Bölüm 10
Korku
Sessizlik pek çok zaman kurtarıcı görevi görmüştü kitapçıda. Bazen insanlar biraz dinlenmek için kendilerini bu kitapçıya atar bir süre kitapları incelerlerdi, kimileriyse düşünmek için gelirdi kitapların arasına. Şöyle bir bakar ama görmezlerdi. Kimisi ise uzaklaşmak için gelirdi kitapçıya, biraz kafa dağıtmak, bir iki kitap almak belki de… Ama bugün sessizlik kitapçıyı huzura değil gerginliğe sürüklüyordu.
Edward kitapçıya döndüklerinden beri işte bu sessizlikle baş başaydı. Sinir bozucu, rahatsız edici sessizlikle… geldiğinden beri koltuğundan hiç kalkmamış, gözünü de telefondan ayırmamıştı. Loren’e güveniyordu ve kızın ona ne kadar ihtiyacı olabileceğini de hissediyordu. Rebecca uzaktan adamı izliyor, bir şeyler söyleyecek gibi oluyor ama sonra o da sessizliğe gömülüyordu. Ne yazık ki o, Loren’e Edward kadar güvenmiyordu. Ama Edward çok emindi, o telefon kısa bir süre içinde mutlaka çalacaktı.
Loren şimdi Richard’ın evinde, eski evinde, onun koltuğuna, eski koltuğuna, oturmuş çayını içiyordu. Richard korku dolu gözlerle onu izliyor, Loren’in sorusunu merak ediyordu ama belli ki Loren’in pek acelesi yoktu. Sanki bu anın tadını çıkarmaya çalışıyordu. Çiçek desenli fincandaki çaydan son yudumunu da aldıktan sonra fincanı yerine koydu ve yavaşça ayağa kalktı. Yüzünde bir gülümseme vardı.
“Evet Richard” dedi “Beklediğin an geldi, şimdi sıra bende”
Richard dikkatle onu süzerken birden kızın siyah cüppesi kızarmaya ve şekil değiştirmeye başladı. Omuzları açıldı ve kırmızı askılar omuzlarını sardı. Cüppesinin siyah geniş etekleri daraldı ve uzun, şık, kan kırmızısı bir elbiseye dönüştü. Kırmızı gözleriyle Richard’ın anlamaz suratına baktı ve kısa bir açıklama yaptı;
“Ah bu an için daha şık olmak istedim” dedi
Richard giderek sabırsızlanıyordu. Avuçları terlemişti ve artık soruyu duymak istiyordu. Loren’in gülümsemesi yavaşça yüzüne yayıldı;
“Seninle ilgili neyi merak ediyorum biliyor musun doktor?”
Richard şimdi koltukta oturuşunu düzeltti ve tüm dikkatini Loren’e verdi;
“İnsanlara korkuları konusunda yardım eden ünlü bir doktorun ne gibi bir şeyden, ne sebeple korkabileceğini merak ediyorum”
Richard bir süre anlamadı ve öylece Loren’e baktı, daha sonra yüzü bir rahatlama ifadesine büründü ve güldü;
“İşte bu çok komik küçük hanım” dedi gülüşünü hiç bozmadan “Çünkü ben hiçbir şeyden korkmam. Yani hastalarım gibi… Anlık korkuları saymıyorum elbette”
Loren yavaşça yüzünü astı ve kollarını karnının biraz üzerinde birbirine doladı;
“Bu çok yazık” dedi “Anlaşmamızda yalan söylemek yoktu Richard”
Adam itiraz etmek için ayağa kalktı ama Loren elini kaldırarak onu susturdu;
“Bak aklıma ne geldi” dedi, yüzü yeniden gülmeye başlamıştı “Seninle bir tahmin oyunu oynayalım. Ben senin korkunu tahmin etmeye çalışayım ne dersin?”
Richard hiçbir şey demedi, onun bir korkusu yoktu. Loren’in yüzü heyecanla ışıl ışıl parlamaya başlamıştı;
“Eveeet, bakalım… Ne olabilir acaba?”
Benimle küçük bir kedi yavrusuymuşum gibi oynuyor diye düşündü Richard.
“Biraz düşünelim… Ya da dur dur, klasik şeylerle başlayalım. Mesela böceklerden korkuyor olabilir misin acaba?”
Adam kaşlarını çatıp Loren’e baktı ama sonra bakışları yere çevrildi çünkü küçük çıtırtılar duymuştu. Yere bakınca binlerce böceğin ayaklarının altında, paçasına tırmanmaya çalıştıklarını gördü. Richard tiksintiyle onlardan kurtulmaya çalıştı.
