sebebiyle Gözde giremiyor onu de ileteyim hemencecik