“Ah hayır! Onlardan korkmuyorsun ama tiksindiğin su götürmen bir gerçek”
Loren’in bunları söylemesiyle böcekler bir anda yok oldu ama adam o hissi unutamıyordu. Yavaşça kollarını kaşıdı, Loren devam etti;
“Belki de karanlıktan korkuyorsundur?”
Oda birden bire karardı. Şimdi göz gözü görmüyordu ve karanlığın içinden garip sesler geliyordu. Richard kollarını birbirine doladı ve konuştu;
“Sanırım bunlar beni korkutmak için fazla çocuksu”
Ortam birden aydınlandı ve tekrar salona geri döndüler. Loren gülümseyerek adama bakıyordu;
“Peki ya ölüm Richard? O seni korkutuyor mu?”
Oda hıza soğumaya başladı, biraz sonra her yer buz kesmişti, tıpkı ölümün soğuk nefesi gibiydi… Richard yine dimdik duruyor ve korkmadığını göstermeye çalışıyor fakat soğuktan da biraz titriyordu. Ölümün o ince çizgisinin şu anda kendisine ne kadar yakın olduğunu biliyordu ama hayır, ondan korkmuyordu. Loren etkilenmiş bakışlarla adama baktı.
“Hayır bu da değil, değil mi? Ama yaklaştım sanki?”
Oda tekrar eski sıcaklığına döndü. Richard tepkisiz kalmayı sürdürüyordu ama odanın ısınmasıyla biraz olsun rahatlamıştı.
“Sen ölü insanlardan korkuyorsun Richard ya da dirilip sana hesap sorabileceklerden mi demeliyim?”
Richard gerildiğini hissetti, kaşlarını çatıp Loren’in ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu ki içeriden kapının açıldığını duydu. Dönüp bakmak için inanılmaz bir istek duyuyor ama göreceği şeyin ne olduğunu bilmediğinden kendini durduruyordu. Loren heyecanla kafasını yana yatırıp gelen kişiye baktı, heyecandan nefesi kesilecek gibiydi. Salona yaklaşan ayak sesleri giderek yükseliyordu. Richard tam dönüp bakacaktı ki ayak sesleri birden kesildi. Gelen kişi tam Richard’ın arkasında durmuştu, elini yavaşça ve zarafetle kaldırıp Richard’ın omzuna koydu. Richard başını hafifçe çevirip omzundaki ele baktığında bir anda tüm vücudu buz kesti. Yüzü bembeyaz olmuştu ve şimdi yine titriyordu ama bu sefer sebep soğuk değil korkuydu.
Omzunda duran el sadece kemikten oluşmuştu. Richard bir an kendisini öldüreceğini düşündü ama sonra elin değişmeye başladığını fark etti. Üzerinde yavaş yavaş damarlar, kaslar oluşuyordu ve en sonunda da bir deri hepsini örtmeye başlamıştı. İşlem tamamlandığında Richard omzunda güzel bir kadın eli olduğunu anladı.
“Sevgilim” dedi kadın, güzel ama bir o kadar da korkutucu, soğuk bir sesle “Beni neden durdurmadın?”
Bill heyecanla kemiğin ete ve ardından da sarışın, uzun saçlı, uzun boylu çok güzel bir kadına dönüşmesini seyretti. Değişim tamamlandığında dünya durmuştu sanki. Bill gözlerinin dolduğunu hissetti, genzi yanıyordu ve yutkunamıyordu. Olduğu yerde çakılı kalmıştı. Elini hafifçe kadına doğru uzattı ve boş odaya fısıldadı;
“Anne?”
Sonra birden elini indirdi ve gözündeki gözlükleri bir kenara fırlattı. Hızla ayağa kalktı ve babasının yanına doğru yürüdü.
Richard’ın yüzü korkuyla gerilmişti şimdi, bembeyaz ve ne diyeceğini bilemez bir suratla bakıyordu sadece;
“Alice?”
Kadın yavaşça kocasından ayrılıp biraz önce Loren’in oturduğu koltuğa oturdu.
“Neler olduğunu hatırlıyor musun Richard?” dedi Loren. Adam cevap veremeyecek haldeydi ama hatırlıyordu. Gözleri dolmuştu, karısını çok seviyordu ve çok özlemişti ama olanlar…
“Pekala ben konuşayım o zaman. Bill doğduktan iki yıl sonraydı, karın yeniden hamile kalmıştı. İkiniz de çok heyecanlıydınız ama üç aylıkken çocuğu düşürdü, bunlar doğru değil mi Richard?”
Adam biraz olsun kendini toparlamaya çalışıyordu;
“Kes şunu”
“Ama onunla hiç ilgilenmiyordun değil mi? Yani tabii heyecanlıydın ama işlerin vardı. Başarılı bir doktordun ama bu sana yetmiyordu. Daha fazlasını istedin ve tüm vaktini şu rüya zımbırtısı için harcadın. Karının ne kadar kötü bir durumda olduğunu fark etmedin bile değil mi? O mükemmel doktor karısının akıl sağlığının yavaş yavaş bozulduğunu ve kendini derin bir psikolojik rahatsızlığa ittiğini anlayamadı değil mi?”
“Sana kes dedim!”
“Tam buradaydı değil mi Richard, tam burada”
Loren susup Alice’e döndü, kadının elinde küçük bir silah vardı. Alice silahı yavaşça ağzına götürdü;
“Onu durdurmadın değil mi Richard?”
Adam donup kalmıştı, sonra bir anda hızla bir rüyadan uyanır gibi irkildi ve Alice’e doğru koşmaya başladı;
“Yap—“
“Görüşürüz sevgilim”
Richard yetişemeden Alice tetiği çekti, bir anda her yer kan oldu, Richard sıkıca karısına sarıldı ve aynı şeyi iki kez yaşamanın verdiği şok ve üzüntüyle dizlerinin üzerine çöktü.
“Baba?”
Adam kafasını kaldırdı, karısının cesedi çoktan gitmişti ve etrafta tek damla kan yoktu. Salonun girişinde ise Bill duruyordu;
“Neymiş şu annemden korkmanın sebebi?”
Loren gülümsedi;
“Çok şanslısın Richard, ona daha önce anlatmamıştın bu sefer de kaçırdı”
Richard dönüp Loren’e bakınca elbisesinin değişip beyaz olduğunu gördü, sanki karısının döktüğü tüm kan o elbisede toplanmıştı da, o gidince elbise de asıl rengine, beyaza bürünmüştü.
Bill sabırsızlıkla kapının önünde duruyor neler olduğunu anlamak istiyordu. Kaşlarını çatmış babasından bir açıklama bekliyordu.
“Bak ne diyeceğim Richard. Eğer elmastan vazgeçip, Bill’i alıp bu evden çıkarsan dünyaya döneceksin ve ben de Bill’in soru sormasını engelleyeceğim”
Richard ellerini yumruk yapmış, başını da yine öne eğmişti. Bir süre hiçbir şey söylemedi ama sonra başını kaldırdığında Loren adamda o deli bakışları gördü. Aynı zamanda gözleri kin ve nefret doluydu;
“Sen!” dedi “Bunları elmastan vazgeçmem için sen yaptın! O da gerçek değil, değil mi?” şimdi Bill’i işaret ediyordu. Bill bir şey söyleyecek oldu ama adam daha sözünü bitirmemişti;
“Elmastan vazgeçeyim, bırakıp gideyim diye yapıyorsun ama o elmas oyunun sonunda benim olacak! Asla asla pes etmeyeceğim! Ve sen! Sen pişman olacaksın!”
Bill babasının bu hırsı karşısında şok olmuş, ağzını dahi açamıyordu. Lorense kollarını yine birbirine dolamıştı;
“Sana bir şeyler anlatmaya çalıştım, tamam biraz ağır bir yolla ama ancak bu şekilde anlayabileceğini düşünmüştüm. Hırsının seni daha önce ne duruma getirdiğini gösterdim sana ama sen bunu anlayamayacak, göremeyecek kadar kör ve kalın kafalının tekisin Richard! Beni buna sen zorladın. Sana kaçıp gitmen ve bir daha da dönmemen için son bir teklif sunacağım ama eğer yanlış seçim yaparsan bunun geri dönüşü olmayacak Richard, buna emin ol”
Richard ayakta, ellerini yumruk yapmış Loren’e bakıyordu. Bill donup kalmış, kafası karmakarışık halde onları izliyordu. Babasının kolundan tutup çekmek ve götürmek istiyordu ama adamın ona karşı koymasından hatta belki de kendi oğlunu öldürecek duruma getirmesinden korkuyordu, onu sadece Loren’in ikna edebileceğini düşündü. Gergin bir sessizlik odayı kapladı. İki adam da tüm dikkatleriyle Loren’e bakıyor ve teklifi, son teklifi, merakla bekliyordu.
Ida tüm bu olanları uzaktan, çok uzaktan, izlerken artık doğru anın geldiğine karar verdi. Dünyaya gitme zamanı gelmişti. Yüzü korkuyla kararmış, endişeyle kırışmıştı. Hem kendi, hem de Richard için… Hikaye onun için burada sonlanacaktı ve asıl sonu göremeyecekti. Derin bir nefes aldı ve karanlığa fısıldadı;
“Yine de…” biraz bekledi “Bu hikayenin sonu her zamankinden de yakın gözüküyor”
Yavaşça arkasını döndü ve karanlıkta kayboldu.